Güncel
Mustafa Kutlu: İnsanın hakimiyeti Allah’ın hakimiyetinin insani alanda tezahürüdür.
Follow @dusuncemektebi2
Mustafa Kutlu - Yeni Åžafak
Kur’ân-ı Kerim’de insanın yaradılışı (varlığı) ÅŸu âyetle dile getiriliyor: “Ben cinleri ve insanları ancak bana ibadet ve kulluk etsinler diye yarattım” (Zariyat, 56).Ä°nsanoÄŸlu tek başına yaÅŸayamaz (Yalnızlık Allah’a mahsus), birlikte yaÅŸamak zorundadır. Topluca yaÅŸamanın, barış, güven, adalet vb. içinde olması istenir. Bunun yolu kadimden gelen bir ÅŸema ile Ä°bn Haldun’un Mukaddime’sinde “Siyaset Dairesi”, Kınalızâde’nin Ahlâk-ı Alâi’sinde “Daire-i Adliye veya Adalet Dairesi” olarak ifade edilmiÅŸtir.
Sekiz parçaya ayrılan içiçe iki çember çizilir ve herbir parçanın içine ÅŸu sekiz cümle yazılır (Kınalızâde’den):
“Adldir mûcib-i salâh-ı cihan
Cihan bir baÄŸdır dîvarı devlet
Devletin nâzımı ÅŸeriattır
Åžeriata olamaz hiç hâris illâ mülk
Mülk zapt eyleyemez illâ leÅŸker
LeÅŸkeri cem edemez illâ mal
Malı cem eyleyen râiyettir
Râiyeti kul eder pâdiÅŸah-ı âleme adl”
(Mülk kelimeleri ‘melik’ diye de okunabilir.)
Bakınız metin ‘adl’ ile baÅŸlıyor, ‘adl’ ile bitiyor. Yani başı adalet, sonu adalet. Öteki unsurlar çemberin neresinde olursa olsun, dönüp dolaşıp gelecekleri yer adalettir.
Åžimdi gelelim açıklama faslına.
Cihanın ayakta durmasının (yani nizâm-ı âlemin) asıl sebebi adalettir.
Cemiyet halinde yaÅŸayan insana bütün fertlerin tâbi olacağı bir mevzuat lazımdır. Bu töre olabilir; kanun, örf, ÅŸeriat olabilir.
Bu mevzuatı ayakta tutacak (ona uyulmasını saÄŸlayacak) bir organizasyona ihtiyaç vardır. Bu padiÅŸahtır, devlettir, hükümettir.
Fertler cemiyet halinde yaÅŸayabilmek için, yani medeni olabilmek için kanuna, örfe, padiÅŸaha, devlete, hükümete itaat etmek zorundadırlar.
PadiÅŸaha (devlete-hükümete) itaati mümkün ve zaruri kılan padiÅŸahın (devletin-hükümetin) âdil olmasıdır.
Çünkü adalet mülkü ve devletin salâhının teminatıdır (Adalet mülkün temelidir).
Mülkü korumak için askere ihtiyaç vardır.
Askerin varlığı için mal (toprak-mahsul-üretim-vergi) ve para lazımdır.
Üretimi yapan, toprağı ihya eden ve parayı saÄŸlayan (vergi veren) râiyettir (yani tarımla uÄŸraÅŸan halktır).
Adil olmak, vergiyi adaletle toplamak ve adaletle harcamak padiÅŸahın (devletin, hükümetin) görevidir.
Bundan böyle yazacağımız yazılarda yukarıdaki ÅŸemayı takip edeceÄŸiz. Böylece insanın varoluÅŸuna uygun bir nizamın nasıl kurulacağına dair imal-i fikr etmek kolaylaÅŸacak.
Üzerinde durulacak ilk mesele topluluk halinde yaÅŸayan insanların bir mevzuata (kanun, örf, gelenek, ÅŸeriat, yasa vb.) sahip olup üzerinde anlaşıp (toplum sözleÅŸmesi) ona uymalarıdır.
Bu mevzuat (kanun, örf, ÅŸeriat, gelenek, yasa vb.) nasıl oluÅŸur?
Yazılarımı “Âmentü’ye inananlar” için yazdığımı, soruların muhatabının onlar olduÄŸunu (yani, din kardeÅŸlerim) bir kez daha belirteyim. Ä°nanmayanların canı saÄŸolsun.
Geçen haftaki yazımızı “Otorite kim?” sorusu ile bitirmiÅŸtik. Åžimdi bunu izah edelim. Çünkü “mevzuatı” vazedecek bir otoriteye (bilgiye, güce, kaynaÄŸa) ihtiyaç var.
“Ä°slâm düÅŸüncesinde otoritenin (hükm/hakimiyet, sulta) sahibi ve kaynağı Yüce Allah’tır. Mutlak ve gerçek otorite odur. Hükm ü fermanı mutlaktır; hem hükmeder (sınırları çizer, kapıları açar/izin ve ruhsat verir), hem hüküm verir, hem hikmet sahibidir. (Hüküm, Hükümet, Hakimiyet, Hikmet, Hakim, Muhakeme, Tahakküm aynı köktendir). Bu ilmin, hikmetin, kudretin... sahibi ve kaynağının Yüce Allah olması gibidir.
Ä°nsanın da farklı hakimiyet ve otorite alanları vardır; insanın ilmi ve iradesi gibi hakimiyeti, otoritesi de Allah’ın hakimiyetinin insani alanda tezahürüdür. Ä°nsanın mesuliyet sahibi oluÅŸu iradesi ve akletmesi gibi hakimiyeti ile de irtibatlıdır.
Ä°lahi otorite ile insani otorite arasında peygamberlerin otoritesi sözkonusudur. Onların otoritesinin bir yüzü vahye mazhar olmaları dolayısıyla ilâhi alana, insan olmaları dolayısıyla da insani alana bakar.
Hz. Peygamber’in hem dini ve siyasi/dünyevi hem de ilmi ve irfani/manevi alandaki otoritesi vahye mazhar olmak hariç dört halifede devam etmiÅŸtir. Emevilerle birlikte otoritede meÅŸruiyet kaybolmakla beraber halife ve sultan (imam, emir) dini otoritenin, özellikle de siyasi ve hukuki alanda temerküz ettiÄŸi kiÅŸidir. Bölünmenin bir uzantısı olarak halife-sultanın otoritesi yanında veya altında ulemanın (ilim ve irfan sahiplerinin) otoritesi ortaya çıkacaktır”.
(Otoritenin daha aÅŸağıya doÄŸru inen kademeleri de vardır; bunlar günlük dilde uzmanlığa iÅŸaret eder: Müzikte otorite, sporda ve baÅŸka alanlarda).
Biz yeniden Adalet Dairesine dönelim. Mevzuatı ilk adım kabul edince, önce “fıkıh-hukuk” diyeceÄŸiz.
Hukuk felsefesinin labirentlerine dalmadan fıkıh literatürünün binleri bulan cildi arasından çekip çıkaracağımız ÅŸudur: Ä°ki Hukuk var, biri Cenab-ı Hakk’ın lutfedip peygamberleri vasıtası ile insanoÄŸluna gönderdiÄŸi; öteki “Hududullah”ı çiÄŸneyerek hakim güçlerin inÅŸa ettiÄŸi beÅŸerî hukuk.
Bir Hakk’ın hukuku.
Öteki gücün hukuku.
Biz “hukukun gücü”ne yani ahlâka inanıyor, onu kabul ediyoruz. Yine inanıyoruz ki, bu mevzuatı (fıkhın ahkâm kısmını) ayakta tutacak bir otorite (devlet, hükumet) olursa, Cenab-ı Hakk’a karşı kulluk vazifelerimizi güven ve barış içinde yerine getirebiliriz.
Ne var ki günümüz dünyasında “gücün hukuku” hükmünü yürütüyor.
Bu sebeple hem tüm insanlığa hitap edecek bir “ahlâk nizamı”na; hem de öteden beri kendi ülkemiz-insazımız için ihtiyaç olan yeni bir toplum sözleÅŸmesine, bir “anayasa”ya muhtacız.
YaÅŸadığımız kutuplaÅŸmayı giderecek, halli sürekli ertelenen meseleleri çözüme kavuÅŸturacak, bütün kesimlerin (partiler, gruplar, düÅŸünceler vb.) bir ÅŸekilde (!) “evet” diyerek kabul edeceÄŸi anayasa.
Bu mümkün müdür? Umutsuz olmayalım. Kim yapacak, nasıl yapacak, ne zaman yapacak, güç temerküzü hangi özelliÄŸi taşıyacak gibi sorular elbette sorulacaktır. Bunlara verilecek cevabı aramalıyız.
(Haftaya devam edeceÄŸiz)
Henüz yorum yapılmamış.