Kürsü
Meçhul bir ilim adamı: Yozgatlı İhsan Efendi
İhsan Efendi katışıksız bir ilim ve irfan ehli. Yirminci yüzyılda ilim için hicret etmiş ve bu uğurda gurbet elde ölmüş/şehit olmuş bir mü’min. Kâmil Yeşil Dünyabizim için yazdı.
Yakın tarihimizin meÅŸhur-meçhul ilim adamlarından Yozgatlı Ä°hsan Efendi’nin hayat hikayesi oÄŸlu Ekmeleddin Ä°hsanoÄŸlu tarafından yayımlandı. Yozgatlı Ä°hsan dendi mi akla Mehmet Âkif gelir. Çünkü Akif, hâlâ akıbeti konusunda tam bilgi sahibi olamadığımız Kur’an Meali’ni Ä°hsan Efendi’ye emanet etmiÅŸtir. Âkif’in, Kur’an Meali’ni emanet ettiÄŸi Ä°hsan Efendi kimdir? Kitabın konusu bu. Ä°hsan Efendi’nin soyu, ailesi, ilim yolculuÄŸu, Mısır’a hicreti, ilme hizmetleri yayımlanmış ve yayımlanmamış hatıralardan hareketle gözler önüne seriliyor. OÄŸul Ä°hsanoÄŸlu’nun en çok yararlandığı kaynak Ali Ulvi Kurucu’nun Hatıraları olmuÅŸ.
Ä°hsan Efendi katışıksız bir ilim ve irfan ehli. Yirminci yüzyılda ilim için hicret etmiÅŸ ve bu uÄŸurda gurbet elde ölmüÅŸ/ÅŸehit olmuÅŸ bir mü’min. Bir insan teki olarak düÅŸündüÄŸümüzde bu bizim milletimiz için bir iftihar kaynağıdır. Çünkü o icazetli bir alim. Mısır’da Osmanlı medresesinde, Kraliyet Sarayı'nda, Ayn’uÅŸ Åžems Üniversitesinde, Mısır Milli Kütüphanesinde, Ä°slam Ä°ÅŸleri Yüksek Kurulunda aldığı vazifelerin hepsi de ilim öÄŸretmek, ilim yaymak ve öÄŸrenmek ile ilgili.
Kahire'deki Osmanlı medresesi, bu Türk müderrisi sayesinde Türk kültürünün canlanan bir cazibe merkezi oluyor, çünkü Ä°hsan Hoca edebiyat da okutuyor. Hem de Türk edebiyatı. Bununla yetinmiyor Ezher'de okuyan Türk öÄŸrencilerin Türkiye’de hak kaybına uÄŸramaması için mektuplarla Türkiye’de teÅŸebbüse geçiyor ve muvaffak da oluyor. Türkiye’den Diyanet Ä°ÅŸleri BaÅŸkanı olması için teklifler alıyor. Ezher’e gelen talebelerle birebir ilgileniyor. Gölgeler’in Arapçaya tercümesi için çalışıyor.
Yeni devletin ilim ehline, özellikle Ä°slam’a ve Ä°slami ilimlere yaptığı baskının zararlarını en aza indirmek için bir avuç Türk âlimi; Konyalı Mehmed Rasih Efendi,Özbekler Dergâhından Yunus Efendi, Ä°skenderiye'de Kadiri Dergâhından Ä°brahim Hilmi Efendi, Osmanlının son ÅŸeyhülislamı Mustafa Sabri Efendi, oÄŸlu Ä°brahim Sabri Efendi, Zahid’el Kevseri Mısır’da yaktıkları ilim meÅŸ’alesi ile bu nurun sönmesine izin vermiyor. Allah hepsinden razı olsun.
Meselenin diÄŸer yönü bu insanların kendi ülkelerinden uzakta kalmaları ve dibine ışık vermelerinin engellenmesi. Türkiye’ye dönselerdi ne ile karşılaÅŸacakları meçhul. Yozgat bilindiÄŸi gibi halk arasında yaygın kanaate göre Cumhuriyet’in ilk yıllarında cezalandırılmış bir ÅŸehirdir. Erbilli Esad Efendi’nin, Ä°skilipli Atıf Hoca’nın başına neler geldiÄŸini biliyoruz. Ä°htimal bu çemberin içine Âkif’in yanı sıra Åžeyhülislam Mustafa Sabri Efendi, Ä°hsan Efendi de alınacaktı. Onlar Allah’ın kaderinden Allah’ın kaderine kaçmıştı. Bugün Mısır bizimse biraz da Mehmet Akif, Yozgatlı Ä°hsan Efendi, Mustafa Sabri Efendi sayesinde bizimdir.
Ä°hsan Efendi, oÄŸlunun ısrarla vurgulama ihtiyacı hissettiÄŸi bir niyetle, ilim tahsili için gidiyor Mısır’a ve niyetini de tahakkuk ettiriyor. Ekmeleddin Ä°hsanoÄŸlu, kitapta babasının bu niyetinin altını birkaç yerde çizerek M. Âkif’in inkılaplarla, ÅŸapka ile M. Kemal ve yeni yönetimle uzlaÅŸamadığı için Mısır’a hicret ettiÄŸine dair yaygın kanaatin babasında bulunmadığını vurgulamak için giriyor bu ima ve ihsas gayretine. Sanki babasının bu tür fikirlerinden dolayı kendisi ve geride kalanlar sorumlu tutulacakmış gibi. Gereksiz bir gayret bize göre.
Mehmet Akif’le Kelâmî Dergâhında tanışmış
Kitaptan öÄŸreniyoruz ki Yozgatlı Ä°hsan Efendi, Mehmet Akif’le Kelâmî Dergâhında tanışmış. Kelâmî Dergâhının ÅŸeyhi kim? Erbilli Es’ad Efendi. Kitap her ikisinin de bu ÅŸeyh efendiye intisabından bahsetmiyor. Bu zevat, Abdülhamid döneminde aynı çevrenin insanları ve benzer siyasi tavrın sahipleri oldukları için hiç de ÅŸaşırtıcı deÄŸil. Es’ad Efendi’nin Divan sahibi ÅŸairliÄŸinin yanı sıra, Meclisi MeÅŸayih’in reisliÄŸini yürütmesi, Tasavvuf dergisinde makaleler yayımlaması ve zamanın önemli bir ÅŸeyhi olması bu irtibatı açıklamaya yetiyor. Mehmet Ali Ayni’nin, Süleyman Hilmi Tunahan’ın, hatta Fevzi Çakmak’ın bu dergâha gidip geldiÄŸini biliyoruz. Altınoluk dergisindeki Ä°lhan ArmutçuoÄŸlu sohbetinden öÄŸreniyoruz ki bu dönemde Said Nursi de Kelâmî Dergâhına gelen kiÅŸiler arasındadır ve Es’ad Efendi’ye sormak için önceden hazırladığı suallerin cevabını ÅŸeyh efendiye sormadan bir kerametle almıştır.
Âkif’in Kelami Dergahı ile olan bu irtibatı bizde, Âkif’in ÅŸiiri ile ilgili bir bilgiyi teyit etti. BilindiÄŸi gibi Âkif’in, ömrünün sonuna doÄŸru yazdığı Secde, Gece gibi ÅŸiirleri sûfi söyleyiÅŸler içerir. Bir dostu bu ÅŸiirleri okuyunca “Åžiirin vadisini mi deÄŸiÅŸtirdiniz?” diye sorar Âkif’e. Mehmet Âkif bu soruya “Benim gerçek vadim zaten burası idi” diye cevap verir.
Hatıra kitabının en önemli sayfaları kitabın en sonunda bulunuyor. M. Âkif’in Mealinin akıbeti ile ilgili bu sayfalar. Sayfalardan öÄŸreniyoruz ki bu emanet Ä°hsan Efendi tarafından oÄŸlu Ekmeleddin Ä°hsanoÄŸlu’ya tevdi edilmiÅŸ ve Ä°hsan Efendi öldükten sonra Ä°brahim Sabri Efendi’nin de aralarında bulunduÄŸu birkaç kiÅŸi tarafından yakılmıştır. Kitaptaki fotokopi nüshalardan anlıyoruz ki aslında yakılan nüsha bir kopyadır. Yani Âkif’in mealinin bir kopyası alınmıştır ve Ekmeleddin Ä°hsanoÄŸlu bu nüshaların yerini bilmektedir.
Ä°hsan Efendi vesilesiyle bir konuya deÄŸinmezsem olmaz. O da Cumhuriyet’e geçiÅŸ dönemindeki alimlerin, medrese ehlinin ve belki de tarikat ehlinin aile fotoÄŸrafları. Sormadan geçmeyeceÄŸim. Bu tür hatıratlarda bu alimlerin, ilim-irfan ehlinin hanımlarının, kızlarının fotoÄŸraflarını yayımlamak gerekir mi, çok mu lazım bu? Yakınları bu konuda neden titiz davranmaz anlamıyorum. Biliyoruz ki Osmanlı modernleÅŸmesi Saray’dan baÅŸladı ama bütün memleketi tesiri altına aldı. Medrese, tekke, diyanet ehli, herkes bu rüzgardan payına düÅŸeni aldı. Bundan dolayı adı geçen kesimin hanımlarında, kızlarında kılık kıyafette biraz modernleÅŸme görülür ve bu başı açık olarak fotoÄŸraflara yansır. Ahmed Cevdet PaÅŸa’nın kızları, M. Âkif ailesi, Mahir Ä°z ailesi, Fethi GemuhluoÄŸlu ailesi, Necip Fazıl ailesi, Nureddin Topçu’nun yakınları vs. Samiha Ayverdi ve Münevver AyaÅŸlı’yı saymıyorum. Toplum önünde olan bu kiÅŸilerin Ä°slamlığından zerre kadar ÅŸüphemiz yok. Hanımları, beyleri kadar köklü, ilim ve irfan ehli, soy sop sahibi. Bazılarının ÅŸeceresi seyyidliÄŸe kadar varıyor. Osmanlı hanedanına ait hanımlar, kızlar hâkezâ.
Yozgatlı Ä°hsan Efendi Mısır’da medfun
Kimse bunların itikadı, ameli ile ilgili bir ÅŸüphe içinde deÄŸil. Olabilir ki bu zevat, o dönemde bu rüzgara en az kapılmış kiÅŸilerdir. Ve niÅŸan, evlilik, nikah, bir ziyaret gibi vesilelerle çektirdikleri fotoÄŸraflarda baÅŸları açık olabilir hanım ve kızların. Olmayabilir miydi? Evet. Sonuç olarak kiÅŸisel mes’uliyet baÄŸlamında deÄŸerlendirilmesi gerekir. Fakat aile çevresi ve arkadan gelenler bu görüntüleri ifÅŸa ederek o kiÅŸilerle ilgili kanaati, sevgiyi, saygıyı zayıflatıyorlar. Hatta çok iyi hatırlıyorum Nuriye Akman, Ä°smet Özel ile ilgili hazırladığı bir belgeselde Ä°smet Özel’i ve eÅŸinin başı açık nikah fotoÄŸrafını yayımlamıştı televizyonda ve ben bunu Ä°smet Özel’in bir anlık gafletine baÄŸlamıştım. Åžimdi Ä°hsan Efendi’nin karısının başı açıkmış mı desin millet? Âkif’in hanımı, kızları başını örtmezmiÅŸ mi desin? Nitekim baÅŸörtüsünün tartışıldığı dönemlerde bazı kalemler “Siz Akif’ten daha mı çok Müslümansınız ki onların hanımları başını örtmemiÅŸler” demiÅŸti. Lütfen biraz hassasiyet deyip geçiyorum bu konuyu.
Allah’ın bazı kulları vardır ki onlar naz ve niyaz ehlidir. Allah onların dualarını kabul eder. Aslında bütün duaları kabul eder Rabbimiz. Ancak bazılarının cevabı erken gelir, bazılarının cevabı bir hikmete mebni olarak tehir edilir. Halk arasında, adı duası makbul, Allah’a yakın olarak iÅŸtihar eden kiÅŸilere raÄŸbet bundandır. Aslında bu kiÅŸilerin ilim ehli yani hacı, hoca takımından olması diye bir ÅŸart yoktur. Ne var ki halkımız, başı ne zaman sıkışsa, ilim ve irfan ehlinin maneviyatından faydalanmak ve dualarında yer bulmak için onlara gider. Hatıralardan, Ä°hsan Efendi’nin de duası makbul ilim adamlarından biri olduÄŸunu öÄŸreniyoruz. Hicret etmiÅŸ olsa da memleketin ahvalini yakından takip eden Ä°hsan Efendi, 27 Mayıs Ä°htilâlini de Mısır’dan takip eder. Menderes ve arkadaÅŸlarının idam edileceÄŸi ile ilgili haber ve sezileri onu üzer ve Allah’tan Menderes’in idam edildiÄŸi günleri kendisine göstermemesini ister. Allah, duasını kabul etmiÅŸtir ve Ä°hsan Efendi, 15 Temmuz 1961’de yani Menderes’in idamından iki ay önce (Ä°dam tarihi 17 Eylül 1961) vefat eder.
Yozgatlı Ä°hsan Efendi, ilim yolunda hicret etmesine raÄŸmen Mısır’da medfun. OÄŸlu Ekmeleddin Ä°hsanoÄŸlu’nun, birkaç yerde “Babam, ilim uÄŸruna memleketinden hicret etti, sakın ha, inkılaplarla başı hoÅŸ olmadığı için memleketi terk ettiÄŸi sonucuna varmayın” ima ve ihsasını hem anlıyoruz hem anlamıyoruz. Ä°hsan Efendi için ona ÅŸehid diyebiliriz. Memleketinden “cüda” kalan ve inkılaplarla başı hoÅŸ olmadığı için hicret ettiÄŸi söylenen, Kur’an Meali’ni emanet ettiÄŸi, Türk istihbarat teÅŸkilatının takip ettiÄŸi arkadaşı Mehmed Âkif ise memlekette ve Edirnekapı mezarlığında medfun. Gerçekten tuhaf bir durum. Ä°hsan Efendi, bir zamanlar bizim olan ancak bugün siyasi iliÅŸkilerimizin problemli olduÄŸu, askeri bir diktatör tarafından yönetilen Mısır’da yatıyor.
Son olarak, rahmet dileklerimizi uzaktan da olsa gönderelim, derim. Dileyen ÅŸefaati de eklesin duasına. Nasıl olsa ruhun yolculuÄŸuna mesafe yok.
Kâmil YeÅŸil
Henüz yorum yapılmamış.