Sosyal Medya

Özel / Analiz Haber

İskender Pala: İki kapak arasına girmiş sayfaların hangilerine kitap denilmelidir?

Kitap fuarlarının ve çok şükür ki okuyanın da çoğaldığı günümüzde bir kitaptan ne anlamalıyız? İki kapak arasına girmiş sayfaların hangilerine kitap denilmelidir?



Bir kitap insana ne vermelidir? Kitap adıyla piyasada sebil edilen matbaa hamulesi kâğıt ciltlerinde gerçek bir kitabın özelliklerinden ne kadarı mevcuttur? Ä°htiva ettiÄŸi konu itibariyle ne tür kitaplar lüzumlu, hangileri eÄŸlencelik, hatta gereksizdir? Sorular, sorular... Ve özet bir cevap: Kitap kelimesi, vaktiyle medeniyet tarihimizi etkileyen yığınla anlam taşıyordu. Ayetlerde geçen ÅŸekliyle 'vahiy' karşılığı olarak Kur'an, Ä°ncil ve Tevrat birer kitap olarak anılmıştı. 'Ehl-i kitap' tamlamasında veya ÅŸairin 'Getir el basayım Kitabullah'a' dizesinde böyle anlaşılmıştı. Yunus 'Dört kitabın manası'ndan söz ediyordu. Kitap, bütün varlık ve oluÅŸlar hakkındaki Ä°lahi bilgiyi, hükümleri ve yasaları ihtiva eden 'Levh-i Mahfuz' da demekti. Kur'an'da, insanların dünyadaki inanç ve fiillerinin kaydedildiÄŸi 'Amel Defteri' de kitap olarak anılıyordu. 'Kitabı saÄŸ yanından verilip de yüzleri aÄŸaracak olanlar..' var ya hani!?..

Kitabın bir kavramdan öte bir nesne haline gelmesi kolay olmadı. Mısır'ın ünlü Ä°skenderiye Kütüphanesi'nde rulo halinde saklanan papirüsler ve Bergama Kütüphanesi'nin parÅŸömenler çağını geride bırakıp da kâğıtların birbirlerine dikilerek sayfalara dönüÅŸmesi (M.S. 250 yılları) din adamlarının ilgi ve denetiminde olmuÅŸtu. O vakitlerde bir kitap bir dine ümmet olma bilgisinin artırılması için vasıta idi. Çünkü OrtaçaÄŸ'da karanlık Avrupa'da bütün bilimler kilisenin denetiminde yapılıyordu. Gustav Freytag'ın onyedinci yüzyılda geçen Kayıp Elyazması adlı romanı ile yakın zamanda Umberto Eco tarafından yazılan Gülün Adı adlı romanı bu konuyu anlatırlar. Aynı orta çağın Ä°slam dünyasında ise kitap din adamları kadar medresenin de denetiminde ilerlemiÅŸtir. Bir kitaba duyulan saygıdır ki pek çok müellefat adına bizzat 'Kitap' demiÅŸ ve içerdikleri kallavi konular ile kütüphanelerin demirbaÅŸları arasına girmiÅŸtir: Fahreddin Razi'nin Kitabu'l-Erbaîn'i (kelam), Ä°mam Ebu Yusuf'un Kitabu'l-Harac'ı (hukuk), Cahiz'in Kitabu'l-Hayevan'ı (tabiat, anatomi), Ahmed b. Hanbel ve Ä°sa Tirmizî'nin Kitabu'l-Ä°lel'leri (hadis), Zehebî'nin Kitabu'l-Kebâir'i (ilmihal), Seydi Ali Reis'in Kitabu'l-Muhît'i (denizcilik, astronomi), Piri Reis'in Kitâb-ı Bahriyye'si (denizcilik), Ä°bn Sina'nın Kitabu'n-Necat'ı (mantık ve metafizik) bunlardandır. Kitabu's-Sünne ve Kitabu't-Tevhid, Kütüb-i Sitte gibi eserler ise ayrıca bir külliyat...

Batı aydınlanmasının baÅŸladığı onbeÅŸinci yüzyıldan sonra Avrupa'da kitap kilise kontrolünden çıkıp üniversitenin özgür düÅŸünce ortamına taşınırken doÄŸuda ortaçağın bilimsel baÅŸarısı skolastik anlayışlar ile kısırlaÅŸmaya yüz tutmuÅŸtu. Buna raÄŸmen Osmanlı coÄŸrafyasında en çok okunan kitaplar arasında Kur'an yine baÅŸta olmak üzere bilimsel alanda çeÅŸitli siyer ve Ä°slam tarihleri, KeÅŸfüzzunun, Cihannüma ve Marifetname; imanî konularda Enam-ı Åžerif, Delail-i Hayrat, Muhammediye, Kaside-i Bürde; kültürel alanda da Leyla ile Mecnun, Hz. Ali Cenkleri, Battalname, Binbirgece, Tutiname gibi kitaplar dolaşımdaydı. Kitap kelimesinin bir kavrama dönüÅŸtüÄŸü çaÄŸlardı ve ÅŸairler 'kitab-ı aÅŸk'ı okuyup, 'kitab-ı mihr ü vefa'yı aramaktaydılar. Artık 'elem kitabı' her yerde bulunabilmekte, iÅŸler 'kitabına uydurulmak' suretiyle yürümekte idi. Bir konu tartışılacaksa 'kitapta yeri var mı, yok mu' bakılıyor, 'kitaba el basarak' yeminler ediliyordu. Ä°ÅŸte o sırada ÅŸairin biri 'Mushaf-ı hüsnün deÄŸil midir kitâb-ı Câvidân / Ey ÅŸeh-i mülk-i melâhat dâda geldim el-amân' deyiverdi. 'Ey güzellik ülkesinin sultanı olan sevgili! En ölümsüz kitap (veya ölümsüzlük kitabı) senin güzellik mushafındır diye ÅŸimdi aman dileyip kapına geldim (adaletine sığındım)!' diyen bu adam, aslında kitap kelimesine derin bir mânâ daha kazandırıyor ve bizi, insan yüzünde Allah'ın kudret kitabını okumaya çağırıyordu. Sevgilinin güzelliÄŸi öyle bir kitaptı ki, her gün yeni bir sayfası çevrilip okunsa yine de âşıkın ömrü buna yetmeyecekti. Ä°nsan ile Yaratıcı, sultan ile kul, sevgili ile âşık arasındaki bu okuma eylemi bize dünyanın da bizatihi bir kitap olduÄŸunu, ömrün bir kitaba baÄŸlı geçmesinin lüzumunu anlatıyordu. Tıpkı Cemil Meriç'in 'Her toplum bir kitaba dayanır; senin kitabın hangisi?' demesi gibi...

LAF OLSUN DÄ°YE

Yanlışını düzeltecekmiÅŸ!

Kitapların el ile yazıldığı ve altın ile tartılıp satıldığı dönemlerde eÄŸer kitabın bir yerine iÅŸaret konulmak istenirse (hatalı yerler, önemli cümleler vs.) kenarına tik atılmaz, karalama yapılmaz, sayfaya zarar vermesin diye satırın kenarına mum yapıştırılır imiÅŸ. Rivayettir ki, Süleyman Çelebi'den yaklaşık bir asır sonra, Yavuz Han zamanında Ä°stanbul'da gösteriÅŸ budalası, kibir küpü, övünmekten gayri bir ÅŸey söylemeyen bir Arap vaiz yaÅŸamış. Âdeti olduÄŸu üzere ona buna sataşırken Süleyman Çelebi merhumun ünlü Vesiletü'n-Necât nam mevlidine de dil uzatarak iftiralarıyla onu yerden yere çalmış. Halktan bazıları dayanamayıp,

- Bre Efendi! Bu kadar söz edersin ama buna delil göstermezsin. Gücün yetiyorsa daha güzel bir kitap yaz da dediklerine inanalım, demiÅŸler.

Arap vaiz, çarnaçar divitini hokkasına bandırmış. Bir hayli zaman emek çekmiÅŸ, ter dökmüÅŸ. Ä°ÅŸin sonunda, yazdığı ipe sapa gelmez beyitleri bir kitap ÅŸekline sokup soluÄŸu, devrin ünlü ÅŸairlerinden Üsküplü Atâ'nın evinde almış.

- Hele, demiÅŸ, üstat! Oku da nerelerinde hata görürsen tashih edilmek üzere kenarına balmumu yapıştır.

Atâ, sözden ve ÅŸiirden anlayan adamdır. Bakmış ki, Arap vaizin söylediklerinde düzeltilmeye deÄŸecek hiçbir doÄŸru lâf yok, kitabı balmumuna batırıp iade etmiÅŸ.

ArÅŸiv

Henüz yorum yapılmamış.

* İşaretli tüm alanları doldurunuz.