Özel / Analiz Haber
Şükrü Hanioğlu: Süleyman Demirel tepkisel muhafazakar değil, kalkınmacı muhafazakardı
17 Haziran 2015 günü vefat eden Süleyman Demirel, Adalet Partisi başkanlığına geldiği 1964 yılından Cumhurbaşkanlığı görevinin sona erdiği 2000 senesine kadar siyaset yapımının merkezinde yer alarak bir dönem, ideoloji ve siyaset yapım biçimini sembolize eden şahıs olmuştur.
ZikrettiÄŸimiz dönem sona ermiÅŸ, söz konusu ideoloji kapsamlı dönüÅŸümler geçirmiÅŸ, siyaset yapım biçimi ise toplumsal etkisini kaybetmiÅŸtir.
Ancak Demirel'in siyaset- lerinin yapıldıkları baÄŸlam içinde deÄŸerlendirilmesi bir dönemi ve bugünü anlamamız açısından son derece önemlidir.
Kalkınmacı muhafazakârlık
Demirel toplumsallaÅŸmasını Erken Cumhuriyet döneminde geçirmiÅŸ, yüksek tahsilini ise ilk serbest seçimlerin öncesinde tamamlamıştı.
Ä°lk Cumhuriyet neslinin aynı toplumsallaÅŸma sürecinden geçen ve eÄŸitim aracılığıyla seçkinler arasına katılan pek çok üyesi gibi Demirel de bir yandan rejimin felsefesine derin bir baÄŸlılık duyarken öte yandan da onun toplumsal hayatı düzenlemeye yönelik uygulamalarını yumuÅŸatmasının anlamlı olduÄŸunu düÅŸünüyordu.
Bu anlamda Demirel, Cumhuriyet ile baÅŸlayan dönemi bütünüyle olumsuz bir parantez olarak gören ve toplumun parlak geçmiÅŸini bunun öncesine taşıyan tepkisel muhafazakârlığa deÄŸil çok partili yaÅŸama geçiÅŸ sonrasında Celâl Bayar ve Adnan Menderes'in temsil ettiÄŸi "kalkınmacı muhafazakârlık"a yakın bir bireydi.
Demirel'in ikinci kuÅŸağını temsil ettiÄŸi "kalkınmacı muhafazakârlık," temel referans olarak Cumhuriyet'i alıyor, onun yarattığı dönüÅŸümü sahipleniyor, eleÅŸtirilerini ise "temel felsefe"ye deÄŸil siyaset ve uygulamalara yöneltiyordu.
Bu ise söz konusu siyaset ve uygulamaların Ä°smet Ä°nönü ile özdeÅŸleÅŸtirilmesi ile gerçekleÅŸtiriliyordu.
Adnan Menderes'in ifadesiyle "millete mâl olmamış inkılâplar"ın terkedilmesini ve "devletçi" iktisat politikalarının daha liberal ve özel teÅŸebbüse saha açanlarla ikamesini arzulayan "kalkınmacı muhafazakârlık" on yıllık bir iktidar sonrasında askerî bir darbe ile devrilmiÅŸ, ama toplumun iki temel siyaset kutbundan birisi olma vasfını sürdürmüÅŸtü.
Kısa süreli bir mirâs mücadelesi sonrasında "kalkınmacı muhafazakârlık" hareketini devralan Demirel, "Büyük Türkiye" sloganıyla özetlenen bir "geliÅŸme" programını temel hedef olarak görüyordu. Demirel hareketin "muhafazakârlık" boyutunu Bayar ve Menderes'ten farklı yorumlamıyordu.
Pragmatik bâzı yaklaşımları Demirel'in daha "muhafazakâr" bir çizgiye kaydığı izlenimini uyandırabilir.
Ancak Demirel Adalet Partisi baÅŸkanlığındaki rakibi Sadettin Bilgiç ve daha sonra Ä°slâmcı siyaset ile kalkınmacılığın farklı bir sentezini yapmaya çalışacak olan Necmettin Erbakan ile kıyaslandığında muhafazakârlığı "merkez siyaseti" içinde gören bir çizgiyi sürdürüyordu. Onun yönetimindeki Adalet Partisi'nde daha muhafazakâr gruplar var olmuÅŸtur. Buna karşılık Demirel'in temsil ettiÄŸi parti içi iktidar "kalkınmacı muhafazakârlık"ı siyaset yelpazesinin merkezinde konuÅŸlandıran, rejimin temel yaklaşımlarında "dönüÅŸüm" deÄŸil "farklı yorumlamalar" talep eden kadronun elinde kalmıştır.
Asker ve SoÄŸuk SavaÅŸ
Demirel'in liderliÄŸini üstlendiÄŸi hareketin temel sorunu Türkiye ve dünyadaki konjonktürün farklılaÅŸmasıydı. 1960 yılında emirkomuta zincirinin dışında bir darbenin gerçekleÅŸtirilmesi ve bundan sonra ortaya çıkan cunta örgütlenmeleri ordunun bir kurum olarak siyaset yapımına katılması ve kırmızı çizgileri bol bir vesayet düzeni kurması ile neticelenmiÅŸti. Ordu kendi hiyerarÅŸisini yeniden tesis edebilmiÅŸti; ama siyasetin kapsamlı bir alanının kendisine bırakılmasını artık bir kurum olarak talep ediyordu.
Aynı süreçte SoÄŸuk SavaÅŸ'ın kazandığı ivme ise ordunun siyasetteki rolünü artırmakla kalmamış siyasetin diÄŸer temel kutbu "devletçi modernleÅŸme"nin kendisini "sol"da konuÅŸlandırmasına da neden olmuÅŸtur. Demirel'in liderliÄŸindeki "ikinci kuÅŸak kalkınmacı muhafazakârlık" bu nedenle bir askerî-bürokratik vesayet ile kendisini "sol" olarak gören devletçi modernleÅŸmecilik ittifakına karşı mücadele etmek zorunda kalmıştır. Bu ise Demirel'i farklı bir baÄŸlamda benimsemeyeceÄŸi sertlikte bir "sol karşıtlığı"na yöneltmiÅŸtir. Söz konusu sert mücadele gerçekte rejimin temel ilkelerini savunan Demirel liderliÄŸindeki hareketin "rejimi yıkmaya çalıştığı" iddiasıyla askerî müdahalelere marûz kalması ile neticelenmiÅŸtir.
Zaman tüneli
1980 Darbesi sonrasında siyaset yeniden düzenlendiÄŸinde "kalkınmacı muhafazakârlık" kapsamlı deÄŸiÅŸimlere uÄŸramıştı. Demirel bu dönemde kendi yorumunu yeniden egemen kılmak için büyük bir mücadele vermiÅŸ ve bunda da kısmen baÅŸarılı olmuÅŸtur. DeÄŸiÅŸik koalisyonlarla yeniden iktidara gelen Demirel 1960 model "kalkınmacı muhafazakârlık"ı kozmetik deÄŸiÅŸikliklerle uygulamak istemiÅŸtir.
Bu yeni dönemde bürokratik vesayet kadroları da Demirel ve onun kalkınmacı muhafazakârlık yorumunun "rejime tehdit oluÅŸturmadığı"nı "keÅŸfetmiÅŸ" ve 1960 ve 70'li yıllarda düÅŸünülemeyecek bir ittifakın kapısını aralamışlardır.
Buradaki temel sorun geçmiÅŸ dönemlerde Demirel'den esirgenen bu ittifakın SoÄŸuk SavaÅŸ sonrası gerçekliÄŸinde anlamsızlaÅŸmasıdır.
Dolayısıyla Demirel âdeta yeni bir gerçekliÄŸe zaman tüneli aracılığıyla ulaÅŸmış bir siyasetçi gibi farklı baÄŸlamlarda oluÅŸan "yeni" sorunları "eski" yaklaşım ve siyasetlerle çözmeye gayret etmiÅŸtir.
Siyasetin merkezinde geçirilen onlarca yıl ve uzun süreli güç kullanımının getirdiÄŸi "gücü ÅŸahsileÅŸtirme" de Demirel'in siyasetteki son yıllarında belirleyici rol oynamıştır. Buna karşılık, onun temel sorunu âdeta ait olmadığı bir dünyanın sorunlarını yeni yaklaşımlar aracılığıyla deÄŸil tecrübeleri yardımıyla çözmeye çalışması olmuÅŸtur. Genellikle iddia edildiÄŸinin tersine Demirel deÄŸiÅŸmemiÅŸ, ama deÄŸiÅŸen dünya ve Türkiye onun farklılaÅŸtığı izleniminin oluÅŸmasına yol açmıştır.
Demirel'in 2000 yılında fazla da gönüllü olmayarak aktif siyasetten çekilmesi onun uzun yıllar temsil ettiÄŸi "kalkınmacı muhafazakârlık" yorumunun da sonu olmuÅŸtur. Bu ideoloji siyasetin temel kutuplarından birisi olmayı sürdürmektedir.
Ancak onun "muhafazakârlık" yorumu bütünüyle deÄŸiÅŸmiÅŸ, Demirel'in karşı çıktığı (ama uzun yıllar "rejimin bekçileri"ni ikna edemediÄŸi) bir çizgiye kaymıştır. Bu anlamda Demirel toplumun arkasında bıraktığını düÅŸündüÄŸü bir dönem ve kapsamlı dönüÅŸüme uÄŸrayan bir yaklaşımın son önemli temsilcisiydi.
Buna karşılık büyük resme bakıldığında merhumun Türk kalkınmasına büyük katkılar gerçekleÅŸtirdiÄŸi ve modern Türkiye siyaseti üzerinde en kapsamlı etkiyi yapmış liderlerden birisi olduÄŸu görülecektir.
Merhum Süleyman Demirel bir dönem, ideoloji ve siyaset yapım biçimini en özgün biçimde yansıtan lider olarak toplumumuz üzerinde büyük etkiler yaratmıştır.
Henüz yorum yapılmamış.