Osmanlı'nın Nostrodamus'u: Müştak Baba
Dün, yeni senenin yaklaşması üzerine basınımızda başgösteren “Notradamus’un 2019 kehanetleri” modasından bahsetmiş, “dünyanın en büyük kâhini” olduğuna inanılan Nostradamus’un açık-seçik hiçbirşey söylemediğini, şiirlerinin eğilip bükülerek kehanet gibi gösterilmeye çalışıldığını yazmış ve “Nostradamus’un ‘kehanet’ ile hiçbir alâkası yoktur ama bizde hakikaten kehanet sahibi olduğunu ispat etmiş bir şair mevcuttur” demiştim…
Bugün, o kâhinden, yani Müştak Baba’dan bahsedeceğim…
Müştak Baba hakkında seneler önce de bir-iki defa yazmıştım ama bir asırdan fazla bir zaman önce söylediği çıkan böyle gerçek bir kâhin varken hâlâ Nostradamus’un peşinde koşmamız üzerine onun en meşhur kehanetini tekrar hatırlatmam gerektiğini düşündüm…
1640’larda Hakkâri’den kalkıp Bitlis’e yerleşen ve soyu Kadiriye tarikatinin kurucusu Abdülkadir-i Geylânî’ye uzanan bir aileye mensup olan Müştak Baba gençlik senelerinde uzun seyahatler yaptı, İstanbul’a da geldi, bazı tekkelerde şeyhlik etti, zamanının en fazla sayıda dervişe sahip şeyhlerinden oldu ve 1831’de İstanbul’dan Bitlis’e dönüş yolculuğunda katledildi.
Geniş bir divanın sahibi olan Müştak Baba, asıl şöhretini bu divanda yeralan ve “istihrâc” yaptığı bazı şiirleri sayesinde elde etti…
Geleceği önceden söylemeye çalışmaya eskiler “istihrâc” derlerdi ve istihrâc hem doğu, hem de batı dünyasında binlerce seneden buyana merak edillp uğraşılan bir iş idi. İstihrâc yapabilmek için derin malûmatın yanısıra “ilm-i teksîr”, “melâhîm”, “ilm-i mükâşefe” yahut “tevâfuk” gibi alanlarda uzun müddet çalışmak gerektiğinden ve daha da önemlisi “keşif” ve “ilham” gibi meziyetlere sahip olunması şartından bahsedilirdi.
Müştak Baba bütün bu ilimlerin yanısıra “her harfin bir sayı değeri taşıması ve bu sayılar vasıtasıyla bazı işler yapılması” demek olan “Ebced” isimli sistemi ve Ebced”in çok daha ileri aşaması olan “Cifir”i de kullanıp kehanetlerde bulunmuş ve kehanetlerini şiir şeklinde kaleme almıştı. 1846’da basılan “Divan”ındaki bazı şiirlerinde hayli kehanet vardı, hattâ basılmayan şiirlerinde de gelecekteki önemli hadiseleri bildirdiği söylenmekteydi; üstelik günün birinde âniden öldürüleceğini bile yazmıştı ve en önemli kehaneti, Ankara’nın 1923’te İstanbul’un yerini alıp başkent olacağını 100 küsur sene öncesinden haber vermesi idi!
İŞTE, MEŞHUR KEHANET…
Şimdi, Müştak Baba’nın Ankara’nın 1923’te başkent olacağını söylediği şiirini ve kehanetinin nasıl anlaşıldığını yazayım…
Şiirin orijinali şöyle:
“Me’vâ-yı nâzenîne kim elf olursa efser / Lâ-büdd olur o me’va İslâmbol ile hemser // Nun ve’l-kalem başından alınsa nun-ı Yunus / Aldıkda harf-i diger olur bu remz ızhâr // Miftâh-ı sure-i Kaf ser-had-i kaf tâ kaf / Munzamm olunmak ister Râ-yı Resul-i Peyamber // Hây-ı huy ile âhir maksud oldu zâhir / Beyt-i veliyyü’l-ekrem Elhâc Abd-i ekber // Ey pâdişâh-ı fehhâm Sultan Hacı Bayram / Revhân ister ikram-ı Müştâk-ı abd-i çâker”
Şiirde günümüzün Türkçesi ile şöyle deniyor:
“1000 mânâsına gelen ELF sözü, güzeller beldesinin başına EFSER, yani tâc olarak konursa, o belde İstanbul’dan farksız bir hâle gelir. Sonra, Yunus Suresi’ndeki NUN ve Kaf Suresi’ndeki KAF harfleri alınır. Hazreti Peygamber demek olan Resul’ün başındaki RI harfi de bunlara ilâve olunmak ister ve maksad “hây-ı huy” sözündeki “HE” harfi ile tamamlanır. Ey anlayışlıların padişâhı olan Sultan Hacı Bayram! Senin bulunduğun o güzel belde, bu değersiz kul Müştak’tan hürmet istiyor!”
Müştak Baba, şiirin ilk mısraında “1000” demek olan “elf” ve “tâc” demek olan “efser” sözlerini veriyor ve “efser”in başına “elf”in ilâve edilmesi gerektiğini söylüyor. Ebced hesabıyla 341 tutan “efser”e “elf”in, yani “1000” sayısının ilâvesiyle, Ankara’nın başkent yapıldığı 1923’ün Hicri takvimle karşılığı olan 1341 tarihini elde ediyoruz.
Şair, daha sonra beş mısrada sırasıyla “elif”, “nun”, “kaf”, “rı” ve “he” harflerini veriyor. Bu harfler, bu sırayla yazıldıklarında ortaya “Ankara” kelimesi çıkıyor. Yani, Müştak Baba, “Ankara”nın eski harflerle yazılışı olan “A-N-K-R-H” harflerini sıralıyor, “Güzeller beldesi ve Hacı Bayram’ın memleketi olan Ankara, 1341 yılında başlara tâc olacak ve İstanbul’dan -yani, şiirin yazıldığı zamanın başkentinden- farksız hâle gelecek” diyor.
Şiirin mısralarında gizlenen kehaneti Sultan Vahideddin’in tahttan indirilmesi fetvasını yazan Konya Mebusu, Evkaf Nâzırı, yani Vakıflar Bakanı ve “Hülâsatü’l-Beyân” isimli Kur’an tefsirinin sahibi Mehmed Vehbi Efendi’nin çözdüğü söylenir…
“Kehanet”, zaten Müştak Baba’nın yaptığı gibi işte böyle olur, olay yaşanacağı yerin ismi ve tarihi ile birarada böyle yazılır ama Nostradamus’ta bu şekilde tek bir ifadesi bile yoktur.
Dolayısıyla, ithal malı kâhinleri bir yana bırakın, bu işlere merakınız ve de bilginiz varsa, açık-seçik konuşan Müştak Baba gibi bizden bir “yerli” kâhinin söylediklerinin üzerine eğilin; zira Müştak Baba’nın şiirlerinin tamamı yayınlanmamıştır; divanının kütüphanelerinde çok sayıda nüshası vardır ve daha dünya kadar şiiri şifrelerinin çözülmesini beklemektedir…
Müştak Baba’nın “Divan”ında bulunan ve Ankara’nın sonraki senelerde başkent olacağını haber verdiği gazel şeklindeki meşhur kehaneti.
Henüz yorum yapılmamış.