Güncel
Türk Ocağı’nda konferanslar vermiş bir Ermeni ozan: Gomidas Vartabed
Gomidas Vartabed bence hem Ermeni milliyetçiliği hem Türk milliyetçiliğinin sınırlarını aşarak, müziğin bu topraklarda kimlikleri iç içe geçirebilme gücünün erdemli bilgisine sahip bir Osmanlı Ermenisi olması bakımından yeniden hatırlanmayı fazlasıyla hak ediyor. Selçuk Küpçük Dünyabizim için yazdı.
Rıdvan Åžentürk’ün “Müzik ve Kimlik” isimli kitabı (Küre Yayınları, 2016) Türkiye’nin hemen hemen bin yıllık müzik birikiminin günümüze sirayet eden uzantılarını içine alarak zaman zaman tartıştığımız meselelerin kuÅŸatıcı biçimde nasıl ele alınabileceÄŸine dair önemli bir örneklem sunuyor aslında. Türk müziÄŸinden Rum müziÄŸine, Ermeni müziÄŸinden Süryani müziÄŸine, Keldani müziÄŸinden Yahudi müziÄŸine, Kürt müziÄŸinden Presbiteryen Kilise müziÄŸine kadar bu birikimlerin yaÅŸayan önemli temsilcileri ile gerçekleÅŸtirilen söyleÅŸileri okuyup çıktığınızda aÅŸağı yukarı bin yıllık kolektif bir yaÅŸama pratiÄŸi ortaya koyan tarihsel tecrübenin müzik üzerinden iç içe geçen nitelikler barındırdığını fark ediyorsunuz.
Kitapta geçen “Ermeni Kilisesi’nin ayin uygulamalarında icra edilen müziÄŸin makamsal olması bu müziÄŸin Türk müziÄŸiyle ilkesel yakınlığını göstermektedir” (s.47) ifadesinin, ortak yaÅŸama becerisi geliÅŸtirebilmiÅŸ farklı kültürel unsurların olaÄŸan iliÅŸkisini iÅŸaret etmesi bakımından manidar olduÄŸunu belirtmek mümkün. Sadece dini müzik formu ile de sınırlı deÄŸil bu iliÅŸki ve benzerlik. Tıpkı bizim halk ozanlarımız / aşıklarımız gibi Ermeni halk kültürü içerisinde de aynı ÅŸekilde adına “aÅŸug” denilen figürlerin varlığı meseleyi daha da ilginç kılıyor. Kitapta atıf yapılan Ermeni aÅŸuglardan mesela AÅŸug Civan, Kul Eflazi, Kul Agop, Gani, Pesendi, Bidari Serveri ve Nami’nin Türkçe ÅŸiir söylediÄŸini öÄŸreniyoruz. (s.48)
Kütahyalı öksüz ve yetim bir Ermeni çocuk
Kütahya’da bir Osmanlı vatandaşı olarak 27 Eylül 1869 yılında dünyaya gelen ve bir müddet sonra annesini, ardından ayakkabıcılık yapan babasını kaybederek ömrünün geri kalan kısmındaki “büyük yalnızlık” biçiminde tanımlayabileceÄŸimiz yeryüzü yolculuÄŸuna yetim ve öksüz bir çocuk olarak baÅŸlayan Gomidas Vartabed’in öyküsünü anlamak için önce Rıdvan Åžentürk’ün kitabını okumak, müziÄŸin kimliklerimizi bu coÄŸrafyada ne kadar iç içe geçirdiÄŸinin anlaşılması için önemli olacaktır diye düÅŸünüyorum. Asıl adı SoÄŸomon olan Gomidas’ın Takuhi ismini taşıyan ve müziÄŸe ilgili ama aynı zamanda hassas bir ruha sahip, içe kapanık, melankolik bir dünyası bulunan annesi ona sadece altı ay ninniler ve türküler söyleyebildi. 17 yaşında, kendisi bile bu yalan dünyayı kaplayan mavi gökyüzüne bakmaya doyamadan hayata gözlerini kapayan Takuhi’nin vefatı ile yetim kalan küçük SoÄŸomon, annesinin kulağına fısıltıyla okuyup yarım bıraktığı türkülerin, ninnilerin peÅŸi sıra ondan devraldığı melankoliyi takip edercesine kendi hüzünlü yolculuÄŸuna baÅŸladı bir anlamda. Bu hüzne babası Kevork’un, oÄŸlu 11 yaşında iken ölmesi de eklenince, SoÄŸomon’a küçücük avuçlarının taşıyamayacağı kadar ağır bir dünya kaldı.
Evinde Türkçe konuÅŸulduÄŸu için Ermenice bilmemektedir
1881 yılında Ermeniler için dini merkez Eçmiadzin’e yetim ve öksüz çocukları din adamı yetiÅŸtirmek üzere götüren rahip Dertsakyan’ın seçtiÄŸi küçüklerden birisi de SoÄŸomon’dur. Ancak oraya varılınca Kütahyalı bu Ermeni çocuk kendisine yöneltilen sorulara bir türlü cevap veremez. Çünkü SoÄŸomon’un evinde hep Türkçe konuÅŸulmuÅŸ, bu yüzden kendi ana dilini öÄŸrenememiÅŸtir. ÖÄŸrenci olarak kabul edilmesinde tereddüt yaÅŸanınca SoÄŸomon bir ÅŸarkı söylemek ister. Kilisenin kadim taÅŸ duvarlarında yankılanmaya baÅŸlayan bu öksüz ve yetim çocuÄŸun hüzünlü sesinin yaydığı ağırlık orada bulunan herkesin adeta ciÄŸerini delip geçer. Annesinin 6 aylıkken yarım bıraktığı sesin peÅŸinden koÅŸarken yolu memleketi Kütahya’dan kilometrelerce uzaÄŸa, Eçmiadzin’e düÅŸen SoÄŸoman’un yüreÄŸinin acılı kıvrımlarından sıyrılıp gelen narin sesi ÅŸarkının son cümlesini tamamladığında BaÅŸpartik dahil herkes büyük bir masumiyet ve saflık ile karşılaÅŸtıklarını fark ederler.
Artık SoÄŸomon için din adamı olarak yetiÅŸtirilmek üzere burada yeni bir öykü baÅŸlar. Ä°çinde Osmanlı coÄŸrafyasının da bulunduÄŸu farklı mekanlardan gelerek Eçmiadzin’de eÄŸitim alan diÄŸer yetim ve öksüz Ermeni çocuklarının kendi memleketlerinden getirdiÄŸi türkülere büyük merak gösteren SoÄŸomon halk müziÄŸine iliÅŸkin yeni keÅŸifler yapmaya baÅŸlar adeta. 1895’te mezun olan ve dini hizmette bulunmak üzere hayatının geri kalan bölümünde evlenmeyeceÄŸine dair ant içen bu genç din adamına gelenek gereÄŸi yeni isim verilirken müziÄŸe olan düÅŸkünlüÄŸü de dikkate alınıp, 7. yüzyılda yaÅŸamış Ermeni ozan Gomidas’ın adı uygun görülür.
Anadolu ve Kafkasya’nın köylerini dolaÅŸarak türkülerimizi derler
1896 yılında özel burs ile Berlin’e gidip üniversitede müzikoloji bölümünde doktorasına baÅŸlayan Gomidas mezun olduktan sonra Avrupa’nın çeÅŸitli kentlerinde konserler verir ve 1900’de yeniden Eçmiadzin’e geri döner. Ä°ÅŸte bu dönemde asıl Gomidas’ı tarihsel olarak önemli kılan temel pratik ile karşılaşırız. Anadolu ve Kafkasya çevresindeki köyleri gezerek Ermenice, Türkçe, Kürtçe ve Farsça türküleri derlemeye baÅŸlayan Gomidas’ın bu gönüllü çalışması bir bakıma kaybolup gidecek ve unutulacak olan sesleri, kendisi de bir Osmanlı Ermeni’si olan Hamparsum notasından yararlanarak kaybolmaktan kurtarır.
Avrupa’da iyi derecede müzik eÄŸitimi almış, entelektüel donanımı üst seviyeye ulaÅŸmış, geleneksel kilise anlayışının dışında yeni müzikal arayışlara kapılar aralamış olan Gomidas için bir müddet sonra Eçmiadzin’in yetersiz kaldığını söylemek mümkün. Dolayısı ile 1910 yılında kendisine Ä°stanbul’dan gelen daveti olumlu biçimde karşıladığını düÅŸünebiliriz.
Ä°stanbul’daki kültürel çevrede kısa zamanda saygın yer edinen Gomidas 300 kiÅŸiyi bulan çok kalabalık bir koro kurarak, ilgi çeken konserler vermeye baÅŸlar. Gomidas Vartabed (“Vartabed” Ermenicede öÄŸretmen demektir) her ne kadar müzikal anlamda önemli iÅŸler yapmış, derlemelerle, operalar ve kurduÄŸu korolarla döneminin önemli müzik adamı olmuÅŸsa da, temelde öksüz ve yetimliÄŸini ömür boyu taşımış, hem kendi cemaati hem anlaşılmasını beklediÄŸi diÄŸer kesimler dikkate alındığında yalnız bir yeryüzü yolcusu olduÄŸunu her daim kalbinin üstünde bir kimlik gibi bulundurmuÅŸ bir hayat sürdüÄŸünü unutmamak gerekli.
Türk Ocağı’nda konferanslar verir
1910’lu yıllar aynı zamanda Avrupa’nın tarihsel ekonomi-politik geliÅŸiminin neticesi olarak milliyetçilik tartışmalarının tavan yaptığı, geleneksel kimlik kodlarının yeni durumları açıklamakta yetersiz kaldığı dönemlerdir. Parçalanmaya doÄŸru hızla ilerleyen Osmanlı’yı kurtarmayı amaçlayan aydınların farklı çözüm önerilerini temsil eden kurumların, yayınların da arttığı bu yıllarda bahsettiÄŸimiz Ermeni kimliÄŸi taşıyan Gomidas’ın Türk milliyetçiliÄŸi düÅŸüncesinin temel adresi Türk Ocağı’nda Hamdullah Suphi Tanrıöver, Mehmet Emin Yurdakul, Ziya Gökalp gibi sembol isimlerin de hazır bulunduÄŸu bir ortam içerisinde konferanslar verdiÄŸini öÄŸrenmek meselelere bugünün penceresinden bakanlar için ÅŸaşırtıcı olsa gerek. Hatta Halide Edip’in anılarını anlattığı kitabından (Mor Salkımlı Ev, Özgür Yay., 2000, s.213) öÄŸrendiÄŸimiz kadarı ile Türk edebiyatının bu önemli simasının evinde düzenlenen, Yahya Kemal ve yine Mehmet Emin Yurdakul’un da hazır bulunduÄŸu kimi kültür sohbetlerine özel olarak davet edilen isimler arasındadır Gomidas.
Öykünün bundan sonrası, memleketi Kütahya olan Osmanlı Ermenisi bu din ve müzik adamının çocukluÄŸundan itibaren taşıdığı hüzne yeni ve kalıcı travmalar bırakacak acılı bir kapıya açılıyor. 1915 yılında Ä°stanbul’dan Çankırı’ya sürgüne gönderilen Ermeniler arasına ismi katılan Gomidas’ın bu hüzünlü yolculuk sırasında yaÅŸadıkları, hassas ve melankolik ruhunun kırılgan çeperlerinde tamiri mümkün olmayan yaralar açarak onun dünyayı algılayış biçimini bütünüyle deÄŸiÅŸtirmiÅŸtir.
“DeliliÄŸin Arkeolojisi -Gomidas : Bir Ermeni Ä°konunun Portresi” (Birzamanlar Yay., Aralık 2010) kitabında Rita Soulahian Kuyumjian hem onun biyografisini anlatır hem de bu deÄŸiÅŸen dünya algısının psikolojik çözümlemesini yapar. -Kuyumjian’ın yazdıklarından hareketle- Gomidas’ın muhatap kaldığı bu sürgün sırasında yaÅŸadıklarının ardından psikolojik dünyasının ağır yaralar aldığı, gerçeklik ile iliÅŸkisinin sarsıntıya uÄŸradığı ve dolayısı ile bu sarsıntının uzantısı bazı normal dışı davranışlar gösterdiÄŸi çıkıyor ortaya.
“Milli Åžair” Mehmet Emin Yurdakul sürgünden dönüÅŸünü saÄŸlayan isimler arasında
Gomidas Vartabed’in sürgünden geri getirilmesi için emek verenler arasında Türk milliyetçiliÄŸi düÅŸüncesinin -ismine biraz evvel atıf yaptığımız- milli ÅŸairi Mehmet Emin Yurdakul (Murat Bardakçı, Hürriyet, 27 Nisan 2003), ÅŸehzade Abdülmecid Efendi (Rita Soulahian Kuyujiyan, s.127) gibi isimlerin bulunması, Osmanlı Ermenisi bu din ve müzik adamının ne kadar itibarlı ve ayrıcalıklı bir yere sahip olduÄŸunu göstermekte. Yetim ve öksüzlükle baÅŸladığı dünya yolculuÄŸunun olgunluk çağında yaÅŸadığı 13 gün süren bu Çankırı sürgünü ardından psikolojisi iyice bozulan Gomidas ömrünün geri kalan kısmını büyük bir karanlık içerisinde geçirdi denilebilir. Adeta hayata geç verilmiÅŸ bir küskünlük cevabı ile artık bir daha piyanosunun başına oturmadı ve sadece kendisine saygı duyan farklı kimliklerden insanlara deÄŸil, zamanla kendi cemaatine karşı da bütün kapılarını kapatarak suskun bir hayat yaÅŸamaya baÅŸladı. Sevenleri onu önce Ä°stanbul’da bir hastaneye yatırdı ki, doktorları arasında Türk psikiyatrisinin öncü isimlerinden Mazhar Osman’ın da bulunduÄŸunu not düÅŸelim.
Ömrünün geri kalan 20 yılında hiç konuÅŸmadı
Ancak tahrip olan dünyasının yeniden normalleÅŸmesi için yapılan çalışmalar burada netice vermeyince Paris’e gönderilir. Ve Paris’te, yerleÅŸtirildiÄŸi hastanenin duvarları arasında giderek dünyaya dair bütün kelamların büyük orucunu tutmaya baÅŸlayıp, susmanın bile yaÅŸadıklarını anlatmakta yetersiz kalacağı derin bir sessizlik içerisinde adeta annesinin yarım bıraktığı türküsünün sesine kavuÅŸmak için ayarlanmış saati beklemeye koyulur. O saat ise 22 Ekim 1935 tarihinde akıp gitmekte olan zamanın bütün çaÄŸrılarını cevapsız bırakarak yetim ve öksüz gözlerini bir daha açmamak üzere dünyaya kapatır.
Gomidas Vartabed bence hem Ermeni milliyetçiliÄŸi hem Türk milliyetçiliÄŸinin sınırlarını aÅŸarak, müziÄŸin bu topraklarda kimlikleri iç içe geçirebilme gücünün erdemli bilgisine sahip bir Osmanlı Ermenisi olması bakımından yeniden hatırlanmayı fazlasıyla hak ediyor. Bu zamana kadar müzik ile ilgili yerli kaynaklarda objektif biçimde bu toprakların sesine katkı sunmuÅŸ saygın bir isim olarak adının anılmaması, yaptıklarının tarihe not düÅŸülmemesi büyük bir eksiklik. Her ÅŸeyden evvel Gomidas’ın 1900 yılında 3000 civarındaki farklı dillerde ama aynı duyuÅŸa sahip Anadolu türküsünü derlemesi baÅŸlı başına büyük bir hizmet. Ki bunu Bela Bartok gibi bizatihi görevlendirilerek deÄŸil, tam tersi dünyalık karşılık beklemeden gönüllü biçimde yapması ancak bu topraklara duyduÄŸu derin aÅŸk ile açıklanabilir.
Selçuk Küpçük/DünyaBizim
Henüz yorum yapılmamış.