Özel / Analiz Haber
Turan Kışlakçı'nın kaleminden: Muhâfazakarlar Eşekleri Neden Sever?
Follow @dusuncemektebi2
Dünyada “eşeklik” ve “eşekleştirme” yaygınlaşıyor. Eşşoğlu eşeklere duyurulur…
Toplum olarak eşekleri neden seviyoruz?
Eşşoğlu eşeklerin sayısı her geçen gün artarken…
Etrafınıza hiç dikkat ediyor musunuz? Bir aptallaşma ki, aldı başını gidiyor. Bulaşıcı mıdır, nedir? Aptalca konuşmalar, aptalca hareketler, aptalca isyanlar, aptalca anırmalar her yerde kendini gösteriyor. İngilizce yayımlanan ünlü bilim dergisi “New Scientist” Haziran 2018 sayılı bir kapak sayısında “Is Humanity getting more stupid? / İnsanlık daha da aptallaşıyor mu?” sorusunu sorarak, insanlığın artan aptallaşma serüvenini farklı yönleri ile ele alıyor. Aptallaşmayı bazı sosyolog ve filozoflar ise “eşekleşme” olarak tanımlıyor.
Günümüzde kişiliksizliğin, bilinçsizliğin, paçozlaşmanın, eblehleşmenin, bayağılaşmanın, kabalaşmanın, yeteneksizliğin, inatçılık vb. hallerin yaygınlaşmasının nedeni, her geçen gün artan “eşekleşme/aptallaşma” halidir. Bilim bunun arkasında “teknoloji”, “GDO’lu ürünler” vb. sebepler arasa da, hakikatte bunun ana sebeplerinden biri tamamen içtimaidir. Dünyada artan bu eşekleşme hali, bilim adamlarını ciddi manada korkutuyor. Para ve makamdan dolayı kendini at sanmaya başlayanların ise sayısı korkutucu derecede dünyanın her yerinde artmış durumda. Bilim adamlarına düşen vazife ise, kendini at sanmaya başlayanlara eşekliklerini ve eşşoğlu eşşekliklerini hatırlatmalarıdır.
“Eşekleşme”nin nasıl bir şey olduğunu anlamak için eşeğin tarihini ve özelliklerini bilmek gerekiyor. Eski Türkçe’de eşek, ‘eşgek’ diye geçen kelimenin kökeninde ‘iş’e özdeş olan ‘eş’ vardır. Eşek kelimesine etimoloji sözlüğünde iş gören, işte kullanılan karşılığı verilmiş. Tek parmaklılardan uzun kulaklı, attan küçük binek ve yük hayvanı şeklinde tanımlanmış. Eşeğin halk dilinde diğer adları; merkep, karakaçan ve uzun kulaklıdır. Arapça’da ‘hımâr’, Farsça’da ‘har’, Kürtçe’de ‘ker’, Almanca’da ‘esel’, Fransızca’da ‘ane’, Rumca’da ‘gaudiri’ ve İngilizce’de yakın zamanlara kadar ‘ass’ kullanırılırken, şimdiler de ‘donkey’ daha yaygın olarak kullanılıyor.
Eşeğin yavrusuna ‘sıpa’, sıpanın küçüğüne ise ‘koduk’ ya da ‘kodok’ deniyor. Erkek eşeğin dişi atla çiftleştirilmesinden ‘katır’ ortaya çıkmıştır. Katırın diğer bir adı da ‘ester’dir. Katır, eşeğe göre daha güçlü bir hayvandır. Burada katırın aslını inkar ettiğini de söylemeliyiz. “Katıra baban kim? diye sormuşlar, dayım attır demiş!..” Dişi eşek ile erkek atın çiftleştirilmesi sonucu üretilen hayvana ise ‘Bardo’ deniyor. Fakat katır kadar dayanıklı ve güçlü olmadıkları için bunların üretimi katıra, göre daha düşük oranda gerçekleşiyor.
Deliler, ölüler ve eşekler tekâmül etmez
İngilizce’de ‘donkey’ eşek, ‘monkey’ ise maymun demek. Darwin, “The Origin of Species by Means of Natural” kitabını kaleme alırken ‘d’ harfi yerine yanlışlıkla ‘m’ harfi yazmış ve böylece insanın atasının eşek olduğu değil de maymun olduğu iddia etmiştir. Ünlü filozof Nietzche de “yalnız deliler ve ölüler tekâmül etmez” demişti. Bu söze bir de eşeği dâhil etmek gerekiyor. Birçok hayvanın evcilleştirildikten sonra farklılaştığı görüldüğü halde, eşek, atası yaban eşeğinin fiziksel ve genetik özelliklerini muhafaza eden bir hayvandır.
Tarihin başlangıcından itibaren insana eşlik eden eşek, insanoğlunun tarihinde ilk evcilleştirilen hayvanlardandır. Anavatanı Afrika olan eşeğin evcilleştirilmesi eski Mısır’da M.Ö. 4000 yıllarında gerçekleşmiştir. Nil Vadisi’nden Arabistan, Kuzey ve Güney Afrika’ya, Asya’ya ve Avrupa’ya M.Ö. 2000 yılında muhtemelen Anadolu’dan götürülmüştür. M.Ö. mağaralardaki birçok duvar resminde eşeklere yüklenmiş armağanlar getiren kabileler görülmektedir. İnsanın eşeği evcilleştirip ona binmeye başlamasıyla, başka bir ifadeyle eşeğe “deh” demesiyle medeniyetin ilerleyişi de şüphesiz hızlanmıştır!..
Birçok peygamber, eşek üzerinde köy köy ve şehir şehir dolaşmıştır. Hz. Üzeyir (as) gibi. Eşeğin ismi İncil’de 80 kez geçer. Hz. İsa (as) ve havarileri eşeğe binmişler ve İncil’e göre Hz. İsa Kudüs’e eşek sırtında girmiştir. Hıristiyan sanatçılar Ortaçağ’da eşeği Yahudi kavminin simgesi saymışlar ve sinagog bineği olarak göstermişlerdir. Bu konuda Hz. Muhammed (sav)’in yeri müstesnadır. O (sav) deveye, ata, katıra ve eşeğe binerek sınıf farkı gözetmemiştir. Eşeklerinden birinin adı da “Ya’fur” idi. İnsanlar modern vasıtalar icat edilmeden önce eşek ve atlar ile dünyayı geziyorlardı. Avrupalı Hıristiyan vaizler, vaazlarını vermek için de Avrupa’yı eşek sırtında dolaşmıştır. Nasrettin Hoca, keloğlan eşeğe binerken, padişahlar ya da krallar ata binmişlerdir. Yüce Allah, Kur’an-ı Kerim’in Nahl Sûresinde şöyle buyuruyor: “Hem binesiniz diye, hem de zinet olmak üzere atları, katırları ve eşekleri de yarattı ve bilemeyeceğiniz daha neler yaratacak.” (Nahl/8)
Hayvanlar âleminin dervişi
Eşek, 18. Yüzyılda dünyanın her tarafına yayılmıştır. Milli Mücadele yıllarında üç bin eşek, bugünkü Ankara’nın gençlik parkı denilen mevkiinde toplanmış ve eşekler vagonlarla, cepheye ordunun ihtiyacı için gönderilmiştir. Tıbbın babası olarak kabul edilen Hipokrat eşek sütünü çok sağlıklı bulmuş ve içimini teşvik etmiştir. Romalılar da eşek sütüne önem vermişler. Neron’un 3. eşi İmparatoriçe Poppe, sütüyle banyo yapmak için 500 dişi eşek besliyordu. Bu sayede cildinin beyazlaşıp durulaşacağına inanırmış. Ünlü filozof Aristo, eşeklerden nasıl yararlanılacağı konusunda nasihatlerde bulunur.
Eşeğe ‘hayvanlar âleminin dervişi’ benzetmesi yapılması boşuna değil. Yiyeceğin, giyeceğin en kötüsü hep eşeğe layık görülmüş. Eşeğin muazzam bir sabrı olduğunu eşekle iyi kötü bir hukuku olanlar bilir. Hak ettiği değeri bir türlü alamamış hayvan. Tüm ağır işleri yapmasına, paso dayak yemesine ve aşağılanmasına rağmen zavallının hakkını kimse bilmez. Sadece insandan çekmez, ahırda da rahat etmez garibim; ineklerin ve mandaların tacizlerine maruz kalır; adeta ahırın şamar oğlanıdır.
Eşek bilimi: Hârname
Tarihimizde eşek üzerine kitaplar yazılmıştır. Buna Hârname (Eşek Kitabı) bir nev’i ‘himaroloji’ adı verilmiştir. Şeyhî’nin (1371-1431) Harnâme’si, Molla Lûtfi’nin (1446-1494) Harnâme’si ve son olarak Prof. Dr. Hayrullah Şanzumi’nin Üçüncü Harnâme’si buna güzel örneklerden biridir. Sultanahmet’te, Hârname yazarı Molla Lütfi’nin At Meydanı’nda idam edildiği yere “Hârname” sokağı adı verilmiştir. Şüphe yok ki, eğer eşek, Hârnameleri okumuş olsaydı gözyaşları içinde anırırdı.
Bir vakitler eşeklerin çıkmakta zorlandığı bir yokuş olmalı ki, İstanbul’un gözde semtlerinden biri olan Bebek’te ‘eşek anırtan yokuşu’ vardır. Kınalıada’daki ‘eşek yokuşu’ ise başka bir misâldir.
Kızdığı zaman çifte atan ve inadı ile ünlü eşek, attan daha akıllıdır. Kulaklarını diktiği zaman, bu, derin derin düşündüğü anlamına geliyor… Felsefede eşek çok düşünen az konuşan insanın sembolüdür. Tabii eşeğin de kendine göre bir felsefesi illaki vardır…
Eşek Partileri ve Birlikleri
Dünyanın her yerinde eşeği amblem, logo ve sloganlarından kullanan birçok parti, dernek ve grup bulunmaktadır. Modern dünyamızdaki en güçlü ve en ünlü eşek “Demokratik eşek!”tir. ABD’de Cumhuriyetçi Parti’nin “fil”ine karşı demokratlar “eşek” logosunu kullanıyor. Amerika’da tişörtlerin, kupaların ve logoların üzerinde demokrat partinin eşeğini bulursunuz. Eşek, politik bir ikon ve marka haline gelmiş durumda. Eşek logosu demokratlara milyonlarca dolarlık para kazandırıyor. Eşek, ABD’de Andrew Jackson’ın 1828 başkanlık kampanyasından beri Demokrat Parti’nin gayrı resmi sembolüdür. Demokratlar eşeği, bir devrim ve isyan sembolü olarak görüyor.
Kuzey Irak’ta 2005’te “Eşek Partisi” kurulmuştu. 2014 kılında kendini fesheden partinin başkanı Amr Kalul, partinin merkez binasına “Han” (hayvan barınma yeri) adını vermişti. Kalul, partisindeki hiyerarşinin de büyük, orta ve küçük eşeklere verilen isimlere uyumlu olacak şekilde “himar” (en üst düzey yetkili), “itan” (orta düzeyli yetkili) ve “cahş” (üye) olarak isimlendirmişti. Süleymaniye kentinin en işlek caddesine de takım elbiseli ve kravatlı eşek heykeli dikmişlerdi.
1930 yılında da Mısır’da “Eşekler Birliği” kurulmuştu. Birliğin üyesi birçok sanatçı, yazar ve siyasetçi vardı. Birliğin kuruluş hedefi, o zaman Mısır’da işgalci olan İngilizlerin “Sahne Sanatları Enstitüsü”nü kapatmalarına karşın barışçıl tepki oluşturmaktı. Ayrıca 6 yıl iktidarda kalan son Emevi Devleti sultanı Mervan da, savaştaki cesaretinden dolayı “Mervan el-Himar / Eşek Mervan” olarak adlandırılıyordu.
Eşek nesli tehlikede
Son yıllarda eşek nesli ciddi bir tehlike ile yüz yüze. Dünyadaki eşek nüfusunun her yıl 2 milyona yakını öldürülüyor. Dünya genelinde çok sayıda eşek çiftliklerinden ya kaçırılıyor ya da gizemli bir şekilde kayboluyor. Çin’in geleneksel bir ilacı “Ejiao” (okunuşu u-ji-o)’yu elde etmek için dünyanın her yerinden eşek satın aldığı belirtiliyor. Haşlanmış eşek derisinden elde edilen bu jelatin daha doğrusu koca karı ilacı “Ejiao”nun kansızlığa, iktidarsızlığa ve ruhsal denge gibi birçok hastalığa iyi geldiği ileri sürülüyor. Kısacası Çin iki yönlü çalışıyor: “Dünyanın eşeklerini al, dünyanın ‘eşeklerine’ sat.”
Eşeğin sadece etinden, sütünden, derisinden yararlanmaz insanoğlu; gübresinden dahi istifade etmeyi bilir. Kışın soğuk ahırları ısıtmak için eşeğin gübresi ahırın bir kenarında toplanır, üzerine sıcak su dökülür. Gübreden çıkan olağanüstü buhar ahırın ısınmasını sağlar. Eşeğin gübresi ısıtma işlevini tamamlayınca dahi atılmaz ve yakılarak değerlendirilir.
Aşklarda yaşanan eşeklik
Günümüzde aşk, “postmodern eşeklik”lerle birlikte anılıyor. Aşklarda, Leyla ile Mecnun, Ferhat ile Şirin, Kerem ile Aslı, Romeo ile Juliet ve Mem ile Zin’in tekrar yaşanmıyor oluşu her geçen gün artan “eşekleşme” olabilir mi? Yaşanan kısa ilişkiler, kadın ile erkeğin çıkarı için birbirini kullanması ve her şeyin artık maddiyatla irtibatlandırılması eski aşkları aratıyor. Çünkü karşılıksız aşk yerine çıkar, para ve makam üzerinden yaşanıyor aşklar ve sevgiler. Eşekleşen aşklar üzerine güzel bir örnek:
“İki eşek konuşuyorlarmış, biri diğerine sormuş:
“Yav bu bülbüle şaşıyorum, ne var bu gülde de sabah akşam onun içun inleyip duruyor, kendini perişan ediyor; sen hiç şöyle dikenli bir gül yedin mi?”
“Yedim” demiş öteki eşek?
“Peki, ne oldu, âşık oldun mu?” diye sormuş beriki.
Eşek, “yok” demiş, “ishal oldum!”
Eşeğin gözleri, güzel ve büyük olduğu için bir zamanlar, sevgililerin gözleri eşek gözlerine benzetilirdi. Halen Hint alt kıtasında güzel gözlü sevgili “Eşek gözlüm” diye anılır. Eşeğin gözleri aşk şarkılarına da konu olmuştur:
“Dünyanın en güzel gözleri eşeklerdedir
Sana yaptığım onca iltifat hep bu nedenledir.”
Kısacası, Post-modern aşkları en güzel şu deyimimiz özetliyor: “Aşk ve gönül işlerinde akıl, çamura saplanmış eşek gibidir.”
Bilinç ve eşekleştirme
Ünlü düşünür Ali Şeriati, “Bilinç ve eşekleştirme” adlı kitabında eşekleştirmenin nasıl ortaya çıktığını irdeler. Eşekleştirmenin en yoğun yaşandığı dönem sömürge faaliyetlerinin arttığı emperyalizm dönemidir. Emperyalist güçler sömürge faaliyetlerini rahatça gerçekleştirebilmek için eşekleştirmenin her türünü kullanmışlardır. Ali Şeriati, sömürgeci emperyalist güçlerin faaliyetlerini şöyle açıklamaktadır: “Meğer bizi, biz Üçüncü Dünyalıları, biz Doğuluları, biz Müslümanları ne yaptılar? Önce dinimizi, dilimizi, edebiyatımızı, düşüncemizi, geçmişimizi, tarihimizi ve aslında ırkımızı ve her şeyimizi aşağıladılar. Onlar bizi ikinci sınıf insan kabul ettiler. Karşılığında onlar kendilerini o kadar üstün, yüce ve değerli gösterdiler ve bütün çaba, davet, arzu ve mücadelemizin Batı’ya uşaklık etmek olduğuna bizi öylesine inandırdılar ki sonunda onlar gibi davrandık, onlar gibi hareket ettik, onlar gibi konuştuk ve onlar gibi yürüdük.”
Ali Şeriati’nin kavramsallaştırmasına göre, Batı’nın sömürgeleşme faaliyetleri ile eşekleştirme dediği süreç at başı gitmektedir. Eşekleştirilen insan sömürüye açık hale gelmiş insandır. Bir anlamda kendi kendine yabancılaşmış insandır. Batı kendi özüne yabancılaşmamış insanların sömürülmelerinin imkânsız olduğunu anlamıştır çünkü.
Ali Şeriati’ye göre “eşekleşme, insan zihninin, ister fert ister toplum olsun; insanın bilgi, şuur ve yönünün, insani bilinçten ve sosyal bilinçten sapmasıdır.” Dolayısıyla insanı, insani ve toplumsal bilinçten uzaklaştıran her olay eşekleşmedir. Burada temel amaç insan olarak bizi, kendimizden ve toplumsal kaderimizden uzaklaştırmak ve bilinçsiz hale getirmektir.
Şeriati, “Eşekleştirme metotlarının birisi doğrudan, diğeri dolaylıdır. Doğrudan eşekleştirme, zihinleri cehalete veya onları saptırmaya zorlamak, yani zihinleri cahilliğe, sapıklığa ve azgınlığa sürüklemektir. Dolaylı eşekleştirme ise zihinleri büyük, acil ve hayatî olan haklardan ayırıp onları süslemek suretiyle küçük, önemsiz ve aciliyeti olmayan haklara yöneltmektir” der.
Bilinçli bir aydın olmanın insana yüklediği ağır sorumluluktan dolayı da bazen bir şey yapamamanın acısını yaşayan Ali Şeriati, amcaoğluna gönderdiği bir mektupta şunları yazar: “Mütefekkir, …. ve … olmak yerine, bazlarının bana yakıştıramadıkları bir eşek veya eşek seviyesinde düşüncesiz biri olsaydım ne güzel olurdu, hey yaşasın eşek. Bu şöhret ve ilerleme, bana acı, ümitsizlik ve mutsuzluktan başka ne ikram etti?”
Eşek üzerine yazılan şiirler
Hicvin olduğu birçok şiirde eşeğe atıflarda bulunur şairlerimiz: Nef’i, Mantıkî, Karacaoğlan, Kâtibi, Bayburtlu Zihnî, Şinasi, Ziya Paşa, Yenişehirli Avni, Şair Eşref, Neyzen Tevfik, Rıza Tevfik, Süleyman Nazif, Aziz Nesin vb…
Takadîzade Şekip (1871-1932) “Ah Eşeklik!” adlı şiirinin mısralarında şunları der:
“Bu fikrimden rücû’um gayr-i kabil
Derim, olsam da bir nihrîr-i kâmil
Değersiz bence insanlık, meleklik
Eşeklik, ah eşeklik, ah eşeklik.”
Üstad Necip Fazıl Kısakürek de “Hürriyet” adlı şiirinde şunu not düşer:
“Hürriyet hokkabazlık, gökte havai fişek;
Toprakta da hürriyet diye tepinir eşek…”
Sözümüz eşek olan eşeğe değil; eşek olan insana. Eşek insanına. Yabanlığını atamamış, paçozluğunun, çirkinliğinin farkında olmayan, eşekliğini dönüştürmek için emek harcamayan insana. Makam ve paranın sözden insan yaptığı eşeklere. Yaban kalmak, eşek kalmak, yatkınlığımız o yöne.
Kaygusuz Abdal şöyle der:
“Terketmedim benliği
Bilmedim insanlığı
Sûretim âdem veli
Her huyum eşek gibi.”
Eşek üzerine atasözleri ve deyimler
Hemen her dilde, eşek üzerine birçok atasözleri, deyimler ve vecizeler bulunuyor. Türkçemizde bulunan yüzlercesinden bazıları şunlar: “Aç eşek semerini de yer”, “Adam adamdır olmasa da pulu, eşek eşektir olmasa da çulu”, “Aşk ve gönül işlerinde akıl, çamura saplanmış eşek gibidir”, “Deli eşeğin akıllı karısı olmaz”, “Eşeği mektep müdürü yapanlar dershanelerin ahıra döndüğünden şikâyet etmemelidir”, “Eşek Kâbe’ye varmakla hacı olmaz”, “Yağmurda kalmış eşek pisliği gibi kabarmak” ve “Yorgun eşeğin ‘çüş’ canına minnet”…
Eşeğin her fırsatta sopalanması “şişe tıpayı, eşek sopayı sever” atasözüne konu olmuş bir hâdise. Eşek dünyanın her yerinde eşektir ve âdemoğlunun hep aynı muamelesine maruz kalır. Bir İtalyan atasözü der ki: “Kadınlar, eşekler ve fındıklar için insafsız bir el gerek!..”
Eşek çöl kökenli bir hayvan olduğu için, günün sıcak saatlerinde değil, geceleri terliyor. Eşekten düşen bilir, çok fena olur insan… “Eşekten düşen çapa kürek; beygirden düşen kaba döşek” atasözünün ifade ettiği şey, eşekten düşenin ‘eşek cennetini’ boylayacağıdır.
Hâsılı kelam, eşek ölür lakin eşeklik her daim bakidir. Araplar, “İsti’mar (sömürgecilik) ve istihmar (eşekleştirme) arasında fark yoktur” der. Yani, bir toplumda eşekleştirme süreci başladığında emperyalizm o topluma nüfuz eder.
Eşeklik ve eşekleştirmenin hızla yayıldığı bir çağdayız. Makam ve paranın sözde adam ettiği eşekler… İnsani ve dini değerleri yozlaştıran insan görünümlü hayvanlar âleminin sahte dervişi eşekler… Hak etmediği halde makamlar işgal eden eşekler… Muhalefet yaptığını sanıp, çıkarı için anıran eşekler… Maslahatı için aşkı ve sevgiyi kullanan eşekler… Hakikati haykırmaktan imtina eden eşekler… Eşşoğlu eşekler…
EŞEK HİKÂYELERİ
1.EŞEK HİKÂYESİ
BAŞKALARINA ÖZENEN YETENEKSİZ EŞEKLER
Divan şairlerinden Şeyhî, Harnâme mesnevisinde bir eşeğin başından geçenleri şöyle dile getiriyor:
Zayıf ve güçsüz bir eşek vardır. Sahibi ona yıllarca odun, su taşıtmış; iyice çaptan düşünce de boşu boşuna yem yemesin, başa dert olmasın diye başıboş salıvermiştir. Zavallı eşek otlarken otlakta göğüslerini gererek dolaşan besili öküzler görür, başlarındaki boynuzları taca benzeterek pir eşeğe; “Onların başlarındaki taç neden/Bizde bu yoksulluk ve ihtiyaç neden?” diye sorar. Pir eşek öküzlerin niye böyle olduklarını anlatır, aralarındaki farkı belirtir ama eşek söz dinlemez, onların yaptıkları işi ben de yaparım, deyip, ekinlere dalar, işlediğini sanarak başakların hepsini yere döker, tarlayı kara toprağa döndürür…
Durumu gören ekin sahibi öfkeyle eşeğin üstüne yürür, eline bir odun alarak onu iyice döver. Bununla yetinmez, eşeğin kulağını, kuyruğunu keser. Can acısıyla kaçarken pir eşek onu durdurur, başına ne geldiğini sorar. Bizimki içini çekerek: “Batıl isteyip haktan ayrıldım/ Boynuz umdum, kulaktan ayrıldım” der.
Olay bize “Dimyat’a pirince giderken evdeki bulgurdan olmak” deyimini anımsatıyor ve başkalarına özenen yeteneksiz kişilerin düştükleri kötü durumu yansıtıyor. Olmayacak hayaller peşinde koşan ve haddini bilmeyen iki ayaklı eşeklere duyurulur.
2.EŞEK HİKÂYESİ
TOPLUM EŞEK HİKÂYELERİNİ NEDEN SEVER?
Bir gün bir konuda halkın karşısında konuşurken sözlerinin dinlenmediğini anlayan Atina’nın ünlü hatiplerinden Demosthenes (MÖ 384-322), gürültü eden Atinalılara karşı sözlerine şöyle devam etmiş:
“Konuşmamı bitiriyorum, fakat size birkaç cümlelik bir hikâye anlatacağım: Vaktiyle bir delikanlı Atina’dan Megara’ya gitmek için bir eşek kiralamıştı. Eşeğini kiraya veren adam da aynı yere işi düştüğü için birlikte yola çıkmışlardı. Konuşa konuşa giderlerken öğle sıcağı bastırmıştı.
Biraz dinlenmek ve öğle yemeğini yemek için birlikte bir su başına çökmüşler. Ama ortalıkta gölge edecek bir şey olmadığından eşeğin sahibi, eşeğinin gölgesine sığınmış. Eşeği kiralayan genç bunun üzerine, ‘Sen çekil ben oturacağım oraya,’ demiş. Öteki, ‘Ne münasebet, eşek benim’ deyince kiracı ‘İyi ama onu ben kiraladım’ diye itiraz etmiş.
‘Ben eşeği kiraya verdim, gölgesini değil’ demiş eşek sahibi. Derken aralarında kavga çıkmış.”
Demosthenes, sözün tam burasında kürsüden inmiş. Halk merakla “Sonra ne olmuş, hikâyenin sonunu neden anlatmıyorsun?” diye söylenmeye başlayınca yeniden kürsüye yönelmiş ve “Ey ahali! Sizin iyiliğiniz için laf edeyim dedim, dinlemediniz. Fakat iş bir eşeğin gölgesi olunca bakıyorum da fazlasıyla dikkat kesiliyorsunuz! Ne fikrimi söyleyeceğim, ne de eşeğin gölgesine ne olduğunu” demiş ve kürsüden inip, yürüyüp gitmiş.
3.EŞEK HİKÂYESİ
EŞEK BEKLENTİSİ İÇİNDEKİ EŞŞOĞLU EŞEKLER
Çayırlıkta otlayan boz eşek o kadar sıska ve çelimsizmiş ki…
Diğer eşek ona acıyarak sormuş:
“Nedir bu halin böyle arkadaş?
Zayıflıktan kemiklerin çıkmış!
Sahibin seni hiç beslemiyor mu?”
Sıska ve bakımsız olan boz eşek dert yanmış:
“Benim çalıştığım çiftliğin patronu çok cimri.
Bana dünyanın işini yaptırıyor ama bir avuç fazla yem vermek işine gelmiyor.
Kaderim bu!”
Öteki eşek kızmış:
“Mademki sahibin hakkını vermiyor, sen de kaç git buradan.
Zaten bağlı bile değilsin.
Kimse izini bulamaz.
Sen eşek olduktan sonra herkes semer vurur.
Sahi neden kaçmıyorsun?”
“Bir beklentim var, onun için kaçmıyorum” diye cevap vermiş sıska eşek…
Aradan birkaç ay geçmiş.
İki eşek yine çayırda karşılaşmış.
“Beklentim var” diyen eşek yine çok zayıf ve çelimsizdir.
Öteki eşek tekrar
“Kaçıp gitsene be eşek kardeş…
Çekme bu cimri patronun kahrını…” deyince cılız eşek yine
“Bir beklentim var” demiş.
Beriki “Ne beklentin olabilir be?” diye bağırınca cılız eşek ağzından baklayı çıkarıp, beklentisini açıklamış:
“Bizim patronun dünya güzeli bir karısı var.
Fakat nedense hiç geçinemiyor, hemen her gün kavga ediyorlar. Geçenlerde yine müthiş bir kavga yaptılar.
Bizim patron o kadar kızdı ki, bir ara
‘Ulan kadın, bir daha beni kızdırırsan, yemin ediyorum ki seni şu gördüğün eşeğe vereceğim!” diye bağırdı.
İşte umudum ve beklentim bu!”
Henüz yorum yapılmamış.