Kürsü
Abdurrahman Dilipak- Hayatı roman olan, bir roman yazarı
Follow @dusuncemektebi2
Abdurrahman Dilipak- Yeni Akit
Super Haber röportaj editörü Hülya Okur, bilinen adı ile Adalet AÄŸaoÄŸlu, nam-ı diÄŸer ‘Fatma Ä°nayet’ ya da “Matmazel” ile ilginç bir röportaj yaptı. Röportajın manÅŸeti ilginçti: “Uzun süre ‘Babam Hafız’ demeye utandım. Aptalmışız”.
Ankara Nallıhanlı Hafız Mustafa Sümer’in kızı Fatma Ä°nayet; hayatı roman olan bir roman yazarı.
“Darbeler olmasaydı Avrupa BirliÄŸi’ne girmiÅŸtik” diyor.
Åžöyle olmasaydı böyle olurdu. Bir romancı böyle düÅŸünür. Hep sebeb sonuç iliÅŸkisi olacak, rasyonel, determinist. Ama olan olayları geriye dönük sorguladığınızda, mesela “Babam kız olsaydı ben kim olurdum?” Müslümanca bir tasavvurla böyle bir sorgulama yapamayız. GerçekleÅŸen ÅŸey, alternatifi olmayan bir takdirdir. Ä°htimal hesabı olmaz. EÄŸer geriye dönük ihtimal hesabı yapacaksak, “1 milyon yıl önce dünyanın herhangi bir yerinde bir kelebek kanadığını bir kez eksik çırpsaydı, tarihin akışı böyle olmazdı!” bir akıl yürütmenin rasyonel bir temeli yoktur ve olamaz. Olan olmuÅŸtur. O oluÅŸun önündeki engeller o sonuçtan sorumludur. Bu da ayrı bir konu.
“Åžiddete baÅŸvurmadıkça herkes istediÄŸini söyleyebilir. Yeter ki ÅŸiddete baÅŸvurulmasın. Benim başıma asker dipçiÄŸi ile gelmesin. Çünkü sivil halkın elinde oyundan baÅŸka silahı yok. Onun için toplumun üstüne silahla gidilmez” sözleri ile askeri darbelere olan baÅŸkaldırışının sebebini izah etti.
15 Temmuz’un ise Türkiye için bir dönemeç olduÄŸunu ifade ederek, “Tankların karşısına halk kendiliÄŸinden yürüdü, bu kadar uyandı toplum, 15 Temmuz çok önemli bir dönemeç oldu bence. 15 Temmuz gecesi halkın hiçbir ÅŸeyden haberi yokken halk tanklara karşı kendisi yürüdü. Ben 15 Temmuz’u yazsaydım, nelerden geçerek bu hale geldiÄŸini anlatırdım. KendiliÄŸinden olmuÅŸ, manipüle edilmiÅŸ deÄŸil, bir partinin yaptığı bir ÅŸey deÄŸildi” sözleri ile açıkladı.
CHP’ye de bir çift sözü vardı AÄŸaoÄŸlu’nun: “CHP, kendi kendine bakmalı, kendini yenilemeli. Bıraktığı yerde durmakla olmuyor. Güne göre adımlarını atması gerekiyor” diyor AÄŸaoÄŸlu.
O sol gelenekten biri olarak bu soyadını hiç sevmedi.
AÄŸaoÄŸlu, “Mustafa Kemal Atatürk 1923’te Cumhuriyetin ilanından sonra 1933’te bir yasa çıkartıyor. Bu kanunda ÅŸöyle deniyor: Bütün aileler kız çocuklarını ilkokula gönderecekler, bunu yapmayan anne babalar hapse atılacak” O zaman 5 yaşındayım, 3 erkek kardeÅŸin içerisinde tek kızı benim, nüfus kağıdım bile yok, 7 yaşında gösteriyorlar, böylece ilkokula gidiyorum. Annem baÅŸka ÅŸehre gitmemi istemediÄŸi için 1938’de Ankara’ya taşınıyoruz, bütün eÄŸitimim Ankara’da geçiyor. O yasa olmasaydı ben yazar olamazdım” diyor.
“O yasa olmasaydı ben yazar olamazdım” yine aynı akıl oyunundaki tuzaÄŸa gelip takılıyoruz. Dünyada yer yerinden oynasa o oluÅŸu olduktan sonra kim deÄŸiÅŸtiremez(di). Ä°ster iyi ister kötü olsun, olan her ÅŸey ezeli takdirin deÄŸiÅŸtirilemez, mutlak bir parçasıdır.
Kader aslında bizim imtihanımızdır aynı zamanda. Ä°nsan iradesini yok sayan bir inanç deÄŸil, Allah’ın yaratıcı gücü, ezeli ve ebedi bilgisini ifade eden, “Amentü”südür.
Ne garip, çocuklar anne-babalarını, anne-babalar çocuklarını anlayamıyorlar. Biz birbirimizi anlayamıyoruz. Oysa Allah bizi “Tearüf edelim / biliÅŸelim” diye yarattı. Aynı ülkenin çocukları aynı dünyada, aynı ülkede, aynı evde yaşıyoruz ama, nasıl birbirimizden habersiziz. PaylaÅŸmayı bilmiyoruz. Oysa kederler paylaşıldıkça azalır, mutluluklar paylaşıldıkça çoÄŸalır, tekamül, paylaÅŸtıkça hız ve derinlik kazanır. AÄŸaoÄŸlu anlatıyor: Biz Cumhuriyet ilkelerine göre yetiÅŸtirilen çocuklar olduÄŸumuz için anne ve babalarımızı “gerici” görmeye baÅŸladık. Ben uzun süre ‘Babam Hafız’ demeye utandım. Sonradan anladım ki aptalmışız, asıl dram, romanlık dram onlarınki. Ani deÄŸiÅŸime ayak uydurmak kolay deÄŸil. Benim babam dini eÄŸitim aldığı halde bu deÄŸiÅŸime iyi ayak uydurmuÅŸ. Ä°yi ayak uydurmuÅŸ ki beni okutabiliyor. Bunu biraz da anneme baÄŸlıyorum. Çünkü annemiz Saraybosna göçmenlerinin kızı, ikisi el ele veriyorlar. (…) Öyle yetiÅŸtirildik ki dinden bahsetmek bile ayıptı. Ä°lk romanımda Aysel’in babası Salim Beyi; iÅŸinde, gücünde, namuslu bir adam olarak yazdım ama asıl dramlarını yazamadım. Babam eski Türkçe biliyor. Babam camide namaz kıldırırken, aydın bir kiÅŸi aslında fakat birden bire cahil durumuna düÅŸürülüyor çünkü Latin alfabesini konuÅŸması kolay olmuyor, öyle bir dramlar var, kökten deÄŸiÅŸimler iyi ama sabır istiyor. Geçen gün Atilla Dorsay bana geldi, ona dedim: ‘ki Atilla biliyor musun, biz anne babalarımızı hiç anlamadık!.’ O yanlış anlamış, ‘saÄŸken onlara bakamadık, yardım edemedik’ diye anlamış. Ben halbuki Cumhuriyetin ilk kuÅŸakları olarak anne babalarımızın dramını anlayamadık demek istedim.”
“Din’i ayıp gören bir nesil!”den söz ediyor yazar. “Aydın bir insanın birden bire cahil durumuna düÅŸürülmesinden” söz ediyor.
O içimizden biri. Aynı ülkede yaşıyoruz. Birbirimizin korkuları, umutları, acıları ve mutluluklarını, kaygılarını pek önemsemiyor, dikkate almıyor, bilmiyoruz sanki. Oysa insan “ünsiyet peydah eden düÅŸünen, biliÅŸen bir canlı” deÄŸil mi idi! Ama iÅŸte eÄŸitim denen ÅŸey bazan cahilleÅŸtiren bir araca dönüÅŸebiliyor. BoÅŸuna dememiÅŸler “CahilliÄŸin bu kadarı ancak eÄŸitimle mümkündür” diye.
BaÅŸkalarını eleÅŸtirmek konusunca çok aceleci ve acımasız, ama nedense kendimizi eleÅŸtirmek konusunda çok isteksiziz. GeçmiÅŸ övgü ve sövgüye kurban. Liderler ya hain, ya kahraman.. Birinin haini ötekisinin kahramanı oluyor.
Aydın sorununa kafa yormuÅŸ, anne olmadığı için cesur olduÄŸunu düÅŸünen, haksızlıklar karşısında kendini çaresiz hissedince intiharı düÅŸünen bir kadın. Hayali kahramanlara hayat verince, kendi adına sanal kahramanları için ölümü hayal eden bir kadın. Tarih Vakfının, YAZKO’nun kurucuları arasında. Vijdan sahibi, sorgulayan biri. Darbeye, darbecilere kafa tutan bir kadın. Sol gelenekten gelen biri. ÖDP’den aday olmuÅŸ, TÄ°P’e destek vermiÅŸ bir isim. Sivil halkın iktidarları yola getirmek için oy’u olduÄŸunu ve onu doÄŸru kullanması gerektiÄŸini düÅŸünüyor. Geziye destek vermiÅŸ, 15 Temmuz’a da. Halkın kendi geleceÄŸine sahip çıkması olarak görüyor bunları. DipçiÄŸe, dayatmaya karşı.
“Bana (mezara) nasıl gitmek istersiniz gibi matrak sorular sordular, cesedim yakılsın, küllerim havaya atılsın dedim, nasılsa duymayacağım demiÅŸtim ama yanarak ölmek istemem Allah korusun” diyor. Ama, “iÅŸte bizim aydınımız” böyle, “Allah korusun ÅŸeriat gelecek” tadında ÅŸeyler söyler. “Yanarak ölmek” istemez, “Allah korusun” der. Öte yandan da, “Çaresiz insan bir yere dayanmak ister. Ama mevhum bir ÅŸeye dayanmak. Ölen dirilmedi ki, cennet, cehennem var mı yok mu? Nereden biliyoruz biz bunu, insanlar orada çürüyor gidiyor. Bu konuyu kapatalım” diyor. Mesela “Yanmak”tan korksa da “Cehennem ateÅŸi” konusunda bir refleksi yok. KonuÅŸmak istemiyor.
Bizim aydınımızın hayatı çilelerle dolu, çeliÅŸkilerle doludur. UÄŸur Mumcu’ya atfen aktarılan bir söz vardır: “Türk vatandaşı; Ä°sviçre medeni kanuna göre evlenen, Ä°talyan ceza yasasına göre cezalandırılan, Alman ceza mahkemeleri usulü yasasına göre yargılanan, Fransız idare hukukuna göre idare edilen ve Ä°slam hukukuna göre gömülen kiÅŸidir.”
Ziya Gökalp’in deyiÅŸi ile “Türk milletinden, Ä°slam ümmetinden, Garp medeniyetinden bir toplum.”
Bir baÅŸkadır benim memleketim. Hülya Okur’un röportajı tarihe tanıklıktır bir yanı ile de. Görünen o ki, geçmiÅŸin bilgi birikimi, geleceÄŸin umudu ile bugünün sorumluluÄŸunu kuÅŸanmamız gerekiyor. Adaletten, barıştan, özgürlükten yana, herkesin inandığı gibi yaÅŸadığı, düÅŸündüÄŸünü özgürce ifade edebildiÄŸi, malları, canları, namusları, akıl, inanç ve emeklerinin güvende olduÄŸu bir dünya, hepimizin ortak ideali olmalı. Ä°nananlar kendi cemaatleri içinde müttehid, aynı zamanda, mazlumlar ve erdemli insanlar müttefik, deÄŸer üreten ve ötekine düÅŸmanlık etmeyen herkes nimet ve külfet dengesine dayalı itilaflar gerçekleÅŸtirmeli. Herkesin dini kendine! DeÄŸil mi ki, bu dünyada tartışıp durduÄŸumuz ÅŸeylerin hakikatinin bize gösterileceÄŸi bir gün var.. Ne gam.. Selâm ve dua ile.
Henüz yorum yapılmamış.