Sosyal Medya

Kürsü

Rasim Özdenören- Tarih tekerrür etmez Yunus bir daha gelmez

Rasim Özdenören- Yeni Şafak



İbret alınsaydı tarihin tekerrür etmeyeceğine ilişkin yaygın bir kanı dolaşır.
 
Bu cümlenin mefhumu muhalifinden, ibret alınırsa tarih tekerrür etmez sonucuna ulaşılır.
 
Oysa ibret alınsa da alınmasa da tarih tekerrür etmez.
 
İbretten maksat nedir?
 
Öğrenmek, ders almak, aynı tuzağa bir daha yakalanmamak...
 
İmdi...
 
Aynı tuzak dedik. Fareler veya her türden hayvan aynı tuzağa tekrar tekrar düşebilir. Ama insan aynı tuzağa ikinci bir kere düşmez. Onun tecrübesi kendini koruduğu gibi, tuzağın mahiyeti üzerine bilgi verirse başkalarının da korunmasını sağlar. Çünkü insan, deneyimini başka insanlara aktarma yeteneği ile donanımlıdır. Ama hayvan türünde her bir hayvanın kazandığı tecrübe kendinedir, başkasına aktaramaz. Zaten tuzağa yakalanması demek çoğu kez onun hayatının sonu demek olur.
 
Burada altı çizilecek husus şudur: maddi tuzak ile insan ilişkileri ağını birbirine karıştırmamak gerekir. Hayvan kısmı o tuzağa ömründe bir kere yakalanır: yakalandığı anda da her şey biter. Kurtulduğunu farz etsek bile deneyimini hemcinslerine aktarma yeteneği olmadığından öteki hemcinsleri aynı tuzağa düşmeye devam eder.
 
Ama insan ilişkileri ağı, örneğimizdeki tuzak gibi sabit bir mekanizma işi değildir. Her an, her pozisyonda bu ilişkiler değişip durur. İlişkiler arasında mutlak sabiteler bulunmadığı için gerek aynı insan, gerekse farklı kuşaklar her defasında yeni konumlarla karşılaşırlar. Ancak iyi bir muhakeme ve sağlam bir mukayese ile o pozisyonlar üzerine bilgi edinmek mümkündür. Ama ne o bilgileri motamot uygulamanın imkânı bulunabilir, ne de zaten o ortam bir daha aynıyla tecelli eder.
 
İnsanın olduğu yerde değişim vardır. 13. yüzyılda: “Edebim el vermez edepsizlik edene / susmak en güzel cevap, edebi elden gidene” diyen Yunus’un yaşadığı dönem Anadolu Selçuklu Devleti’nin yıkılmaya yüz tuttuğu ve Anadolu Türk Beyliklerinin kurulmaya başladığı bir zaman kesitidir. Osmanlı Beyliği henüz kurulmamıştır. Moğol istilasından sonra Anadolu’da iç kavgalar, siyasi kargaşalar, kıtlık, kuraklık gibi çok zor günler yaşanmaktaydı. Böyle bir dönemde ilahilerini terennüm eden Yunus insan sevgisini, kardeşliği İslami bağlamda terennüm ediyor, sevmeyi sevilmeyi öneriyordu.
 
Shakespeare bir daha gelir mi? Veya Cervantes? Bu figürlerin ortaya çıkabilmesi için hümanizmanın ve Rönesans’ın Hristiyan Batı dünyasında ortaya çıkması gerekiyordu. İnsan tekinin önemine vurgu yapmak gerekiyordu. Nitekim edebiyatta roman türünün ortaya çıkması kişinin birey kimliğini fark etmesiyle koşut bir serüven izler. Bizde kimilerinin söylemekten hoşlandığı, bizim romanımız mesnevilerdir söyleminin gerçeklikte bir karşılığı yoktur. Mesnevi insan tekini anlatmaz; insanın ibret alması gereken meseller aktarır.
 
Daha önce değindiğimiz gibi, Peyami Safa’nın henüz roman ortamının ortalarda olmadığı bir dönemde veya Akif’in İstiklal Marşı şiirini yazmasının koşullarının bulunmadığı 13. yüzyılda gelmesini beklemek nasıl abes ise; Yunus’un da günümüzde ihyasını gözlemek abestir. Taklitleri ise aslını yaşatmaya medar olur; edebî noktai nazardan da bir değer ifade etmez.
 
Her dönemin koşulları değişir. Her dönem kendi koşulunun ihtiyacı olan yazarı çıkarır. O koşulun ürünü olmayan yazarınsa yaşama imkânı sıfırdır. Bu dönemin veya herhangi bir dönemin kalitesiz figürleri ile başka bir dönemin en kaliteli figürünü karşılaştırarak sonuç çıkarmak ise kıyas yanlışıdır: doğru sonuç vermez.
 
Edebiyatta da, siyasada da, dahası bilimde de tekrar yoktur. Her dönem kendi paradigmasının ürününü hâsıl eder. Çağını aşan yazar ve sanatçı da, o bile, gene kendi çağının belirlediği koşulların ürünüdür. Örnekse Yunus Emre...

Henüz yorum yapılmamış.

* İşaretli tüm alanları doldurunuz.