Fatih ilçesinin ÇarÅŸamba semtinde bulunan Ä°smailaÄŸa CamiiHicri 1136/Miladi 1723 tarihinde Åžeyhülislam Ä°smail Efendi tarafından yaptırılmış bir Lale Devri eseri. (Ä°smail Efendi Camii olan ismi zamanla Ä°smail AÄŸa Camii’ne dönüÅŸmüÅŸ.)Mahmud Efendi hazretlerinin imamlığa baÅŸladığı 1954 yılından bu yana yalnız cami deÄŸil, yanındaki Manyasizade Medresesi ile beraber cıvıl cıvıl bir ilim ve irÅŸad yuvasıdır.
Külliyenin günümüzdeki pırıl pırıl halini görenler eskiden de böyleydi zannedebilirler. Lakin1950 yılından önce, özellikle Tek Parti devrinde bu muhteÅŸem cami harap bir haldeydi ve içinde otlar çıkmış, zamanın tinercilerine mesken olmuÅŸ, duvarlarına yarasalar ve baykuÅŸlar yuva yapmıştı.
Bir an için bundan 80 yıl önceye gidelim ve 8 Nisan 1938 tarihli Cumhuriyet gazetesinde bugün irfan kandillerinin aydınlattığı Ä°smailaÄŸa Camii’nin ne kadar hazin bir halde bulunduÄŸunu beraberce görelim.
Ä°nÅŸa tarihinden 1894 yılına kadar müminlere canla baÅŸla hizmet veren cami ve medrese, “Küçük Kıyamet” denilen Ä°stanbul depreminde ağır yaralar almışsa da faaliyetine devam etmiÅŸ, lakin bir türlü tamrine fırsat bulunamamış, harp darp derken Cumhuriyet devrine bu hazin haliyle intikal etmiÅŸti. Cumhuriyet devrini büyük ümitlerle bekleyen cami 1938 yılında aÅŸağıda aktaracağımız periÅŸanlıktaydı.
Cumhuriyet gazetesi “San’at abidelerimizin hali” üst baÅŸlığı altında “BAYKUÅž YUVASI HALÄ°NE GELEN ZAVALLI MABED” manÅŸetini atarak camiye dikkatimizi çekmiÅŸ, haberin spotuna ise “MezbeleliÄŸe dönen Ä°smailefendi Camiinin ‘muhafazası lazım’ eserlerden olduÄŸu tasdik edilmiÅŸ ama binanın artık beklemeÄŸe tahammülü azalmış” diye yazılmıştı.
Yazımızın içine aldığımız üç adet fotoÄŸrafla desteklenmiÅŸ olan haber, Ä°smailaÄŸa Camii’nin o tarihteki periÅŸan halini anlatmaya ÅŸöyle baÅŸlıyordu:
“Temelinden kubbesine kadar parça parça dökülmüÅŸ bir cami iskeletinin karşısındayız. Zamanın insafsız tahribine terkedilen bu delik deÅŸik iskeletin içine girebilmek hayli zahmetli oldu. Çöplüklerin arasında, hele neyse ki, merdivene benziyen bir taÅŸ yığını keÅŸfederek ağır ağır tırmandık. Duvar diplerinde tüneyen yarasalar gürültümüzden ürktüler, acı acı baÄŸrışarak saÄŸa sola kaçışmaÄŸa baÅŸladılar.”
Salahaddin Güngör adlı yazar bize caminin hazin halini anlatmak için aşırı derecede gayret göstermiÅŸ. Aktarıyoruz:
“Arkadaşım, yekpare mermerden yapılan, kırık minberi gösteriyor. Ne demek istediÄŸini anlıyarak:
Dostum bir yandan bu “Hak Kur’an kafesi”nin köÅŸe bucağında araÅŸtırmalar yapıyor:
Ve nihayet ÅŸurada…
Eliyle iÅŸaret ettiÄŸi pisliÄŸi görmemek için gözlerimi kapıyorum ve ikimiz de susuyoruz.”
Belki ağzı susuyor ama yazarımızın kalemi susmuyor. İyi ki de susmuyor. Biz de onu can kulağımızla dinlemeye devam ediyoruz:
“Åžimdi sorsak ki, bu sanatlı mabedin içinde bir takım serserilerin ne iÅŸi var? EÄŸer burası bir harebe ise etrafına duvar çekilerek bir harebe olarak dahi muhafaza edilebilir. Efes, Bergama, Baalbek ve Pompei taÅŸ yığınları haline geldikten sonra kıymetlenmemiÅŸler midir? Yok eÄŸer harabe deÄŸil de san’at eserleri serisine dahil bir mabed ise o halde hemen tamirine teÅŸebbüs olunmalı deÄŸil miydi?..”
Bu haklı sözlere ilave edilecek tek bir kelimemiz bile yok. Biz yine yazara kulak kesilelim:
“ÇarÅŸamba’nın ihtiyarları, bu caminin lafı olunca göÄŸüs geçirmekten kendilerini alamıyorlar:
Bir mabedin ihyası
Ä°smailaÄŸa Camii’nin bir Åžeyhülislam tarafından yaptırıldığını söylemiÅŸtik. Fakat ne yaptırma! Ä°smail Efendi camisini en, boy ve yükseklik bakımından Kâbe-i Åžerif’in ölçülerine göre inÅŸa ettirmiÅŸ. Tenasüp (orantı) mükemmel yani.
Bu Lale Devri eserine 1894 depreminden sonra Sultan Hamid’in yardım eli uzanmak ister lakin malzemeleri bile alınıp yanına yığıldığı halde tamiri bir türlü nasip olmaz. Ama bakın Sultanın sular gibi yeraltına kaçan yatışmaz ÅŸefkat ve bereketi, tohumunu yıllar öncesinden ektiÄŸi bir kutlu pınardan nasıl aniden yeryüzüne fışkıracaktır?
1924 senesine kadar harap turap da olsa ibadete açık kalan cami ve faal olan medrese Tevhid-i Tedrisat ve ertesi yıl çıkarılan Tekke ve Zaviyeleri Seddi kanunlarından ağır yaraalarak metruk ve bakımsız kalacak, 1938 yılında gördüklerini yazan Salahaddin Güngör’ün anlattıklarında olduÄŸu gibi baykuÅŸ ve yarasa yuvası, esrarkeÅŸ yatağı, hatta –maalesef- içinde kalan serserilerin tabii ihtiyaçlarının görüldüÄŸü bir mezbelelik yer haline gelecek, zamanla bakırcı ve kalaycıların meskeni olacak, hatta bir süre ahır olarak kullanıldığı bile söylenecektir.
Ä°ÅŸte camileri en iyi ihtimalle kendi haline terk eden, dahası kapatan, kiralayan, satan, yerle bir eden Tek Parti idaresi 1950 Mayıs’ında “Artık Yeter” diyen aziz milletin saf iradesiyle yıkılmış, Demokrat Parti’nin başına geçen BaÅŸvekil Adnan Menderes de ilk icraatı olarak Ezan-ı Muhammedi’ye 18 yıldır vurulan prangaları kırıp atmış, böylece millete rahat bir nefes aldırmıştır. (O günü yaÅŸayanlar ‘sanki düÅŸman iÅŸgalinden kurtulmuÅŸ gibiydik’ diyeceklerdi.) Uzun süren bir esaretten kurtulmuÅŸcasına düÄŸün bayram ettikleri 16 Haziran günüokunan her ezan adeta Bilal-i HabeÅŸi’nin dudaklarından çıkıyormuÅŸcasına kalpleri bir altın ok gibi deliyor ve usaresinikanlı gözlerden yaÅŸ olarak fışkırtıyordu.
Bu muazzam tabloyu ıslak gözlerle müÅŸahede ettiÄŸine emin olduÄŸumuz Ahıskalı ilim ve irfan pınarlarından Ali Haydar Efendi hazretlerinin cuÅŸ u huruÅŸa gelerek “On Ali Haydar bir Menderes bile etmez” dediÄŸi biliniyor. “Aman efendim!” diye itiraz ettiklerinde “Hayır, hepimiz uÄŸraÅŸsak ÅŸu ezan-ı Muhammedîyi geri getiremezdik ama bir Menderes bunu bir günde yaptı” demek suretiyle meramını izah etmiÅŸti.
Ä°ÅŸte aynı Ali Haydar Efendi’nin büyük oÄŸlu Åžerif Efendi günün birinde rüyasında camiyi yaptıran Åžeyhülislam Ä°smail Efendi’nin de medfun bulunduÄŸu kabristandan bir el uzandığını görür. El camiyi gösterir ve ÅŸöyle nida eder: “Ne durursuz? Bu camiyi niçin tamir etmezsüz?” Rüya Ali Haydar Efendi’ye anlatıldığında derhal caminin tamirini emir buyurur ve –burası çok önemli- vaktiyle Sultan Abdülhamid’in kendisine ihsan ettiÄŸi altınları da mabedin ihyası için bağışlar. Böylece Cennetmekan Sultanın o altınları vaktiyle Ali Haydar Efendi’ye kendisinin tamir ettiremediÄŸi camiye sarf edilmek üzere verdiÄŸi ortaya çıkar.
Derken yardım paraları birer ikiÅŸer toplanır ve Vakıflar MüdürlüÄŸü’nün gözetiminde tamirat ve tadilat iÅŸleri 1952 yılında tamamlanır. Tam o sırada askerliÄŸini henüz tamamlamış bulunan Mahmud Efendi, Ali Haydar Efendi’nin emriyle 1954 yılında imamlığa baÅŸlar. BaÅŸlayış o baÅŸlayış…
Mustafa Armağan'ın kişisel web sayfasından iktibas edilmiştir
Henüz yorum yapılmamış.