Sosyal Medya

Safahat bile ancak Atatürk'ün ölümünden sonra basılabilmişti

Kemal Öztürk’ün Yeni Şafak’ta yayımlanan konuyla alakalı yazısı (21 Aralık 2018) şöyle:



Bir Kahramanı DüÅŸmana DönüÅŸtürmek

Kahire’nin tozlu, kalabalık, gri renkli ara sokaklarından birindeydi. Eski Kahire’nin otantik mekanı, El FiÅŸavi kıraathanesine girip oturduk. Duvarlarda, bu mekana gelen ünlü isimlerin fotoÄŸrafları vardı. Mısır’ın ünlü yazarı Necip Mahfuz’dan tutun, çok sayıda siyasetçiye kadar herkes uÄŸramıştı bu mekana.

Bunlardan biri de büyük ÅŸair ve mütefekkir Mehmet Akif Ersoy’du. Mısır’ın Hilvan ÅŸehrinden Kahire’deki Ezher Üniversitesi’ne ders vermeye geldiÄŸinde, ara sıra bu kıraathaneye gelir, çay içermiÅŸ.

SÜRGÜNDE BÄ°R MÄ°LLÄ° KAHRAMAN

Bir nostalji hatıra gibi gelmemiÅŸti bana Akif’i o mekanda anmak. Zira Akif gönüllü sürgününü yaşıyordu burada. 1925 yılında Atatürk’le ayrı düÅŸtüÄŸünden, ülkeden ayrılmak zorunda kalmış, fakirlik, yokluk ve vatan hasretiyle burada yaÅŸamıştı. Ä°stiklal Marşı’mızın yazarıydı ve uÄŸruna canını vereceÄŸi vatanından uzakta, Mısır’da 11 yıl geçirmiÅŸti.

Akif’in kurucusu olduÄŸu SebilürreÅŸad Dergisi (3 yıldır yeniden yayınlanmaya baÅŸlandı) Aralık sayısını ölüm yıl dönümü nedeniyle Mehmet Akif Ersoy’a ayırdı. Yeni yayınlanan belgeler ve yazılara bakınca, tıpkı Kahire’deki El FiÅŸavi kıraathanesinden hissettiÄŸim hüznü yeniden hissettim.

Zihnimden geçen cümle ÅŸu oldu: Bir kahraman nasıl düÅŸmana çevrilebilir?

BÄ°R KAHRAMANI DÜÅžMANA ÇEVÄ°RMEK

İki yazı son derece etkileyiciydi dergide.

Ä°lki Murat Bardakçı’nın. Ölüm döÅŸeÄŸinde bile Akif’in nasıl izlendiÄŸini, Safahat’ın nasıl imha edildiÄŸini belgeleriyle anlatıyor. Cumhuriyet ve CumhurbaÅŸkanlığı arÅŸivlerinde Akif’in “irtica-906” koduyla fiÅŸlenmesini, Kahire’de izlenmesini ve Akif ölüm döÅŸeÄŸiyken Safahat’ın nasıl yakıldığını belgeleriyle anlatıyor Bardakçı.

Akif ölümünden 6 ay önce (Haziran 1936) Kahire’den Ä°stanbul’a geldiÄŸinde, Genel Kurmay BaÅŸkanlığı, emniyet, istihbarat nasıl alarma geçiyor ve sonrasına Akif nasıl izleniyor, belgelerden okuduÄŸunuzda, bir milli kahramanın nasıl da “düÅŸman” gibi görüldüÄŸünü düÅŸünüyorsunuz.

Oysa Atatürk’e Akif’i bir “düÅŸman” izler gibi izleyip, rapor eden tüm devlet ricali, belki de her gün, onun yazdığı Ä°stiklal Marşı’nı okuyarak iÅŸlerine baÅŸlıyorlardı. Ne acı bir çeliÅŸki deÄŸil mi?

“DOSTLARI BÄ°LE AKÄ°F’Ä° GÄ°ZLÄ° SEVDÄ°”

Sessizce ülkeden ayrılıp, 11 yıl acı dolu sessiz sürgün yaÅŸayan ve sessizce ülkesine dönen Akif, 6 ay sonra TeÅŸvikiye SaÄŸlık Yurdu’nda sessizce vefat etti (27 Aralık 1936).

Vefatından sonra “Ä°rtica-906” kodlu dosyası kapatılmadı. Cenazesi, onu sevenlerin, ailesinin ne yaptıkları izlendi, kitaplarının basımı engellendi. Atatürk’ün ölümünden sonra, 1943 yılında Safahat ancak basılabildi.

“Gün oldu ki onu sevmek cesaretti; dostları bile bazen onu gizli sevdi”… Cemal Kuntay’ın bu acı veren hatıratını alıntılayan Taha Akyol’un yazısı SebilürreÅŸad’ın ikinci etkileyici yazısı. “Dostları bile onu gizlice sevdi” cümlesinden daha acı veren ne olabilir insana? Akif bu yüzden Ä°stanbul’u terk edip Mısır’a gitti.

Bugün toplumun büyük çoÄŸunluÄŸu Akif’in yaÅŸadığı ıstırabı bilmez. TeÅŸvikiye’deki hastanede acılar içinde yatarken, izlendiÄŸini biliyordu Akif. Buna raÄŸmen hastanenin yanı başındaki okulda, kendi yazdığı Ä°stiklal Marşı okunurken, ne hissetmiÅŸtir sizce?

Ä°ktidar onun ÅŸiirini kutsallaÅŸtırırken, ÅŸahsını nasıl da düÅŸmanlaÅŸtırmayı baÅŸardı acaba? Akif’in, Atatürk’ün “tek adam” politikalarından memnun olmaması, onun bir kahramanken “düÅŸmana” dönüÅŸtürülmesi için yeterli bir gerekçe midir?

DOSTUNU ÖTEKÄ°LEÅžTÄ°REN,SONRA DÜÅžMANLAÅžTIRIR

Lakin siyasette bu acı yolun nasıl kat edildiÄŸini sonraları da gördük. Ä°ktidar, güç böyle bir ÅŸeydir. Dostunu düÅŸmana çevirecek kadar zihni esir alabilir. Farklı düÅŸünenlere, aykırı düÅŸünenlere, eleÅŸtirenlere karşı tahammülsüzlük, hoÅŸgörüsüzlük, Akif’i sürgüne gönderen yolun baÅŸlangıcıdır. Nitekim o yoldan, Akif gibi düÅŸünmeyen, Halide Edip, Rauf Orbay, Kazım Karabekir, Adnan Adıvar da geçti.

DüÅŸünce özgürlüÄŸüne, fikir hürriyetine, farklı düÅŸünmeye tahammül sorunu, Abdülhamid döneminde, Ä°ttihat Terakki’de, Atatürk, Ä°nönü ve Menderes dönemlerinde de vardı.

Ötekini susturmak ve dışlamak bir ideolojinin, bir partinin, bir kesimin deÄŸil, gücü eline geçiren herkesin sorundur. Bu sadece bir siyasi sorun da deÄŸildir. Her ortamda yol arkadaÅŸları, dostlar bir gün geliyor ötekileÅŸtiriliyor, sonra da düÅŸmana çevrilebiliyor.

Oysa ki Akif’in hikayesini okuyunca, bunun ne kadar dramatik ve acı verici olduÄŸunu anlayabiliyoruz. O zaman bu hatalara düÅŸmemek gerekir.

Bugün iktidar ya da muhalefet, siyaset ya da medya fark etmez, her alanda, herkes yol arkadaÅŸlarını, dostlarını, ülkesine hizmet etmiÅŸ, katkı yapmış insanları, ne kadar farklı düÅŸünürlerse düÅŸünsünler, asla ötekileÅŸtirmemeli, düÅŸmanlaÅŸtırmamalı. Kendilerinden öncekilerin düÅŸtüÄŸü bu hataya düÅŸmemeli.

Gelecekte nasıl anılacağımız buna baÄŸlı. Bizim hikayemiz de acı veren bir hikayeye dönüÅŸmesin. 

Henüz yorum yapılmamış.

* İşaretli tüm alanları doldurunuz.