Sosyal Medya

Kürsü

Mustafa Sabri Efendi'yi ne kadar tanıyoruz?

Mustafa Sabri Efendi, büyük bir mücahitti ve hayatını Allah yolunda cihatla geçirdi. Onun mücadelesinin özü şuydu: Kur’an, beşerî hayatın her safhasında, her cihetinde yegâne düsturdur. İslâm, insanları dünya ve ahirette saadete erdirecek yegâne dindir, yegâne nizamdır, hayat şeklidir. Fatıma Leyal yazdı.



Mustafa Sabri Efendi, 1869’da Tokat’ta dünyaya geldi. Babasının âlim olması ve dâhil olduÄŸu ilim sohbetleri, Mustafa Sabri Efendi’nin ilme ilgi duymasında etkili oldu. Hafızlığını 10 yaşında tamamlayıp Ä°slâmî ilimler alanında Zülbiyezâde Ahmed Efendi’den icazet aldı. Sonrasında önce Kayseri’de Divrikli Mehmed Emin Efendi’nin ders halkasına, sonra da Ä°stanbul’da meÅŸîhat-ı Ä°slâmiyye’de ders vekili olan Gümülcineli Ahmed Âsım Efendi ile Mehmed Âtıf Efendi‘nin ders halkasına katıldı ve icazet aldı. Henüz 22 yaşında iken medrese tahsilini tamamlayanların müderris olması için gereken rüûs imtihanını üstün derece ile kazanarak, Fatih Camii müderrisliÄŸine tayin edildi.

1898 yılında II. Abdülhamid‘in katıldığı huzur derslerine en genç üye sıfatıyla iÅŸtirak eden Mustafa Sabri Efendi, bu derslere 16 sene boyunca devam etti. Yıldız Sarayı Kütüphanesi’nde “hâfız-ı kütüb” olarak çalıştığı dönemde, nadir ve önemli eserleri inceleme imkânı buldu. 1908 yılında II. MeÅŸrutiyet’in ilânından sonra ise Tokat mebusu olarak Meclis-i Mebusan’a girdi, Ä°ttihat ve Terakki Partisine muhalif olarak Hürriyet ve Ä°tilâf Partisi‘ne katıldı. Mustafa Sabri Efendi bir müddet sonra Hürriyet ve Ä°tilaf Partisi ahlakının da Ä°ttihat ve Terakki partisi ile aynı olduÄŸunu, tek farkın onların Ä°ttihatçılara olan düÅŸmanlıkları olduÄŸunu belirterek partiden ayrıldı.

Ä°ttihatçılara karşı mukavemeti

Ali Ulvi Kurucu, Mustafa Sabri Efendi’nin Osmanlı Meclisi âzası olduÄŸu döneme dair yaptığı en önemli icraatı ÅŸöyle açıklar: Åžeyh Efendi’nin en meÅŸhur icraatı Ä°ttihatçılara karşı mukavemeti olmuÅŸtur. Mesela Kânûn-i Esâsî’nin 35. maddesinde bir deÄŸiÅŸiklik önergesi verdikleri vakit uzunca ve etkili bir konuÅŸma yaparak buna karşı çıkmıştır. Onların bu deÄŸiÅŸiklikten maksatları bu kanuna dayanarak kendilerine parlamentoyu dağıtma ve PadiÅŸahı hal’ etme yetkisi verir hale getirmekti. Tabi bu sayede kanunlarla diledikleri gibi oynayabilecek ve deÄŸiÅŸtirebileceklerdi.

Sabri Efendi bu konuÅŸmasında ÅŸunları ifade etti: “Bilinmelidir ki PadiÅŸah yönetim hakkını Kitap ve Sünnetten almaktadır. Åžayet Hakk’tan ayrılacak, dalâlete sapacak olursa Ä°slâm onun hal’ edilmesini emretmektedir. Ancak O, Ä°slâm yoluna tâbi olmaya devam ediyor, Hakk’tan ayrılmıyorsa o takdirde Parlamentonun onu hal’ etme hakkı yoktur. BilindiÄŸi üzere Ä°slâm ancak kendisine tâbi olunan bir dindir, bir nizamdır. Hâlbuki ey Ä°ttihatçılar, siz onu tâbi olacak hale getirmek istiyorsunuz ve siz kanunlarda heva ve heveslerinize uygun dilediÄŸiniz gibi deÄŸiÅŸiklik yapmak istiyorsunuz. Siz sabit olması gerekenle deÄŸiÅŸip geliÅŸmesi gerekenin sınırlarını çizme konusunda büyük bir hata yapıyorsunuz. Zannediyorsunuz ki insanın sürekli deÄŸiÅŸip geliÅŸtiÄŸi gibi kanunların da deÄŸiÅŸmesi ve geliÅŸmesi lazımdır. Bu doÄŸru deÄŸil! Bilesiniz ki, kâinatta bazı deÄŸiÅŸmez sabit hakikatler vardır, bir de deÄŸiÅŸken olan ÅŸeyler vardır. Ä°nsanın fiilleri deÄŸiÅŸir ve geliÅŸir, ancak Allah’ın ahkâmı, Allah’ın koyduÄŸu kanunlar deÄŸiÅŸmez; Resulullah’ın sünneti sabittir, asla deÄŸiÅŸtirilemez. Sizler Halife-i Müslimin’in yetkilerini kısıtlamakla aslında kendi keyfinize göre kanun koymak, daha açık ifadesiyle helali haram, haramı da helal saymak istiyorsunuz, bu ise asla câiz deÄŸildir.”

İdamı beklerken yaşadıkları

1913 Bâb-ı Âli baskını sonrasında Mustafa Sabri Efendi’nin başı, Ä°ttihatçılarla ciddi manada derde girmiÅŸ ve Ä°ttihatçıların kendisini tutuklayacakları haberini alması üzerine, bir müddet saklandıktan sonra Romanya’ya geçmek üzere Türkiye’den ayrılmak zorunda kalmıştır. Romanya’ya giden Mustafa Sabri Efendi, orada Kırım’dan gelen Tatar gençlere usul-i fıkıh ve belâgat dersleri vermeye baÅŸlar. Bir süre sonra durumu iyiye gitmeye baÅŸlayan Mustafa Sabri Efendi, ailesini de yanına aldırır ancak I. Dünya Savaşı’nda müttefikimiz olan Alman ordusu BükreÅŸ’i iÅŸgal edince, Ä°ttihatçılar da Mustafa Sabri Efendi’yi yakalayıp hapse atarlar. Bir süre Romanya’da hapis yatar, sonrasında Ä°stanbul’a gönderilir. Ä°stanbul’da idam beklerken Harbiye Nazırı Enver PaÅŸa’nın emri ile Gemlik’e sürgün edilir.

Mustafa Sabri Efendi, Ä°stanbul’da Harbiye nezaretinde idamı beklerken yaÅŸadıklarını ÅŸöyle anlatır: “Azizim, o beÅŸ saat içinde ben ölümü gördüm. Ä°nsan, “Allah’ı görür gibi ibadet etmek” manasına gelen “ihsan”a riayet ederek ibadet etse, tefekkür etse, günah mı iÅŸleyebilir? Gaflete mi düÅŸebilir? O beÅŸ saat zarfında, gözümün önünden neler geldi, neler geçti? Hayatta neler yapılmak lâzım imiÅŸ de yapılmamış. Fırsatlar deÄŸerlendirilmemiÅŸ… Bunlar hep insanın gözünün önünden geçiyor. BeÅŸ saatlik o bekleme sırasında, idam olunma ihtimali kuvvetlendikçe, öyle düÅŸündükçe, insanın üzerine baygınlık gibi bir hâl geliyor. Âleminiz deÄŸiÅŸiyor… Bir, meleklerin gelip de gözünüze görünmesi kalıyor… Artık huzur-i Ä°lâhî’ye çıkmak, meleklerin suale çekmesi kalıyor…”

Gemlik’teki mecburî ikamet kararının daha sonra kaldırılması sonucu Ä°stanbul’a dönen Sabri Efendi, Süleymaniye Medresesi’nde Hadis-i Åžerif müderrisliÄŸi yapmaya baÅŸlar. 1918’de Hamdi YazırÄ°zmirli Ä°smail HakkıMehmet Akif ve Said Nursi gibi önemli simaların da üyesi olduÄŸu Dâru’l- Hikmeti’l-Ä°slâmiyye üyeliÄŸine seçilir.

Akidesi saÄŸlam âlimlerin önünü açtı

Mustafa Sabri Efendi, dönemin en önemli siyasi ve dini makamlarından olan Åžeyhülislâmlık makamına dört kez getirildi. Åžeyhülislâmlık görevi sekiz ay yirmi bir gün sürdü.

Ali Ulvi Kurucu, hatıralarında Mustafa Sabri Efendi’nin Åžeyhülislâmlık makamındayken yaptıkları ile ilgili ÅŸöyle der: “Onun Åžeyhülislâmlık makamında yaptığı en mühim hizmet, akidesi ve niyeti düzgün olan insanları seçerek mühim noktalara onları tayin etmeye ihtimam göstermesidir. Aynı zamanda yolsuzluk ve rüÅŸvete karışmış, BatılılaÅŸma ve AvrupalılaÅŸma sevdasıyla yanıp tutuÅŸan kiÅŸileri bu mühim noktalardan uzaklaÅŸtırmak olmuÅŸtur. Bunun yanında resmî organlarda, özellikle de eÄŸitim ve hukuk alanlarında yaptığı ıslah çalışmalarını da belirtmek gerekir.”

“Ä°slâm dünyasında bir fitne daha çıkacak”

Milli Mücadele dönemi sonrasında Sultan Vahdeddin ile birlikte ülkeyi terk etmek zorunda bırakılan grubun içerisinde yer alan Mustafa Sabri Efendi, PadiÅŸah ile birlikte Ä°skenderiye’de gemiden inerler ve buraya yerleÅŸirler. O esnada asi Mekke Emiri Hüseyin, padiÅŸahı ve yanındakileri “Yalnız başınıza, garip olarak Ä°skenderiye’de kalmaktansa,Mekke-i Mükerreme’ye, Medine-i Münevvere’ye buyurun” diyerek Harameyn’e davet eder. Heyet bu davete icabet eder ve Arabistan’a yerleÅŸir ancak Mustafa Sabri Efendi daha sonraları orada kalmayı mahzurlu görür. Mustafa Sabri Efendi bu konu hakkında ÅŸöyle demektedir: “Åžüphelendim. Bir teÅŸebbüs var. Başımıza bir çorap örülüyor, bir tuzak kuruluyor. (…) Ä°ngilizler, bize ikinci bir darbe vurmaya hazırlanıyorlar. Åžerif Hüseyin’e halifeliÄŸi ilân ettirecekler. Hem dünün halifesi ve hem dünün ÅŸeyhülislâmı olarak, bizler de onun misafiriyiz, minnettarıyız ya, biz de onu kabul etmek zorunda kalacağız. Böylece Ä°slâm dünyasında bir fitne daha çıkacak. Bir halife Ä°stanbul’da Abdülmecid Efendi, bir halife de burada, artık derdiniz bin olacak.”

“Bir ÅŸeyhülislâm, Hristiyan mezarlığına mı gömülecek?”

Mustafa Sabri Efendi ile Sultan Vahdeddin, istiÅŸareleri neticesinde Harameyn’den ayrılırlar; Mustafa Sabri Efendi Türklerin yaÅŸadığı Yunanistan’ın Gümülcine ÅŸehrine, Sultan Vahdeddin ise Ä°talya’ya gider. Gümülcine’ye yerleÅŸen Mustafa Sabri Efendi burada da hizmetlerine devamla “Yarın” adında bir gazete neÅŸrederek, Ä°slâm dünyasının yöneldiÄŸi BatılılaÅŸma hareketini ÅŸiddetle eleÅŸtirmeye baÅŸlar. Sınırdaki çiftçiler ve köylüler vasıtasıyla Türkiye’ye ve Bosna Hersek’e de gönderilen gazete, Ankara hükümetinin Yunanlılardan talepte bulunması üzerine kapatılmıştır.

Yunan Hükümeti, gazeteyikapatır ancak talep edildiÄŸi ÅŸekilde Mustafa Sabri Efendi’yi sınır dışı etmeyerek Atina’da ikamet etmeye mecbur bırakır. Bunun üzerine “Yunanistan’da yapılacak iÅŸimiz kalmadı” diyen Mustafa Sabri Efendi Müslüman bir ülkeye gitmek ister. Fakat hiçbirinden vize alamaz. Bu dönemlerini ÅŸöyle anlatır: “Birkaç ay süren bu sıkıntılı zamanda, beni bir korku sardı. Atina’da ölürsem, beni nereye gömecekler? Bir ÅŸeyhülislâm, Hristiyan mezarlığına mı gömülecek? Bu birkaç ay, ömrümün en felaketli zamanı oldu. Çok evham ettim… Mısır, Åžam, BaÄŸdat ve daha Müslüman bilinen hükümetlere yazıp müracaat ettim. Hepsinden “özür mektupları” geldi. Ä°steÄŸimi yerine getiremedikleri için özür beyan ediyorlardı.

“Bir gün Akdeniz’den iki beyaz gemi zuhur etti”

Sonunda çaresiz kalan Mustafa Sabri Efendi ve oÄŸlu Ä°brahim Sabri, Mısır konsolosuna giderler. Durumdan etkilenen konsolos, Mustafa Sabri Efendi’ye yardım eder ve vize verir. Onun Zâhid el-Kevseri ile beraber Mısır’a gidiÅŸini bir Ezher âlimi ÅŸöyle tasvir etmektedir: “Biz Mısır ikliminde hayli bunalmıştık. Bu akılcılar ve reformcu kiÅŸiler bizi ÅŸaşırtmıştı. Bir gün Akdeniz’den iki beyaz gemi zuhur etti; geldiler ve bizleri kurtardılar...”

Hayatı çilelerle dolu olan Mustafa Sabri Efendi, 1922 senesinde ailesi ile birlikte Kahire’ye yerleÅŸir. Bu artık O’nun son hicreti olmuÅŸtur. Kahire’de de çok sıkıntılı günler geçiren Mustafa Sabri Efendi’nin 1924’te dersiâmlık maaşı kesilir ve 1 Haziran 1924’te devatandaÅŸlıktan çıkarılır.

Hayatının son 32 yılını Kahire’de geçiren ve 12 Mart 1954 yılının Mi’rac sabahı Rahman’a kavuÅŸan Mustafa Sabri Efendi, M. Salih Ekinci Hocaefendi’nin tasviriyle, “Asrın en büyük mütekellimidir diye söylenirse, mübalaÄŸa deÄŸildir. Çok büyük muhakkik bir zattır. Kelam ilminde müçtehid olduÄŸunu kendisi de iddia ediyor. Ehildir de. Kelam ilminde bu seviyeye ulaÅŸmıştır. Bir de Mısır’da modernistlere karşı en büyük mücadeleyi veren bir zattır. Onların hatalarını en güzel bir ÅŸekilde beyan eden bir âlimdir.”

Modern bilim ve materyalizm hakkında görüÅŸleri

Doç. Dr. Osman Demir, “Mustafa Sabri Efendi’nin Modern Bilim ve Materyalizm EleÅŸtirileri” baÅŸlıklı tebliÄŸinde ÅŸunları belirtiyor: “M. Sabri Efendi, yazılarında modern dönemde siyasi, kültürel ve psikolojik sebeplerle Ä°slâm dünyasında -ve özelde Türkiye ile Mısır’da- giderek etkisini gösteren modern bilim zihniyetinin ve buna baÄŸlı olarak yaygınlaÅŸan materyalist anlayışların eleÅŸtirisine büyük önem verir. Ona göre bunun sebebi öncelikle Batılı fikirlerin herhangi bir eleÅŸtiriye tabi tutulmaksızın körü körüne taklit edilmesi, Avrupa merkezli bilimsel geliÅŸmelerin doÄŸru okunamaması, din, akıl, bilim ve tecrübe arasındaki iliÅŸkilerin dini ve kültürel müktesebât ile tarihi tecrübe dikkate alınarak doÄŸru kurulamaması ve idrak eksikliÄŸi sebebiyle Hristiyanlığa özgü din-bilim çatışmasının Ä°slam’a taşınmasıdır.

Modern bilimin dayandığı deney ve tecrübenin dine aykırı gösterilmesine karşı çıkan Mustafa Sabri Efendi, kendisini müÅŸahede ve olgu ile sınırlayan bu fikrin, bilimsel kesinliÄŸi deney ve tecrübeye indirgemesine, ilâhî varlığa delil getiren aklın deÄŸerini düÅŸürmesine, haddini aÅŸarak metafizik hakkında müspet ya da menfi karar vermesine karşı çıkar. Bunun gibi inancın müminin vehmine baÄŸlanmasını, bilime dayalı sözde bir ahlâkın ikame edilmesini, ayrıca dinin akıl dışı bir olgu olarak gösterilerek kalp boyutuna ya da hayır ve fazilet merkezli bir temele irca edilmesini de doÄŸru bulmaz.”

Mucize – akıl - vahiy meselesi

Prof. Dr. Merdan GüneÅŸ de “Mustafa Sabri Efendi’nin Mûcize Hakkındaki Modern Yorumlara GetirdiÄŸi EleÅŸtiriler” baÅŸlıklı yazısında konuyla alakalı ÅŸu bilgileri veriyor: “Mustafa Sabri Efendi’nin Mevkıfu’l-akl adlı eserinde deÄŸindiÄŸi en önemli konulardan biri “mucize” meselesidir. Mustafa Sabri Efendi “dinde reform” fikrine ÅŸiddetle karşı çıkmış ve bu fikrin mensuplarını ya dini, dinin temel metinlerini ve esaslarını anlamamakla itham etmiÅŸ veya –daha ileri giderek- bu kimseleri dine ihanetle suçlamıştır. Sabri Efendi, –ilk bakışta dinin akıl temeli üzerine inÅŸa edildiÄŸi görüÅŸüyle çeliÅŸik gibi görünse de- mucizeyi, dinin üzerine bina edildiÄŸi en önemli umdelerden birisi olarak görür. Dolayısıyla ona göre mucizeyi reddetmek son tahlilde dini de reddetmek gibi bir sonuç doÄŸurabilir. Zira dinin, dayandığı gaybiyyât’a iman bir bütündür. Bu bütünün bir parçasını inkâr, sonuç itibariyle tümünü inkâra yol açar.

Ona göre kâdir-i mutlak olan ve bu âlemi yoktan var eden bir Allah’a iman eden kimse, Allah’ın kendi yarattığı âlemde istediÄŸi zaman farklı tasarrufta bulunabileceÄŸini de kabul eder. Sonuçta sopayı da yılanı da yaratan Allah, dilediÄŸinde sopayı yılana, yılanı da sopaya dönüÅŸtürebilir.

Yine onun tarafından ÅŸu husus vurgulanmıştır ki, Ä°slâm dininin temeli vahye dayanır ve bu husus haddizatında baÅŸlı başına bir mucizedir. Öyle ki bir kimse vahye iman etmeden Ä°slâm dinine girmiÅŸ sayılmaz. Bir baÅŸka deyiÅŸle, peygamberin gönderilmiÅŸ ve Kur’an’ın da Allah’ın kitabı olduÄŸuna iman etmek her ÅŸeyden önce vahye inanmayı gerektirir. Vahye iman eden bir mümin içinse diÄŸer mucizelere inanmak çok daha kolay bir durumdur.

Mustafa Sabri Efendi’ye göre mucizeyi, akla ve modern bilimin verilerine aykırılık iddiasıyla reddetmenin arka planındaki asıl sâik/hedef, bir adım sonrasında, yine aynı gerekçelerle vahyin ve dolayısıyla da vahyin üzerine inÅŸa edildiÄŸi tüm iman esaslarının inkârıdır. Kısacası bir vakıa olarak mucizenin reddi, mucizeye istinad eden vahyin, baÅŸta Kur’an olmak üzere vahiy kaynaklı tüm bilgilerin ve bu bilgilere aracılık eden Peygamber ile bütün bir peygamberlik müessesesinin inkârı gibi bir sonuç doÄŸurabilecektir.”

Tefsir’de Taberi’nin Câmiu’l-Beyân’ını, Râzi’nin Mefatihu’l-Gayb’ını, Kurtubi’nin el-Câmi li Ahkâmi’l-Kur’an’ını, Kadi Beyzâvi’nin Envâru’t- Tenzîl’ini, Ä°bn Kesir’in Tefsiru’l-Kur’ani’l-‘Azim’ini, Alusi’nin Rûhu’l-Meâni’sini; Hadis’te Kütüb-i Sitte’yi ÅŸerhleriyle birlikte; Akâid ve Kelâm’da Mevâkıf’ı ÅŸerhleri ve haÅŸiyeleriyle birlikte; Fıkıh’ta Serahsi’nin Mebsut’unu, Kasani’nin Bedaiu’s-Sanai’sini, Kemal Ä°bnü’l- Hümam’ın Hidaye ÅŸerhini; Belagat’ta Ahmed Hasan ez-Zeyyat’ın Difa’ Ani’l-BelâÄŸa isimli kitabını çokça okuyan Mustafa Sabri Efendi’nin eserleri ise ÅŸöyle:

1- Yeni Ä°slâm Müctehidlerinin Kıymet-i Ä°lmiyyesi: Mûsâ Cârullah’ın cehennem azabının ebedî olmadığını savunan Rahmet-i Ä°lâhiyye Burhanları adlı eserine reddiyedir. (Bedir NeÅŸriyat tarafından 1998’de tercüme edilmiÅŸtir.)

2- Dinî Müceddidler yahut Türkiye için Necat ve Î’tiîâ Yollarında Bir Rehber: “Yeni Müslümanlar” adını alan HaÅŸim Nahit ve arkadaÅŸlarının Ä°slâm’da reform yapılması gerektiÄŸine dair görüÅŸlerine karşı yazılmıştır. (Türkçe’ye tercüme edilmiÅŸtir.)

3- En-Nekîr Alâ Münkiri’n-Ni’me Mine’d-Dîn ve’l-Hilâfe ve’l-Ümme: ÇaÄŸdaÅŸ Ä°slâmsiyaset düÅŸüncesi ve hilâfet-siyaset iliÅŸkisiyle ilgili konuları ihtiva eder.(Hilâfetin Ä°lgasının Arka Plânı adıyla Ä°nsan Yayınları tarafından Türkçe’ye çevrilmiÅŸtir.)

4- Mes’eletü Tercüme-ti’l-Kur’an: Namazda Kur’an’ın Türkçe mealinin okunması teÅŸebbüslerini savunanlara karşı bir reddiyedir. (Süleyman Çelik, Kur’an Tercümesi Meselesi adıyla Türkçeye çevirmiÅŸtir. Bedir Yayınları, Ä°stanbul, 1993)

5- Mevkıfü’l-BeÅŸer Tahte Sultâni’l-Kader: Kader ve irade hürriyetine iliÅŸkin görüÅŸlerin tartışıldığı eserdir.(Ä°sa DoÄŸan, Ä°nsan ve Kader adıyla bu eseri tercüme etmiÅŸtir. Kültür Basın Yayın BirliÄŸi, Ä°stanbul, 1989)

6- El-Kavlü’l-Fasl Beyne’llezîne Yü’mimûne Bi’l-Äžayb Ve’llezîne Lâ Yü’minûn: Mevkıfü’l-Akl adlı hacimli eserinin özeti mahiyetinde olup pozitivizmin yayılmasından sonra Ä°slâm dünyasında nübüvvet, hissî mucizeler, kıyamet alâmetleri ve âhiret konularında yapılan yanlış yorumların eleÅŸtirisini kapsar. (Kahire, 1361, 1407/1986)

 

Fatıma Leyal

kaynak: Dünya bizim

Henüz yorum yapılmamış.

* İşaretli tüm alanları doldurunuz.