Sosyal Medya

Güncel

Nasıl yazar olunur?

Tek başına kalmak bir yazar için en büyük şanstır. Cemaatleşen, hizipleşen, klikleşen bir edebiyat ortamı bu yığın içerisinde bir kişiyi sivriltip diğerlerini zamanın boşluğuna doğru fırlatır. Yazar olmak kişinin kendini uzun upuzun bir yalnızlığa hazırlamasıdır. Hüseyin Akın Dünyabizim için yazdı.



Eskiden çok büyük emek gerekirdi. Tırnağınla toprağı eÅŸelemen lazımdı. Yazdıklarından ziyade yırttıklarının ve yaktıklarının sayısı önemliydi. Hepsinden önemlisi okurken farkında olmadan bir terakki üzere yazar olurdu insan. Åžimdi öyle mi? Yazarlık tabiri caizse bir pazarlık konusu. Gelin Emsal’le Dursun’un hikayesine hep birlikte kulak verelim:

Emsal: Demek yazar olmak istiyorsun Dursun, (elinde Dursun’a ait ÅŸiirleri göstererek) Bunların dışında baÅŸka yazdığın ÅŸiirler var mı?

Dursun: Yok abi, hepsi bu kadar. Ama haftaya getiririm ne kadar isterseniz.

Emsal: Bu ÅŸiirlerin hiçbirinin baÅŸlığı yok.

Dursun: Evet abi, başlık koymayı sevmiyorum şiirlere.

Emsal: Hemen buradan çıkınca doÄŸru Selami abiye git ÅŸiirlerine uygun baÅŸlık bulsun, beni gönderdi dersin.

Dursun: Tamam abi. Zaten ben buraya Hilmi abinin selamıyla gelmiÅŸtim. O sizden çok bahsetti. BaÅŸlık konusunda çok titiz olduÄŸunuzu söyledi.

Emsal: Kimleri okursun Dursun?

Dursun: Ben kitap okumaktan hiç hoÅŸlanmam, yazarları da tanımam hiç. Zaten okumayı sevsem yazar deÄŸil okur olurdum.

Emsal: Ne tür ÅŸeyler yazmaktan anlarsın, ÅŸiir, deneme, hikâye, roman?

Dursun: Ne olursa yazarım abi.

Emsal: Öyle böyle deÄŸil senden çok iyi eleÅŸtirmen olur Emsal! Ne dersin?

Dursun: AÄŸanın eli tutulmaz Emsal abi. Siz nasıl uygun görürseniz.

Emsal: Sen var ya Dursun bu kör testere gibi dilinle önüne geleni doÄŸrarsın. Bize senin gibisi lazım. Artık bizim karşımızda kimse duramaz!

Yazar pozisyonlarını ezberleyerek ÅŸöhrete ulaÅŸanlar

Kalemle ve kağıtla hiç tanışmadan yazar pozisyonlarını ezberleyerek ÅŸöhrete ulaÅŸanlar da az deÄŸildir. Sigara içeceksin, tütün saracaksın, atkı dolayacaksın, mümkün mertebe bohem takılacaksın. Üç beÅŸ yazar ismi, birkaç edebiyat dedikodusu bildin mi gerisi kolay. Kültür-sanat ortamlarında çok rahat yer bulabilirsin. Hem yazmamanın da gizemli bir tarafı olduÄŸunu bilenler bilir. Kimi zaman yazmamak edebiyat ortamlarında yazmaktan daha fiyakalı olabilir. Nuri Pakdil gibi sükût suretinde olabilmek, Fethi aÄŸabey gibi sohbet ehli kalabilmek az ÅŸey mi!? Ä°sterseniz ÅŸimdi de Ä°zzet ile Åžerafettin’in diyaloglarına tanık olalım:

Ä°zzet: Üstadım dergiyi baÄŸlayacağız bir sayfa boÅŸ kaldı, bize kısa bir yazı ya da ÅŸiir verirsin deÄŸil mi?

Şerafettin: İzzet bilirsin ben yıllar oldu kalemi elime almadım. Avucunda kor tut diyorsun sen bana.

Ä°zzet: Üstadım, kıyıda köÅŸede yazdıklarınız vardır. Hiç olmazsa….

Åžerafettin: (Ä°zzet’in sözünü keserek) Israr etme dedim Ä°zzet! Gök boÅŸluÄŸunu doldurmayacak bir kelime söylemektense ömür boyu sükuta garg olurum daha yeÄŸdir.

Ä°zzet: Hani sizden de bir ürünümüz olsun istemiÅŸtim. ArkadaÅŸlar da çok sevineceklerdir.

Åžerafettin: Geç bunları Ä°zzet. Beni günahınıza ortak etmeye kalkmayın. Ben bir kere yemin ettim, bu cehenneme bir daha girmem!

Ä°zzet: Üstadım yazmadığınız halde böyle yazmanın sıkletini varlığınızda hissediyorsunuz, bir de yazsaydınız kim bilir nasıl olurdunuz?

Åžerafettin: Ben gülmedim güle yazdım, düÅŸünmedim düÅŸüne yazdım, yazmadım yaza yazdım, ölmedim öle yazdım…Fakat hep yazdım.

Kalabalıkta ne ÅŸair olunur ne hikâyeci ne de deneme yazarı

Yazmanın en asli unsuru yalnızlık ve de bağımsızlıktır. Kendisi olmayanın gerçekte yazmak gibi bir meselesi de yoktur. Ä°ç evinden uzak yaÅŸayanlar için yazmak birlikte hoÅŸ vakit geçirmeye benzer bir oyalanmadır. Yanılgıyı yazma etkinliÄŸi sanan o kadar çok insan var ki. Onlarca insanın bir araya gelip ‘ekip’ adıyla ortak bir yazma eylemi ya da anlayışı ortaya koyması güç gösterisinden öteye geçmez. Kalabalıkta ne ÅŸair olunur ne hikâyeci ne de deneme yazarı. Kalabalık güçlü bir yazar ÅŸahsiyeti oluÅŸturmanın önündeki en büyük engeldir. Tek başına kalmak bir yazar için en büyük ÅŸanstır. CemaatleÅŸen, hizipleÅŸen, klikleÅŸen bir edebiyat ortamı bu yığın içerisinde bir kiÅŸiyi sivriltip diÄŸerlerini zamanın boÅŸluÄŸuna doÄŸru fırlatır. Yazar olmak kiÅŸinin kendini uzun upuzun bir yalnızlığa hazırlamasıdır. Ölüme en güzel hazırlık ancak bu tek başınalıkla mümkündür. Sağına soluna dayanaklar yerleÅŸtirmiÅŸ kiÅŸilerin bunu yakalama imkânı yoktur. Hayattan bir ÅŸeyler umarak kaleme sarılanları kalem uzun müddet taşıyamaz. Dergi sahifeleri adı sanı duyulmayan ÅŸair yazarlarla doludur. Bir zamanlar yazıp ÅŸimdilerde yazma ile hiçbir iliÅŸkisi kalmamış o kadar çok isim var ki! Güçlü bir yalnızlığa tutunamadıklarından olsa gerek kaybolup gittiler. Yazarının yazdıklarından çok uzak bir yerde oturduÄŸu metinlere tanık oluyoruz sıklıkla. Metnin yazarı yok, yazarın da metni yok gibi. Kolektif bir masadan çıkmış intibaı uyandıran bu metinler daha önceki yazılanların nakaratıdır sanki. Ece, Muzaffer, Sinan ve Tolga böyle bir oluÅŸumun içerisindedirler. Bir dergi etrafında yaÅŸadıkları dergi deneyimlerini bizimle paylaÅŸmak istiyorlar. Haydi öyleyse!

Dergi bürosunda küçük bir mahkeme kurulmuÅŸtur:

Muzaffer: Biz kaç kere söyledik bizim dergimizin dışında baÅŸka bir dergiye ürün vermeyeceksiniz diye! Sana bu derginin kapısından ilk girdiÄŸin gün söylemiÅŸtim Sinan. Åžiirini Fikretgiller yayınlamamıştı da bize gelmiÅŸtin. Yazdıklarının yüzüne bakılacak gibi deÄŸildi. Buna raÄŸmen onları yayınlamıştık. Hatırla hele bir!

Sinan: Kurbanın olayım Muzaffer abi, cahilliÄŸimi bağışla. Yeniyim, heyecanlıyım, ayrıca niÅŸanlıyım.  Bir anlık gaflete geldim, n’olur bu kardeÅŸine bir fırsat daha ver!

Muzaffer: Muzaffer Erdost gibi olursunuz, kimse yüzünüze bakmaz. Celal Sılay’ın düÅŸtüÄŸü duruma düÅŸersiniz. Burada size güzel bir imkân sunduk. Ne diye nankörlük ediyorsunuz?

Tam burada Ece, Muzaffer’in sözünü kesip bütün ÅŸirinliÄŸi üzerinde öne atılarak:

-“Muzaffer editörüm, demin sizin örnek verdiÄŸiniz talihsiz ÅŸairlere sizi destekleyen bir örnek de ben verebilir miyim?”

Muzaffer başıyla ‘olur’ iÅŸareti verdikten sonra Ece çalışkan ilkokul öÄŸrencisi edasıyla: ‘ Vâlâ Nurettin!

Herkes ‘Ne alakası var’ diyecek diye beklerken Muzaffer Ece’yi adamakıllı överek: “Bakın Ece daha dün geldi, ama müthiÅŸ seviye kat etti. Bu sayı yine onun ÅŸiirini kapaktan gireceÄŸiz.”

Hiç lafa girmemiÅŸ olan Tolga da konuÅŸmaya dahil oldu: “Ben de dün bir öyküye baÅŸlamıştım Muzaffer abi, fakat sonra siz beÄŸenmezsiniz diye devam etmedim.”

Tolga’nın bu tavrı Muzafferin hoÅŸuna gitmiÅŸ olmalı ki tebessüm ederek: “Tolgacım sana daha hafif bir alan verelim. Öykü yazma, ÅŸiir yaz sen, hem ÅŸaire daha çok ihtiyacımız var.”

Tolga: “Emriniz olur aÄŸabey, siz roman deyin romancı olayım.”

-“O kadar uzun boylu deÄŸil” dedi Muzaffer. ‘Uzun boylu’ deyince birden aklına bir ÅŸey geldi, dergidekilere yönelerek: ‘Hani geçen gün uzun boylu bir tesisatçı oÄŸlan gelmiÅŸti buraya adı Serbülent mi neydi, o çocuktan çok iyi romancı olur. Razı edebilirsek onu aramıza alalım arkadaÅŸlar!”

Hüseyin Akın

kaynak: Dunya bizim

Henüz yorum yapılmamış.

* İşaretli tüm alanları doldurunuz.