Özel / Analiz Haber
Mehmet Akif Ersoy İttihatçı mıydı?
Prof. Dr. Şakir Gözütok'un kaleminden....
Batı dünyası ve onların destekledikleri Ä°ttihat ve Terakki Cemiyeti tarafından, Sultan Abdülhamid Han tahttan indirilmiÅŸti. Mehmet Akif de, Ä°stibdat adlı ÅŸiirinde tahttan indirilen Sultan Abdülhamid’in ardından ÅŸunları söylüyordu:
Yıkıldın, gittin amma ey mülevves devr-i istibdad,
Bıraktın milletin kalbinde çıkmaz bir mülevves yad!
Ä°slamcı bir mütefekkir ve ÅŸair olan Mehmet Akif’i, Ä°slam’ın Halifesi sıfatını taşıyan Sultan Abdülhamid’e bu derece düÅŸman kılan gerçek sebebin ne olduÄŸu maalesef bilinmemektedir. Acaba o dönemlerde yapılan yoÄŸun propagandalar neticesinde mi, yoksa özel sebeplerden kaynaklanan bir düÅŸmanlıktan mı Sultan Abdülhamid’e muhalefet edenlerin cephesine katılmıştır? Bunu, onun en yakın arkadaÅŸları da bizlere izah etmemektedirler. Belki de Mehmet Akif Ersoy da, EÅŸref Edib gibi diÄŸer bazı Ä°slamcı düÅŸünürlerle birlikte Osmanlı Ä°mparatorluÄŸu’nun kurtuluÅŸunu Ä°ttihat ve Terakki Cemiyeti’nin programının uygulanması suretiyle gerçekleÅŸeceÄŸine inanıyordu. Çünkü Mehmet Akif’in söylemi ile Ä°ttihatçıların söylemi çoÄŸu kez aynı tonda ve aynı tarzdadır. Nitekim Mehmet Akif, “Hürriyet” adlı ÅŸiirinde de Ä°ttihatçıların hürriyet ilanlarını büyük bir coÅŸkuyla karşılamaktadır:
Söktü baktım ki hemen bir alay etfâl öteden,
O nasıl mevkib-i ÅŸâdî, o ne âlem, görsen!
Her çocuk bir kocaman bayrak edinmiÅŸ geliyor;
“YaÅŸasın” sesleri eflake kadar yükseliyor.
Görerek yapma deÄŸil hem, ne tabi’î etvâr!
Åžu yumurcaklara bak: Sanki ezelden ahrâr!
--- Bağırın haydi çocuklar.
--- YaÅŸasın hürriyet!
Hürriyet ilan edilince her tarafta insanlar, gruplar halinde Ä°ttihad ve Terakki Cemiyeti’ne giriyorlardı. Mehmet Akif Ersoy, “Cemiyet-i Mukaddese” olarak da isimlendirilen Ä°ttihat ve Terakki Cemiyetine II. MeÅŸrutiyet’in ilanından dört gün sonra katılmıştır. Mehmet Akif’in yakın dostu EÅŸref Edip, Akif ile Ä°ttihat ve Terakki arasındaki serüveni ÅŸöyle anlatır: “Üstad Mehmed Akif’i ilk defa Ä°ttihat ve Terakki’nin Åžehzadebaşı Ä°lmiye Kulübü’nde gördüm. Orada gece dersleri veriliyordu. Üstad da Edebiyat-ı Arabiye okutuyordu. Devam edenlerin çoÄŸu yüksek tahsil görmüÅŸ talebe idi. Her derste hemen iki yüzden fazla talebe bulunuyordu.”
Kandilli Rasathanesi Müdürü Fatin (Gökmen) Hoca tarafından Cemiyetle iliÅŸkisi kurulan Akif’in, Cemiyete giriÅŸini yakın arkadaşı EÅŸref Edib ÅŸöyle nakletmektedir:
“Üstad’a göre, Fatin Hoca, bu irfan ve talakatıyla beraber, büyük azim ve seciyeye de sahipti. Onlar daha ilk görüÅŸtükleri zaman birbirini pek güzel anlamışlardı. MeÅŸrutiyetten evvel Üstad, Fatin Hocayı tanımıyor, fakat Fatin Hoca, Ali Åževki Efendi’den Üstadın ÅŸiirlerini alıp okumak suretiyle, gıyaben Üstad’ı tanıyor. Hürriyet ilan edilince her tarafta bölük bölük Ä°ttihat ve Terakki Cemiyeti’ne giriliyor. Fatin Hoca MeÅŸrutiyet’ten evvel Ä°ttihad ve Terakki’ye girmiÅŸ olduÄŸu için, ilan-ı hürriyette büyük bir mevki ve nüfuz sahibi. Bilhassa Ä°stanbul tarafındaki münevverler ve ilmiye sınıfı onun delaletiyle cemiyete iltihak ediyor.
Direklerarası’nın o zamanki hali malum. Orada çayhaneler, bilhassa Ä°smail AÄŸa’nın çayhanesi Ä°stanbul münevverlerinin merkez-i içtima-ı. Adeta bir kulüp. Üstad ve daha diÄŸer beÅŸ on arkadaşı görüÅŸüyorlar, cemiyete girmeye karar veriyorlar. Fatin Hoca haberdar ediliyor. Åžair Mehmet Akif ve arkadaÅŸlarından mürekkep vatanperver bir grubun cemiyete iltihak edeceÄŸi mühim bir hadise. Fatin Hoca bunlarla temasa geliyor. Cemiyetin maksat ve gayesini anlatıyor. Bunlara birçok istizahlarda bulunurlar. O izahat verir. Nihayet iÅŸ tahlife gelince o zamana kadar bu siyasi hasbihallere iÅŸtirak etmeyen Üstad, birden bire söze karışır ve yeminin ÅŸekline ÅŸiddetle itiraz eder. “Bilâ kayd ü ÅŸart cemiyetin emirlerine itaat” kaydının kaldırılmasını teklif eder. Fatin hoca müÅŸkül mevkide kalır. Üstad ÅŸiddetle itiraz eder:
“- Ben cemiyetin yalnız emr-i marufuna biat ederim. Mutlak surette söz veremem, yemin edemem.”
Fatin Hoca, karşısında ilk defa böyle müthiÅŸ bir seciye ve salabet görünce vaziyeti idare etmek ister. Üstad’ın samimiyeti, her türlü menfaat hislerinden mücerred yüksek vatanperverliÄŸi onun üzerinde büyük tesirler yapar. Üstad’ın teklifini kabul etmekten baÅŸka çare olmadığını görür.”
Böylece yemin içerek Ä°ttihat ve Terakki üyesi olan Mehmet Akif, fikir bütünlüÄŸü içinde olmayan teÅŸkilat üyelerinin bir kısmının görüÅŸlerini paylaÅŸmamaktadır. Batı hayranlarını acımasızca eleÅŸtiren Akif, softa ve yobazları da aynı ölçüde eleÅŸtiriyordu ki, bu yönüyle de gelenekçi Ä°slamcılardan ayrılıyordu. 31 Mart Olayı esnasında Hürriyet ve Ä°tilâf Fırkası taraftarı olarak ilan edilen Akif, harekete karşı gösterdiÄŸi tepki ve özellikle DerviÅŸ Vahdetî ve Volkan’ı eleÅŸtirmesi nedeniyle de Hürriyetçilerce Ä°ttihatçı olarak vasıflandırılmıştır. Akif’in Ä°slamcılığı bu noktada özellikle milli kimlik ve milli kültür ile Ä°slamcılık arasında kurduÄŸu baÄŸdan oluÅŸuyordu.
Akif’in düÅŸünce yapısını oluÅŸturan önemli etkenlerden birisi de Batı yanlısı düÅŸünürlere karşı aldığı tavırdır. Özellikle bunları Batı hayranlığı ile suçlayan Akif, Batı taraftarı düÅŸünürlerin Avrupa’yı kayıtsız ÅŸartsız taklit etmek gerektiÄŸini söylediklerini belirtir. Çünkü bu düÅŸünürlere göre din geliÅŸmenin önündeki en önemli engeldir. Akif’e göre Batı yanlıları “bu fikirlerini yayarken de efkâr-ı umumiyenin cehaletini, yeniliÄŸe ve fenne karşı çıkmalarına gerekçe gösterirler. Sanırlar ki Avrupa’nın hepsi kâfirdir. Biz onlara mütedeyyin görünürsek bize barbar derler. Ama hür düÅŸünceli görünürsek belki hakkımızdaki görüÅŸleri deÄŸiÅŸir.”
Oysa Akif’e göre geri kalmanın nedeni hiçbir ÅŸekilde din olamaz. Bunun gerçek sebepleri yolsuzluklar, cehalet, adaletsizlik, siyasi hissizliktir. Bütün bunları aÅŸmak ise ancak Ä°slami deÄŸerler ve dine göre dönmekle mümkündür. Batının ilim ve sanatının alınmasında hiçbir sakınca görmez. Çünkü bunların evrensel deÄŸerler olduÄŸu ve Müslümanları bulundukları geri kalmışlık durumundan kurtaracağına inanır. Fakat söz konusu sosyal ve siyasal hayat olunca, tamamen Ä°slam dinine baÄŸlanmak gerektiÄŸini ısrarla vurgular. Akif’e göre fazilet Ä°slam’ın ruhunda, marifet ise Batı’nın ilim ve tekniÄŸinde mevcuttur. Ä°slam toplumları bu fazilet ve marifeti baÅŸarmak zorundadır. Bu inkılâbı baÅŸarmak da ancak Ä°slam birliÄŸiyle mümkündür diyordu.
Böylece hem yenilikçi fikirler açısından uyuÅŸtuÄŸu, hem de “adalet-müsavat-hürriyet” anlayışıyla baÄŸdaÅŸtığı Ä°ttihat ve Terakkicilerle beraber yürüme kararı Mehmet Akif’in hayatındaki önemli dönemeçlerden birini oluÅŸturur. Aslında üyelerinin bir kısmının pozitivist anlayışa sahip olduÄŸu Ä°ttihat ve Terakki Cemiyeti ile Mehmet Akif arasında bu sebepten dolayı bir kan uyuÅŸmazlığı vardır, ama Sultan Abdülhamid’e olan muhalefet birliÄŸinden dolayı katıldığı bu cemiyetteki üyeliÄŸi, ilk baÅŸlarda düÅŸünüldüÄŸü gibi uzun soluklu olmayacak ve kısa bir müddet sonra bitecektir. Mehmet Akif’in Ä°ttihat ve Terakki Cemiyeti ile iliÅŸkisini kesmesiyle birlikte Cemiyetin gerçek niyetinin Ä°slam dinine hizmet olmadığını anlayan Mustafa Sabri Efendi, Elmalılı Hamdi Efendi, Adanalı Hayret Efendi ve Babanzâde Naim bey gibi Ä°slam düÅŸünürleri de Ä°ttihat ve Terakki Cemiyeti’nden ayrılmışlardır.
Henüz yorum yapılmamış.