Sosyal Medya

Güncel

Din dilimiz, dinî bir dil değil

Camide laptopunu açarak vaaz yerine sunum yapan hocaları da gördüm. Bir yandan bakarsanız bu bir ilerleme olarak kabul edilebilir. Çağa uygunluk vs. Ancak işin ruhuna bakarsanız bu aslında vaaz kültürünün kayboluşudur. Kâmil Yeşil Dünyabizim için yazdı.



Türkçede terim diye bir kelime türü vardır. Ä°lkokul Türkçe derslerinden itibaren talebeler bilir bunu. Farz din dilinin, kafiye ÅŸiir dilinin, enfeksiyon tıp dilinin, üçgen matematiÄŸin, korner  spor dilinin terimidir. Terimlere bakarak bir metnin ve konuÅŸmacının konusunu bilebiliriz. Ä°laç prospektüslerini niçin anlamayız? Tıp dilinin terimlerini içerir de ondan. Neden böyle? Tıp/bilim dili evrenseldir de ondan. Hukuk, saÄŸlık, spor, sanat vs. Velhasıl her alan kendi dili ile konuÅŸur.

Hz. Peygamberin (sas) insanların aklî seviyelerine göre konuÅŸtuÄŸunu biliyoruz. Bu akli seviyenin içine kullanılan metaforlar kadar terimler de dahildir. Hz. Peygamber (sas), yerine göre o kavramın mânâsını deÄŸiÅŸtirmiÅŸ yerine göre yeni anlamlar yüklemiÅŸ veya dönemin yaygın anlayışına baÄŸlı olarak kullanmıştır. Kur’an ve sünnetin dili bu anlamda dinî bir literatür oluÅŸturmuÅŸtur. Din bir ÅŸey hakkında hüküm vereceÄŸi zaman helal-haram zaviyesinden bakar ve hükmünü verir. Efâl-i mükellefin denilen ÅŸey de budur. Din bu kavramlarını kaybettiÄŸi anda din olmaktan çıkar baÅŸka bir ÅŸey olur. Bundan dolayı bir hoca efendi, bir vaiz, bir imam-hatip, bir ilahiyatçı “Ä°slam böyle ÅŸeylere karşıdır. Dinimiz böyle davranışları hoÅŸ görmez”[1] gibi bir cümle kuramaz, hüküm cümlesini böyle inÅŸa edemez. Böyle demekle hocalar ağızlarını her açtıklarında ÅŸu haramdır, bu helaldir, desinler demiyoruz. Mekruh, tahrimen mekruh, tenzihen mekruh, mubah, müstehap desinler diyoruz. “Adam öldürmek ayıp bir ÅŸey” diye bir fıkhi hüküm yok. Ä°slam/Kur’an bunun için bir hüküm vermiÅŸtir. “Adam öldürmek haramdır ve büyük günahtır.” O kadar. Bundan dolayı dini ifade harama haram, mekruha mekruh, farza farz demek mecburiyetindedir. Ancak döneme göre bu ifadelerin oldukça steril hâle getirildiÄŸini ve dönemin havasına uyulduÄŸunu görüyoruz. Özellikle askeri darbelere geçiÅŸ ve darbe döneminden hemen sonra. Cemil Meriç’in ifadesi ile “kamus, namustur” ve kesinlikle korunmalıdır. Bu sözleri söylememize vesile olan olay 7 Aralık 2018 Cuma günü dinlediÄŸim vaaz oldu.

Mukayese edilenler arasında illiyet yok

Vaizin sön cümlesi ÅŸöyle idi: “Gençlik, tabiri caizse bir milletin Merkez Bankasıdır. Bir milletin Merkez Bankası milletin parasını çarçur eder mi? Etmez, öyleyse gençliÄŸin deÄŸerini bilmeliyiz.” Hoca duymadı ama benim yanımda oturan cemaatten birkaç kiÅŸi  “Eder, ediyorlar da” dedi. Demek istediÄŸini bir türlü diyemeyen bir söylem örneÄŸidir bu. Bu sözü söyleyen kiÅŸinin dil, kültür ve zihniyet dünyası kapitalist düÅŸünce tarafından belirlenmiÅŸtir. Çünkü ifadenin gramatik ayrımı böyle diyor. Hoca böyle demekle siyasi bir tartışma açıyor, bir. Ölçüt olarak parayı alıyor, iki. Mukayese edilenler arasında illiyet yok, üç. Åžöyle izah edelim: Bir hoca konusunu anlatırken “Bu iÅŸin sevabı-günahı sana aittir.” demek varken bir tüccar gibi “Bu iÅŸin kârı-zararı sana aittir” veya bir bilim adamı gibi  “Bu iÅŸin pozitifi-negatifi, eksisi-artısı sana ait.” diye konuÅŸursa orada büyük bir problem vardır. Dikkat derseniz aynı ÅŸeyi söylüyormuÅŸuz gibi bir intiba var ama kesinlikle aynı ÅŸeyden söz etmiyor bu cümleler. Kimse diÄŸerinden rol çalarak kendi meselesini baÅŸka bir yerden terim (ç)alarak tam olarak anlatamaz. Kim ki gençliÄŸi merkez bankasına benzetmiÅŸtir, onun ÅŸuur altında para, kapital vardır ve bu dil, din dili deÄŸildir, seküler, profan bir dildir. Kim ki gençliÄŸe “sermaye” demiÅŸtir, o adamın zihniyet dünyasında Marksizmin izleri vardır. Din adamı gençlik için olsa olsa “nimet”tir, “emanet”tir der ve demek zorundadır.

Bütün bunları yazarken aklıma bizim yetiÅŸme dönemimizdeki vaizler geldi. Çocukluk döneminde Feyzullah DeÄŸerli, yetiÅŸkinlik döneminde Tahir Büyükkörükçü, TimurtaÅŸ Uçar, Abdullah Büyük vaazlarıyla temayüz eden hocalardı. Kendilerine ait bir üslubu vardı hepsinin. Fakat dinin içinden ve ilmî konuÅŸuyorlardı ve konuÅŸurken kelimelere can-kan veriyorlardı. Bundan dolayı etkili idiler. Bir de bugüne bakıyorum. Kürsüdeki hoca, vaiz, konuÅŸmuyor da bir makaleyi seslendiriyor gibi konuÅŸuyor. Ä°fadeler Türkçe, kurallı cümlelerden meydana geliyor. Nedir? Åžarkıdaki gibi, ”Onun arabası var, güzel mi güzel / Maalesef ruhu yok.” Dahası var. Zamanın insanlarına zamanın dili ile deÄŸil, vasıtaları ile de hitap etmek gerekir anlayışı ile camide laptopunu açarak vaaz yerine sunum yapan hocaları da gördüm. Bir yandan bakarsanız bu bir ilerleme olarak kabul edilebilir. ÇaÄŸa uygunluk vs. Ancak iÅŸin ruhuna bakarsanız bu aslında vaaz kültürünün 

kayboluÅŸudur.

2000’li yıllara mührünü vuracak bir vaiz var mı?

Vaazlar böyle de hutbeler nasıl? Madem vaaz konusunda birazcık yakın tarihten bahsettik, bu konuda da açalım kara kaplı kitabı. Biz yetiÅŸme çağında okunacak çok kitap bulamadığımız için hutbe kitapları okurduk. En azından benim böyle bir geçmiÅŸim var. OkuduÄŸum hutbe kitapları hâlâ elimin altında. Tahsin Yaprak’ınSesleniÅŸ, Ömer Öztop’un Süleymaniye’den Hitap, Ali Rıza Demircan’ın Ä°slam Nizamı. Hutbe kitabının adına bakar mısınız? Ä°slam Nizamı. Aslında bu kitaplardaki din dili ile (tabii ki Mehmed Akif’in Vaazları, Fatih Kürsüsünde, Süleymaniye Kürsüsünde, Aksekili’nin Hutbeler’i, Ä°rÅŸadOtuz Ramazan Otuz Vaaz vs) ile günümüz din dilikarşılaÅŸtırılmalıdır ve bu bir yüksek lisans hatta doktora konusu olabilir. Zamanın ruhu denilen ÅŸey bu olmalı. Her dönemin kendine özgü yetiÅŸtirdiÄŸi kimseler var ve onlar yaÅŸadıkları zamana mühür vuruyor. Siz 2000’li yıllara mührünü vuracak bir vaiz görüyor musunuz? Ben göremiyorum. Åžu kadar imkana raÄŸmen neden artık bir Tahir Büyükkörükçü yok. Bu kürsüler bu minberler neden bu kadar ruhsuz? Bir Cuma vaazını veya hutbesini dinlemek varken cami cemaati o esnada neden cep telefonu ile meÅŸgul olur? Bunu sadece cemaate baÄŸlamamak kendini dinletemeyen hocaya da bakmak lazım deÄŸil mi?   

Son söz olarak ÅŸunu diyeceÄŸim. Aslında Türk milletinin hocası, idealdeki hoca tipi Nasreddin Hoca’dır. Ben buna Mehmed Akif’i de ekliyorum. Diyanet bu tiplemelerden yeni bir portre üretmeli idi. Evet, hocalar dini, dini ilimleri çok iyi bilmeli. Ama bir o kadar da dil, kültür iliÅŸkisi ve zihniyetin dile olan etkisini de bilmeli ve ona göre konuÅŸmalı. Bir hastalıktan bahsederken kendini doktor yerine koyup ahkâm kesmemeli, “Doktorlar ÅŸöyle diyor” diye bir cümle kurabilmeli. Konu zekat, sadaka, yardımlaÅŸma ise “Ekonomistlerin görüÅŸü ÅŸu “ diyebilmeli ve fakat “dinimiz, kitabımız, sünnet ve alimlerimiz de bu konuda ÅŸunları söylüyor” deyip i’lerin üzerine noktasını koymalı ve ÅŸairin dediÄŸi gibi “ekmeÄŸe ekmek, ÅŸaraba ÅŸarap” demeli. Din dili ile konuÅŸmalıdır. Haber veriyorum. Türkçe bir din/Ä°slam dilidir. Din dili elimizden giderse dinimiz elimizden gider.   

Kâmil YeÅŸil

 

[1] Bu ifade benim tarafımdan uydurulmuÅŸ bir ifade deÄŸildir, bir Cuma vaazında bizzat duydum.

kaynak: dünya bizim

Henüz yorum yapılmamış.

* İşaretli tüm alanları doldurunuz.