Güncel
Dostoyevski ile Türklere ve İslam'a bakışı üzerine 'hayali' röportaj
''Büyük Petro, Petersburg kentini kurmak yerine İstanbul'u ele geçirmeyi düşünseydi, bana öyle geliyor ki Sultan’ı darmadağın edecek kadar gücü olsaydı bile kimi nedenlerden dolayı bu düşüncesinden hemen vazgeçerdi.'' Ekrem Sakar, Dostoyevski ile, 'Bir Yazarın Günlüğü' adlı günlüklerden hareketle bir hayali röportaj gerçekleştirdi.
Dostoyevski'yi hepimiz Suç ve CezabaÅŸta olmak üzere romanlarıyla tanırız. Gerçekten kuvvetli bir kalemi vardır ve dünyanın gelmiÅŸ geçmiÅŸ en iyi edebiyatçılarından biridir. Onun Rus milliyetçisi, koyu dindar ve Türk aleyhtarı yönü ise pek bilinmez. Edebiyat noktainazarından bilinmesi çok da önemli deÄŸildir zaten. Biz bu röportajımızda, biraz farklı bir konu üzerinden gidip kendisine Türklere dair olan düÅŸüncelerini sormaya karar verdik.
(Bu “hayalî” röportaj metni, Fyodor Mihayloviç Dostoyevski'nin kaleminden çıkan ve Kayhan Yükseler tarafından çevrilmiÅŸ olan “Bir Yazarın GünlüÄŸü” adlı günlüklerinden iktibaslar yapılarak oluÅŸturulmuÅŸtur.)
Koyu bir Rus milliyetçisi olduÄŸunuzu ve Türklere olan düÅŸmanlığınızı göz önünde bulundurarak ÅŸu soruyla baÅŸlamak istiyorum: Türk-Rus savaÅŸ tarihinde Rusların yaptığı Türk katliamları hakkında düÅŸünceleriniz nelerdir?
Ruslar savaÅŸta, dürüst bir çarpışmada intikam duyguları beslemeden, acımasız ölüm araçlarını ellerinden almanın baÅŸka türlü yolu olmadığı için Türkleri öldürdüler. Öldürmeyelim diye ellerindeki silahları almasaydık neler olacağı ortadaydı; yine kadınların göÄŸüslerini kesmeye ve bebeklerin gözlerini oymaya baÅŸlayacaklardı. Aman Türkleri öldürmeyelim de gözler oyulsun daha iyi mi diyecektik?
Ne kesmesi, ne oyması?
Türkler barbarlıklarıyla ve iÅŸkenceleriyle maruftur. Tutsakları ve yaralıları burunlarını, çeÅŸitli organlarını kesmek gibi akla hayale gelmedik iÅŸkencelerden sonra öldürüyorlardı. Kundaktaki bebekleri öldürmekte adeta uzmanlaÅŸmışlar, eÄŸlence olsun diye delice kahkahalar arasında bebeÄŸi iki bacağından kavrayıp bir anda gövdesinden ikiye ayırırlardı.
Bir Türk olarak delice kahkaha atmayacağım ama inanın söylediÄŸiniz oldukça gülünç. Aslı astarı olmayan iddialar bunlar. Haydi vicdanı geçtim, dinimiz izin vermez buna.
Aynı ÅŸeyi Sultan'ın nazırları da söylüyordu. Tutsak öldürmenin mümkün olmadığına, zira Kuran'ın bunu yasakladığına dünyayı inandırmaya çalıştılar. Ama ben inanmadım.
Peki, bu konuda anlaÅŸamayacağız... Bu düÅŸmanlığınızın altında siz Rusların yüzyıllar boyunca Türk boyunduruÄŸu altında yaÅŸaması olabilir mi?
Sizlere biraz garip gelecek ama DoÄŸu'da tam dört yüzyıl Türk boyunduruÄŸu Hıristiyanlığa ve OrtodoksluÄŸa faydalı olmuÅŸtur. Ä°ki yüzyıllık Tatar egemenliÄŸi döneminde Rusya'da kiliseler nasıl güçlendirilmiÅŸse, bu dört yüzyıllık esaret döneminde de din kurumları etkin konuma getirilmiÅŸ, en önemlisi de insanları birlik ve beraberlik çatısı altında tutmayı saÄŸlamıştır. DoÄŸu'nun ezilen, zulüm gören Hıristiyan halkı tek teselliyi Ä°sa'da, onun dininde, ulusal kimliÄŸinin ve özelliÄŸinin biricik ve son dayanağı olan kilisede bulmuÅŸtur. Öte yandan Ä°stanbul fethedildiÄŸinden beri DoÄŸu Hrıstiyan dünyası yalvaran bakışlarını ister istemez Tatar boyunduruÄŸundan yeni kurtulmuÅŸ uzaktaki Rusya'ya çevirmiÅŸti. Rusya'yı geleceÄŸin güçlü bir devleti ve kendi kurtuluÅŸunu saÄŸlayacak birleÅŸtirici merkez görmüÅŸtü adeta. Aynı zamanda bütün Rus halkı, Rusya'nın ve çarının DoÄŸu dünyasının gelecekteki kaderi üzerinde üstlendiÄŸi bu yeni rolü tartışmasız onaylamıştı. Ä°ÅŸte o zamandan beri, çarlarının çok sevilen unvanını halk ona yakıştırmış ve ÅŸaÅŸmadan ona "Ortodoks", "Ortodoks Çar" diye hitap etmiÅŸtir. Çarını böyle nitelerken bu unvanla, onun görevini; koruyucu, kollayıcı ve birleÅŸtirici görevini üstlenmiÅŸ oluyordu.
Kimden koruyucu ve kollayıcı, Müslümanlardan mı?
Sadece Ä°slam vahÅŸetinden deÄŸil, dinsel sapıklıklar içinde boÄŸuÅŸan Batı Avrupa'dan da Hristiyanlığın ve inananların kurtarıcısı görevini üstlendi.
Müslümanları ve Türkleri vahÅŸi olarak tanımlıyorsunuz fakat bütün Ruslar sizin gibi deÄŸildi. Müslümanların medeni olduÄŸunu bilen ve Türklere sempati duyan Ruslar da vardı.
Bir ara mantar gibi türedi onlar, herhalde Türklerle savaÅŸ halinde bulunduÄŸumuzdan. Bir Rus'un Türklere hayranlığını belirtir tarzda konuÅŸmasına yaÅŸamım boyunca tanık olmamıştım. Oysa o zamanlar Türklerin avukatları kesilenleri sık sık duyuyordum. "Ä°slam âlemi Hıristiyan âlemine bilimi getirmiÅŸtir. Araplar bilimle ışırken Hıristiyanlar cehaletin koyu karanlığına gömülmüÅŸlerdi vs. vs." Buradan Müslümanlığın ışık, Hıristiyanlığın da karanlığın kaynağı olduÄŸu anlamı çıkıyor. Ne yalnızlığa mahkum bir mantık! Neden mumlarını erken söndürmüÅŸler, sormamız gerek! "Aman efendim, onlar tek tanrıya inanıyorlar, oysa Hıristiyanlar..." diye Müslümanın tek tanrı kavramına, yani tanrının tek olduÄŸu öÄŸretisinin kusursuzluÄŸuna övgü, sanki Hıristiyan öÄŸretisinden daha yüceymiÅŸ gibi gösteriliyordu. Ama burada önemli olan, bu Türk âşıklarının halkından kopuk yaÅŸamaları ve halkı anlamamalarıydı. Halkıyla köklerini koparmış 'aydın', okuma yazması olmayan köylünün tanrıdan baÅŸka tanrı olmadığına ve tanrının tek olduÄŸuna inancını öÄŸrense kim bilir nasıl ÅŸaşıp kalırdı! Bunlar sıradan Rus insanının, tanrının oÄŸlu kavramında yatan yüce Hıristiyan sırrına inanırken aynı zamanda en yalın biçimde tanrının bir olduÄŸu inancında kalabilmesini akıllarına sığdıramadılar. Ä°konaya tapan Ruslar arasında çerçeveyi azıcık olsun tanrı yerine koyan bir kiÅŸi olmamıştır.
BildiÄŸimiz kadarıyla ömrünüz boyunca Rusların Ä°stanbul'u ele geçirmesini can u gönülden istiyordunuz ama bir türlü emellerinize ulaÅŸamadınız. Bazı Rus tarihçiler Petro zamanında alabilirdik Ä°stanbul'u diyorlar. Ne dersiniz?
Büyük Petro, Petersburg kentini kurmak yerine Ä°stanbul'u ele geçirmeyi düÅŸünseydi, bana öyle geliyor ki Sultan’ı darmadağın edecek kadar gücü olsaydı bile kimi nedenlerden dolayı bu düÅŸüncesinden hemen vazgeçerdi. Çünkü zamanı deÄŸildi ve Rusya'nın yıkımıyla bile sonuçlanabilirdi. Bize birtakım faydaları dokunmuÅŸ olmakla birlikte Çuhon Petersburg'unda Rus geliÅŸimini felce uÄŸratan komÅŸu Almanların etkisinden kurtulamamışken, güçlü ve kadim mirasıyla kendine özgü baÅŸlı başına koca bir kent olan Ä°stanbul'da, kaba ve bize hiç benzemeyen Almanlarla kıyaslanmayacak derecede ince olan, daha çok ortak noktamız bulunan, kalabalık nüfuslu, saraylarda yaÅŸayan, iktidarı etkileyebilecek güçte ve Ruslardan önce bilime, kültüre ermiÅŸ, denizcilik bilgileri ve becerileriyle Petro'yu büyüleyebilecek Yunanlıların etkisinden nasıl kurtulabilirdik? Sözün kısası, onlar Rusya'yı siyasal olarak ele geçirebilirler, adım adım onu yeni bir Asya yoluna sürükleyebilirlerdi. O zamanın Rusyası bunu kaldıramazdı. Rusya'nın güneyi Yunan tehdidine maruz kalırdı; hatta bunu belki OrtodoksluÄŸun iki ayrı dünyaya bölünmesi izlerdi. YenilenmiÅŸ Ä°stanbul ve köhne Rusya... Özetle bu iÅŸ tam anlamıyla zamansız olurdu.
Zaten panslavizm politikasının Türklere karşı cephe almada etkili olduÄŸunu ama Rusya ve Slav devletleri arasında, Slavların birbirleri arasında da bir didiÅŸme yaÅŸandığını gördük. Nitekim yıllar sonra parçalara ayrıldılar.
Ruslar Balkanlara müdahale etmeseydi Türkler katliamla Hıristiyan tebaayı yeryüzünden siler ve bu o kadar yıkıcı olurdu ki Balkan yarımadasında Türklere baÅŸkaldıracak kimse kalmazdı. Ä°ÅŸin gerçeÄŸi, bir tek sevimli Türkler kalırdı geriye. Türk deÄŸerli kağıtları bütün Avrupa borsalarında bir anda yükselirdi. Avrupa'da Slavlar hesabına konuÅŸan tek ülke Rusya'ydı ve DoÄŸu Hıristiyan tebaanın aydın kesimi Rusya'yı yardıma çağırıyordu ama onlar Türklerden korktukları gibi bizden de korkuyorlardı. "Rusya bizi Türklerden kurtaracak ancak 'hasta adam' gibi yutacak ve ulusal kimliÄŸimizi geliÅŸtirme olanağı tanımayacak bize" diye düÅŸündükleri için. Bütün umutları yerle bir eden, temelden yoksun, boÅŸ düÅŸüncelerdi bunlar. Benim yaÅŸadığım yıllarda Yunanlılarla Bulgarlar arasında, gelecekte meydana gelebilecek olayların habercisi gibi din kisvesi altında, aslında ulusal duyguların körüklediÄŸi dinsel bir sürtüÅŸme yaÅŸanmıştı. Bütün dünyanın patriÄŸi Bulgarların tavrını küstahlık olarak deÄŸerlendirip kınarken ve seçimle gelen kilise eksarhını (Ortodokslarda bağımsız kilisenin baÅŸkanı) keyfice aforoz ederken, din iÅŸlerinde kilise yasalarını ve dinsel itaati kurban etmenin mümkün olmayacağını gösteriyordu. Yani 'hasta adam'ın ölmesiyle birlikte kendi aralarında çok geçmeden karışıklıkların ve dinsel nitelikli çatışmaların baÅŸlayacağını, bunun da hiç kuÅŸkusuz Rusya'ya zarar vereceÄŸini kestirmek için kahin olmaya gerek yoktu.
Ä°ngiltere gibi büyük bir devlet Ä°stanbul'u Rusya'ya bırakır mıydı?
Türkler devlet olarak yok olma sürecine girdiÄŸinde, Ä°stanbul'un kesinlikle uluslararası bir kent durumuna getirilmesi gerekir, baÅŸka bir deyiÅŸle Ä°stanbul'u ele geçirme kavgaları yaÅŸanmaması için genel, herkese açık, serbest bir kent görünümü almalıdır diye bas bas bağıranlar vardı. Bu kadar yanlış bir düÅŸünceyi insan istese bile uyduramazdı. Çünkü bir kere yeryüzünün bu en önemli, görkemli noktasına uluslararası, yani sahipsiz bir kent kimliÄŸi verilemezdi. Ä°stanbul'u korumak ve kollamak ama aslında Ä°stanbul'a kendi çıkarları için sahip olmak amacıyla dost sıfatıyla ve filosuyla birlikte gelen Ä°ngilizler bir yere yerleÅŸmeyegörsün, oradan sökülüp atılması çok zor olurdu.
Yunanlılar da İstanbul bizim dediler zamanında.
Ä°stanbul'un Yunanlıların mirası olduÄŸunu kabul etmek asla mümkün deÄŸildir. Dünyanın en önemli yeri olan Ä°stanbul sadece Yunanlılara bırakılamaz, ayrıca onlara büyük gelir. Ä°stanbul, önümüzdeki yüzyıllarda da olsa, er ya da geç bizim olacaktır. Ortodoks Rusya, yolundan sapmadan, kararlılıkla yürümeli ve bunu aklından hiç çıkarmamalıdır.
Ä°stanbul'un sahibi kim olmalı peki size göre?
Bu kentin ev sahipliÄŸini ne olursa olsun, kentin ezeli sahibi Rumlar yapmalıdır. Rumlar güçlüdür ve güçlerinin farkındalar.
O biraz zor görünüyor. Röportaj için teÅŸekkürler.
Röportaj: Ekrem Sakar
kaynak:
Henüz yorum yapılmamış.