Sosyal Medya

Güncel

Beşir Ayvazoğlu / 'Müslüm Baba'

BeÅŸir AyvazoÄŸlu - Karar



Müslüm Baba” filmini dört haftada beÅŸ milyona yakın kiÅŸi seyretmiÅŸ. Bunun bir rekor olduÄŸu söyleniyor. DeÄŸerli sanatçı 2013 yılında öldüÄŸünde politikacıların niçin o kadar ilgi gösterdiklerini, yani Müslümcülerin niçin ihmal edilemeyecek, görmezden gelinemeyecek bir kitle teÅŸkil ettiÄŸini ÅŸimdi daha iyi anlıyorum. Bu gerçeÄŸi fark eden akademisyenler tarafından Müslüm Baba’nın etki alanı ve Müslümcülük konusunda doktora tezleri bile yazılmış.
 
Halfeti’nin bir köyünde, 1953 yılında dünyaya gelen, çocukluÄŸunu ve ilk gençliÄŸini Tek Parti iktidarının tarihe gömüldüÄŸü, ümitlerin yeÅŸermeye baÅŸladığı yıllarda yaÅŸayan Müslüm Baba, kim ne derse dersin, yakın tarih gözden geçirilirken asla ihmal edilmemesi gereken bir fenomendir.
 
***
 
1940’larda Milli Åžef yönetiminin ağır siyasî ve kültürel baskısı altında yaÅŸadığı yetmiyormuÅŸ gibi, bir de harp ÅŸartlarında büyük bir hızla yoksullaÅŸan kitleler, zincirlerinden Demokrat Parti’nin gerçekleÅŸtirdiÄŸi demokratik halk ihtilâli sayesinde kurtuldu. Özellikle sanayileÅŸme hamleleriyle birlikte ÅŸehirlere akmaya baÅŸlayan köyler, kimsenin boyutlarını ve sonuçlarını kestiremediÄŸi büyük bir sosyal hareketliliÄŸe yol açmıştı.
 
Bu insanlar ÅŸehre hemen sokulamadılar; kimliklerini, beraberlerinde getirdikleri kültürü ve ahlâkı koruyabilmek için ÅŸehrin varoÅŸlarında kendi kabuklarına çekilmekten baÅŸka çareleri yoktu. Bir gecede çattıkları gecekondulara yerleÅŸip bir çekirdek oluÅŸturduktan sonra, akrabalarını, komÅŸularını vb. çağırıp kendi köylerinin yahut mahallelerinin bir modelini varoÅŸlarda kurarak amansız bir yaÅŸama savaşı vermeye baÅŸladılar. Bu mahallelerde yavaÅŸ yavaÅŸ yeni bir kültür ve estetik ÅŸekillenmeye baÅŸladı. Mimarisinden müziÄŸine, mutfağından mobilyasına, dilinden ahlâkına kadar, kırsal kültürden de ÅŸehir kültüründen de farklı, arada bir yerde duran ve baÅŸlangıçta asla meydan okumayan bir kültürdü bu.
 
Büyük ÅŸehirlerin yeni sakinleri, bu kültürü kendilerine yukarıdan bakanlara önce müzikleriyle duyurdular. Bu müzik, ne devletin bütün imkânlarıyla benimsetmeye çalıştığı müziÄŸe ne halk müziÄŸine ne de Klasik Türk MüziÄŸi’ne benziyordu. Ne var ki hepsinden biraz almış, ayrıca “arabesk” motiflerle bezenmiÅŸti. Seçkinler gecekondu mahallelerinde, yoksulluk ve terk edilmiÅŸlik psikolojisiyle yoÄŸrulmuÅŸ bu kültürü ve müziÄŸi “Arabesk” diye adlandırdılar.
 
***
 
SanayileÅŸme hareketleriyle birlikte baÅŸlayan iç göçün büyük problemler yaratması kaçınılmazdı. Åžehrin göbeÄŸinde fabrika bacaları yükseltince ilerleyeceÄŸimizi zanneden bürokratların, çoksesli müzik dinleyen, tiyatro, opera ve bale seyredenlerin sayısında artış saÄŸlanırsa BatılılaÅŸacağımıza inanan aydınların farkına varamadıkları hızlı ve sancılı deÄŸiÅŸme, bu deÄŸiÅŸmeyi kanında, iliÄŸinde hisseden kitleleri eziyor, hayattan bezdiriyordu. Nitekim minibüslerden, dolmuÅŸlardan, evlerden yükselerek Türk ve Batı müziklerinin hassaslaÅŸtırdığı kulakları tırmalayan bu yaban seste hep ÅŸikâyet vardı; bu insanlar Orhan Gencebay’ın dilinden “Bir teselli ver”, “Tanrım beni baÅŸtan yarat”, “Batsın bu dünya” diyorlardı.
 
Åžehirlerin yeni sakinleri kabuklarını kırmakta pek fazla gecikmediler. Esasen “arabesk” kültür ve estetiÄŸin yayılma istidadını sezen ve bunu tatlı kâra dönüÅŸtürmek için kolları sıvayan çevreler, iletiÅŸim teknolojisinin imkânlarını kullanarak bu alt kültürü kısa zamanda popüler kültürün herhangi bir unsuru, hatta popüler kültürün kendisi haline getirmeyi baÅŸardılar. BaÅŸlangıçta “protest” nitelik taşıyan arabesk, özellikle 80’lerde müzik endüstrisinin çarklarında kitlelere mal oldu.
 
PopülerleÅŸen arabeskin ilk büyük yıldızı, ilk idol’ü Orhan Gencebay’dı. Fakat onun sesinde henüz meydan okuma yoktu; magazin basınının çok sevdiÄŸi tabirle, o “efendi” bir sanatçıydı. Meydan okumaktan çok, efendice ÅŸikâyetleri, saldırılar karşısında yine efendice ve beklenmedik ölçüde akıllıca bir savunma stratejisi vardı.
 
***
 
Büyük ÅŸehirlerdeki nüfus, ÅŸehirli orta sınıfın aleyhine deÄŸiÅŸmeye baÅŸlayınca “efendi sanatçı” tipi de deÄŸiÅŸmeye baÅŸladı. Efendilik kültürüne aykırı bir idol olan ve sahnede saçının başını yolup baÄŸrını açarak, yerlere yatıp aÄŸlayarak ÅŸarkı söyleyen, itiraz eden Ferdi Tayfur, arabeskin ikinci dönemini, yani varoÅŸlardaki çerden çöpden evlerin üçer beÅŸer katlı apartmanlara dönüÅŸmeye baÅŸladığı yılları temsil eder.
 
Arabeskin tırmanışına paralel olarak seçkinlerin alaylı bakışları önce öfkeye, daha sonra nefrete ve düÅŸmanlığa dönüÅŸecektir. Çünkü artık Ferdi Tayfur’la yaÅŸadığı itiraz ve “bilinçlenme” dönemi de aşılmış, meydan okuma dönemi baÅŸlamıştır. Ä°brahim Tatlıses, bu dönemin en güçlü sesi, hatta sembolü olarak ele alınabilir. Müslüm Gürses de bence arabeskin dördüncü dönemini, yani kendini aÅŸtığı merhaleyi temsil ediyordu.
 
Ä°brahim Tatlıses ve Müslüm Gürses’in baÅŸarıları ve popülariteleri, en keskin arabesk düÅŸmanlarını bile meseleye baÅŸka açılardan bakmaya zorladı. Bu müziÄŸin temsil ettiÄŸi sosyoloji 1980’lerden itibaren aydınların ve akademyanın ilgisini çekmeye baÅŸlamış ve bir hayli yayın yapılmıştı, hâlâ da yapılıyor. 2000’lerden sonra arabeskin öldüÄŸü düÅŸünülüyordu, ama “Müslüm Baba” filminin giÅŸe baÅŸarısı bu tespitin pek doÄŸru olmadığını gösteriyor.
 
 

Henüz yorum yapılmamış.

* İşaretli tüm alanları doldurunuz.