Özel / Analiz Haber
Cumhuriyetin gizemli olayı: Genelkurmay Başkanının oğlu cinayet işledi İç İşleri Bakanı intihar etti
Follow @dusuncemektebi2
Ankara’da 1945 yılında işlenen ve Cumhuriyet tarihine Ankara Cinayeti olarak geçen cinayet ve cinayetle ilgili duruşmaların başlamasından sonra davanın aldığı yön hem Türk basınının hem de kamuoyunun gündemini çok uzun süre meşgul etmişti. Olayın sonunda, suçluların mahkemece cezalandırılmasının dışında Meclis’te çok sert tartışmalar gerçekleşecek, Türkiye Cumhuriyeti tarihinde ilk kez bir Genelkurmay Başkanı’nın istifası ve Ankara Valisi Nevzat Tandoğan’ın intihar ederek ölmesi ile sonuçlanacaktı.
Olaylar zinciri, 16 Ekim 1945 tarihinde Ankara’nın en tanınmış doktorlarından dahiliye ve çocuk hastalıkları uzmanı Dr. NeÅŸet Naci Arzan’ın öldürülmesi ile baÅŸlar. Anafartalar Caddesi, Çocuk Sarayı Apartmanı’ndaki muayenehanesinde sırada bekleyen hastalardan birinin sinirli davranışları, sürekli alnındaki terleri silmesi hemÅŸirenin dikkatini çekmiÅŸtir. HemÅŸire, isterse onu ön sıraya alabileceÄŸini söylese de hasta teklifi reddederek en son olarak kendisinin muayene olacağını söyler. En son kendisi kaldığında içeri girer. Ä°çeri girmesinden bir süre sonra Dr. NeÅŸet Naci Arzan, “imdat adam öldürüyorlar” diye odadan çıkmaya çalışırken hastanın tabancasından çıkan 4 ya da 5 kurÅŸunla yere yığılıp can verir. Katil daha sonra tabancasını cebine koyar ve sokaktaki kalabalığın arasına karışarak gözden kaybolur.
Cinayet Ankara Emniyeti’nin dikkatini çekmiÅŸti. II. Dünya Savaşı’nın daha yeni bitmiÅŸ olduÄŸu günlerde NeÅŸet Naci Arzan sıradan bir doktor deÄŸildi. Türkiye savaÅŸa girmemiÅŸti ama bu dönemde casuslar savaşının, cinayetlerin ve faili meçhullerin içinde bulmuÅŸtu kendini. Ve Arzan, Sovyet BüyükelçiliÄŸi’nin doktoru olarak biliniyordu.
Yürütülen soruÅŸturmanın ardından Ankara Emniyeti failin yakalandığını duyurdu. ReÅŸit Mercan adında bir genç, NeÅŸet Naci Arzan cinayetini kendisinin iÅŸlediÄŸini ileri sürerek polise teslim olmuÅŸtu.
DuruÅŸmalar baÅŸladıktan sonra eldeki tüm kanıtlar ReÅŸit Mercan’ın suçlu olduÄŸuna inanmak için yeterliydi. Dinlenen tanıkların çoÄŸu onu Arzan’ın muayenesine girerken gördüklerini söylemiÅŸti. Hepsinden daha önemlisi ise cinayeti iÅŸlediÄŸini zaten kendisi itiraf etmiÅŸti.
Genelkurmay BaÅŸkanı’nın OÄŸlu Ankara Cinayeti’ne Karışırsa
Fakat tüm bunlara karşın verdiÄŸi ifadeler tutarsız, birbiriyle çeliÅŸkilerle doluydu. Mercan’ın doktoru öldürmek için öne sürdüÄŸü “Verem hastasıydım. Rapor istedim, vermeyince de sinirlenip onu öldürdüm” gerekçesi de kimseye inandırıcı gelmemiÅŸti. Çünkü doktor raporu hasta olmadığını açıkça ortaya koyuyordu. Üstelik polisteki ilk ifadesinde, mahkemedeki ifadesinin aksine amacının silah tehdidi ile zengin insanlardan para toplamak olduÄŸunu ve doktoru bu yüzden öldürdüÄŸünü söylemiÅŸti. Tanıkların ifadelerinde de tutarsızlık vardı. Åžüpheli hakkında yaptıkları tarifler Mercan’a fazla uymuyordu.
En önemli konulardan biri de silahı nereden bulduÄŸuydu ki, polis biraz sıkıştırınca silahı Robert Kolej`den arkadaşı olan ve birlikte aynı evi paylaÅŸtığı HaÅŸmet Orbay’dan aldığını söyledi. Ä°ÅŸte bu sözler, davanın daha da ilginç hale gelmesine neden olmuÅŸtu.
Dr. NeÅŸet Naci Arzan nasıl sıradan bir doktor deÄŸilse, HaÅŸmet Orbay da sıradan bir insan deÄŸildi. Babası halen daha görevde olan Türkiye Cumhuriyeti’nin 2. Genelkurmay BaÅŸkanı olan Kazım Orbay, annesi Mediha Hanım ise Osmanlı Devleti’nin son Genelkurmay BaÅŸkanı olan Enver PaÅŸa’nın kız kardeÅŸiydi. HaÅŸmet Orbay ise Ankara Valisi’nin özel kalemiydi.
HaÅŸmet Orbay mahkemedeki ifadesinde sanığa silahı kendisinin verdiÄŸini ama sanığın silahı ne için istediÄŸini ve dolayısıyla cinayet amaçlı kullanılacağını bilmediÄŸini söyledi. Mahkemedeki ifadesinde ÅŸöyle diyordu:
Üç gün önce bana gelerek bazı projelerinden bahsetti. “Ä°nÅŸallah hayırlı iÅŸlerdir” dedim. “Göze öyle bir ÅŸey alıyorum ki bunu muhakkak yapacağım” dedi. “Sonu fena olmasın” dedim. “Çok hayırlı olacak, bütün arzularım tahakkuk edecek” cevabını verdi. Projesi hakkında izahat vermedi. Fakat bir tabanca istemekte ısrar etti. Evvelsi gün birlikte Hergele Meydanı’na gittik. Tanıdığım eskici Ömer’in bir arkadaşından bir tabanca aldık. Kendisine “bundan mesuliyet kabul etmem” dedim.
HaÅŸmet Orbay, mahkemede dinlendikten sonra, savcılık onun hakkında da katile tabanca saÄŸlamak, adaleti yanlış yola sürüklemek ve suçluyu gizlemekten ötürü dava açtı.
Oturumların birinde tanık olarak dinlenen o yılların gazetecilerinden Mekki Sait Esen’in iddiaları davanın baÅŸka bir boyuta taşınmasına neden olur. Çünkü HaÅŸmet’in, ReÅŸit’e cinayeti üstlenmesi için 100 bin lira önerdiÄŸini ve Ankara Valisi Nevzat TandoÄŸan’ın da katil zanlısıyla teslim olmasından az sonra görüÅŸtüÄŸünü iddia etmektedir.
ReÅŸit Mercan, Anafartalar Karakolu’na teslim olmasından sonra, Vali TandoÄŸan’ın makamına götürüldüÄŸünü ve valiyle konuÅŸtuklarını kabul eder ama aralarında geçen konuÅŸmalarının içeriÄŸini mahkemenin tüm ısrarlarına karşın anlatmaz. Fakat daha sonra baskılara dayanamayıp gerçek katilin HaÅŸmet Orbay olduÄŸunu, aralarında yapılan bir anlaÅŸmayla suçu üzerine aldığını söyleyerek eski ifadelerinin tümünü reddeder.
Sorgulamalar bittikten sonra, savcı iddianamesini okudu ve ReÅŸit Mercan hakkında, bilerek adam öldürme suçundan dolayı ölüm cezası verilmesini istedi. Bu arada, HaÅŸmet Orbay da mahkemece tutuklandı.
Davanın son oturumuna Ankara 1. Ağır Ceza Mahkemesi’nde 14 Kasım 1945 günü baÅŸlandı. Kısa süren bir yargılama sürecinin ardından altıncı oturumda mahkeme ReÅŸit Mercan’ı kasten adam öldürme suçundan TCK 448. maddesi gereÄŸince yirmi yıl ağır hapis cezasına çarptırdı. HaÅŸmet Orbay ise güvenlik güçlerini yanıltmak; failin yakalanmasını zorlaÅŸtırmak ve cinayette kullanılan ruhsatsız tabancayı temin etmek suçlarından bir yıl hapis cezasına çarptırıldı.
Ne var ki verilen bu karar hiç kimseyi tatmin etmemiÅŸti. ÇeliÅŸkili ifadeler, sanığın sonraki itirafları, Nevzat TandoÄŸan’ın devreye girmesi kafalarda soru iÅŸaretleri yaratmıştı.
Nitekim dönemin baÅŸsavcısı BaÅŸsavcısı Fahrettin KaraoÄŸlan kapsamlı bir bozma istemi ile birlikte davanın Ankara dışında bir ilde yeniden görülmesi için Yargıtay’a baÅŸvurdu. Yargıtay Birinci Ceza Dairesi baÅŸsavcının isteÄŸi doÄŸrultusunda “çeliÅŸkilerle dolu olduÄŸu” gerekçesiyle esastan bozma kararı verdiÄŸi gibi, davanın Bolu Ağır Ceza Mahkemesi’nde görülmesini öngördü.
17 Nisan 1946 günü, duruÅŸmalar Bolu’da baÅŸladı. ReÅŸit Mercan katilin HaÅŸmet Orbay olduÄŸunu, arkadaÅŸlık uÄŸruna kendisini feda etmek istediÄŸini, Ankara Savcısı’nın olayın baÅŸlangıcından beri, suçu üstlenmesi için kendisine baskı yaptığını söyledi. TandoÄŸan ile yaptığı görüÅŸmeye Ankara Emniyet Müdürü Åžinasi Turga ile Ä°kinci Åžube Müdürü Naci Uluer’in aracılık yaptığını, Ankara Savcısı Kemal Bora’nın görüÅŸme sırasında orada olduÄŸunu iddia ediyordu. Ä°ddiasına göre TandoÄŸan kendisini “Cinayeti üstlenmezsen seni gebertiriz, arkandan da intihar etti diye zabıt varakası düzenleriz, gürler gidersin. Kabul edersen seni kurtarırız” diye tehdit etmiÅŸti.
Bolu’da süren duruÅŸmalar basın ve kamuoyunca büyük bir dikkatle izlenirken, Manisa Milletvekili Hikmet Bayur, bir önerge vererek bazı tutanakların mahkemeye verilmediÄŸini, sanık üzerinde baskılar yapıldığını ve Ankara Savcısı Kemal Bora’nın olayın yönünü deÄŸiÅŸtirmeye çalıştığını belirtti ve Adalet Bakanı’ndan cevap istedi. Bakan Mümtaz Ökmen, mahkemenin bu aÅŸamasında açıklama yapılamayacağını söyleyerek konuyu geçiÅŸtirmeye çalıştı ama Bayur’un bazı sözleri ve ortaya attığı iddialar, Meclis’te tartışmalara neden oldu.
Nevzat TandoÄŸan’ı Ä°ntihara Götüren Süreç
Ankara Emniyet Müdürünün, Bolu Ağır Ceza Mahkemesi’nde verdiÄŸi ifadesinde Vali TandoÄŸan’ın ReÅŸit Mercan’la görüÅŸtüÄŸünü doÄŸrulaması üzerine, mahkeme Nevzat TandoÄŸan’ın tanık olarak dinlenmesini kararlaÅŸtırdı.
Nevzat TandoÄŸan duruÅŸma sırasında oldukça üzgün ve sinirliydi. Yargıcın sorularını hafif bir sesle yanıtlayarak Mercan’la görüÅŸtüÄŸünü kabul etti, ancak herhangi bir öneride bulunmadığını söyledi. YargÄ±ç “o halde neden görüÅŸtün” diye sorduÄŸunda ÅŸu yanıtı verdi: “Cinayetin kentte yaptığı akisleri, muhitte yarattığı heyecanı biliyordum, o yüzden olayı bizzat katilin aÄŸzından dinlemek istedim, bunda anormal bir durum görmüyorum.”
Nevzat TandoÄŸan’ın yazının ilerleyen bölümünde de deÄŸinileceÄŸi gibi daha önceki uygulamaları nedeniyle bu ifade hiç kimseye garip gelmemiÅŸti.
Fakat Dr. NeÅŸet Naci Arzan ve ailesinin avukatlığını yapan Hamit Åževket Ä°nce, TandoÄŸan’ı sorularıyla sıkıştırıyor, terletiyor ve alaycı bir ifadeyle, “TandoÄŸan iyi bir yöneticisi olduÄŸu kadar, iyi bir hukukçudur. Suçlunun hemen teslim edilmesi gerektiÄŸini bilmez mi?” ÅŸeklindeki sözleriyle son derece güç durumlara düÅŸürüyordu.
Nevzat TandoÄŸan’ın sinirleri iyice bozulmuÅŸtu. Ayakta duracak hali kalmadığından oturması için bir sandalye getirdiler. Daha fazla dayanamadı. Olayın bu ÅŸekilde geliÅŸmesinin mahkemenin düÅŸüncelerini sarsmak ve kamuoyunu yanıltmak amacını güttüÄŸünü söyleyerek, “Yalan tanıklık yapıyorsam, Allah bin türlü belâmı versin” diye mahkeme heyetine bağırdı. Sinirleri artık iflas etmiÅŸti.
TandoÄŸan açısından böyle bir muameleye maruz kalmak kabul edilebilir bir ÅŸey deÄŸildi. Dile kolay, 1929 yılından beri Ankara ValiliÄŸi gibi oldukça önemli bir görevdeydi. Kente adeta damgasını vurmuÅŸtu. Uygulamalarındaki aşırılık ya da otoriterlik ve yeri geldiÄŸinde yasalara bile aldırmamak göze çarpan özellikleriydi. Ankara Valisi olduÄŸu dönem boyunca “halk için halka raÄŸmen” anlayışının belki de en iyi temsilcisiydi.
Ankara onun zamanında güvenli bir kent haline gelmiÅŸti. Öyle ki, eskiler Nevzat TandoÄŸan’lı yılları anlatırken Ankaralıların evlerinin kapısını bile kapatmadan rahatça dışarı çıkabildiklerini söyler. En basit hırsızlık olaylarından, kaçak inÅŸaat giriÅŸimlerine kadar her türlü yasadışı faaliyetle bizzat ilgileniyor; gerektiÄŸinde olay yerine gidip bizzat inceliyordu. Stadyumların, tören alanlarının kent halkının gereksinimlerini karşılamaya yönelik belediye hastanesinin, sebze halinin, itfaiyenin kurulması ve hepsinden önemlisi imar planları ve kenti yeÅŸillendirme yolundaki adımların hepsi onun döneminde atılmıştı.
Ama bunlar, onun yönetim anlayışının yalnızca bir yönüydü. Madalyonun diÄŸer tarafı ise bambaÅŸkaydı.
Geceleri sokakta dolaÅŸan sarhoÅŸları bir kamyon kasasına atıp kent dışına bırakmak, Atatürk’e ve diÄŸer yöneticilere suikast yapılabileceÄŸi düÅŸüncesiyle Bulvar’da içkili eÄŸlence yerleri açılmasını yasaklamak, görüntünün kirliliÄŸi oluÅŸturduÄŸu için köylülere, tulumlu iÅŸçilere ve kıyafeti düzgün olmayanlara kentin belirli sokaklarını kapatmak ve aÄŸaçlara çarpan ÅŸoförleri dövdürmek gibi olaylar da hep onun döneminin uygulamalarıydı.
Nitekim ünlü halk ozanımız Aşık Veysel de Nevzat TandoÄŸan’ın bu uygulamalarından nasibini alanlardandı. 1933’te Cumhuriyet’in 10. yılında Atatürk için yazdığı bir destanı Atatürk’e okumak için Ankara’ya gitmiÅŸ, sazına tel almaya gittiÄŸi KaraoÄŸlan Çarşısı’nda onu gören polisler kılık kıyafetinin düzgün olmaması nedeniyle Vali’nin emri gereÄŸi onu geri göndermiÅŸlerdi.
Aşık Veysel’i Ankara’ya sokmayan, “Türkiye’ye komünizm lazımsa onu da biz getiririz” diyen, Osman Yüksel Serdengeçti’ye “Ulan Öküz Anadolulu!” diye bağıran, bir keresinde Danıştay’ın verdiÄŸi yürütmeyi durdurma kararını “Burada benim sözüm geçer” diyerek yırtıp müteahhittin yüzüne fırlatacak derecede kendine güvenen TandoÄŸan ÅŸimdi sıradan insanlar gibi mahkemede yargıçlara hesap veriyor, daha doÄŸrusu gerçek suçluları korumakla itham ediliyordu.
Tanık olarak dinlenmesinin ertesi günü, 9 Temmuz 1946’da Ankara Valisi Nevzat TandoÄŸan durumu daha fazla gururuna yediremedi. Odasına çekildi, tabancasını başına dayararak intihar etti. TandoÄŸan mahkeme çıkışı yakınlarına ve Adalet Bakanı Mümtaz Ökmen’e, duruÅŸma sırasında kendisine, “Tanık gibi deÄŸil de, sanık gibi davranıldığından” yakınmıştı. Yakınları, duruÅŸmadan sonra valinin sürekli olarak “Ben ÅŸerefiyle oynanacak adam mıyım?” ÅŸeklinde hayıflandığını söylüyordu.
TandoÄŸan’ın intiharı Ankara’da ve tüm yurtta üzüntü yarattı. CumhurbaÅŸkanı Ä°nönü, Vali Konağı’na bizzat giderek ailesine üzüntülerini bildirdi. Ankara’da büyük bir cenaze töreni düzenlendi. Tüm yüksek düzeydeki yöneticilerin katıldığı Hacıbayram Camii’ndeki cenaze namazından sonra topraÄŸa verildi.
Davanın Sonuçlanması
Nevzat TandoÄŸan’ın ölümünden sonra da Bolu Ağır Ceza Mahkemesi’nde Ankara Cinayeti davasına devam edildi. Ankara Ağır Ceza Mahkemesi’nde altı oturumda sona eren davanın aksine, dava bu sefer 26 oturum yapılarak karar aÅŸamasına gelmiÅŸti.
Davanın sonunda Bolu Ağır Ceza Mahkemesi HaÅŸmet Orbay’ın gerçek katil olduÄŸuna hükmetmiÅŸti. Orbay TCK 450/4 maddesi uyarınca idam cezasına, ReÅŸit Mercan ise faile yardım ve yataklıktan TCK 450/4 ve 65/3 gereÄŸince on yıl ağır hapis cezasına çarptırıldı.
Yargıtay Birinci Ceza Dairesi’ne yeniden gelen dosya duruÅŸmalı olarak incelendi; karar on üç noktadan bozuldu. Bozma çoklukla eksik soruÅŸturmayla ilgiliydi. Ancak esasa iliÅŸkin olarak “suçun sebep ve saiki belli olmamasına raÄŸmen taammüt vasfı izafe edilmesi yolsuzdur” deniyordu. Bu ayrıntı, suçun asli failinin yani HaÅŸmet Orbay’ın idam cezasından kurtulması demekti.
BaÅŸsavcılığın itirazı üzerine Yargıtay Ceza Genel Kurulu’na giden dosyada, iki gün süren inceleme ve tartışma sonucunda Birinci Ceza Dairesi kararının yerindeliÄŸini belirledi. Karar onandı. Bolu Ağır Ceza Mahkemesi için seçenek kalmamıştı. Bozma kararına uyularak karar verildi. Sonuçta, öldürme eyleminin kesin nedenleri aydınlanmamış, ama mahkeme katilin HaÅŸmet Orbay olduÄŸuna hükmetmiÅŸti.
Dava Bolu Ağır Ceza Mahkemesi’nde devam ederken basında da Genelkurmay BaÅŸkanı Kazım Orbay’ın görevi bırakacağı ve Türkiye’nin Washington BüyükelçiliÄŸi’ne atanacağı söylentileri yayılmıştı. Nitekim 30 Temmuz 1946’da Kazım Orbay görevinden ayrılarak, Cumhuriyet tarihinin istifa eden ilk Genelkurmay BaÅŸkanı oldu. Görevinden ayrılmadan önce dönemin baÅŸbakanı Åžükrü SaraçoÄŸlu’na gönderdiÄŸi mektupta, ayrılmasının nedeninin Ankara Cinayeti davası olduÄŸunu dile getiriyordu. Orbay’ın yerine Genelkurmay BaÅŸkanlığı’na Orgeneral Salih Omurtak atandı. Orbay ise hükümet tarafından pasif bir görev kabul edilen Askeri Åžûra üyeliÄŸine getirildi.
HaÅŸmet Orbay’ın ve ReÅŸit Mercan’ın cezaevindeki günleri fazla uzun sürmedi. Demokrat Parti’nin iktidara geldikten hemen sonra 14 Temmuz 1950’de çıkardığı genel afla cezaevinden çıktılar.
ReÅŸit Mercan hapisten çıktıktan sonra gözlerden uzak bir biçimde sigortacılık yaparak yaÅŸamını sürdürdü. HaÅŸmet Orbay ise ABD’ye gitti.
Cinayetin Arkasında İstihbarat mı Var?
Ankara Cinayeti’nin gerçek nedeni günümüze kadar aydınlatılamadı. Her iki sanık da bu cinayetin gerçek nedeni hakkında tek bir söz söylemedi. Ama devletin üst düzeyinin davanın her aÅŸamasına müdahalede bulunması komplo teorilerinin doÄŸmasına neden oldu.
Ä°ddialara göre Dr. NeÅŸet Naci Arzan halk içindeki itibarını kullanarak o dönem Tito’nun yönetiminde olan Yugoslavya’daki Müslümanlara ulaÅŸtırılmak üzere bağış toplamış ama bu paraları yerine ulaÅŸtırmamış, zimmetine geçirmiÅŸti. Doktordan topladığı paraları geri isteyen HaÅŸmet Orbay da ret yanıtı alınca doktoru öldürmek zorunda kalmıştı.
Eve gidince iÅŸlediÄŸi cinayeti anlatması üzerine HaÅŸmet Orbay’ın annesi Mediha Hanım, Ä°smet Ä°nönü’nün eÅŸi Mevhibe Hanım’ı arayarak ondan yardım istemiÅŸti. Mevhibe Hanım da devreye Nevzat TandoÄŸan’ı sokmuÅŸtu.
Bir diÄŸer iddia ise HaÅŸmet Orbay’ın babasının görevi nedeniyle elde ettiÄŸi istihbarat bilgilerini Dr. NeÅŸet Naci Arzan aracılığıyla Sovyetler BirliÄŸi’ne sattığı ama parayı bölüÅŸme konusunda anlaÅŸamadıkları için doktoru öldürdüÄŸüydü. Ama tüm dava boyunca HaÅŸmet Orbay’ın devlet tarafından korunmaya çalışılması bu teorinin oldukça düÅŸük bir olasılık olduÄŸunu gösteriyor.
Bir baÅŸka iddiaya göre ise, istihbarat adına çalışan HaÅŸmet Orbay, SSCB BüyükelçiliÄŸi’nde bir belgenin fotoÄŸrafını çekerken NeÅŸet Naci Bey onu görmüÅŸ bunun üzerine Orbay da açığa çıkmamak için onu öldürmek zorunda kalmıştı.
Nitekim 1986 yılında Erkekçe dergisinde Avni Özgürel’e bir demeç veren HaÅŸim Orbay, o yıllarda Türkiye Cumhuriyeti’nin MÄ°T’ten önceki istihbarat kurumu olan Milli Emniyet Hizmeti Riyaseti (MEH/MAH) için çalıştığını ama “Memleket için yaptığımız bütün görevleri bizimle mezara kadar götürürüz” diyerek cinayetin perde arkasını açıklayamayacağını itiraf etmiÅŸti.
Gerçekten de cinayetin gerçek nedeni onunla birlikte topraÄŸa gömüldü. Ama dava yalnızca siyasetin ve Türk insanının gündemini meÅŸgul etmekle kalmamıştı. Polisiye romanlarının en ünlü ismi olan Agatha Christie de Ankara Cinayeti ile araÅŸtırma yaparak bilgi toplamış, bu bilgileri deÄŸerlendireceÄŸini söyleyerek “Ä°ÅŸte gerçek ve canlı tam bir polis romanı” demiÅŸti.
Henüz yorum yapılmamış.