Güncel
Beşir Ayvazoğlu / Haydi dostlar, Merih’e…
Follow @dusuncemektebi2
Geçenlerde InSight isimli uzay aracını altı yıl aradan sonra Kızıl Gezegen’e baÅŸarıyla indirdiÄŸini açıklayan NASA, dünyayı heyecanlandırdı. Mars’ta görev yapan Opportunity’nin devre dışı kalması yüzünden aksayan Mars araÅŸtırmalarına yeniden baÅŸlanıyormuÅŸ. InSight, öncekilerden farklı olarak Mars’ın sadece yüzeyi deÄŸil yer altı yapısı hakkında da ayrıntılı bilgiler gönderecekmiÅŸ. Mars’tan ilk fotoÄŸraf gelmiÅŸ bile.
NASA bunu hep yapıyor; yirmi yıl kadar önce de dünya Pathfinder (KâÅŸif) isimli uzay aracının yedi aylık bir yolculuktan sonra Mars indiÄŸine dair haberlerle çalkalanmıştı. Bir yazıma konu olduÄŸu için çok iyi hatırlıyorum. 4 Temmuz 1997’de Mars’a inen KâÅŸif’in üç enerji kapağı açılmış ve Sojourner ismi verilen küçük cip vasıtasıyla Mars ve genel olarak uzay hakkındaki bilgilerimizi kökünden deÄŸiÅŸtirecek yahut mevcut bilgilere yenilerini ekleyecek fotoÄŸraflar göndermeye baÅŸlamıştı.
Pathfinder’ın neler baÅŸardığını bilmiyorum. Ama son haberler vesilesiyle öÄŸrendim ki, büyük ümitlerle Mars gönderilen bu araç yıllardır kendini resetleyip duruyormuÅŸ.
***
Bunları NASA’nın baÅŸarılarını küçümsemek için yazmıyorum. Ä°nsanoÄŸlu, az çok düÅŸünmeye baÅŸladıktan sonra uzayı ve yıldızları merak etmeye baÅŸladı. Artarak devam eden bu merak, dünyamız günün birinde yaÅŸanmaz hale gelirse yerleÅŸebileceÄŸimiz yeni dünyalar bulabilmek için uzak yıldızlara uzay aracı gönderme aÅŸamasına kadar geldi. Mars ilk durak... Bu yolda elde edilen baÅŸarıları belli bir kültüre, bir kavme, bir coÄŸrafyaya yahut belli bir kuruluÅŸa mal etmenin doÄŸru olmadığını düÅŸünenlerdenim. Hepsi insanlığın ortak macerasının sonuçlarıdır. Hint olmasaydı, Sümer, Babil, Mısır, Yunan ve Ä°slâm medeniyetleri olmasaydı, açıkçası, Batı medeniyeti bu medeniyetlerin yarattığı devâsâ birikimin üzerine oturmasaydı, InSight bugün Mars’ta olamazdı.
Mars diyorum, ama bu kelimeyi hiç sevemediÄŸimi de söylemeliyim; Türkçede edebiyata da mal olmuÅŸ Merih (Mirrîh) gibi güzel bir adı varken Ä°talyancasını kullanmak abes. Belki de insanoÄŸlunun gökyüzüne anlama heyecanı ve iradesiyle bakmaya baÅŸladığı ilk gün kızıl görüntüsüyle dikkatini çeken, bu yüzden kan ve ateÅŸe benzetilerek savaşın, ÅŸiddetin ve ölümün yıldızı (tanrısı) olarak görülen Merih, eski kozmolojide güneÅŸten sonra gelen felektir. Kutadgu Bilig’de Kürüd adıyla geçer ve gazapla dolaÅŸarak baktığı yerde yeÅŸermiÅŸ ekinlerin kuruduÄŸundan söz edilir. Türkçede ayrıca Bakır Sokum ve Yaldırık gibi adları da vardır. Eski ÅŸiirimizde ise zaman zaman Nahs-ı Asgar ve Tîgzen-i Âsmân adlarıyla zikredilirdi.
***
Merih’in bu öfke ve ÅŸiddet özelliÄŸi hemen bütün kozmolojik sistemlerde ortaktır. Erzurumlu Ä°brahim Hakkı’nın Marifetname’de verdiÄŸi bilgilere göre, Merih’in vasıfları “neÅŸat ve ÅŸecaat ve hiddet ve sefahet ve kuvvet ve hıyanet ve gazab ve vekahet ve inat ve riyaset”tir. Bu feleÄŸe mensup olan insanlar, bu özelliklerden birini veya birkaçını mutlaka taşırlar.
Merih’ten sadece el-Ahmer (Kızıl) diye söz eden Muhyiddin Ä°bnü’l-Arabî’ye göre bu felek, heybet, korku ve ÅŸiddetin feleÄŸidir. Abdülkerim Cîlî’nin sisteminde, vehmin nurundan yaratılmıştır, kırmızıdır ve Yahya peygamberin ikametgâhı, Azrail’in aslî mekânıdır. Dante’nin Ä°lahi Komedya’sında da beÅŸinci felek olan ve din uÄŸruna savaÅŸanları barındıran Merih, Ä°ran mitolojisinde Behram, Roma mitolojisinde Mars, Yunan mitolojisinde Ares’tir. Hesiodos’a göre Ares, Zeus’un son eÅŸi Hera’dan doÄŸan üç çocuÄŸundan biri... Romalıların savaÅŸ tanrısı olarak kabul ettikleri ve çok sevdikleri Merih, Yunan mitolojisinde hiç sevilmeyen, insanların baÅŸ belası, “elleri kanlı, kaleler yıkan” bir tanrı olarak tasvir edilir.
***
Rahmetli Emel Esin’in araÅŸtırmalarına göre, Merih, OrtaçaÄŸ’da Türklerin yıldızıydı; hemen her zaman eski Türklerde âdet olduÄŸu üzere matrûÅŸ, saçları ve yüzü kırmızı bir Türk savaÅŸçısı görünüÅŸünde tasvir ve temsil edilirdi. Uygur sanatındaki astrolojik tasvirlerde olduÄŸu gibi birden çok kolu vardı ve her elinde bir alplık alameti tutardı. Emel Hanım, Türk alpı ÅŸeklinde çizilmiÅŸ bir tasvirden de söz eder; bu alpın birinci elinde kılıç vardır, ikinci eliyle bir aslanı râm etmiÅŸtir. Üçüncü elinde bir kesik baÅŸ taşımakta, dördüncü eliyle ise bir çomak tutmaktadır. Kırmızı bir mintan üzerine yine kırmızı renkte, kısa kollu, Türk tarzında bir cübbe giymiÅŸ, bacakları demir örgü bir zırhla örtülmüÅŸtür. Tolgası ise helezonî burmalı bir Osmanlı tolgasına benzemektedir.
***
Modern zamanlarda –Hollywood’un fantezileri bir yana- muhayyilemizi eski kozmolojik ve astrolojik tasavvurlar deÄŸil, Merih’te hayat olup olmadığı, bu gezegende insanlığın geleceÄŸi için bir yaÅŸama ortamı saÄŸlanıp saÄŸlanamayacağı gibi meseleler kuÅŸatmıştır. SpaceX’in hayalperest CEO’su Elon Musk, “Mars”a gidecek ilk gezegenler arası gemiyi inÅŸa etmeye baÅŸladıklarını açıkladı bile. Umarım, yolda Kızıl Gezgen’in öfke ve ÅŸiddetiyle karşılaÅŸmazlar.
18-12/01/ekran-resmi-2018-12-01-234407.png
‘HAVADÄ°S 1917-1918, YÜZ YIL ÖNCE’
Ä°BB Kütüphane ve Müzeler MüdürlüÄŸü Atatürk Kitaplığı tarafından düzenlenen “Havadis 1917-1918, Yüz Yıl Önce” sergisi Taksim Cumhuriyet Sanat Galerisi’nde devam ediyor. Atatürk Kitaplığı uzmanlarının Tanin, Sabah, Tasvir-i Efkâr, Ä°kdam, Vakit, Servet-i Fünun, Donanma, Harp Mecmuası, Åžehbal gibi gazete ve dergileri büyük bir titizlikle taranarak seçtikleri haber, yazı ve fotoÄŸraflardan oluÅŸan sergide Birinci Dünya Harbi’nin son iki yılı bütün yönleriyle gözler önüne seriliyor. Bu yılların sadece bizim için deÄŸil, dünya tarihi açısından son derece önemli olduÄŸunu, imparatorlukların bu yıllarda yıkıldığını, büyük göçlerin ve korkunç bir altüst oluÅŸun yaÅŸandığını unutmamak gerekir.
Ä°ki yüz elli civarında haber, sekiz yüz civarında görselin yer aldığı sergide ayrıca Ä°BB Kütüphane ve Müzeler MüdürlüÄŸü’ne baÄŸlı Åžehir Müzesi’nin envanterine kayıtlı Alman Mülakatı Madalyası, Hilal-i Ahmer Sergisi Madalyası, Cihad-ı Ekber Madalyası, Kâbe Kilidi Kesesi gibi birçok obje de teÅŸhir ediliyor. Son zamanlarda çok önemli arÅŸivlerin Atatürk Kitaplığı’na kazandırıldığını, bunlardan birinin de Rauf Orbay ArÅŸivi olduÄŸunu, sergide bu arÅŸivdeki malzemeler kullanılarak bir Rauf Orbay-Mondros Mütarekesi Odası oluÅŸturulduÄŸunu hatırlatmak isterim. Bir oda ise “Çöl Kaplanı” lakaplı Medine Müdafii Fahrettin PaÅŸa’nın Atatürk Kitaplığı’na kazandırılan özel arÅŸivine tahsis edilmiÅŸtir.
Sanat galerisine dönüÅŸtürülen Maksem’in büyülü atmosferinde “Havadis 1917-1918” sergisini gezerken adeta zamanda yolculuk ederek Devlet-i Aliyye’nin son yılarında yaÅŸanan derin endiÅŸeyi ve hüznü hissettim. 22 Aralık tarihine kadar açık kalacak olan bu muhteÅŸem sergiyi bütün okuyucularıma tavsiye ediyor, Kütüphaneler ve Müzeler Müdürü Ramazan Minder ve ekibini tebrik ediyorum.
Henüz yorum yapılmamış.