Sosyal Medya

Kürsü

Yasin Aktay- Doğruyu doğru, yanlışı yanlış olarak görebilmek

Yasin Aktay- Yeni Åžafak



Olaylar bazen zannettiÄŸimizden daha basittir derken dünyanın her zaman gördüÄŸümüz basitlikte cereyan ettiÄŸini kabul etmekle yetinmemiz gerektiÄŸini mi söylemiÅŸ oluyoruz? Tabii ki hayır. Öyle olsa, ne bilim geliÅŸir ne teknoloji.
 
Çıplak gözle gördüÄŸümüzün ötesinde basit bazı görme cihazları kullanarak görebildiÄŸimiz bambaÅŸka dünyaların olduÄŸu tecrübesine herkes yeterince sahiptir. X-ray ışınları, ultrasound, MR ve sair yollarla sadece insan vücudunda, biriyle görülemeyen, baÅŸkalarıyla görülebilen bir çok boyutu görmüyor muyuz?
 
Tabii ki her zaman her olayın bütün boyutlarını görüyor deÄŸiliz ve gördüÄŸümüz nedenlerin arkasında baÅŸka hikayeler, baÅŸka kurgular olabilir. Neyi görmek istediÄŸimize göre veya gördüklerimizden yola çıkarak nasıl bir bilgiye ulaÅŸmak istediÄŸimize göre farklı görme yollarına, tahlil yöntemlerine baÅŸvururuz. Görünür gerçekliÄŸin ötesinde baÅŸka bir gerçeklik olabileceÄŸi yönünde hiçbir ihtimale karşı elbette kayıtsız olmamak gerekiyor.
 
Ancak çıplak gözle görünür gerçekliÄŸin ötesinde nasıl bir ÅŸey olduÄŸunu ölçmek için baÅŸka bir görme aracı edinerek neticede yine görmek ile görünmeyen alana dair tahminlerde bulunmak farklı ÅŸeylerdir. Aslında teoriler çoÄŸu kez tam da görünmeyen alanları açıklamak üzere devreye sokulan “açıklama modelleri” olarak devreye giriyor.
 
Eski Yunan’da güneÅŸin her gün bir Batı tarafında gözden kaybolup ertesi gün DoÄŸu tarafından tekrar ortaya çıkması her gün çıplak gözle görünen alışılmış bir ÅŸeydi. Bu olayda görünmeyen ve açıklama isteyen ÅŸey, güneÅŸin ortadan kaybolduÄŸunda nereye gittiÄŸi ve tekrar nasıl ortaya çıktığıydı. GüneÅŸin bir tepenin arkasından dolanıp ertesi gün tepenin öbür ucundan gelmesi yeterince ikna edici görünüyordu, ama yanlıştı. Bu açıklamanın bir devamı olarak dünyanın düz bir tepsi gibi oluÅŸu da aynı ÅŸekilde ikna ediciydi.
 
Ä°kna edicilik tabii ki doÄŸruluÄŸun ölçüsü olamaz ama insanlar yüzlerce yıl bu yanlış bilgiye ikna olabilmiÅŸlerdir. Nice yanlış bilginin doÄŸruluÄŸuna bizi ikna eden nice bilimsel açıklamalar vardır. Bilimsel teorilerin bir çoÄŸu bu yanlışlardan oluÅŸuyor ve ikna edicilikleri ölçüsünde bizi bazı yanlışların doÄŸruluÄŸuna uzun süre inandırabiliyor.
 
Teoriler bunu büyük ölçüde bizde oluÅŸturdukları görme alışkanlıklarıyla saÄŸlıyor. Çünkü görmelerimiz aslında önyargılarımızdan, kavramlarımızdan, teorilerimizden ve kültürümüzden bağımsız olamıyor. Olayın gerçekliÄŸine vakıf olabilmemiz için bütün bu ÅŸeylerle boÄŸuÅŸmamız gerekebilir. Olayları açıklamak için kurduÄŸumuz teoriler bizi gerçekleri görmekten alıkoyan engellere o yüzden dönüÅŸebiliyor.
 
Peygamber efendimiz Allah’tan “bize ÅŸeyleri oldukları gibi göstermesi için” dua etmiÅŸtir. Bir de doÄŸruyu doÄŸru olarak gösterip ona tabi olmayı, yanlışı da yanlış olarak gösterip ondan kaçınabilmeyi nasip etmesi için…
 
Teoriler aslında önyargılarımızın, ideolojik yanılsamalarımızın daha rafine ve daha pekiÅŸtirilmiÅŸ halleridir. Ne de olsa bilimsel bir iÅŸlemden geçirilerek, belli bir bilimsel çevre veya otorite tarafından denetlenmiÅŸ ve onaylanmış gözlüklerdir. Onları gözümüze güvenle takarak gerçekleri daha iyi görebileceÄŸimiz düÅŸüncesi yine bir önyargı olarak beynimize kazınmıştır.
 
Postmodern düÅŸünürler tam da bu yüzden gerçekleri algılamak veya tasavvur etmek üzere geliÅŸtirilmiÅŸ teorilere veya kavramlara takılmamız ölçüsünde ideolojinin tuzağına yakalanabileceÄŸimizi varsayarlar. Bu kavram ve teorilerin bize ÅŸeylerin olduÄŸu gibi görünmesinin önündeki en büyük engele dönüÅŸtüÄŸünü anlatırlar.
 
DiÄŸer yandan insanoÄŸlunun kavram kullanmadan, bir anlama modeline baÅŸvurmadan, herÅŸey bir yana, bir dilin içinden bakmadan gerçekleri karşılama yolu yok. O zaman iÅŸin çaresi belki hiçbir kavrama fazla takılmadan, bir kavram çerçevesinin bizim zindanımız haline gelmesine fırsat vermeden hızla baÅŸka kavramlara göç etmek olabilir.
 
Böylece düÅŸüncenin özü itibariyle göçebelikte karar kılması, yerleÅŸik düÅŸüncenin konforlu ama bir o kadar da hakikatten uzak halinden bir nebze koruma saÄŸlar.
 
Deleuze ve Guattari’nin saÄŸlıklı ve temiz düÅŸünceye atfettikleri “bin yayla” mecazı bunu ifade eder. Her kavram, her teori bir yayla. Her birine uÄŸramak, ama hiç birine yerleÅŸmemek, hemen baÅŸka bir yaylaya göç edip oradan da bakmak, oradan da beslenmek gerek.
 
Kavramlar ve teoriler arasındaki bu göçebelik bize ÅŸeyleri olduÄŸu gibi görmeye yaklaÅŸtırır mı gerçekten veya ne kadar yaklaÅŸtırır?
 
Kendisi de ayrı bir konforlu yaylaya dönüÅŸüyorsa, gerçekten de her çeÅŸit teorik veya ideolojik kalıba karşı korunaklı olduÄŸumuz yanılsaması oluÅŸturmasını nasıl engelleyebiliriz?
 
DüÅŸünmeye deÄŸer bir sorudur.

Henüz yorum yapılmamış.

* İşaretli tüm alanları doldurunuz.