Sosyal Medya

Kürsü

Aydın Ünal- Magazin terörü

Aydın Ünal- Yeni Şafak



Amin Maalouf, “Afrikalı Leo” isimli eserinde Endülüslü Selma el Hürre’nin dilinden çarpıcı bir özgürlük-kölelik saptaması yapar. Granada’daki evlerinde Verda adındaki köleleri istediÄŸi gibi giyinebilmekte, hafif hareketler yapabilmekte, ÅŸarkı söyleyip dans edebilmektedir. Selma, “Ben özgürdüm, o ise köleydi. O nedenle karşılaÅŸtırılamazdık, eÅŸit koÅŸullarda deÄŸildik” der.
 
Özgür insan kendisini dini, ahlaki vb. kurallarla sınırlar; kölenin böyle mükellefiyetleri yoktur.
 
Özgür insan, kölelerin, ya da süfli yaratıkların, örneÄŸin hayvanların hayatına merak duyar. Eski Roma’daki arenalarda tribünlere oturmuÅŸ özgür insan, ölmek ve öldürmek arasında bırakılmış köleleri, kendisinden çok uzaktaki canlıları güvenle ve keyifle izler. Sirkte, hayvanat bahçesinde, belgesellerde hep bizden uzaktakini izleriz, merakla, ilgiyle, ama güven içinde izleriz.
 
Sorun ÅŸurada: Modern dünya, köleleri özgürleÅŸtirerek eÅŸitlemek yerine, özgürleri köleleÅŸtirerek eÅŸitliÄŸi saÄŸlıyor.
 
Arenadaki gladyatörü tribüne çıkarmak yerine, tribündekini arenaya indiriyor. Sirkteki maymun, hayvanat bahçesindeki domuz, belgeseldeki yılan aramıza karışıyor. Modern insan özgürleÅŸmiyor; tüketimle, medyayla, sosyal medyayla, propagandayla, ideolojilerin, sapık cemaatlerin, süfli yaÅŸam tarzlarının büyüsüyle köleleÅŸtiriliyor.
 
Magazin izlemek de biraz böyle deÄŸil midir? Ä°nançlarımız, ahlakımız, geleneklerimiz özgür bireyler olarak bizi belli bir çerçevede tutar. O çerçevenin dışında, spot ışıklarının altında parıldayan, bizden olmayan hayatları, özgür insanlar olarak asla yaÅŸamayacağımız hayatları, o hayatlardan çok uzakta olmanın verdiÄŸi güvenle seyrederiz.
 
Sinema ve televizyon modern insanın hayatına girdiÄŸinde aktörler, aktrisler ve onların parlak yaÅŸamları ulaşılamayacak, dokunulamayacak kadar uzaktaydı; bugün ise, karmaşık iliÅŸkiler dünyası çoÄŸu kiÅŸi için ulaşılabilir hayal olarak görülüyor.
 
Bizde de artık özgür insan ile süfli arasındaki perde yırtılıyor. Özgür ile köle, özgürlükte deÄŸil, süflilikte eÅŸitleniyor.
 
Bundan bir müddet önce, bazı yarışma programları evlilik programları, kayıp aranıyor programları gibi televizyon ÅŸovlarının sunucu ve yapımcılarının PKK teröründen daha tehlikeli, daha tahrip edici olduÄŸunu dile getirmiÅŸtim ve başıma gelmeyen kalmamıştı. Mahremiyeti yok eden, inançları, ahlakı sarsan, ailenin temeline sinsice dinamit koyan, milyonlarca insanı, özellikle de kadınları saatlerce ekrana kilitleyip adeta uyuÅŸturan bu programları “masum”, yapımcılarını da “hayırsever”, “vatansever” olarak nitelendirenler bile çıkmıştı.
 
PKK’yı milletçe “düÅŸman” olarak konumlandırıyoruz ve tehditlerine, tahribatına karşı tedbirliyiz. Ancak ekranlar aracılığıyla evlerimize kadar giren sinsi tehlikeyi “dost” sanmanın, “masum” sanmanın tedbirsizliÄŸi içindeyiz. Oysa PKK sadece kalleÅŸçe saldırılar yapıp arada bir canımızı yakıyor; ekranlardaki sinsi terörist ise, çocukları, kadınları, erkekleri, aileyi, inancı, ahlakı, dayanışmayı, paylaÅŸmayı ve daha nice özgürleÅŸtirici deÄŸeri yavaÅŸ yavaÅŸ tahrip ediyor, dinamitliyor, süflileÅŸtiriyor.
 
“Vatansever”, “hayırsever”, “masum”, “binlerce kiÅŸiye istihdam saÄŸlayan” “iÅŸadamlarının” yapımlarıyla mahremiyet kavramı dönüÅŸüyor, çıplaklık normalleÅŸiyor, çarpık iliÅŸkiler meÅŸrulaşıyor; tüm deÄŸerler törpüleniyor. “Kayıp arama” ya da “evlendirme” gibi güya masum baÅŸlıklar altında, ya da “eÄŸlendirme”, “yarıştırma” gibi maskelerin ardında bazen cahil, bazen ümmi Anadolu insanı, Anadolu kadını objektifin karşısında, spot ışıklarının altında, sahne dekorunun önünde masumiyetini ve mahremiyetini yitirip süfli bir seyirlik malzemeye dönüÅŸtürülüyor.
 
Evlerine televizyon sokmayan ya da televizyonu parçalayan delikanlı abilerimiz vardı; onlar bile karadelikte kayboldular, bu ilginç hikayelerini senaryo yapıyor, Youtube’da anlatıp takipçi kazanıyor, sosyal medyada binlerce tık alıyorlar.
 
Son iki asırdır bu toprakların dindarları/muhafazakarları modern teröre, medya terörüne asaletle ve cesaretle direniyordu; bugün ise çokları 15 dakikalığına ÅŸöhret olmanın peÅŸinde koÅŸuyor, her ne pahasına olursa olsun 125 bin Lira nafaka almanın hayalini kuruyor.
 
Amin Maalouf aynı eserde, son Endülüs sultanının Granada’yı düÅŸmana teslim edip giderken bir tepede durduÄŸunu, ÅŸehrini son kez seyrederken aÄŸladığını, annesinin de “bir erkek gibi savunamadığın ÅŸehrin için ÅŸimdi bir kadın gibi aÄŸlıyorsun” dediÄŸini yazıyor. Kadın ya da erkek, Allah hiç birimizi deÄŸerlerimizi savunamayanlardan, magazin terörünün katlettiÄŸi, elimizden kayıp giden deÄŸerlerimiz için aÄŸlayanlardan eylemesin.

Henüz yorum yapılmamış.

* İşaretli tüm alanları doldurunuz.