Sosyal Medya

Kürsü

Ä°brahim Kahveci- Hem inÅŸaat hem Brunson gitti

Ä°brahim Kahveci- Karar



undan yaklaşık 7-8 yıl önce ÅŸu cümleyi çok daha sık kullanırdım: Türkiye büyüme gücünü kaybediyor.
 
Özellikle küresel krizden çıkış stratejileri ve hala uygulanan IMF programı ülkemize maalesef büyüme gücünü kaybettirdi.
 
Artık kaybediyoruz demiyorum, kaybettik.
 
Yazının altında 2007 yılından bugüne kapasite kullanım oranı (KKO) grafiÄŸi yer alıyor. 2007 yılında yüzde 81,9 olan (mevsimsel etkilerden arındırılmış) kapasite kullanım oranımız bir daha o seviyelere hiç ulaÅŸmadı.
 
TÜÄ°K ekonomik büyüme oranımızı 2010 sonrasında bazı yıllar yüzde 8,0 - 10’un üzerinde açıklamış olmasına raÄŸmen üretim kapasitemizi bir daha yüzde 80’lerin üzerine çıkartmayı baÅŸaramadık.
 
Benzer geliÅŸmeyi aslında istihdam serilerinde de görmekteyiz. 1980’li yıllar, hatta 90’lı yıllarda bile istikrarlı bir ÅŸekilde tek hanede kalan iÅŸsizlik oranı 2000 sonrası nerede ise tek haneyi arada bir görür oldu.
 
Maalesef ülkemizde artan oranda kronik bir iÅŸsizlik oluÅŸmaktadır.
 
Kapasite kullanım oranının düÅŸmesinin, iÅŸsizlik oranının artmasının altında yatan temel etken ekonomiyi finansal istikrar ekseninde görmekten geliyor. Üretim ve istihdam odaklı bir ekonomik yaklaşımı maalesef yeterince baÅŸaramadık.
 
Üretim gücünün görece gerilemesi, iÅŸsizlik oranının çift hanede kronikleÅŸmesi sonucu bir baÅŸka etken de ücretlerde yaÅŸandı. DüÅŸük ücret veya düÅŸük ücret düzeyinde yoÄŸunlaÅŸan bir çalışma hayatımız oluÅŸtu.
 
***
 
Dün Merkez Bankası (MB) Kasım ayı kapasite kullanım oranını açıkladı. Mevsim etkilerinden arındırılmış kapasite kullanım oranı yüzde 73,7 oldu.
 
Bu oran 2008-2009 küresel kriz etkisinden sonra hiç görülmedi (En son Mart 2010 %69,7). Ä°lk kez imalat sanayinde bu kadar düÅŸük oran ile çalışıyoruz.
 
2016 yılı ekim ayında 21.850.083 GWh olan elektrik tüketimimiz 2017 yılının aynı ayında 23.161.713 GWh’a çıkıyor. Ama bu yıl ekim ayında 22.666.270 GWh’a düÅŸen bir elektrik tüketimimiz var.
 
Kısaca işler pek iyi değil.
 
Sorun dolar veya faizin düÅŸmesini çoktan aÅŸtı.
 
Sorun çok daha derin ve yapısal çözümler gerektiriyor.
 
Ama asıl büyük sorun bu da deÄŸil. Asıl büyük sorunumuz sorunu kabullenmeyen ve çözümü orda-burada safsatalar ile geçiÅŸtiren bir toplumsal yapımızın oluÅŸmasında.
 
Ä°ÅŸin uzmanları olarak uzun süredir bir ekonomik krizin hızla gelmekte olduÄŸunu görüyorduk. Uzmanlar olarak bizler görüyorduk ama toplum için hava gayet güzeldi. Kimse gelen tehlikeyi ne görüyordu, ne de görmek istiyordu.
 
Ama geldi.
 
Kriz tüm ÅŸiddeti ile esiyor.
 
O günlerde bizlere “felaket tellalı” denilirken, bugün “n’olur iyi bir ÅŸeyler söyle” deniliyor. O günlerde “Bak ABD’ye bile kafa tutuyoruz, milli mücadele veriyor ve adamların ajan rahibini tutukladık” diyen inÅŸaat iÅŸçisinin elinde bugün ne Brunson kaldı ne inÅŸaat iÅŸi.
 
Yolun ortasında öylece kalan ve üzerine hızla bir kamyon gelen ÅŸahsı nasıl uyarırsınız: “Lütfen, rica etsem kenara çekilir misiniz” diyerek mi; yoksa bağıra-çağıra, olmadı itekleyerek mi?
 
Uzun süre bağırmamızın-çağırmamızın hatta olmadı dürtmemizin nedeni de buydu. Ama olmadı kamyon geldi ve çarptı. Hatta biz de bağırıp-çağırmamızla kaldık.
 
Maalesef...

18-11/26/ekran-resmi-2018-11-26-234403.png

Henüz yorum yapılmamış.

* İşaretli tüm alanları doldurunuz.