Sosyal Medya

Güncel

Mustafa Öztürk / Deontolojik ahlâk ve sıcak ontoloji

Mustafa Öztürk - Karar



Bugünkü dünyada gerek kendi içimizde gerek ötekilerle iliÅŸkimizde en fazla ihtiyaç duyduÄŸumuz ÅŸeylerden biri, yasa kılığındaki buyurgan etik davranışlardan ziyade ödev, sorumluluk ve adalet duygusuna dayalı bir ahlak ve ahlaklılıktır. Burada söz konusu olan ahlak, kahramanlık gösterisinden alabildiÄŸince uzak olan, fakat gerçek hayatta sessiz ve derinden etkisini ortaya koyan bir ahlaktır. Bu nitelikteki ahlak müslüman birey nazarında Allah’ın tam da bu istikamette bildirdiÄŸi emirlere baÄŸlanabilir. Mesela, Nisâ 4/135 ve Mâide 5/8 gibi ayetlerde adalet kavramına atıfla vurgulanan ahlak ve ahlaklılık mutlak (koÅŸulsuz) olarak emredilir ki bu ilâhî emirdeki mutlaklık bir yönüyle Kant’ın ödev ahlakına dair söylediklerini akla getirir. Kant’ın felsefesinde ödev, yerine getirmeyi kendi isteÄŸimizle üstlendiÄŸimiz, sorumluluk yüklendiÄŸimiz bir buyruktur. Bu buyruk insanı dışarıdan koÅŸullayan hipotetik bir buyruk deÄŸil, bizzat kendimiz için vaz ettiÄŸimiz koÅŸulsuz buyruktur (kategorik imperatif). Bu koÅŸulsuz buyruk, “Öyle davran ki davranışının temelindeki ilke tüm insanlar için geçerlilik arz eden evrensel bir ilke veya yasa olsun; insanlığı, kendinde ve baÅŸkalarında bir araç olarak deÄŸil, her zaman bir amaç olarak göresin” ÅŸeklinde formüle edilen temel prensiplere dayanır. 
 
***
 
Ödev gereÄŸince iÅŸlenen her fiil ahlâkî deÄŸerini bu fiille ulaşılacak amaçta bulmaz; onu yapmaya sevk eden ilkede/maksimde bulur. Ä°yi niyet hariç, bu dünyadaki hiçbir ÅŸey sınırsız biçimde iyi olarak kabul edilemez. Niyetin iyi olma sebebi, ne niyetin doÄŸurduÄŸu sonuçların iyi olması ne de arzulanan sonuca ulaÅŸabilme imkânıdır. Ä°yi niyetli olma sebebi ya kiÅŸinin kendinde iyi olması ya da niyet ettiÄŸi ÅŸeylerin iyi vasfı taşımasıdır ki bu felsefe, “Ameller ancak niyetlere göre deÄŸer kazanır” anlamındaki hadisi akla getirir. Kaynaklarda, bir sahâbînin kiÅŸisel beklentiler sebebiyle hicret etmesi üzerine varit olduÄŸu belirtilen bu hadisteki “niyet” kavramı bazı âlimlere göre yeminle ilgili konulardan evlilik ve boÅŸanma gibi meselelere kadar çok geniÅŸ bir spektruma sahiptir. 
 
Kant’ın ahlak felsefesindeki “iyi” kavramı Ä°slam geleneÄŸindeki “hüsün-kubuh”u (iyi-kötü) özsel vasıf olarak tanımlayan Mu’tezilî perspektifi anımsatır niteliktedir. Bu perspektife göre iyi kendinde iyidir, yoksa Allah’ın onu iyi olarak tanımlamasıyla iyi deÄŸildir. Allah sadece iyinin iyi olduÄŸunu bildirir. Müslümanların kendileriyle ve baÅŸkalarıyla birlikte yaÅŸama tecrübesinde iyiyi hâkim kılacak ahlak anlayışında Allah’ın mahlûkatına ÅŸefkat ilkesini dikkate almak gerekir ki bu ilke Yunus Emre’ye nispet edilen, “Yaratılanı severim yaratandan ötürü” sözünü akla getirir. Bu söz ilk bakışta çok romantik görünebilir; fakat ahlâkî yaÅŸantının temel amacı fazilete talip olmaksa, bu durumda Yunus’un sözüne hak vermemek elde deÄŸildir. 
 
Ne var ki biz müslümanlar bugün din, mezhep, etnisite gibi hiçbir ÅŸeyi ayrışma ve ayrıştırma unsuru olarak görmeksizin insanı sırf Allah’ın yarattığı bir varlık olarak sevmek ve birlikte yaÅŸama kültürü geliÅŸtirmek ÅŸöyle dursun, aynı dine, hatta aynı mezhebe mensup olduÄŸumuz halde sırf meÅŸrep ve görüÅŸ farklılıklarından dolayı birbirimize çok galiz ÅŸekilde küfretmeyi gayet normal bir ÅŸey olarak görebilecek kadar nobranlaÅŸmış haldeyiz. Bunun temel sebebi, bir deÄŸerlendirmeye göre “tek Allah’ın vechi” çerçevesinde Muhyiddîn Ä°bnü’l-Arabî, Mevlâna Celâleddîn Rûmî gibi mutasavvıflarca geliÅŸtirilen sıcak, yumuÅŸak ve pozitif dil yerine, daha ziyade kelam ulemasının “soÄŸuk ontoloji” diye adlandırabileceÄŸimiz, “tek Allah’ın vechi”nden önemli ölçüde yoksun bir dil kullanmış olması ve müslüman çoÄŸunluÄŸun bu dile sahip çıkması ile ilgilidir. Hâlbuki Kur’an’da yer aldığı ÅŸekliyle tevhid anlayışı, kimi mutasavvıflar ve filozofların daha iyi keÅŸfettikleri üzere “sıcak ontoloji”ye, yani Allah’ın vechine nispetle kâinatı ve beÅŸeriyeti varoluÅŸsal formatlar içinde deÄŸerlendiren bir anlayışa iÅŸaret etmektedir. 
 
***
 
Müslümanın kendinden baÅŸkası veya öteki ile bir arada yaÅŸama hukukunun nasıl deÄŸerlendirilmesi gerektiÄŸi meselesinde en önemli ve öncelikli husus, her bir müslümanın en yakınındaki ötekiyle iliÅŸkisini ıslah etmesi gerektiÄŸidir ki her birimiz için en yakın öteki, tasavvufî geleneÄŸin derin anlamlar yüklediÄŸi kendi benimiz, nefsimizdir. Åžems 91/8. ayetin ima ettiÄŸi üzere, “insanoÄŸlu ÅŸeytanını içinde taşıyan bir varlıktır” denebilir. Bu ÅŸeytan bizim iç ötekimizdir ki her birimiz bu ötekimizi berikileÅŸtirmedikten, yani kendi benimizle barışık hâle gelmedikten sonra, baÅŸka insanlarla silm, sulh, salah ve selamete dayalı bir yaÅŸam kültürü geliÅŸtirmemiz pek mümkün deÄŸildir. Her birimizin hayatında kendimizle barışık veya kavgalı olma hâli çok önemli bir yere sahiptir. Åžayet biz ontolojik ve teolojik meseleler yahut güncel ve konjonktürel problemlerle ilintili biçimde kendi iç dünyamızda kavgalar yaşıyorsak, bu kavga ve gürültünün salt sinemizde mahfuz kalıp dışarıya yansımaması insan doÄŸasına aykırıdır. Ä°ç dünyamızdaki kavganın dış dünyaya ve insanlara olumsuz yansımaları kaçınılmazdır.

Henüz yorum yapılmamış.

* İşaretli tüm alanları doldurunuz.