Kürsü
Hayrettin Karaman- Fıkıh bilgisine sahip olmayan kimselerin mezhebi yoktur
Follow @dusuncemektebi2
Hayrettin Karaman- Yeni Åžafak
Adam fıkıh cahili olduÄŸu için usul dairesinde yapılan yorumları ve farklı ictihadların açıklanmasını “harama kapı açmak” olarak deÄŸerlendiriyor.
Ülkemizde ve dünyada âdetli kadının namaz ve oruç gibi ibâdetleri de yapabileceÄŸini söyleyenler var, ben bunlardan deÄŸilim. Benim yaptığım bu konuda yeni bir ictihad ve yorum da deÄŸil, önceki âlimlerin yaptıkları ictihad ve yorumları duyurmak, gerektiÄŸinde, ihtiyaç duyulduÄŸunda müminlerin bunlardan da yararlanmasına imkân hazırlamaktır.
Fıkıh okuyanların bildiÄŸi gibi din tahsili görmemiÅŸ, yeterli fıkıh bilgisine sahip olmayan kimselerin mezhebi yoktur; onların mezhebi, fetva sordukları âlimin mezhebidir. Ve bu durumdaki Müslümanlar daima aynı âlime (dolayısıyla tek mezhebin mensubuna) fetva sormak mecburiyetinde de deÄŸildirler. Bir meseleyi bir mezhebin müftüsüne, aynı meseleyi baÅŸka bir uygulamada veya baÅŸka bir konuyu ise baÅŸka bir mezhebin müftüsüne sorup bununla amel eden “telfik” deÄŸil, “intikal” yapmış olur; cahiller bunları da birbirine karıştırıyorlar. Ben bunları söylediÄŸim için bana mezhepsiz diyenler cahilliklerini açıklamış oluyorlar. (Bu konularda geniÅŸ bilgi için benim “Ä°slâm Hukukunda Ä°ctihad ve Taklid” isimli kitabıma bakabilirler.
Âdetli kadınların ibadetleri konusunu da çok defa yazdım, bunlardan birini nakledeyim:
Ä°stanbul’da Diyanet Ä°ÅŸleri BaÅŸkanlığı’nın tertiplediÄŸi “Güncel Dini Meselelerle Ä°lgili Ä°stiÅŸâre” toplantısına katılmıştım (15-18 Mayıs-2002)… (Bu toplantıda alınan kararlar üzerine de dedikodu yapılmıştı). Bu toplantıda ümmetin icmâ’ına aykırı hiçbir karar alınmamış, caiz olmasına raÄŸmen yeni bir ictihad da yapılmamıştır. Yapılan bazı yorumlar ve eski fıkıhçıların ictihadları arasından bazılarını tercihten ibarettir… 20. maddede kadınların özel hallerinde (âdet görürken ve lohusa iken) “namaz kılma, oruç tutma gibi dini yükümlülüklerden muaf tutuldukları” açıkça ifade edilmiÅŸ, bu hüküm ise onların pis olmalarına deÄŸil, “psikolojik ve fizyolojik yüklerini hafifletme” hikmetine baÄŸlanmıştır. Maddenin devamında ise ÅŸöyle denmiÅŸtir: “Ancak bu gibi durumlarda Kur’ân okunmasının, mescitlere girilmesinin ve -çoÄŸunluk bilginlerce aksi görüÅŸ belirtilmekle birlikte- bazı bilginlerce tavaf yapılmasının mümkün olduÄŸu da ifade edilmiÅŸtir.”
Dikkat edilirse burada, “bazı bilginlerin bunları caiz gördüÄŸü” zikredilmiÅŸ; yani tercih ile fetva bile verilmemiÅŸ, yalnızca bilgi verilmekle yetinilmiÅŸtir. Åžimdi bu fıkıh âlimlerinin tavaf, mescide girme ve Kur’ân okuma konularında neler söylediklerini aktarabilirim:
Ä°bn Kayyim el-Cevziyye, Ä°’lâmu’l-Muvakk’în isimli fıkıh usulü kitabının 3. cildinde, hayızlı kadının tavafı meselesini tartışıyor. “Haccın tamamlayıcı parçalarından (rükünlerinden) biri olan tavâfı yapamadan hayız görmeye baÅŸlayan bir kadın -eÄŸer yol arkadaÅŸları (kervan, grup) bekleyemiyorlarsa- ne yapacak?” sorusunu soran Ä°bn Kayyim, “Bekler, gidip sonra bir daha gelir, hayızlı yapar ve ceza öder...” gibi çözümleri birer birer tartışarak reddediyor ve ÅŸu sonuca varıyor: Allah kullarını, güçlerinin yetmeyeceÄŸi, kendilerine çok zor gelen ibadetlerle yükümlü kılmaz. Ayakta namaz kılamayan oturup kılar, su bulamayan teyemmüm eder, elbise bulamayan çıplak kılar, kıbleyi bilemeyen tahmin ederek bir tarafa yönelir... Hayızlı kadın da temizlenmeyi bekleyemiyorsa öylece tavâfını yapar ve kasten bir kuralı ihlâl etmediÄŸi ve yasağı çiÄŸnemediÄŸi için ceza da gerekmez...(Bak. Ä°bn Kayyim, Ä°’lâm, Mısır, 1955, , 25, 34 vd.)
Ä°bn RüÅŸd, Bidâyetü’l-Müctehid Nihâyetü’l-Muktesıd isimli eserinde “cünüplük ve hayız halinin hükümleri” baÅŸlığı altında “mescide girme, Kur’ân’a dokunma ve onu okuma” konularını ele alıyor ve özetle ÅŸunlar kaydediyor:
Fıkıh âlimlerinin, cünüp ve hayızlı olanların mescide girmelerinin cevazı konusunda üç farklı ictihadları vardır:
1. Malik (Hanefîler de bu görüÅŸtedirler) girmeleri caiz deÄŸildir diyor.
2. Åžâfi’î “orada oturmak üzere giremezler ama mescide bir kapısından girip diÄŸerinden çıkarak yollarına devam edebilirler” diyor.
3. Dâvûd Zâhirî ve onun yolundan gidenler ise “cünüp ve hayızlının mescide girmeleri, orada oturmalar caizdir” diyorlar.
Bu konuda farklı yorum ve ictihadların bulunmasının sebebi, ilgili âyetin farklı anlaşılması, hadisin de sahih olup olmadığı konusundaki farklı deÄŸerlendirmedir… Zâhiriyye mezhebinin güçlü âlimi Ä°bn Hazm de el-Muhallâ isimli fıkıh kitabında, “cünüp ve hayızlı olanların mescide giremeyeceklerini” savunan âlimleri tenkit ediyor ve özetle ÅŸu delillere dayanıyor: Ä°leri sürdükleri âyeti “mescide yaklaÅŸmayın” ÅŸeklinde anlamak doÄŸru deÄŸildir. Hadis de sahih deÄŸildir. Hz. Peygamber zamanında Suffe ashâbı mescidde kalırlardı ve elbette ihtilâm olurlardı. Azat edilen bir siyah cariyeyi Peygamberimiz uzun zaman mescidde oturttu; bu esnada onun da âdet görmüÅŸ olması tabiidir... (Ä°bn Hazm, el-Muhallâ, II, 77, , 184; Ä°bn RüÅŸd, Bidayetü’l-Müctehid, Beyrut, 1987, 29 vd.) (GörüldüÄŸü üzere âdet gören kadının mescide girmesi konusu eskiden de tartışılmış, farklı görüÅŸler ortaya çıkmış, “giremez” diye bir icmâ oluÅŸmamıştır.
Ä°bn RüÅŸd Mushaf’a dokunma konusunda özetle ÅŸunları söylemiÅŸtir: Cünüp olanın Mushaf’a dokunmasını bazı fıkıhçılar caiz görmüÅŸ, çoÄŸunluk ise menetmiÅŸler; yani caiz olmadığı hükmüne varmışlardır. Bunlar abdesti olmayan kimselerin de Mushaf’a dokunmalarının caiz olmadığını söyleyenlerdir. Bu ihtilâfın (farklı ictihadın) sebebi, “Ona tertemiz olanlardan baÅŸkası dokunamaz” (Vâkıa: 56/79) meâlindeki âyettir. Abdest bahsinde bu âyetle ilgili farklı anlayışlardan söz ettik. (Ä°bn RüÅŸd orada özetle ÅŸöyle diyor: “Tertemiz olanlar” melekler mi, insanlar mı. Bu ifade haber verme mi, yasaklama mı? Ä°ÅŸte bu sorulara farklı cevap vermeleri dokunmada abdest konusunda da farklı ictihadlarına sebep olmuÅŸtur) Hayızlı kadınların Mushaf’a dokunmasını caiz görmeyenler de yine aynı delile dayanmaktadırlar. Ä°bn Hazm de Mushaf’a abdestsiz veya cünüp ve hayızlı olanın dokunmalarının caiz olduÄŸunu savunurken Hz. Peygamber’in (s.a.) Herakliyüs’e gönderdiÄŸi mektupta âyetin de bulunduÄŸu, mektubun bir gayr-i Müslime verildiÄŸi ve onun âyete dokunmasında sakınca görülmediÄŸi vâkasına dayanmaktadır. ÇoÄŸunluÄŸun dayandığı “Mushaf’a abdestsiz ve cünüp olanların dokunamayacağını ifade eden” rivâyetin ise sahih olmadığını, sahih olanın ise mürsel olduÄŸunu (Hz. Peygamber’e kadar raviler zincirinin kesintisiz olmadığını) ileri sürmektedir. Yukarıda meâli geçen âyete gelince Ä°bn Hazm’ın onunla ilgili yorumu ÅŸöyledir: Allah Teâlâ “...dokunmasınlar” demiyor, “...dokunmazlar” diyor. Biz vâkıa olarak Kur’ân’a herkesin (temiz, pis, Müslüman, kâfir...) dokunduklarını görüyoruz; ÅŸu halde bu âyette geçen kitaptan maksat Mushaf deÄŸil, 78. âyette açıklanan “meknûn; yani gizli, saklanan” kitaptır, Kur’ân’ın Levh-i Mahfuz’daki aslıdır ve ona ancak melekler dokunabilir.... (81-84).
Okuma konusu
Ä°bn RüÅŸd konuyu ÅŸöyle özetliyor: Bu konuda fıkıhçılar farklı hükümlere vardılar. ÇoÄŸunluk cünüp ve hayızlı olanın Kur’ân’ okumasını caiz görmezken bazıları caiz gördüler. Ä°htilâf sebebi “Hz. Peygamber’in Kur’ân okumasını, cünüplükten baÅŸka hiçbir ÅŸey engellemezdi” meâlindeki rivayettir. Caizdir diyenlere göre bu rivayet bir ÅŸey ifade etmez; Hz. Peygamber “Cünüplük yüzünden okuyamıyorum” demedikçe rivayetten bu sonuç çıkarılamaz; cünüp olduÄŸunda okumamasının baÅŸka sebepleri de olabilir. Caiz deÄŸildir diyenlere göre bu sözü rivayet eden sahâbî kendiliÄŸinden bunu söyleyemez, bir bilgisi olmalıdır. ÇoÄŸunluk hayızlı kadın konusunda da iki gruba ayrılmışlardır. Ä°mam Malik, hayızın uzunca bir müddet sürdüÄŸünü göz önüne alarak “az miktarda okur” derken diÄŸerleri hayızlı ile cünübü birbirinden ayırmamışlardır (31-32).
Ä°bn Hazm “Kur’ân’ okumak, tilâvet secdesi, Mushaf’a dokunmak ve Allah’ı anmak; bunların hepsi abdestli olana ve olamayana, cünübe ve hayızlı olana caizdir” diye baÅŸlık attıktan sonra genel delilini ÅŸöyle açıklıyor: “Bunlar hayırlı iÅŸlerdir, teÅŸvik edilmiÅŸ, sevap vadedilmiÅŸ fiillerdir; bunların bazı hallerde yapılamayacağını söyleyenlerin delil getirmesi (delil ile ispat etmeleri) gerekir”. Ä°bn Hazm karşı tarafın ileri sürdükleri delilleri ise ya sahih olmayan rivayetlerden ibaret oldukları veya hükme delâlet etmedikleri gerekçesiyle reddetmekte, Sahabe ve Tabiûn müctehidlerinden kendi ictihadını destekleyen örneklere de yer vermektedir (77-81).
Fıkıhçıların ihtilâf ve ittifak ettikleri hükümleri açıklayan iki kaynaktan konumuz ile ilgili ictihadları aktarmış olduk. Görülüyor ki “kadınların özel hallerinde namaz kılamayacakları ve oruç tutamayacakları” konularında ittifak (icmâ) var; “mescide girme, Kur’ân’a dokunma ve onu okuma, gerekli tavâfı yapma” konularında ise ihtilaf edilmiÅŸ; çoÄŸunluk bunları caiz görmemiÅŸ ama bazı fıkıh âlimleri caiz görmüÅŸlerdir. Ä°stiÅŸare toplantısı kararlarında da söylenen bundan ibarettir… Özel hallerinde kadınları kimse mescide girmeye, Kur’ân okumaya... zorlamıyor; ama bazı kadınlar farklı (caiz diyen) ictihada uyar da bunları yaparlarsa yine kimsenin onları engellemeye, kınamaya, haram iÅŸliyorsun demeye hakları olamaz.
Henüz yorum yapılmamış.