Sosyal Medya

Kürsü

Gökhan Özcan- Bir ânın sonsuzluğu

Gökhan Özcan- Yeni Şafak



Yeni zamanların hayatlarımıza dayattığı kurgu, elimizde kalan son tenhalıkları da gaspetmek üzere ilerleyiÅŸini sürdürüyor. Uzun bir süredir kendi icat etmediÄŸim, seçmediÄŸim, tercih etmediÄŸim meÅŸguliyetler tarafından zamanımın büyük bir kısmının iÅŸgal edildiÄŸini hissediyorum. Hiçbir zaman hareketli bir insan olmadım, yapımda bu yok. Hep hayatın hızı giderek artan akıntısına kapılmadan, ağır ağır, konaklayarak, etrafıma dikkatimi verebilecek kadar düÅŸük bir tempoda yaÅŸamaya gayret ettim. Ancak, son zamanlarda hemen herkes gibi ben de bu konuda çaresiz kaldığımı farkediyorum. MeÅŸguliyetler her an dev dalgalara dönüÅŸüp kıyılarımıza vuruyor, bizi önüne katıp sürüklüyor sanki. Durmadan bir ÅŸeylere yetiÅŸmeye çalışıyoruz. Durmadan bir ÅŸeyleri yapabilmek için, belki çok daha önemli olabilecek baÅŸka ÅŸeyleri feda etmek zorunda kalıyoruz. Sürekli bir ÅŸeylere yetiÅŸme halinde yaşıyoruz. DüÅŸününce buna bir sebep bulabilmek de mümkün deÄŸil... Sanki bilmediÄŸimiz eller hayatın hızını sürekli olarak arttırıyor ve bizler yaÅŸadığımız her ÅŸeyi yaÅŸanması gerekenden daha hızlı, daha kalabalık, daha ÅŸuursuzca yaÅŸamak zorunda kalıyoruz. Tenha zamanlarımızı, içimize bakma imkanlarını, durup düÅŸünme molalarını yavaÅŸ yavaÅŸ yitiriyoruz. GörünüÅŸte sosyal hayatın içindeki dolaşım hızlanmış görünüyor, eskiye göre çok daha fazla insan içine çıkıyoruz. Çıkmadığımız zamanlarda da elimizdeki ya da önümüzdeki ekranlar vasıtasıyla sanal dünyanın sosyal alanlarında sürekli etkileÅŸim halindeyiz. Öyle olduÄŸumuzu zannediyoruz. Ama yakından bakınca her anını kalabalıklar içinde geçirmeye çalışan insanların birbiriyle hiç de sanıldığı kadar irtibatlı olmadığı, gürültülü bir yalnızlık içinde yaÅŸadığı bariz ÅŸekilde görülüyor. Bütün bu yorucu meÅŸguliyetler zihinsel ve duygusal olarak bizi zamansız bırakmaktan öte bir sonuç üretmiyormuÅŸ gibi görünüyor. Kendimizle hiç baÅŸ baÅŸa kalamıyoruz. Bir tenhada yapmayı çok istediÄŸimiz ÅŸeyleri yapamıyoruz. Hal böyle olunca hareketi sürekli artan hayatlarımızın, insanlık namına bereketi giderek azalıyor ve anlamı olan, anlamı yaÅŸatan ÅŸeylerden yoksunlaşıyor, kendi içimizde mahpus kalan her türlü zenginlikten yoksullaşıyoruz.
 
“Hızla seyreden bir araçta gözünü yolun durmadan akan çizgilerinden alamayan yolcular gibiyiz” dedi beyaz saçlı adam, “görülmeye deÄŸer her ÅŸey etrafımızda ama başımızı kaldırıp onlara bakamıyoruz!”
 
Uzaktan bakınca düz bir çizgi gördüÄŸünüz ÅŸeyin yakından bakınca bir elektrik telinin üstünde yan yana duran onlarca sığırcık kuÅŸu olduÄŸunu hayretle görürsünüz, hayat böyle!
 
“Sahte bir dünya keÅŸfediyoruz: Öncelikle bu bir dünya olmadığı için ve kendini gerçek gibi gösterdiÄŸi için ve gerçeÄŸin yerine tersini ikame ederek gerçeÄŸi yakından takip ettiÄŸi için sahtedir. ÖrneÄŸin, gerçek mutsuzluÄŸun yerine mutluluk kurguları koyarak, gerçek mutluluk ihtiyacına kurguyla cevap vererek bunu yapar. Ya da iÄŸrenç mutsuzluÄŸun yerine dramatik bir mutluluk koyar. Ve bu böyle devam eder” diye yazmış Henri Lefebvre, ‘Gündelik Hayatın EleÅŸtirisi’ isimli eserinde.
 
Özgürlük, kısacık bir ânın içine hiç acelesi olmayan upuzun bir cümle kurabilmektir bazen.
 
Neyle meşgul olursa olsun, kendini daima anlamların emrine amade tutan insanlar da var.
 
“Acele etme” dedi meczup, “gönlünü bir yerde unutup gitme!”

Henüz yorum yapılmamış.

* İşaretli tüm alanları doldurunuz.