Sosyal Medya

Güncel

Beşir Ayvazoğlu - Doktor Bey’in işleri

BeÅŸir AyvazoÄŸlu- Karar



Samet AÄŸaoÄŸlu’nun Babamın ArkadaÅŸları adlı nefis bir kitabı vardır. NebioÄŸlu Yayınevi tarafından 1958 yılında yayımlanan bu kitapta, Ahmet AÄŸaoÄŸlu’nun yakın arkadaÅŸlarının portreleri, isimleri zikredilmeksizin büyük bir ustalıkla çizilir. BaÅŸlıklar portrelerin mini özetleri gibidir. EÄŸer yakın tarihimizi az çok biliyorsanız, fikir ve edebiyat tarihimize de âÅŸinalığınız varsa, mesela “Millî Hatip”in Ömer Naci, “Millî Åžair”in Mehmed Emin Yurdakul, “Dinsiz Mütefekkir”in Abdullah Cevdet, “Kadın Åžairi”nin Celâl Sahir Erozan, “Tarih-i Siyasî Profesörümüz”ün Yusuf Akçura olduÄŸunu hemen anlarsınız.
 
Babamın ArkadaÅŸları’ndaki portrelerden biri de “Bizim Sent-Jüst” baÅŸlığını taşır. Louis de Saint-Just, Fransız Ä°htilâli’nin, hayatı giyotin sehpasında noktalanan genç, etkileyici ve muhteris önderlerinden biridir. AÄŸaoÄŸlu, portresini çizdiÄŸi bu baba dostunu, gençliÄŸi, ataklığı, yüzünün güzelliÄŸi, inkılâplarda oynadığı rol ve trajik akıbeti bakımından Saint-Just’e benzetmektedir. Atatürk’ün Mersin’de keÅŸfedip milletvekili seçilmesini saÄŸlayarak Ankara’ya getirttiÄŸi bu Türk Ocaklı tıp doktoru, bazı dostlarının “Sen bir doktorsun, inkılâbın öldürücü kuvvetleri arasında deÄŸil, yaÅŸatıcı saflarında olmalısın!” yolundaki uyarılarına raÄŸmen ihtiraslarına yenik düÅŸer, Ä°stiklâl Mahkemeleri azalığını kabul ederek birçok insanın idam kararına imza atar veya atmak zorunda bırakılır.
 
Doktor, rahmetli Turgut Cansever’in babası Dr. Hasan Ferit Cansever’in hem yakın arkadaşı hem eniÅŸtesidir. Yıllar önce Turgut Bey anlatmıştı: “Çok küçüktüm, evdeki bir kanepeyi ve babamın bu kanepede oturan bazı misafirlerini hatırlıyorum. Bazan ÅŸiddetli münakaÅŸalar olurdu. Ben ve kardeÅŸlerim korkuyla bu kanepenin arkasına sinerdik. Babamın eniÅŸtesi ve daha birçokları... Babam ‘Alçaklar, katiller!’ diye bağırırdı. MeÄŸerse Ä°stiklâl Mahkemeleri’nde kimleri asacaklarını kararlaÅŸtırırlarmış.”
 
***
 
Ä°stiklâl Mahkemeleri laÄŸvedildikten sonra, bir süre “iÅŸsiz kalıp âvâre dolaÅŸan” doktor, çok geçmeden dil ve tarih iÅŸlerine bulaşır ve hiçbir gerçek ilim adamı tarafından ciddiye alınmayan Türk Tarih Tezi’nin mucidi olarak karşımıza çıkar. Zeki Velidi Togan, I. Türk Tarih Kongresi’nde sırf ona karşı fikrini söylediÄŸi için Darülfünun’dan istifa edip Viyana’ya gitmek zorunda kalmıştır. Ne var ki, tarih tezi gibi basit (!) meseleler ateÅŸli doktoru tatmin etmemektedir. Samet AÄŸaoÄŸlu’nun ifadesiyle, o “bir baÅŸ olmalı, bir yere mutlak salahiyetle hükmetmeli, emir vermeli ve emirleri derhal yerine getirilmelidir.” Bu yüzden bir zamanlar Harbiye’yi deÄŸil de, Askerî Tıbbiye’yi tercih ettiÄŸi için derin bir piÅŸmanlık içindedir. Åžimdi AÄŸaoÄŸlu’nu dinleyelim:
 
“Bu esefler, piÅŸmanlıklar arasında yavaÅŸ yavaÅŸ bir fikir belirdi; askerlik bir zihniyet, bir hayat telâkkisidir. Asker olmadığı halde de askerî zihniyet onu istediÄŸi yere, istediÄŸi gibi ÅŸerefle hizmet edeceÄŸi bir yere getirebilir. Ä°ÅŸte Mussolini, iÅŸte Hitler... Biri bir köy muallimi, ötekisi bir duvarcı ustası deÄŸil miydi? Bugün Mussolini büyük bir milletin başındadır. DiÄŸeri dünyanın belki de en büyük milletinin idaresini eline almak üzere. Onlar hedeflerine gençlik kitlesini teÅŸkilâtlandırmak suretiyle vardılar.”
 
Peki, o niçin Mussolini veya Hitler’inkine benzer bir gençlik teÅŸkilâtı kurmasın? Böyle bir teÅŸkilât kurarak öne çıkmasına Cumhuriyet Halk Fırkası’nın müsaade etmeyeceÄŸini anlayınca, mensubu olduÄŸu Türk Ocakları’nı gözüne kestiren doktor, Ocaklara baÄŸlı gençleri silahlandırıp eÄŸitmeyi planlar ve fikrini Hamdullah Suphi’ye açar. Red cevabı alınca, mevcut iktidarın ÅŸeflerini Türk Ocakları ve reisi aleyhinde tahrik etmeye baÅŸlar. Amacı, bu yaygın teÅŸkilâtı Parti’ye baÄŸlamak suretiyle projesini hayata geçirmektir. Böylece varlık sebebi olan Türk Ocakları’nın kapatılma sürecini baÅŸlatır, fakat projesini uygulayamaz.
 
***
 
Ä°stiklâl Mahkemeleri’ndeki azalığı ve Türk Ocaklarını kapatılmasındaki rolü onu cenaze kaldırmada epeyi ustalaÅŸtırmıştır. Bu sebeple bir gün sofrada Maarif Vekili yapılarak Darülfünun’u kapatıp mevcut hocalarının çoÄŸunu kapıya koymakla görevlendirilir. Bütün insaf sahiplerinin uÄŸursuz addedecekleri bu görevi baÅŸarıyla tamamlayan, yani Darülfünun’u kapatıp gözünü kırpmadan 157 hocayı açlığa mahkûm eden doktor bu arada büyük bir hata yapmış, yeni kurulan üniversitenin açılış dersini kendisi vermiÅŸtir. Talebenin aşırı tezahüratı yüzündün büsbütün ağırlaÅŸan bu hata affedilecek cinsten deÄŸildir. Gazeteler birkaç gün sonra Maarif Vekili’nin deÄŸiÅŸtiÄŸini yazarlar. Ä°kbal devri bitmiÅŸ, nekbet devri baÅŸlamıştır.
 
Bir gün Kalamış sahilinde çocuklarıyla beraber bindiÄŸi sandal nasılsa alabora olur. Küçük kızlarını kurtarmak için olaÄŸanüstü bir gayret sarfeden doktor, denizden çıktığında periÅŸan bir haldedir. Yatar ve yatış o yatış (5 Mart 1934). Henüz 37 yaşındadır. Gazeteler “Bizim Sent Jüst”ün zatürrieden öldüÄŸünü yazarlar.
 
Yakın tarih bilenler kimden söz ettiÄŸimi anlamışlardır. Bilmeyenlere ben söyleyeyim: “Andımız”ın yazarı Dr. ReÅŸid Galib

Henüz yorum yapılmamış.

* İşaretli tüm alanları doldurunuz.