Özel / Analiz Haber
Yabancı Basında Türkiye ve Osmanlılar
Bu günlerde bir hikmettir yabancı basına müptela olduk, Osmanlıların ayak izlerinde, cilt cilt gazete kütükleri arasında geziniyoruz.
17. asırdan bugüne deÄŸin uzanan bir yelpazede, eski gazete sayfaları arasında dolanmak, Türkiye ve Osmanlı’ya dair haberleri kovalamak, adeta “zaman makinesina” binmek gibi. Hele ki söz konusu yabancı basın olunca, Avrupa’dan Amerika’ya hatta Avusturalya’ya Dünya coÄŸrafyasının muhtelif yerlerine bir “eski zaman hayaleti” misali savruluyor insan.
Hele ki fotoÄŸraflar, karakalem çizimler, ÅŸehr-i Ä°stanbul’un gravürleri ve bunların hemen altıda muhabirlerin, seyyahların, yolcuların Osmanlı ülkesine dair egzotik anlatıları. En sıradan olayları, vaka-ı adiye’den konuları bile tutup yakalayan bakış açıları. Okuyup göz gezdirdikçe eski dünyanın farkına daha iyi varıyor insan ve “dünya eskiden ne de büyükmüÅŸ” demekten kendini alamıyor. Ä°ÅŸte bunlardan bazıları:Yer yer hayrete sevk eden, hüzünlendiren, gülümseten ama mutlaka düÅŸündüren pek çok haberler dökülüyor gazete kütükleri arasından. Hiç ummadık sayfalardan çıkan bu haberlerin kimine “kolpa” deyip geçerken, kiminin bariz dedikodulardan nasıl akıllara seza haberler çıkarıldığına hayret ediyoruz. Dedikodu, hakikat veya “martaval” iÅŸin ehline her biri tarihe açılan bir gizli geçit, eskiye dair vesika.
“Türk Dili: Osmanlıca’dan Ä°ngilizce’ye Geçen Kelimeler”
(Bismarck Daily Tribune, (Bismarck, ND) 28 Eylül 1878)
En geliÅŸmiÅŸ ulaşım vasıtalarının buharla çalıştığı, en hızlı iletiÅŸim araçlarının ise telgrafa dayandığı bir zamanda, henüz daha kimsenin ne aklında nede fikrinde “GüneÅŸ dil teorisi”nin olmadığı bir dönemde, 19 asrın sonlarında Osmanlı dünyasından çoook uzaklarda New York’da Türkçe’ye heves etmiÅŸ bir meraklı.
Bu gün bizim “yoÄŸurt” deyip akan suları durdu addettiÄŸimiz bir konuda, New York Times‘taki köÅŸesinde “Osmanlıca’dan Ä°ngilizce’ye girmiÅŸ kelimeler” baÅŸlığıyla kalem oynatıyor.” Mesela onlarda ‘kedi’ bizde ‘kitty’ onlarda ‘kanun’ bizde olmuÅŸ ‘canon” diyor. Veya “chin” ile “çene”, “çok” ile “chock full” arasında baÄŸlantı kuruyor.
O zamanda bu kadar uzaklardan Türkçe öÄŸrenmek pek zor olsa gerek yazarımızın iyice kafası bulanmış “bol” ile “bowl”, “boÅŸ” ile “bosh” arasında benzerlikler arıyor. Fakat eklemeden de geçmiyor “kabak” ile “cabbage”, “koca” ile “codger” arasından bir ÅŸey aramayın farklı ÅŸeyler diye…
Yazı, Amazon’un ‘amma uzun’dan, Niagara’nın ‘ne yaygara’dan Iowa’nın ay-ova dan türediÄŸi (!) efsanelerinin henüz kimsenin aklına gelmediÄŸi 1887 dünyasından, uzak ülke Amerika’dan Osmanlıya bir kesit bakış.
Biraz eÄŸlenmek isteyenler “kendini kaptırmamak” tavsiyesi ile bu Ä°ngilizce yazıya buradan bir göz atabilir. Bu arada yazarımızı da hoÅŸ görelim nede olsa sınırlı imkânlar, kısıtlı olanaklar.
Sergi-i Umumi-i Osmani “Türk Sergisi”
Åžark Güzel Sanatlar sergisi, hünkâr hazretlerinin katılımı ile 27 Åžubat Cuma günü At Meydanında (Sultanahmet) açıldı diyerek söze baÅŸlayan muhabir, sergiye yoÄŸun ilgi gösteren Müslüman ve Hıristiyan katılımcıların muazzam bir törene ÅŸahitlik ettiklerini yazıyor.
Sadrazam, Serasker, Hariciye Nazırı, Mısır Hıdivi ve diÄŸer saray görevlilerinin protokolde bulunduÄŸu açılışta Saray baÅŸ imamı Hayri efendinin hünkâr hazretlerinin “lütfu ü keremine” ettiÄŸi hayır dualara herkesin yüksek sesle “Âmin” diye karşılık verdiÄŸini belirtiyor. Sultanahmed camii, meydanı, sergi binası ve sergiye dair bazı bilgilerden sonra yazısının nihayetine varan muhabir, son kertede “Türklerin en ufak bir inkiÅŸafa ve hatta terakkiye ne kadar muhalif olduklarını” hatırlatarak ile belki de kendince bir de “gol” atıyor.
(Illustrated London News (London, England), Saturday, April 11, 1863) Gazete nüshası görmek için tıklayınız
Osmanlı Parlamentosu
Yabancı gazetelerin sayfasında gezinirken, 1877 sonrası bir dönen için Osmanlı Parlamentosuna dair haberlere yer yer denk gelmek de pek muhtemel. Dış basına mensup muhabirlerin, parlamentonun faaliyetlerini yakından takip etmesi, hemen tüm oturumlara katılması, hatta tartışmalara iliÅŸkin geniÅŸ özetler vermesi dikkat çekici. Hakkı Tarık Us bey’in yayınladığı Osmanlı meclis zabıtlarını birde baÅŸka bir kaynaktan veya baÅŸka bakış açısından okumak isteyen araÅŸtırmacılar için “frenk muhabirlerin” telgrafla gün be gün geçtiÄŸi bu haberler faydalı olabilir.
1876 yılında ilan edilen anayasaya göre oluÅŸturulan Osmanlı Parlamentosu 31 Mart 1877’de çalışmalarına baÅŸlamıştı. Meclis binası olarak ise Ayasofya Camii’nin yanında bulunan Darülfünun tahsis edilmiÅŸti. Dolayısı ile ilk Osmanlı Parlamentosu faaliyetlerinin burada sürdürdü.
1908’da açılan ikinci Osmanlı Parlamentosu için ise 1909 yılında ÇıraÄŸan Sarayı uygun görüldü ve meclis buraya taşındı. Ancak geçirilen bir yangın sırasında hem saray hem de tutanakların çoÄŸu yandı. Daha sonra Hakkı Tarık Us Bey çeÅŸitli kaynaklara dayanarak bu zabıtları tekrar derledi ve Meclisi Mebusan Zabıt Ceridesi adı ile yayınladı.
Mecliste Donanma Tartışmaları
Sultan Abdülaziz zamanında en modern gemilerle, makine ve silahlarla teçhiz edilen Osmanlı donanmasının Sultan Abdülhamid döneminde “Haliç’e demirleyerek çürümeye terkedildiÄŸi” ezelden beri anlatılagelir. Fakat kuvvet ve kudretine methiyeler dizilen Sultan Aziz zamanının donanmasının 93 harbi sırasında gösterdiÄŸi baÅŸarısızlık ise hemen herkesin malumudur.
Gelin bu konuya The Times ve The Guardian Gazeteleri üzerinden kulak kabartalım. Gazetelerin “kısa zaman önce açılmış olmasına raÄŸmen adeta bir profesyonel gibi” çalıştığını belirttiÄŸi, vekillerin ÅŸahinliÄŸine övgüler dizdiÄŸi Osmanlı parlamentosunda, “donanma” konusunda verilen bir gensoruyu ve 93 harbi sırasında donanmanın durumunu Avrupa basınından’dan okuyalım.
“Karadeniz sahillerinde seyrü sefer yapan Mersin Vapuru Rus Gemileri tarafından kovalanıp ateÅŸ açıldı. Daha sonra ele geçirilen vapur, Rus gemilerine bir halatla baÄŸlanarak yedeÄŸe alınarak götürüldü. Rus gemilerinin Osmanlı sahillerinde aniden belirmeleri ve taarruza geçmeleri ise sanki Mersin Vapuru güzergâhının önceden Ruslara bildirildiÄŸi intibaını uyandırdı.” (The Times, 14 Ocak 1878 s. 5.)
The Guardian haberine ÅŸöyle devam ediyor; “Hakkında meclisin gensoru verdiÄŸi Bahriye Nazırı Said PaÅŸa 5 Ocak 1878 günü Meclis-i Mebusân’a geldi. Milletvekilleri adına soruları Nâfi Efendi yöneltti. PaÅŸa’ya donanmanın gücü ortadayken ve Karadeniz’deki Rus sahillerinin ablukaya alındığı resmen ilân edilmiÅŸken bazı Rus gemilerinin (Ä°stanbul) Åžile’ye kadar gelerek top atışında bulunmaları ve hatta Trabzon – Sinop sahillerine tecavüze kalkışmaları soruldu.Ayrıca, Mersin Vapuru yaÄŸmalanırken Osmanlı donanmasının nerede ve neyle meÅŸgul olduÄŸu, Mersin Vapurunun birinci kaptanının Dalmaçyalı ikinci kaptanının Rus asıllı olduÄŸuna dair dedikoduların döndüÄŸü, bu halde bir hıyanetin söz konusu olup olmadığı gibi hususları cevaplaması istendi.”(The Guardian , 23 Ocak 1878, s. 6.) |
Ä°ngiliz” Said PaÅŸa’nın Cevabî KonuÅŸması
Said PaÅŸa, sorulara cevaben, abluka konusuna o kadar uzun Rus sahillerinin parmaklık gibi örülemeyeceÄŸi söyledi ve Rusya’nın birkaç tane gayet süratli gemileri olduÄŸunu ve hızına yetiÅŸilemediÄŸini belirtti. Ayrıca Kırım savaşı sırasında bütün müttefik donanmalarının Karadeniz’de olduÄŸu halde Rusların yer yer fırsat bulup Osmanlı sahillerini vurduÄŸunu hatırlattı.”
“Ardından bütün bahrî kuvvetlerin on iki bölük gemiden ibaret olduÄŸu, bunlarla Batum’dan Venedik Körfezi’ne kadar olan bütün sahillerin muhafazaya çalışıldığı cevabını verdi. Zaman zaman bu gemilerin de tamire muhtaç olarak hizmet dışı kaldığını, yine de bu gayretleri olmasa Rusların ÅŸimdiye kadar Karadeniz’i zapt etmiÅŸ olacaklarını söyledi. Bundan baÅŸka kömür konusunda savaşın başından itibaren Zonguldak’tan 200.000 ton kömür çıkarıldığını, bunun nakliyatının da gemilerle yapıldığını ve KaradaÄŸ’a kadar gönderildiÄŸini bildirdi. (The Guardian , 23 Ocak 1878, s. 6.)”
Seyyar Satıcılar ve Simitçi Esnafı
Yabancı gazetelerin çeÅŸitli sayfalarında, farklı nüshalarında mütemadiyen karşımıza çıkan, doÄŸunun “egzotik” kültüründen, Osmanlı’dan veya Ä°stanbul’dan bahsedilirken deÄŸinilmeden geçilmeyen bir konu da sokak satıcıları. Betimlemelerle, yer yer kara kalem çizimlerle, gazete satırlarına ve sayfalarına taşınan seyyar satırcılar hakkında türlü hikayeler yer alıyor.
Dondurmacısı, ÅŸekercisi, sucusu, kâğıt helvacısı ve tabi mutlaka simitçisi vaz geçilmez sokak satıcıları. Bunlardan en ilginci karakalem çizimlerinin özene bezene yapıldığı her halinden belli olan seyyar simitçiler. Hemen her simitçi kartpostalı, resmi, çizimi altında yazan aynı açıklama; “Turkish cake-seller” –kek satıcısı– insanı ister istemez yüzyıllar öncesi ile konuÅŸturuyor “bir lokma da olsa hiç mi tadına bakmadınız”.
Yabancı Basında Sultan Hamid ve Zamanı
Herhalde son dönem Osmanlı tarihi içerisinde, Sultan II. Abdülhamid, ismiyle devri tesmiye olunan tek hükümdar; “Hamidyen dönen.” Sultan Hamid’in uzun süren saltanatı devrini dış basından okumak, mesnetli, mesnetsiz yer yer “laubali” bir cümle habere göz gezdirmek hayli girift ve meÅŸakkatli. Gelin bu sefer Osmanlı dünyasından çok uzaklara, günler, kıtalar ve hatta mevsimler ötesine uzanalım ve Avusturalya basınında Sultan Hamid’e dair çıkan birkaç habere göz atalım.
Jurnallere ne oldu?
Ä°bnül Emin Mahmut Kemal Bey Son Sadrazamlar adlı eserinde Jurnallerin akıbetini ÅŸöyle anlatır. Yıldız Sarayından alınan jurnal evrakının bir kısmı Babıali’deki bir komisyona gönderilerek tetkike baÅŸlanış, diÄŸer kısmının da tasnif ve inceleme için aralarında benim de bulunduÄŸum vekil ve nazırlardan oluÅŸan bir komisyona havale edildi.
Bu komisyonda Sultan Abdülhamid’in yüzlerce sandık dolusu jurnalini incelerken nice hafiyelerin isimlerine, nice devletlülerin ahvaline vâkıf oldum. Evrak içinde öyle acayip arîzalar, layihalar arzuhaller gördüm ki akıllara hayret verir.
Fakat bir gün Harbiye nazırı Enver PaÅŸa, tarihe ihanet sayılabilecek kadar münasebetsiz bir emir ile bir gece bütün evrakı Harbiye nezareti önündeki meydana yığdırarak yaktırdı. (Son Sadrazamlar, 1940:Ä°stanbul , C.3. s. 1280, 1150, C.4., s. 2100)
|
Abdülhamid’in Jurnalleri: Pandora’nın Kutusu
“Abdülhamid’in ArÅŸivi: Pandora’nın Kutusu” baÅŸlıklı yazıda Sultan Hamid’e verilen jurnallerim akıbetine deÄŸiniyor: “Geçen yıl Jön Türkler Yıldız’ı ele geçirdiklerinde Abdülhamid’in elmas ve hazinelerinin yanında jurnallerine de sahip oldular. Harbiye Nezaretine nakledilen bu evrakların deÄŸerlendirilmesi için bir komisyon kuruldu fakat ÅŸimdiye kadar yarısına yakını ancak incelenebildi.
Aslına bakılırsa eski rejimin bu mirası bir noktada yeni yönetimi de tehdit ediyor. Zira Yıldız’a jurnal verenlerin arasında Nazırlar, vekiller, elçiler, hatta baÅŸvekiller var. Dolayısı ile Abdülhamid’in Jurnal arÅŸivi ÅŸimdiden bir problem olmuÅŸ durumda.
Åžimdilik hükümet bu konu hakkında pek renk vermiyor fakat konu parlamentonun gündemine düÅŸtü bile. Önceki gün bir vekil bu arÅŸive dayanarak bir diÄŸer vekille “djournaldji” (jurnalci) baÅŸka bir deÄŸiÅŸle gammaz ithamında bulundu. Bu ithama muhatap olan ise söz alarak bunun ispatını istedi ve sözlerine devam ederek meclisteki asıl gammaz “vekillerin” isimlerini sıralamaya baÅŸladı. Fakat sözü kesilerek konuÅŸması engellendi.
Ardından Sultan Hamid’devrinden kalan bütün jurnallerinin yayınlanması için mecliste teklif verildi fakat meclis baÅŸkanı oturumu erteleyerek oylamayı engelledi. Görünen o ki yakın bir zamanda meclisin bu yönde bir karar alması da pek muhtemel deÄŸil.
Bu durumda genel kanaat jurnallerim hepsinin imha edilerek bu kötü geçmiÅŸe ait kayıtların yok edilmesi yönünde. Ä°ktidar partisinin bu kayıtlara dayanarak muhalifeti veya muhalefet vekillerine baskı altına almaya çalışması ise en kabul edilemez olanı.”
Abdülhamid’in Jurnalleri: Gizli dokümanlar sınıflandırılıyor
Yıldız Sarayında ele geçirilen, Türkiye’nin eski Sultanı Abdülhamid’e ait 360 klasör gizli belge (jurnal) kurulan komisyon tarafından sınıflandırılıyor. Ancak belgelerin yayınlanması pek çok devlet memurun suçunu ifÅŸa edeceÄŸinden bunun korkusu ÅŸimdiden bir tedirginlik oluÅŸturdu. GeçtiÄŸimiz günlerde millet meclisinde bu konuda sert tartışmalar oldu ve baÅŸvekil Hakkı PaÅŸa bu belgelerin imha edilerek bu nahoÅŸ geçmiÅŸe sünger çekilmesi lehinde konuÅŸtu. Abdul Hamid’s Espinoage, The Sydney Morning Herald, 20 Mayıs 1910, s. 6.
Abdülhamid’in Jurnallerinin Yayınlanmasına Karar Verildi
“Türk hükümeti, Abdülhamid’in jurnallerinin yayınlanmasına karar verdi. 500 kutudan oluÅŸan belgeler Yıldız sarayında Abdülhamid’in yatak odasının yanında bulunan odada ele geçirilmiÅŸti. Belgeler 33 yıl içindeki kanunsuzlukları ve politik entrikaları oratya çıkaracak” Ex-Sultan’s Journals, Kalgoorlie Western Argus, 9 Ocak1912, s.29.
PadiÅŸah’ın Mücevherleri
BilindiÄŸi üzere Sultan Abdülhamid tahtan indirildikten sonra ÅŸahsi emlakı devletleÅŸtirildi. Mücevherleri ise Ä°ttihad ve Terakki’tarafından Pariste çeÅŸitli zamanlarda müzayedeye çıkarıldı ve haraç mezat satıldı. Parası ise güyâ (!) Donanma Cemiyeti’ne bağışlandı. Yani bir zamanlar, borç karşılığı Avrupa’ya rehine verilen ve Sultan II. Abdülhamid’in parasını ödetip rehinden kurtardığı Osmanlı hanedan mücevherleri, bu sefer yine Avrupa’da, yeni iktidar tarafından satıldı. Sonradan bu mücevherlerin bazısı Amerikan National Museum of Natural History tarafından toplanarak teÅŸhire kondu. Sultan’un mücevherlerinin satışı yabancı basınında da irili ufaklı yer tuttu. Bu konudaki gazete sayfalarına yansıyan bazısı ilginç yer yer laubali haberlerden birkaç ÅŸöyle:
Sultan Hamid’in mücevherlerinin mezatta çıkarıldığı Paris’teki müzayedeye deÄŸerli taÅŸ komisyoncularından sermaye sahiplerine uluslararası bir katılım oldu. Müzayedede fiyatlar giderek yükseldi ve günün sonunda toplam 106.000 pound ile en yüksek seviyelere tırmandı. Sabık Sultan’ın mücevherlerinin ulaÅŸtığı bu harika fiyat ilgi ile karşılandı. Satışta olası bir hırsızlık giriÅŸimine karşı da güvenlik önemleri alınarak 40 küsur polis salona serpiÅŸtirildi.
Mezatta günün ÅŸampiyonu ise üç dizi inci ve 3 harikulade kopçalı ışıl ışıl bir gerdandık oldu ve 36.800 pounddan alıcı buldu. Ä°ncilerle bezeli armudî biçimli bir çelenk taç ise 314.914 pounda satıldı. DiÄŸer bütün gerdanlıklar toplam 10.080 pounda yeni sahiplerini buldu. Abdul Hamid’s Jewels, Sunday Times, 14 Ocak 1912.
Türkiye’nin eski Sultanı Abdülhamid’in 1908’da 70.000 pound a satın aldığı meÅŸhur Mavi Elmas Paris’te 16.000 pounda satıldı. Bu parça en harikulâde renkteki elmas olarak biliniyor. Abdülhamid’in haremindeki kadınlara ait diÄŸer 6 parça elmas da 22.000 pounda elden çıkarıldı. Abdul’s Diamonds, The Advertiser, 26 Haziran 1909, s. 12.
Sultan Abdülaziz’in Hal Edilmesi (The Penny Illustrated Paper and Illustrated Times10 Haziran 1876) Tamamını indirmek için tıklayınız “Sultan Abdülaziz’in tahtan düÅŸürülmesinde rolu olanlar, devletin bütün buhranlardan ve belalardan kurtulacağını adediyordu. Fakat bilakis bu olay hiç bir fayda saÄŸlamadığı gibi memleketin genel durumunu daha da ağırlaÅŸtırdı. Tahtan indirme ÅŸekil bakımından Avrupa hükümdarlarına da son derece tesir etti. -Noya Fraye Prese- gazetesinin haberine göre, Rus imparatoru Aleksandr, Sultan Aziz’in tahtan düÅŸürülüÅŸ ÅŸeklini iÅŸitince, aynı felakete maruz kalabilme korkusuyla duyduÄŸu derin üzüntüden düÅŸüp bayılmıştı. Ä°mparator ayıldığında 10 dakika kadar sessizliÄŸini sürdürdükten sonar ‘Sultanın talihine teessüf etmemek elimden gelmediyor’ demiÅŸtir. (Son Sadrazamlar, C.II, s.562.)   |
Henüz yorum yapılmamış.