Kürsü
Mustafa Öztürk- Şövalye ruhlu birey olmak veya sürüye katılmak
Follow @dusuncemektebi2
Mustafa Öztürk- Karar
Bizim gibi ÅŸark toplumlarında özgür iradeli, açık fikirli ve özgüven sahibi birey olmak hakikaten çok zor bir iÅŸtir. Çünkü bu toplumlarda birey olma çabası genellikle yadırganan ve hatta “ne oldum delisi olmak” gibi algılanıp kınanan bir ÅŸeydir. Yine ÅŸark toplumlarında ÅŸövalye ruhlu birey olmak da çok zor bir iÅŸtir. Çünkü ÅŸövalye ruhluluk korkak, kaypak, yüzsüz, ahlaksız deÄŸil, son derece cesur, mert ve dürüst olmayı gerektirir. Åžövalye ruhlu birey savunmasız ve aciz insanları hem korumayı hem de onlara saygı göstermeyi kendine vazife edinir. Kötülük ve acımasızlığın karşısında durmayı temel erdem bilir. Ahde vefa, söze sadakat gösterir. Åžeref ve haysiyetini haleldar edecek her türlü davranıştan uzak durur. Cömert ve yardımsever olur. Kendisine yapılan iyiliÄŸi asla unutmaz. Her hâlükârda doÄŸruluk, dürüstlük ve iyiliÄŸin temsilcisi olur. Ä°ÅŸte bu ruha sahip olan insan inandığı deÄŸerler namına mücadele edip didinen, bunun karşılığında hiçbir ÅŸey beklemeden, hatta kendine ait birçok ÅŸeyi feda edebilen bir kiÅŸilik ve karakter sahibidir.
***
Kısacası, ÅŸövalye ruhluluk onur ve ilkeli yaÅŸam demektir. Åžövalye ruhluluk akıl ve vicdanla hareket eden irade gücü ve özgürlük demektir. Asil, adil ve anlamlı bir hayat sürmek insanı ÅŸövalye ruhlu kılar. Tek başınalık, tevazu, ÅŸükran, onur, dostluk, sadakat, dürüstlük, cesaret, adalet, cömertlik, disiplin, adanmışlık, inanç, ÅŸükran ve sevgi…. Ä°ÅŸte bütün bunlar ÅŸövalye ruhluluÄŸun temel vasıflarıdır. Ne var ki ÅŸark kültüründe birey, Turgay Bostan’ın ifadesiyle, tek başına bir hiçtir. Tek başına hak arayamaz. Kendi aklı ve fikri doÄŸrultusunda söz söyleyip görüÅŸ beyan edemez. Daima bir gruba, cemaate, tarikata, ÅŸeyhe ittiba ihtiyacı duyar. Mutlaka bir referans mercii peÅŸinde koÅŸar. En büyük korkusu kendi sürüsünü kaybetmektir. Aradığı huzuru sürüsünde bulur. Sürü başı ne derse ve nereye giderse ona razı olur. Sürüsüyle yürür, sürüsüyle büyür. Sürüsüyle kükrer, vurur, kırar, döker. Ezberlerinin bozulmasını sevmez. Alışılmışın dışına çıkmak kendisini ürkütür. Ben oturayım, birileri benim yerime arayıp bulsun, getirsin ister. Sürüye katılanın en iyi bildiÄŸi iÅŸ gayba taÅŸ atmaktır. Bilgiyi aramak, okumak, yeni keÅŸiflere yelken açmak onun için çok zor ve zahmetli bir iÅŸtir. DeÄŸiÅŸimden korkar. Kolay kolay hayır diyemez. Bu yüzden, yalan dolana çok ihtiyaç duyar. Korku dilini pek sever. Bu dille aklı ve hür düÅŸünceyi katleder. Korku dili iki yüzlü davranmaya, kindarlığa, kalleÅŸliÄŸe, iftiraya ve fitneye sürükler. Korku diliyle ÅŸekillenen bir toplumdan ne bilim adamı ne düÅŸünür çıkar. Bu dilin hâkim olduÄŸu toplumsal ve kültürel vasatta eyyamcı aydınlar, nemelazımcı akademisyenler cirit atar.
Åžark toplumlarındaki cemaat yapılarında din çoÄŸunlukla bireyi tahakküm altına alıp sürüye katma maksadıyla kullanılan bir baskı aracından ibarettir. Dindeki Allah’a teslimiyet emri söz konusu yapılarda Allah tarafından seçilip yetkilendirildiÄŸine inanılan insanlara mutlak itaat ve teslimiyet olarak tercüme edilir. Yine bu yapılarda kendilerinin inandığı ÅŸeylere Allah’ın da inandığı zannedilir. Hatta Allah adına konuÅŸulurken Allah’ı teslim almaya yeltenilir. Öte yandan, Allah’a itaat gibi kullara da itaat dinî bir vecibe hâline getirilir. Ä°ÅŸte bu durum bireyin kendi benliÄŸinden vazgeçip sürüye katılmasını kaçınılmaz hâle getirir. Bir insanın kendi benliÄŸinden vazgeçmesi için onun bireysel kimliÄŸinden ve kendine özgü farklılıklarından sıyrılması gerekir. Bunu saÄŸlayacak en etkili yöntem, kiÅŸiyi kolektif bir kimlik içinde asimile etmektir. KiÅŸinin kendi benliÄŸini sürüye katmasına, geleneksel dinî gruplardaki “karizmatik lider kültü” ve “lidere mutlak itaat” anlayışı eklendiÄŸinde ferdiyet olgusu ve fert olma ÅŸuuru buharlaşıverir. Dinî grup ve cemaatlerde karizmatik liderin “Allah dostu” olarak kabul edilmesi ve kendisine atfedilen yüksek manevi mertebesiyle ilintili çok özel güçlere ve imtiyazlara sahip olduÄŸu düÅŸüncesi hâkimdir. Bu düÅŸünce Allah dostu kabul edilen lider ile Allah arasında zımnî bir özdeÅŸlik bulunduÄŸu vehmini üretir. Çünkü liderin Allah ile sürekli irtibat hâlinde olduÄŸu kabul edilir. Dolayısıyla onun görüÅŸleri “Allah’ın sözcülüÄŸü” olarak deÄŸerlendirilir. Bu yüzden, bir dinî cemaatin müntesibi ile o cemaatin lideri arasındaki iliÅŸkiler, Allah’ın sözcüsü ile zavallı bir kul arasındaki iliÅŸki olarak telakki edilir.
***
Hoffer’in tespitiyle, bir insanı savaÅŸmaya ve ölmeye hazır duruma getirme tekniÄŸi, o insanın kiÅŸiliÄŸini bedeninden ayırmaktan ibarettir. Yani onun kendi gerçek kiÅŸiliÄŸine sahip olmasını önlemek, dolayısıyla sürünün bir parçası hâline getirmektir. Bu iÅŸlem, söz konusu insanın kapalı kolektif bir topluluÄŸun içinde eritilerek o topluluÄŸa uydurulmasıyla, ona hayali bir kiÅŸilik tanımak yoluyla, ÅŸimdiki zamanın küçümsenmesini ona aşılamak ve ilgisini henüz mevcut olmayan ÅŸeylere kaydırmak yoluyla, onunla gerçek arasına bir perde (öÄŸreti) germek yoluyla, ihtiraslar enjekte ederek o kimse ile nefsi arasındaki dengeyi önlemek yoluyla yapılabilir… Dış dünyada gidecek bir yeri kalmayan ve kendisini grup dışında sudan çıkmış balık gibi algılayan cemaat üyeleri için mutlak itaat, var olmanın yegâne imkânı hâline gelir. KiÅŸi var oluÅŸunu sadece koÅŸulsuz itaat ve ittibaya baÄŸladığında sorgulama, gerçekliÄŸi sınama, duygudaÅŸlık/empati kurma gibi becerilerin kullanımı azalır ve cemaate uyum hayattaki en önemli düstur hâline gelir. Bunun bir adım sonrasında, meczup gibi davranmak ve cinayet/katl talimatlarına harfiyen uymak iÅŸten bile deÄŸildir.
Henüz yorum yapılmamış.