Bu Yaman Çelişki Pes Dedirtir İnsana!
Usulüne ve üslubuna uymak şartıyla, pek çok kurum gibi Diyanet İşleri Başkanlığı’nı da eleştirmek herkes için doğal bir haktır elbette. Ne var ki 80 yıldır bütün bir toplum için mecbur tutulan 10 Kasım kamusal matem törenleri öncesi ve sonrasıyla son derece akıl dışı ve çirkin bir iklim oluşturuldu. Bu akıl dışı ve çirkin iklimin merkezini, dindarların ve dini temsil eden kurumları da muhakkak Atatürk’e saygı duymaya, saygı duruşunda bulunmaya mecbur tutma gibi despotik bir ruh hali ve tutum belirliyor.
“Cuma hutbelerinde neden Atatürk için Fatiha okunmadı/okutulmadı?” provokasyonu bu sene Kemalist cepheyi oluÅŸturan bileÅŸenlerin en önemli kampanyası oldu. Yakın dönemde bürokratik oligarÅŸinin askeri vesayeti tahkim etmek üzere kurgulayıp icraya döktüÄŸü “Tehlikenin farkında mısınız?” kampanyasına benzer bir psikolojik savaÅŸ manevrasıyla karşı karşıya olduÄŸumuza ÅŸüphe yok. “Atatürk, kimin ardından Fatiha okudu?” veya “Atatürk arkasından Fatiha okunmasını vasiyet etti mi?” sorularından evvel “Atatürk Fatiha okunmasına, rahmet dilenmesine nasıl bakardı acaba?” diye sormak gerekiyor ama muhatapların içinde bulunduÄŸu fanatik ruh hali ve psikolojik savaÅŸa ÅŸartlanmışlık bunun beyhude bir yaklaşım olduÄŸuna iÅŸaret ediyor.
Fesini, Püskülünü Tartışarak …
Militan düzeyde materyalist olanı da, açıkça sol-sosyalist kimliÄŸe sahip olanı da, ırkçılığa varacak düzeyde Türkçü olanı da Kemalizm ortak paydasında buluÅŸup ezanın, minarelerin, iffetimizin, geçmiÅŸimizin, geleceÄŸimizin kurtarıcısı “dindar Atatürk”e saygı ve sadakatte kusur edilmemesi için siyaset ve topluma karşı çok sıkı bir abluka uyguluyor. Askeri cuntalara eklemlenerek Ä°slam’ın kamusal alandan sökülüp atılması için mücadele verenler, okullardan din dersinin kaldırılması için yırtınanlar, Diyanet’in kapatılması için seferber olanlar ÅŸimdilerde basit birkaç makyaj hamlesiyle, ufak tefek söz oyunlarıyla varlığımızı “dindar Atatürk”ün yoluna armaÄŸan etmeyenleri tehdit ediyorlar.
Hükümet ve Hükümeti destekleyen medya kuruluÅŸları ise sürecin sessiz kalarak veya “provokasyonlara kulak asmayalım” denilerek geçiÅŸtirilebileceÄŸini zannediyorlar maalesef. Bu sessizlik veya ileri düzeyde naifçe bir duyguyla gönderilen empati-sempati mesajları, profesyonel düzeyde örgütlenmiÅŸ muhataplarda sadece tahammülsüzlüÄŸü ve saldırgan tutumları besliyor.
TahammülsüzlüÄŸün ve saldırgan tutumların iyice arttığı meselelerden biri de Diyanet Ä°ÅŸleri BaÅŸkanı Ali ErbaÅŸ’ın 9 Kasım günü uzun zamandır hastalıkla mücadele eden tarihçi-yazar Kadir MısıroÄŸlu’nu ziyaret etmesiydi. Hem tarih görüÅŸü, hem de sert üslubu açısından Kadir MısıroÄŸlu tartışılan bir isim elbette. Ancak Kemalist cephenin “Püsküllü Deli Kadir, Fesli Provokatör” vs. tarzı yoÄŸun propagandalarına hatta yazı ve konuÅŸmaları üzerinde pek çok tahrifat yaparak aleyhinde oluÅŸturdukları havaya raÄŸmen ne MısıroÄŸlu’nun söylemlerini engelleyebildiler ne de MısıroÄŸlu’na yönelen ilgiyi azaltabildiler.
Dili, üslubu kimilerince kavgacı bulunsa, övgü ve yergilerinde aşırı yorumları olsa da Kadir MısıroÄŸlu’nun yakın siyasi tarihteki olayları, anlaÅŸmaları, portreleri ve iliÅŸkileri mevcut resmi ideolojinin temellerini esaslı bir biçimde sarsacak belgelerle tartışmaya açmış bir isim olduÄŸu inkar edilemez.
KurÅŸunu Yok Ama Belgeleri Var!
Esasen gündemi belirleyen asıl gerilimli mesele ne fesinde ne fesinin püskülünde ne de üslubunda. Kadir MısıroÄŸlu’nun sakıncalı ve zararlı görülen, behemehâl bastırılıp susturulması gereken yönü resmi ideolojinin temel dayanağı olan resmi tarih kurgusuyla çekinmeksizin hesaplaÅŸmaya giriÅŸmiÅŸ olmasıdır.
Mustafa Kemal ve Ä°smet Ä°nönü dışında hemen bütün Milli Mücadele komutanlarının teker teker hain, saltanatçı, mürteci, Ä°ngiliz iÅŸbirlikçisi, mandacı ilan edilerek Tek Adam rejimin nasıl inÅŸa edildiÄŸini ifÅŸaya kalkışmak az buz bir suç deÄŸil tabii ki. Batı’dan ithal edilen Kemalist inkılapların ancak Ä°stiklal Mahkemeleri vasıtasıyla ülke ve toplum üzerinde estirilen devlet terörü sayesinde hayat bulabildiÄŸini vaka ve kanunlara dayanarak gündeme taşıyan bir tarihçinin belgelerini tartışmak yerine fesini, püskülünü bahane ederek boÄŸmaya giriÅŸmek daha garantili bir yol olarak gözüküyor demek ki.
Son gündeme dönecek olursak Kadir MısıroÄŸlu ziyareti dolayısıyla Ali ErbaÅŸ’ın Diyanet Ä°ÅŸleri BaÅŸkanlığı’ndan istifasını isteyenler kervanına MHP Genel BaÅŸkanı Devlet Bahçeli de katıldı. Bahçeli’nin çok kısa fakat son derece kaba ve ölçüsüz konuÅŸmasında MısıroÄŸlu için sıraladığı sıfatlar “fesli provokatör, meczup, çukur ÅŸahsiyet, fesli münafık, vatansız” gibi hiç de yenilir yutulur olmayan cinsten ÅŸeylerdi. Ancak asıl hedef elbette Diyanet iÅŸleri BaÅŸkanı Ali ErbaÅŸ’tı. “Ne istiyorsunuz Cumhuriyet’ten?” sorusu hasta ziyaretinin yılın herhangi bir tarihinde deÄŸil de 9 Kasım’da olmasından mütevellit soruluyordu: “Mustafa Kemal'e inançlarımıza uymayan ÅŸekilde saldıran ÅŸahsı 10 Kasım'ın arifesinde ziyaret etmek nasıl bir aklın mahsulüdür?” Madem Diyanet Ä°ÅŸleri BaÅŸkanlığı “kurucu deÄŸerlere ihanet eden vatansızları anma ve alkışlamaya” kalkışarak görevini ihlal etmiÅŸtir, gereÄŸini talep etmek her Ata/Türkçünün en doÄŸal hakkıdır.
Bahçeli’nin Ali ErbaÅŸ’a hatırlattığı bu ziyaret meselesi ister istemez “organize suç örgütü lideri” olmak suçlamasıyla uzun yıllardır cezaevinde bulunan Alaattin Çakıcı ziyaretini akıllara getirdi. Daha önce bazı MHP’li milletvekilleri tarafından düzenli olarak ziyaret edilen Çakıcı’yı son olarak Bahçeli tedavi amacıyla yatırıldığı cezaevi hastanesinde ziyaret etmiÅŸ ve birlikte fotoÄŸraf çektirerek kamuoyuyla paylaÅŸmıştı. Tam da o süreçte isim vererek “Alaattin Çakıcı ve KürÅŸat Yılmaz gibi ülke sevdalısı gözükara yiÄŸitler” baÅŸta olmak üzere kader mahkûmu olarak nitelediÄŸi geniÅŸ bir kesim için MHP af teklifi vermiÅŸti. Bu deÄŸerlendirme biçimi ve af tasarısı kamuoyunda ciddi bir tartışmayı beraberinde getirdiÄŸi gibi AK Parti ve MHP arasında ayrışmayı besleyen faktörlerden de biri olmuÅŸtu.
Hastamız Mafya mı, Tarihçi mi?
Peki, ÅŸimdi DÄ°B Ali ErbaÅŸ’ın hastalığı esnasında Kadir MısıroÄŸlu’nu ziyaretine sert bir tepki veren Bahçeli’nin yine hastalığı vesilesiyle gerçekleÅŸtirdiÄŸi Alaattin Çakıcı ziyaretini kıyaslarsak ortaya nasıl bir tablo çıkar? MısıroÄŸlu iyi ya da kötü bir tarihçi, muhalif olduÄŸu açık fakat bir ÅŸiddet olayıyla hüküm giymiÅŸ deÄŸil. Çakıcı için hiç bir ÅŸey söylemeye hacet yok çünkü kamuoyu kendisini de kendisi adına hareket eden adamlarını da sergilediÄŸi ÅŸiddet eylemleri itibariyle yakinen tanıyor.
Kadir MısıroÄŸlu mafya deÄŸil, çete deÄŸil, silahlı eylemci deÄŸil. Sözlerini mantığa ve ahlaka uygunluk açısından tartışmak serbesttir. Resmi ideoloji ve tarih kurgusunu az çok belgeleriyle tartışan birini ziyaret ettiÄŸi için Diyanet Ä°ÅŸleri BaÅŸkanı ErbaÅŸ’ı kınayan, ayıplayan Bahçeli’nin öncelikle Çakıcı ziyareti için kendisini muhasebe etmesi gerekmez mi? Sonra resmi ideolojiye muhalefet eden bir tarihçi yazarı ziyaret etmeyi men ederken hangi ahlaki ve hukuki kaideye yaslanıyorsunuz acaba?
Kime merhamet gösterileceÄŸini, kimin için dua edileceÄŸini belirleme hakkını kimden aldınız acaba? Bu tehditkâr çıkışlar, bu farklı davranışları bastırma ve mahkum etme yönünde sergilenen kışkırtıcı siyasetler asla hakka ve hayra vesile olmaz.
KENAN ALPAY - HAKSÖZ
Henüz yorum yapılmamış.