Kültür Sanat
Kayıp medeniyetin izinde bir film: Müze
Latin Amerika sineması kendi köklerini arayan yönetmenlerin var ettiği bir sinema. Alonso Ruizpalacios yönettiği Müze filmi de bu arayışın güzel bir örneği. Gösterimleri, Başka Sinema salonlarında devam eden filmi, Serdar Arslan izledi ve yazdı.
Aztek, Ä°nka ve Maya gibi Güney Amerika medeniyetleri Avrupalı istilacılar tarafından bilinçli bir yok edilme sürecine tabii tutulmadan önce, dünyanın önemli medeniyetleri arasında yer almaktaydı. 16. yüzyılda kıtada meydana gelen soykırımlar ve yaÄŸma, söz konusu medeniyetlerin tarihten silinmesine yol açtı. Roger Garaudy bu süreci Ä°nsanlığın Medeniyet Destanı adıyla Türkçeye çevrilen eserinde özet haliyle anlatır.
Kayıp medeniyetin peşinde bir sinema
BaÅŸta Üçüncü Sinema’nın kurucularından olan Fernando Solanas olmak üzere, birçok Latin Amerikalı yönetmen, filmlerinde bu kayıp medeniyetlerin izlerini sürer. Solanas’ın yönettiÄŸi El Viaje -Yolculuk- filmi, babasını aramak için çıktığı yolda kayıp geçmiÅŸ ile yüzleÅŸen bir genci konu edinir. 2018 Berlin Film Festivali’nde en iyi senaryo ödülünü alan Alonso Ruizpalacios yönettiÄŸi Müze filmi de benzer temada bir yapım. 1985 yılında Mexico City’de bulunan antropoloji müzesi soygununu konu edinen film, gerçek bir olayı kurmaca bir yapıyla sunarken izleyiciyi insan/lık ve geçmiÅŸe dair sorularla karşı karşıya getiriyor.
Kendi geçmiÅŸini çalmak
Juan ve Benjamin otuzlu yaÅŸlarda iki arkadaÅŸtır. Okullarını bitirememiÅŸ ve toplumsal anlamda belirgin bir rol üstlenememiÅŸlerdir. Çevreleri tarafından çok fazla ciddiye alınmamaktadırlar. Bu durumdan rahatsız olan ikili, Meksika’nın en büyük antropoloji müzesini soyarak bu gidiÅŸata dur demeyi hedefler. Noel gecesine denk getirdikleri soyguna dair planları kusursuz ÅŸekilde iÅŸler ve yükte hafif pahada ağır 140 tarihi eseri müzeden çalmayı baÅŸarırlar. Çaldıkları eserlerden bazıları Maya ve Aztek medeniyetine ait kimi inanç ve kültür sembolleridir. En önemlilerinden biri de Kral Pakal’ın cenaze maskesidir. Juan ve Benjamin zengin olma hedeflerinin ikinci aÅŸaması olan eserleri satma kısmına gelince çaldıkları eserlerin ne denli kıymetli ve yaptıklarının ne denli büyük olay olduÄŸunu fark ederler. Zira elden çıkarmaya çalıştıkları eserler, yok edilmiÅŸ medeniyetlerin dünyada tek örneÄŸi olan paha biçilemez eserleridir. Hal böyle iken kimse bu eserleri almaya yanaÅŸmaz.
Bir muhafaza mekânı olarak müze
Paha biçilemeyecek kadar kıymetli eserler elinde kalan Juan’ın içinde bulunduÄŸu durum kendisi ve geçmiÅŸi ile yüzleÅŸmesine yol açar. Müze soygunu haberini televizyondan izleyen ailesinin olaya verdiÄŸi tepki, toplumsal anlamda geçmiÅŸe dair duyarlılığı ifade etmektedir. Juan ise bu duyarlılığı bir peÅŸin kabulden ziyade yaÅŸadığı süreçte edinir. Kendi kimliÄŸini var eden eserlerin kıymetinin onların meta deÄŸerinden gelmediÄŸini süreç içinde kavrar. Çocukların elinde kolayca oyuncaÄŸa dönüÅŸebilen o eserlerin ait olduÄŸu yere dönmesi gerektiÄŸine kanaat getirir. Müze her ne kadar yaÅŸamsal olanın dışında hatta karşısında bir bilincin mekânı olsa da, yaÄŸmalanarak yok edilmiÅŸ bir medeniyetin elde kalan son eserlerini muhafaza etmeyi saÄŸlar. Bu eserlerin yoklukları bile kolektif hafızanın oluÅŸmasına hizmet etmektedir. Zira soyulan antropoloji müzesi, çalınan eserlerin oluÅŸturduÄŸu boÅŸluÄŸu görmek isteyenlerin akınına uÄŸramıştır.
Juan ve Benzjamin’in yaÅŸamış olduÄŸu bu macera, onların yitirilmiÅŸ geçmiÅŸlerinin üzerine bina edilecek dünyalarının nasıl olması gerektiÄŸine dair fikir verir. GeçmiÅŸin metadan deÄŸil anlamdan beslenen bir dünya olması gerektiÄŸi sonucu çıkar. Zira paha biçilemez olan baÄŸlamından koparıldığında hiçbir karşılık bulmaz. O baÄŸlam ise Latin Amerika sinemacılarının peÅŸine düÅŸtükleri yitik medeniyetin ta kendisidir.
Serdar Arslan
Dünya Bizim
Henüz yorum yapılmamış.