Güncel
Kenan Alpay / Türkçe Ezan ve Andımız Anıtkabir’e Yakışır
Kenan Alpay - Yeni Akit
Ölüm yıldönümü bütün bir toplum için seksen yıldır ‘kamusal matem’ olarak dayatılan Atatürk’ün en önemli inkılaplarından biri de 1932’den 1950’ye deÄŸin tam 18 yıl sıkı denetimler ve cezai müeyyideler eÅŸliÄŸinde okutturulan ‘Türkçe Ezan’dı ÅŸüphesiz. Ancak ne gariptir ki; ÅŸimdilerde CHP Ardahan Milletvekili Öztürk Yılmaz’dan baÅŸka açık, net ve yüksek sesle Türkçe Ezan uygulaması talep eden hemen hiçbir Atatürkçü kiÅŸi ve kurum çıkmadı ortaya. Tek Parti rejimiyle oluÅŸturdukları iklimi daha sonra tekerrür eden askeri darbeler döneminde dahi yakalayamadıkları için bu dönemde Türkçe Ezan söylemine CHP sahip çıkamadı fakat muhafazakâr kanattan transfer ettiÄŸi Abdullatif Åžener üzerinden oldukça kısık sesle bu tür tartışmaların ‘kapatıldığı’ mesajını geçti kamuoyuna.
Hani Atatürk inkılapları bir bütündü ve parçalanamazdı! Ata’nın manevi huzuruna çıkmak üzere yarın Anıtkabir’e koÅŸacak yüzbinler hangi yüzle Kemalist Cumhuriyet’e sahip çıktıklarını haykıracaklar acaba? Oysa bütün minareleri esir alan Türkçe ezan gibi yine aynı dönemde çocukları düzene uygun kafa ve davranış modeline uyarlamak üzere bütün okullarda uygulamaya sokulan Andımız törenlerinin hedefi tastamam aynıydı: Ä°slami hayat tarzını kamusal alandan söküp atarak yerine Ata/Türk milliyetçiliÄŸini resmi ideoloji olarak ikame etmek. Ata/Türk modernleÅŸmesi denilen hikâyenin özünde devlet imkânlarının seferber ederek bütünüyle tepeden inme, bütünüyle adli ve polisiye tedbirleri devreye sokarak ‘makbul vatandaÅŸ’ yaratma hedefi yatmaktadır. Ne var ki geniÅŸ toplum kesimleri uzun ve meÅŸakkatli bir süreçte devlet sınıflarının planlarının önemli bir kısmını boÅŸa çıkardı.
‘Ulu Önder’in ‘Ulu Tanrı’lı Yılları
Türklük, Türkçülük, Atatürkçülük tanımları Anayasa ve yasalarla teminat altına alındığı ve eÄŸitimden yargıya, askeriyeden mülkiyeye deÄŸin devletin hatta pek çok yerde devlet dışı kurumların çerçeve ve misyonunu da belirlediÄŸi için serbest tartışma yapmak hiç kolay deÄŸil. Mesela yarın 10 Kasım törenleri dolayısıyla ortaya çıkacak manzara 80 yıldır sergilenen kliÅŸe söylem ve eylemlerin tekrarından baÅŸka bir ÅŸey ol(a)mayacak. Devlet memuru olan herkes, tüm öÄŸrenciler hatta büyük ÅŸirketler ve spor kulüpleri ‘kamusal matem’e ortak olacak. Üzüntülü bir ses tonu, siyahlar giyip ciddi duruÅŸlar sergileyen törendeki insanlara suni/yapay acılar aşılamaya çalışacak. Anıtkabir’de mozoleye, il ve ilçelerde en büyük anıt heykele, okullarda büstlerin önüne çelenkler bırakılırken bütün bir ülkeyi hatta trafiÄŸi saygı duruÅŸuna mecbur kılan bir resmi ideoloji ikliminin makul ve mantıklı, ahlaki ve hukuki olduÄŸunu kim iddia edebilir?
Bu akıldışı, birey ve toplumun iradesini felç eden iklimden kimler sorumlu? Tek Parti döneminde deÄŸiliz, askeri cuntalar tarafından idare edilmiyoruz ve kendimizi özgürce ifade etmek için hiç kimseden izin almaya mecbur deÄŸiliz. Ancak en tabii, en insani itirazlar dahi ‘meczupça provokasyon’ sayılır oldu? ‘Buda’ hariç tutulursa dünyada hiçbir lidere nasip olmayacak kadar heykeli, büstü dikilmiÅŸ olması bile asil milletimizin bir nasibi sayılıyor ve ÅŸükran bekleniyor hâlâ. Türkiye’nin hemen her yerleÅŸim birimini kuÅŸatan devasa anıt heykellerin siyaset ve toplumun üzerine düÅŸen gölgesi aslında resmi ideoloji ve devlet sınıflarının gücünün de bir göstergesidir. Danıştay’ın ‘Andımız’ın okullarda tekrar okunması hakkında verdiÄŸi provokatif karar, yargı kadar siyaset ve akademi baÅŸta olmak üzere bürokrasideki ideolojik hâkimiyetin ne tarafa ait olduÄŸunu da iÅŸaretlemektedir.
Cumhuriyet’in kurucu kadroları tarafından resmi metinlerde dahi “Ebedi Åžef, Ulu Önder, EÅŸsiz BaÅŸbuÄŸ, Türk ulusunun babası” gibi sıfatlarla anılan ve takdim edilen Atatürk’ü rahmet ve minnetle anılan Gazi PaÅŸa’ya tebdil ederek muhafazakâr demokrasi üzerinden ülke ve topluma alan açacağını zannedenler büyük bir tuzak hazırlıyorlar kendilerine. “FETÖ’yle mücadele olsa olsa Atatürkçülük ve Atatürkçülerle ittifak edilerek baÅŸarıya ulaşır” gibi saçma sapan ama dahası akıl ve ahlak dışı bir dizi giriÅŸimin içler acısı komedisiyle varılan menzil ortada duruyor. And tartışmalarını ReÅŸid Galib’e, Türkçe Ezan’ı da geçmiÅŸte Ä°smet Ä°nönü’ye bugünlerde de Öztürk Yılmaz’a ipotekleyerek muhterem Gazi PaÅŸa hazretlerine hiç dokundurtmadan halletmeye çalışmak beyhude bir siyasettir.
Devran Döndü, Törenler Aynı
Ä°stiklal Mahkemeleri’yle baÅŸlayıp Dersim katliamıyla zirveye çıkan, Terakkiperver Cumhuriyet Fırka’nın kapatılmasından AK Parti için açılan kapatma davasına, 27 Mayıs’tan 15 Temmuz’a giriÅŸilen askeri darbelere, baÅŸörtüsü yasağından Kürt dilinin inkârına deÄŸin halka karşı estirilen devlet terörü kim adına örgütlenip meÅŸrulaÅŸtırıldı? Siyasette merhale de muhalif cepheyi küçültme manevraları da anlaşılabilir durumlardır. Ancak asli failleri gizleyerek, esas muharrik ideoloji ve kadroları sistematik bir biçimde görmezden gelerek siyasetin toplum adına kalıcı kazanımlar elde etmesi hayaldir.
Atatürk’ün sevdiÄŸi ÅŸarkılar, türküler diye sahne alan sanatçıların Atatürk’ün ömrü vefa ettiÄŸi dönem boyunca bütün bir ülke sathında hem de polisiye tedbirler eÅŸliÄŸinde minarelerden okuttuÄŸu Türkçe Ezanı hiç okumuyor oluÅŸu dikkatleri çekiyor. Hiç deÄŸilse 10 Kasım’a mahsus olmak üzere geniÅŸ bir sahnede, bir ÅŸehrin merkezindeki anıt heykelin önünde hatta mümkün olursa Anıtkabir’de neden kitlelerin eÅŸliÄŸinde Türkçe ezan okunmasın? Ulu Önder’in dindarlığından, dine olan saygı ve sevgisinden bahisler açıp onu ‘ebedi istirahatgah’ında sözkonusu projelerinden mahrum bırakmayı kim, nasıl izah ediyor, öÄŸrenmek isteriz.
Atatürk’ün manevi huzurunda onun çok sevdiÄŸi, ileri düzeyde önem verdiÄŸi, Dolmabahçe Sarayı’nda dönemin önemli hafızlarına okuma biçimlerini dahi dikte ettiÄŸi Türkçe ezanın günde beÅŸ vakit Anıtkabir’de yankılanması nasıl olur? LaikliÄŸe aykırı mı olur, modern Türkiye’nin kabul edemeyeceÄŸi bir bidat mı sayılır? Belki de tam tersidir; Minarelerden okunmasına geçit verilmeyen Türkçe ezanı Atatürkçü/Kemalist kadro ve kitlelerin sahipsiz bırakması en azından Gazi PaÅŸa’ya karşı ayıptır, vefasızlıktır.
Sosyal bilimler literatürü her ne kadar çekimser davransa da “seküler kıble, ulusal mihrab ve modern türbe” gibi iÅŸlevler gören Anıtkabir’de Ä°slam’ın deÄŸerlerini deÄŸil Türkçe ezan gibi, Andımız gibi Atatürkçü deÄŸer ve ritüelleri yaÅŸatmak daha uygundur. Kimse baÅŸkalarına istikamet vermeye, toplumu hizaya çekmeye, Ä°slami deÄŸer ve sembolleri ulusal kimliÄŸin hizmetine koÅŸmaya kalkışmasın lütfen.
Henüz yorum yapılmamış.