Kürsü
Yıldız Ramazanoğlu- Kadınların yazarak müdahil olması
Follow @dusuncemektebi2
Yıldız Ramazanoğlu- Karar
Hikaye yazan kadınların sayısında artış olduÄŸu bir gerçek. Demek ki başımızdan kayda deÄŸer bir hikaye geçiyor. Yazmak elbette yavaÅŸlamakla alakalı. Akıl almaz hızın girdabından kendimizi bir an kurtarıp olanlara baktığımızda, ancak yazarak anlayabileceÄŸimiz bir akıntının içinde olduÄŸumuzu kavrayabiliriz. Sadece son yüz yılımızda olup bitenlere bakalım; tespih tanesi gibi dağılan imparatorluktan cumhuriyete sancılı bir geçiÅŸ, geçmiÅŸ birikimin hiçe sayılması, BatılılaÅŸmanın süzgeçten geçirilmeden dayatılması, iç ve dış çatışmalar, Anadolu’nun iÅŸgali, savaÅŸlar, seferberlik yılları, bir yandan da amansız toplumsal deÄŸiÅŸim, iç göç, ÅŸehirleÅŸme, sanayileÅŸme. Öte yandan zamanın ruhuna uygun biçimde bireyin belirginleÅŸmesiyle kendini gösteren yeni insan profili, iletiÅŸim yollarının deÄŸiÅŸmesi, ev içi ve toplumsal rollerin dönüÅŸümü, dijital devrimin yarattığı bir örnekleÅŸme, algıların zihinlerin hiç olmadığı kadar yönetilmesi, sahip olma ele geçirme istencinin, üç kiÅŸinin bulunduÄŸu yerde iktidar mücadelesinin fazlasıyla öne çıkması ve daha birçok gerçeklik.
Bütün bu alt üst oluÅŸlar karşısında inisiyatif almak, müdahil olmak, ülkesi, toplumu ve gezegenin selameti için elini taşın altına koymak hususunda kadınların sadece seyreden nesneler olmaları düÅŸünülemezdi. Osmanlı kadınlarından bugüne halkalar birbirine eklenerek büyük bir çaba sarf ediliyor, görmezden gelinemeyecek büyük bir birikim var ortada. Hanımlara Mahsus Gazete ve Kadınlar Dünyası dergisinin nüshalarına göz atıldığında zamanın cesur kadınlarının hala ışık tutmaya nasıl devam ettikleri görülebilir, hala aşılıp geçilmiÅŸ deÄŸil çünkü birçok tartışma konusu.
Tanzimat döneminde kadını Hristiyan kültüründeki gibi ifade etmek gelenek olmuÅŸtu. Küsche (mutfak), kirsche (kilise), kinder (çocuk) formülü iÅŸliyordu: Ä°yi eÅŸ, iyi anne, iyi Müslüman. Burada eÅŸ olmak en çok mutfakla eÅŸleÅŸiyor. Mutfaktan çıkmayan kadın muteber sayılıyor. Toplumsal olarak kadın ve erkeÄŸin hayat alanlarının birbirinden bu kadar ayrı olduÄŸu bir zamanda toplumun genelindeki ahlaki çözülme için önleyici tedbirler düÅŸünülüyordu. DeÄŸiÅŸim talepleri fark edilmiÅŸ ve kadınların kontrolden çıkmamasının, bilinen deÄŸerlerin sürdürülmesinin telaşı baÅŸlamıştı. DeÄŸerlerin korunması gerekiyorsa bunu kadınlar yapmalıydı, erkekler zorunluluklar yüzünden bundan muaftı adeta. YaÅŸananlar üzerine düÅŸünen yazan kadınların ortaya çıktığı zamanlar, ÅŸair ve yazar Åžukufe Nihal etrafımda sanat ve edebiyat bahisleri edilmezse, fikir münakaÅŸaları yapılmazsa beynimin uyuÅŸtuÄŸunu hissediyorum diyordu. Kadınların yazma meselesine de açıklık getirmiÅŸti. Bir zamanlar mal-mülk, servet, kocan ne kadar kazanıyor, senin kocan hangi mevkide, böyle telaÅŸlar, böyle yarışmalar ve rekabetler içindeyken artık biz bunların hepsini bıraktık. Artık bizim sinemizde baÅŸka bir aÅŸk doÄŸdu, yazma aÅŸkı, anlatma aÅŸkı diyordu.
Ankara Kız Lisesi’nde öÄŸrenciyken Ä°ngilizce öÄŸretmenimiz Nihal Hanım “Siz Sevgi Soysal’ın, Adalet AÄŸaoÄŸlu’nun okulunda eÄŸitim görüyorsunuz, onları okumalı, siz de yazmalı, hiç deÄŸilse günlük tutmalısınız” dediÄŸi zamanlarda çizgili bir deftere ÅŸiirler yazıp saklıyordum. Sonra bu okumalara Firuzan’ın hikayeleri eklendi. GeçmiÅŸimizden bihaberdik. 1994’te Emel AÅŸa Fatma Aliye’nin Muhadarat’ını latinize edinceye kadar bu kıymetli yazarı tanımıyorduk. Ahmet Cevdet PaÅŸa’nın iyi yetiÅŸmiÅŸ cesur kızları her yönden öncü kadınlardı. KeÅŸke Emine Semiye de nazara verilebilse. Üzerine günler paneller düzenlense. Halide Edip yazmasa ne kadar eksilirdik. Safiye Erol da alfabe deÄŸiÅŸikliÄŸi ve edebiyata ilgisizlik yüzünden çok geç ulaÅŸabildiÄŸimiz yazarlardan. Kadınlar ne kadar da çok kadın hikayeci var denilen günlere varılıncaya kadar yazmak v e yayınlamak için çok mücadele verdiler. Aslında Ä°slam dünyasında eÅŸ zamanlı olarak benzer süreçlerden geçtiÄŸimiz Arap dünyasının kadın yazarlarının yazma serüvenlerini okumak ta çok ufuk açıcı. Arap yazarların bu yoldaki maceralarını içtenlikle anlattıkları bir derlemeye imza atan Lübnanlı yazar Fadiye Fakir’in Sükut Diyarının GümüÅŸ Kadınları kitabının Türkçede yayınlanmış olması önemli. Kendisini BaÄŸdat diyarından, yaseminli ÅŸarkılar ülkesinden, Åžehrazat’ın Binbir Gece Masallarını anlattığı ülkeden geliyorum diye tanımlayan Fakir, özgürlük ve baskı, demokrasi ve despotizm arasında sıkışan yazmayı anlatır.
Ä°lk hikaye kitabım Derin Siyah’ı okuyan kanaat önderi bir aÄŸabeyimiz “Bacım bunlar hep hezeyan, ağırbaÅŸlı makaleler yazmalı bir kadın, illa yazacaksa” demiÅŸti. Günümüzde koÅŸullar algılar görece de olsa epeyce deÄŸiÅŸti. Yazmak eskisi gibi sürekli sorgulanan, itibar kaybettiren, anlamsız görülen boÅŸ bir uÄŸraÅŸ deÄŸil. Birçok yazan kadın için hayat memat meselesi. Bilgisayar kullanımı, evdeki teknolojik geliÅŸmeler, kadının yazmasına duyulan saygınına artmasıyla yazan kadın sayısındaki artış doÄŸru orantılı. Hikaye ise kırpık zamanların kullanımına imkan tanıyor. Türkiye’deki kadınların bohem bir yazarlık hayatı yok. Evdeki sorumluluklar arasında yazmaya alan açmak hala çok zor olsa da kadının yazması artık tekinsiz bir kontrolden çıkma olarak görülmüyor. Katedilecek daha ne çok mesafe var. Hayat aslında erkelere de kadınlara da yazma hakkı tanımaz, bu oylumlu bir konu. Fakat varoluÅŸun derinlikleri, evrenin temel meseleleri, insanın insana ettikleri ve daha birçok ÅŸey etrafında edebiyatın içinden yazarak düÅŸünmeye devam edeceÄŸiz, baÅŸka bir yolumuz yok çünkü.
Henüz yorum yapılmamış.