Özlem Zengin: Başımı örttüğümü anneme söylediğimde, annem telefonda o kadar ağladı ki...
Türkiye Gazetesi’nden Yücel Kayaoğlu’nun sorularına yanıt veren Zengin, İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanlığı’na kadın aday olursa ‘sevineceğini’ söyledi. Zengin, “Şu anda başarmamız gereken, daha çok kadın belediye başkanımızın olmasıdır. İstanbul da dahil, seçilebilecek yerlerde kadın belediye başkan adayımızın artacağını düşünüyorum. Kadınlar siyasette kolay halka olarak görülüyor. Kadınlara tavsiyem vazgeçmesinler. Sadece yerel seçimlerde değil, milletvekilli seçimlerinde de gördük. ‘Bu ile kadın aday olmaz’, ‘Bu ilde kadın aday tepki görür’ gibi gerçekçi olmayan şeyler söyleniyor. Bunun panzehiri ise kadınların birlik olması ve direnç göstermesidir” dedi.
Söyleşiden öne çıkanlar şöyle:
Hayatınızın büyük bölümü İstanbul’da geçti ama memleketiniz Tokat’tan seçilip geldiniz. Listede Tokat’ı gördüğünüzde endişe ettiniz mi?
Hayatımda bir şehrin karakteristik özelliği varsa bu İstanbul’dur. İstanbul benim hayatımın şahididir bir anlamda. Mutluluklarıma, sevinçlerime, kavgalarıma, üzüntülerime şahitlik eden bir şehirdir. Bu nedenle İstanbul benim için çok başkadır. Ama Tokat da bana ruh üfleyen bir şehirdir. Kodlarım ordadır. Hepimiz de günün sonunda Tokat’a dönmek istiyoruz. Tokat’a giderken, ‘bilinmemekle’ ilgili bir kaygım olmadı ama orada yaşamak başka bir şey. Uzun yıllar önce çıktığım bir şehir. Her yıl gitmeme rağmen, yine de araya giren zaman, bazı endişeleri çıkardı. Ama çok hızlı adapte oldum ve beni sahiplendiler. Hikâyemde yeni bir sayfa açıldı böylece.
“Nafakada toplumsal yarayı çözmemiz lazım”
Nafaka mağdurları konusunda da bir hazırlık yapılıyordu. Ne aşamada? Nasıl bir sistem kurulacak?
Önceki haftaki MYK toplantısında da sayın Cumhurbaşkanımız kadın üyelere tek tek bu konuda ne düşündüğümüzü sordu. Ben şöyle bakıyorum: Aile hukuku meselelerinde standart koymak çok zor. Alt sınırı şu üst sınırı şu diye belirlemek doğru olmaz. Çünkü her bir meselenin kendine özgü bir hikâyesi var. Mesela, tayinleri olsun diye resmi olarak evleniyorlar ama düğünlerini yapmıyorlar. Böyle evliliklerden sonra bile 4-5 yıl nafaka ödeyen erkekler var. Bu vicdanen rahatsız edici bir şey. Ya da bir ay iki ay evli kalmışlar. Bir beyefendi geldi; dört sene evli kalmış on bir yıldır nafaka ödüyor. Bu şartlar altında yeni bir yuva kurması zorlaşıyor. Fakat bir taraftan da Anadolu’da genç yaşta evlenmiş, ihtiyaç sahibi mağdur Anadolu kızları var. O, nafakaya muhtaç durumda. Bu sebeple böyle alt sınır üst sınır koymak doğru olmaz. İnce bir hesap istiyor bu durum. Burada yapmamız gereken şey, belki bununla ilgili bir taban olabilir ama sonuçta bunu belirlerken yaş meselesi, kişinin içinde bulunduğu şartlar, evliliğin süresi gibi bir sürü parametreyi dikkate alarak çok iyi bir hesapla bu toplumsal yarayı çözmemiz lazım.
Türkiye’deki boşanma süreçlerinin çok uzun olduğuna kafa yoruyorsunuz. Bu konuda nasıl bir adım atılabilir?
Boşanma süreçleri çok zor ve travmatik. Bu zor dönemde, yargısal sürecin bu dönemi daha da ağırlaştırmaması gerekir. Hukuken anlaşmalı da olsa, çekişmeli de olsa zor. Çekişmeli boşanmalarda gördüğüm, davalarda gerçeğin çok da ötesinde bir kavga süreci var. Hâkime daha mağdur ve haklı olduğunuzu anlatma konusunda belki de evin içerisinde olmayan şeylerin ötesinde hikâye ve anlatım dili devreye giriyor. Yargı sürecinde yaşanan gerilim, her şeyi daha da zorlaştırıyor. Bu süreç mal paylaşımı ile birlikte 10 seneye kadar uzuyor. Bu sistemin akışını kolaylaştırarak, bir mekanizma ile olmasını savunuyorum. Boşanma süreci bir tür helalleşme ile ayrılma süreci olmalıdır.
“Üniversitede başımı örtmeye karar verdim”
Başörtüsü konusunda farklı bir hikâyeniz var. Nasıl bir süreç geçirdiniz?
Öğretmen bir anne babanın çocuğuyum ve Tokat şartlarında çok rahat büyüdüm. Sonrasında, üniversiteye gelince, başörtüsü yasakları ile karşılaştım. Aynı odada kaldığım arkadaşımı, başörtüsü sebebiyle sınava almadılar. O gün arkadaşım ağlayarak başını açtı ve sınava girdi. Doğrusu o gün arkadaşıma yapılandan çok etkilendim ve devamında üniversitedeki eylemlere katıldım. Bu süreçler, insanın kafasında, yasakları sorgulamaya yol açıyor. Kim bu başörtülü kızlar, ne yapıyorlar diye düşünmenize sebep oluyor. O senenin sonunda ben de başımı örtmeye karar verdim ve babama dürüstçe bunu söyledim.
Ailenizden itirazlar da gelmiş sanırım.
Tabii geldi. Ben başımı örttüğümü anneme söylediğimde, annem telefonda o kadar ağladı ki, ben o gece, önce Ankara’ya sonra gece vakti Tokat’a gittim. Zile bastığımda anneme kendimi gösterdim ve ‘Bak anne ben aynı benim. Hiçbir şey değişmedi sadece başımı örttüm’ dedim. Babam, ‘Kendi kararlarını kendin vereceğini öğrettim, fakat şimdi yanlış yapıyorsun. Ama kendimle çelişmeyeceğim’ dedi. İlk zamanlar evde çok çatıştık. Ama evde ne kadar çatışırsak çatışalım, dışarıda beni hep korudular. Savundular. Annem başörtülü değil ve gittiğimiz her yerde benimle ilgili yorumlarla karşılaştı ‘Kızınız niye böyle oldu’ diye. Bütün bunlar olurken annem beni hep müdafaa etmiştir. Ve 25’inci dönemde ilk milletvekili seçilip, başörtülü bir milletvekili olarak gelip yemin ettiğimde, babam bana sarıldı ve dedi ki, ‘Seni tebrik ediyorum. İnandın ve başardın’…
Erken yaşta evlendiniz, erken anne oldunuz. Sonra boşandınız ve bekâr anne olarak yola devam ettiniz. Bu süreçlerden geçerken neler yaşadınız?
Yirmi bir yaşında anne oldum. Hemen iki yıl sonra üçüncü çocuğum oldu. Bir tarafı ile çok zor. Şimdi üçü de benim boyumu geçti. İkiz evlatlarım mühendis, diğer evladım ise tıp doktoru oldu. Erken yaşta anne oldum ama bugün baktığımda büyük bir şans olarak görüyorum. Altı yıl hiç çalışmadan çocuklarıma kendim baktım. Bakıcımız olmadı, kimseden destek almadım. Full-time annelik yaptım. Anneliğimin ilk döneminde çok bocaladım. Psikolojik olarak çok zordu. 23 yaşına geldiğimde üç erkek çocuğum vardı. Bir anlamda beraber büyüdük.
Henüz yorum yapılmamış.