Kürsü
Yasin Aktay- ABD’de ara seçimler ve Trump-popülizm sorunu
Follow @dusuncemektebi2
Yasin Aktay- Yeni Şafak
ABD’de yarın itibariyle Kongre ve valilik seçimlerini kapsayan ara seçimler yapılıyor. Başkanlığının henüz sadece ikinci yılında olan Trump bu süre içinde bile daha koltuğuna tam ısınamadan şimdi bir de ara seçimlerle yeniden şekillenecek olan Kongre dağılımında partisinin çok büyük ihtimalle azınlığa düşme tehlikesiyle karşı karşıya.
Aslında bu ara seçimlerden sonra bile süresinin ikinci yarısı olması dolayısıyla daha etkili kararlar alabilmek için iki yıl sonraki seçimleri beklemek durumunda kalacak. İki yıl, ABD’de bir başkanın kendini veya ülkenin bekleyen bir dizi sorununu toparlayabilmesi için gerçekten çok kısa bir süre.
Dünyada herşey çok hızlı yaşanıyor ve dünyanın hala en güçlü ülkesi olan ABD’nin başkanının tüm yetkilerine rağmen hareket kabiliyetini kısıtlayan bir seçim süresi var. Bu durum aslında ABD’nin dünya siyasetinde giderek etkisini yitirmesinin sebeplerinden biri olarak değerlendirilebilir.
Seçim süresindeki bu baskılar, seçimler başkanları her zaman daha popülist politikalara zorlar, ama her başkan her zaman her türlü popülizme aynı oranda tamah etmez.
Trump’ın oy almak için başvurduğu siyasetler rakiplerine nazaran emsalsiz sayılabilir.
Hiç kimsenin beğenmediği ve entelektüel çevrelerde, insan hakları savunucuları arasında ve dünya kamuoyunda yoğun eleştirilere konu olan söylem ve siyasetleri, aslında muhtemel getirileri itibariyle çok ince hesaplanmış hareketler. Ne yazık ki, ırkçılığın, yabancı düşmanlığının, mültecilere sınırları kapatmanın Amerikan toplumunda ciddi bir karşılığı var.
Refah düzeyi belli bir sınırın üstünde olan insanlar yabancıyı, bilhassa Latin Amerikan göçmenini konforlarını, ekonomik şartlarını, yaşadıkları şehrin huzurunu, zevkini ve düzenini bozan bir unsur olarak görüyorlar. O yüzden Trump’ın bu kesime hitap eden söylem ve uygulamaları çok cazip geliyor. Onlara karşı ne kadar sert konuşabilirse o kadar prim topladığını düşünüyor Trump.
O yüzden son zamanlarda Trump’ın göze çarpan bütün söylem ve uygulamaları bu sosyolojik tabana hitap ediyor dense yeridir. Bunlar da aslında Başkanlık seçimi kampanyasında bolca kullandığı ve oy aldığı söylemler. Meksikalı göçmenlerin eline durduk yerde yakıştırdığı taşlara mermiyle cevap vereceğini açıklaması, İran’a yatırımların askıya alınması kararının uygulamasının tam seçim arifesine denk getirilmesi, Rahip Brunson davasının yakından takibi, doğum yoluyla kazanılan vatandaşlıkla ilgili düzenlemeye son vereceğini açıklaması hitap ettiği WASP unsuru arasında çok büyük bir heyecan uyandırıyor. Buna başlattığı ve aslında rakiplerinden ziyade kendisini vuran ticaret savaşları ile İsrail büyükelçiliğinin Kudüs’e taşınması kararı da dahil edilebilir. Aynı şekilde Cemal Kaşıkçı cinayeti dolayısıyla içine düştüğü açık ikilem de..
Bu konuda S. Arabistan’a karşı bir tavır alma noktasında kaybetme riskiyle karşı karşıya kaldığı ticari avantaj baskısının kendisini karar alma noktasında çok zorladığı açıkça gözlemlenirken, bu kadar İsrail yanlısı bir politikanın ona ne getirdiği ve ondan neyi alıp götürdüğünü ise yeterince hesaplayabildiğini hiç sanmıyorum. Her geçen gün düşüşte olan ABD’nin neyi kaybettiğini çok iyi idrak ettiği söylenemez.
Buna rağmen Trump yönetimindeki ABD’yi bekleyen bir tehlike, zaten bugünlerde karşı çıktığı Latin Amerikalı göçmenlerin sahip oldukları oy potansiyelinin muhtemelen bu değilse bile bir sonraki seçimlerde her türlü tedbirini boşa çıkaracak şekilde etkili hale gelmekte olduğudur.
O yüzden aslında Trump veya onun rolünü devralacak başka herhangi bir ABD siyasetçisi bu söylemlerle geleceği kaybetme tehlikesiyle karşı karşıya. Amerikayı Amerika yapan değerlerden gittikçe uzaklaşan bu kesim bu kafayla gitmeye devam ederse gelecekte hiçbir seçimi kazanamayacak hale gelebilir.
Amerika’ya Amerika yapan uygulamalardan biri aslında vatandaşlığın doğum yoluyla elde ediliyor olması. Bu uygulama 150 yıl önce düzenlenmiş olan ABD Anayasasının 14. Maddesine dayanıyor ve ABD topraklarında doğan herkesin ABD vatandaşı olduğunu söylüyor.
Trump gündeme getirmese kim ne kadar önemsiyordu bilinmez, ama PEW araştırma şirketinin araştırması ABD’ye kaçak yollarla girmiş olan annelerin 275.000 çocuğu Amerikan vatandaşı olarak dünyaya getirdiğini kaydetmiş. Bir çok anne sadece çocuğu ABD vatandaşı olsun diye ya kaçak olarak kapağı doğum öncesi ABD’ye atıyor, veya doğum turizmi denilen yollarla vize alarak gittikleri ABD hastanelerinde doğurdukları çocuklarına vatandaşlık elde ediyorlar. Bu uygulama 150 yıldır devam ediyor ve aslında ABD’ye bir yük olmaktan ziyade sayısız avantajlar da sağlamaktadır.
Ancak Trump seçimlere doğru giderken işin olumsuz yanından bakmayı denedi ve bu uygulamaya son vereceğini açıkladı. Verdiği bir mülakatta durumu şu sözlerle ifade etti: “Dünyaya gelen bebek ortalama 85 yıl ABD vatandaşı olarak yaşıyor ve tüm imkanlardan faydalanma hakkı elde ediyor. Buna bir dur denmeli artık!”. Bu ifadelerin popülist ikna edici gücü çok açık. İnsanlar bu yolla elde edilen vatandaşlığın ne getirdiğini bu anda akıllarına bile getirmeden popülizmin tehlikeli cazibesine kapılabiliyorlar.
Doğrusu Türkiye’den son yıllarda her yol ortalama 450 kadın bu doğum turizmi yoluyla ABD vatandaşı bir bebek sahibi oluyor ve bu iş için ortalama 13 milyon dolar harcama yapıyor.
Bu arada, 150 yıllık bir anayasa maddesini değiştirmenin yolu belli iken Trump bunu sadece bir başkanlık kararnamesiyle yapabileceğini iddia ediyor ki, bu konuda ABD’deki hukukçular birbirine düşmüş durumda.
Bakalım buna nasıl bir yol bulunacak veya yarınki seçimden sonra Trump’ın bu popülist söylemleri yerini daha gerçekçi siyasetlere bırakacak mı?
Henüz yorum yapılmamış.