Sosyal Medya

Kürsü

Taha Kılınç- Tebriz’in nabzı

Taha Kılınç- Yeni Şafak



Daracık sokaklarda, adeta yatağının çeperlerine vura vura akan bir ırmak gibi dalgalanan insan seline karışıyoruz. Araba kornaları, davul ve trampet sesleriyle iç içe geçiyor. GöÄŸüslerine ellerini baÄŸlamış, simsiyah kıyafetler içinde yürüyen ve devasa siyah ve kırmızı bayraklar taşıyan bir gruba yol veriyoruz. Sokaklar coÅŸkulu bir cümbüÅŸ içinde, ama sevinçli bir cümbüÅŸ deÄŸil bu. Aksine havada ağır bir yas kokusu var. Her köÅŸe başında mikrofonlardan yükselen ağıtlar ve başımızı her çevirdiÄŸimiz yerde gördüÄŸümüz gözü yaÅŸlı insanlar da bunun teyidi. Ä°ran’ın Erdebil ÅŸehrindeyiz. Åžahit olduÄŸumuz manzara da, Hz. Hüseyin’in ÅŸehadetinin 40’ıncı günü münasebetiyle düzenlenen ‘Erbaîn’ törenleri…
 
Günümüzde Azerbaycan sınırında, yaklaşık 500 bin nüfuslu bir ÅŸehir olan Erdebil, Ä°slâm tarihinin önemli olaylarına ev sahipliÄŸi yaptı. 816’da Abbâsîlere yönelik ünlü Bâbek Ä°syanı ile ismini duyuran Erdebil, asıl ÅŸöhretini 1200’lerin sonunda burada kendi dergâhını tesis eden Åžeyh Safiyyuddîn Ä°shâk Erdebîlî (1252-1334) sayesinde kazandı. Tasavvuf yoluna intisap etmiÅŸ Sünnî (ve dahi Åžâfiî) bir ÅŸahsiyet olan Åžeyh Safiyuddîn, tarihteki ünlü Safevî hanedanının da kurucu atasıdır. Kendisinin ÅžiîliÄŸe herhangi bir meyli olmamasına raÄŸmen, öÄŸretisinin ana karakterinin oÄŸulları ve torunları tarafından böylesine radikal bir deÄŸiÅŸime uÄŸratılması, tarihin ilginç dönüm noktalarından biridir ÅŸüphesiz.
 
Eski Erdebil’in merkezinde zamanla büyük bir külliye halini alan Åžeyh Safiyyuddîn’in kabrini ve onun hemen yanı başına defnedilen torunu Åžah Ä°smail’in mezarını ziyaret ederken, dışarıdan Erbaîn için toplanan kalabalıkların sesi gelmeye devam ediyordu. Ä°ran’ın ÅžiîleÅŸmesi, Osmanlı-Safevî mücadelesi, vaktiyle SünnîliÄŸin merkez noktalarından biri olan bir coÄŸrafyanın zaman içindeki dönüÅŸümü, günümüzde Ä°ran devlet aklının Åžiîlik ve yas gelenekleri çerçevesinde halka kazandırdığı millî ortak payda vb. üzerinde tefekkür etmek için, herhalde bundan daha uygun bir sahne ve dekor da bulunamazdı. Külliye içinde uzunca kalarak bunu yapmaya çalıştım, Åžah Ä°smail’in mezarının önünde çekilmiÅŸ fotoÄŸraflarımı gören arkadaÅŸların ‘Yavuz’un selâmını söyle’ latifeleri eÅŸliÄŸinde…
 
Erdebil’den sonraki durağımız, yaklaşık 3 saatlik bir araba yolculuÄŸuyla ulaÅŸtığımız tarihî Tebriz kenti oldu. Etrafı daÄŸlarla çevrili bir plato üzerinde, Acıçay’ın kenarında kurulan Tebriz, Hz. Ömer döneminde Ä°slâm toprağı haline getirilmesinden bu yana, bölgenin en önemli yerleÅŸim merkezi olageldi. Ä°lhanlılar, Karakoyunlular, Akkoyunlular ve Safevîler gibi önemli devletlere baÅŸkentlik yapan Tebriz, günümüzde özellikle tarihî kapalı çarşısıyla ünlü. Ä°pek Yolu güzergâhında bulunmasının yanında, tarihte Tebriz-Konya-Ä°stanbul hattında devam ettirilen ticaret ağının da baÅŸlangıç noktası olan ÅŸehir, bugün de canlı bir ticaret merkezi olma hüviyetini muhafaza ediyor.
 
ABD’nin Ä°ran’a yönelik en kapsamlı yaptırımları resmen baÅŸlatacağı 4 Kasım’dan birkaç gün evvel Tebriz çarşılarında dolaÅŸmak, esnafın nabzını tutmak, yerli halkla sohbet etmek, en az Erdebil’deki tarih muhasebesi kadar öÄŸreticiydi benim için.
 
‘Amerika ile kavga etmek istemiyoruz. Biz saygı görmek ve saygın bir ÅŸekilde yaÅŸamak istiyoruz. Ama başımızdakiler kavgayı devam ettiriyor. Neden? Daha fazla yiyebilmek için’ diyen bir Tebrizli, hem dünyanın Ä°ran’a yönelik aÅŸağılayıcı muamelesine isyan ediyor, hem de Ä°ran’ı yönetenlere güvenini artık yitirdiÄŸini haykırıyordu örneÄŸin. Ä°ranlılık kimliÄŸi, duygularını tamamen dışarı vurmasına engel olsa da, yaÅŸanan ikilem ve çaresizlik, bu sözlerden açık-seçik belliydi.
 
Tebriz sokaklarındaki seyyar dolar satıcılarını gözlemlerken, kapalı çarşıdaki esnafın sinek avlayan dükkânlarını izlerken, oturduÄŸumuz bir nargilecide (‘galyan’ diyorlar Ä°ranlılar) ‘Az kaldı, Amerika daha da üstümüze gelecek’ diyen yaÅŸlı amcayı dinlerken, hep aynı ÅŸeyi düÅŸündüm: Ä°ran, sadece dış dünyanın baskısıyla deÄŸil, aynı zamanda kötü yönetimle ve yolsuzluklarla da boÄŸuÅŸuyor. Ülkedeki varlıkları halkla paylaÅŸmak ve sosyal refahı artırmak yerine, ülke dışında sürdürülen savaÅŸları finanse etmekte kullanmayı daha kârlı gören Ä°ran devlet aklı, içeride ve dışarıda sıkıştıkça dinî semboller, lider kültü (camilerde bile Humeynî ve Hamaney portreleri gördük sıklıkla) ve ÅžiîliÄŸin törensel ritüellerini kitlelere pompalayarak ‘millî duruÅŸ’ oluÅŸturmaya çalışırken, artık mızrağın çuvala sığmadığı bir evreye çoktan girilmiÅŸ görünüyor. Tebriz’in bana verdiÄŸi mesaj ÅŸu oldu: Ä°ran, içeriden bir patlamaya doÄŸru ilerliyor. Ä°ran devlet aklı ise, politik söylemler, hamaset ve milliyetçilikle bunu bastırmaya çalışıyor. Bu yolun, selâmete çıkmayacağı aÅŸikâr.
 
Üç gün kaldığımız Tebriz’den karayoluyla Azerbaycan’a dönerken, aklımda ÅŸu cümleler dönüyordu: 1979’da Ä°ran Åžahı Muhammed Rıza Pehlevî’nin devrilmesine neden olan ekonomik ÅŸartlar ve halkın yaÅŸadığı keskin mahrumiyet, bugün aynı ÅŸekilde ortaya çıkmış durumda. Åžah döneminin imtiyazlı kesimlerinin yerini, bugün Ä°slâm Cumhuriyeti’nin imtiyazlı elitleri almış. Sıradan Ä°ran halkı ise, her dönemin kaybedeni.
 
Seyahatimin diÄŸer durağı Bakü’ye dair izlenimlerimi ise, çarÅŸamba günü paylaÅŸayım, nasip olursa.

Henüz yorum yapılmamış.

* İşaretli tüm alanları doldurunuz.