Kürsü
İbrahim Kiras- Abdülhamid'in kaleminden Atatürk
Follow @dusuncemektebi2
Ä°brahim Kiras- Karar
Ä°ki türlü tarih yazılabilir: Biri, belirli bir alanda veya belirli bir konuda elde mevcut bulunan bilgilere/belgelere bakarak bunlardan bir sonuç çıkarmak. Ä°kincisi, belirli bir konuda belirli bir tezi doÄŸrulayacak bilgi/belge arayıp bunları ortaya koymak.
Söz gelimi konumuz II. Mahmud’un dış politikası olsun. Farzımuhal tezimiz de “gavur padiÅŸah”ın Ä°ngilizlerle dostluÄŸu Osmanlı dış politikasının temeli olarak görmesi olsun. Bahse konu dönemde gerçekleÅŸen icraatları, antlaÅŸmaları, askeri ittifak tecrübelerini, padiÅŸaha atfedilen birtakım sözleri vs. “seçmeci bir yöntemle” bir araya getirerek ve aynı zamanda tezimize uymayan bilgileri/belgeleri mümkün olduÄŸunca görmezden gelerek, görmezden gelinemeyecek kadar görünür durumda olanları da bir ÅŸekilde tevil edip istisna kategorisi içine sıkıştırarak bir eser ortaya koyabiliriz.
Matbuat alemine ÅŸöyle bir bakarsanız, etrafta ikinci yöntemi izleyenlere bolca rastlıyorsunuz. Ä°lk gruptakilerin çalışmaları ise ancak akademik ortamlarda kendine yer ve muhatap bulabiliyor. Ama ikinci gruptakiler toplum nezdinde daha fazla ilgiye mazhar oluyor.
Gerçi ben, yanlış anlaşılma olmasın diye, II. Mahmud örneÄŸini verdim ama bu tür çalışmalar daha popüler ve toplumda güncel karşılıkları olan kiÅŸilikler üzerine yapılıyor çoÄŸunlukla. II. Abdülhamid veya Atatürk gibi… Çünkü yakın tarihimiz bugünkü siyasi pozisyonlarımızı meÅŸrulaÅŸtırma atölyesi olarak iÅŸlev görüyor öteden beri. Dönemlerinde toplumsal yarılmalar ve siyasi dönüÅŸümler daha görünür olan Sultan Hamid ile Atatürk diÄŸer tarihi kiÅŸiliklere nispetle sembolleÅŸme kabiliyetleri daha fazla olan figürler.
***
Ama tabii “gerçek Atatürk”ü veya “gerçek Abdülhamid”i bulmak peÅŸinde deÄŸiliz. Görmek istediÄŸimiz, öyle olduÄŸuna inandığımız, öyle olmasına ihtiyaç duyduÄŸumuz tarihî semboller arıyoruz. Aradığımızı da buluyoruz. Hem Sultan Hamid hem de Atatürk politik hayatları boyunca karşılaÅŸtıkları farklı problemlere karşı farklı zamanlarda farklı tutumlar sergilemiÅŸ oldukları için buralardan her meÅŸrebe uygun malzeme bulunabiliyor. Yakın geçmiÅŸte “saÄŸcı Atatürkçüler”le “solcu Atatürkçüler”in her biri Atatürk’te kendi çizgilerine meÅŸruiyet temin edecek birÅŸeyler bulabiliyordu.
Sultan Hamid’in de çok yönlü veya çok boyutlu bir siyasi kiÅŸiliÄŸi var. Söz gelimi Abdülhamid yönetimine dönemin Ä°slamcılarının “gayrıislami” olduÄŸu gerekçesiyle muhalif olduklarını bilenler için bugün bu padiÅŸahın “Ä°slamcı” olarak görülmesi tuhaf sayılabilir ama bütünüyle anlamsız deÄŸil bu. Dış politikada “Panislamizm” enstrümanını etkin ÅŸekilde kullanması, hatta hilafet unvanını en fazla öne çıkaran padiÅŸah olması da ayrı bir gerçek çünkü. Daha doÄŸrusu, Abdülhamid o kadar çok yönlü bir kiÅŸilik ki 33 yıllık saltanatında kim ne ararsa bulabiliyor. Bazıları Meclis’i açan padiÅŸah olarak, bazıları da aynı Meclis’i kapatan padiÅŸah olarak niteleyebiliyorlar ki her ikisi de haksız deÄŸil sonuçta. Hatta Sultan Hamid’i “Türkçü bir padiÅŸah” olarak gören Türkçüler de haksız sayılmaz. Çünkü biliyoruz ki özellikle 93 Harbi’nden sonra oluÅŸan atmosfer içinde belirli bir Türklük duygusu yönetici elit arasında raÄŸbet görmeye baÅŸlamıştı. Bizzat padiÅŸah da özel bazı jestlerle bu yeni kimlik vurgusunu benimsediÄŸini göstermeye çalışmıştır. Ama o dönemin Türkçüleri’nin hiçbiri Hamidist deÄŸildi. O dönemin Ä°slamcıları gibi Hamid rejiminin muhalifleriydi.
Ama ne olduysa cumhuriyet döneminde bazı ÅŸeyler deÄŸiÅŸti. Önce Atsız “Gök Sultan” demeye baÅŸladı, sonra Necip Fazıl “Ulu Hakan” unvanını ortaya attı. (Atsız ile Necip Fazıl’ın ortak özellikleri Anti-Kemalist tutumları. Dolayısıyla cumhuriyetin panteonunda tek başına yer alan Atatürk figürüne alternatif aramaları.) Böylece, devr-i saltanatında Ä°slamcı ve Türkçü aydın muhitlerinin hiçbirine kendini beÄŸendiremeyen Abdülhamid, devr-i cumhuriyette “Türk Sağı”nın -hafif bir tabir kullanalım- ortak perestiÅŸ figürü oldu. (Hatırlarsanız, geçenlerde Ä°slamcılık konusunu tartışırken ÅŸunu söylemiÅŸtim: “MeÅŸrutiyet devri TürkçülüÄŸünün Cumhuriyet devrinin TürkçülüÄŸüyle benzerliÄŸi iki ayrı dönemin Ä°slamcılıklarının benzerliÄŸi kadardır. Sözgelimi Gökalp ile Atsız’ın ortak yönleri Mehmet Akif ile Necip Fazıl’ın fikir dünyalarının benzerliÄŸi gibidir.”)
***
Yakın zamanlara kadar Atatürk ile Sultan Hamid toplumdaki iki kutbun simgeleri durumundaydı. Öyle ki Hamidist-Kemalist ayrışması neredeyse saÄŸcı-solcu gibi eski ve evrensel ideolojik ayrımlardan bile daha güçlü görünüyordu. Åžimdilerde konjonktüre baÄŸlı olarak biraz yumuÅŸamış görünmekle birlikte bu ayrımların ve ayrışmaların kalıcı bir ÅŸekilde giderilmesini beklemek yine de rasyonel olmaz.
Atatürk’le Abdülhamid’i birleÅŸtiren eÄŸilimler de yok deÄŸil gerçi. MHP çevresi biraz böyle. Ama geniÅŸ saÄŸ-muhafazakâr-dindar kesimlerde eski semboller iÅŸlerliÄŸini koruyor. Atatürkçü kesimdeki Abdülhamid’e yönelik yaklaşımlarda da istisnalar genel havayı deÄŸiÅŸtirmeye yeterli deÄŸil.
GeçtiÄŸimiz günlerde epeyce patırtı koparan ve galiba PR amaçlı olarak gündeme gelen “Sultan Hamid’in hatıratında Atatürk” konusu ise daha çok “Atatürk’ün büyüklüÄŸünü Atatürk karşıtlarının sembol ismine bile onaylatan bu ürün…” mesajıyla müÅŸteri çekme giriÅŸiminden ibaret gibi görünüyor.
Yerimiz kalmadı…. Sultan Hamid’in “sahte” hatıratı meselesine, kısmet olursa haftaya deÄŸinelim…
Henüz yorum yapılmamış.