Sosyal Medya

Özel / Analiz Haber

Fikri Akyüz: Dalkavukların ipiyle kuyuya inilmez

Araştırmacı - yazar Fikri Akyüz Düşünce Mektebi'nin sorularını yanıtladı. Akyüz Medyadaki değişim rüzgarı, Ak Parti politikalarındaki değişim ve Yerel Seçimler başta olmak üzere pek çok konuya değindi.



Bir süre sizi ekranlarda göremedik ve yazılarınızı okuyamadık. Sonra tekrar yazmaya baÅŸladınız. Bu suskunluÄŸun sebebi neydi ve geri dönüÅŸünüzü ne tetikledi?

Birkaç yıl önce Takvim gazetesinde yazıyordum. Orada Medya Grup BaÅŸkanımız Serhat Albayrak ile bir tartışmamız oldu. Neticede aynı gün istifa ettim. Ä°stifa ettikten sonra uzun bir süre bir yerde yazamadım. Yaklaşık bir buçuk yıl sonra,çok önemli bir görevde bulunan birisinin tavassutuyla AkÅŸam gazetesinde yazmaya baÅŸladım.  AkÅŸam gazetesinde yazmaya baÅŸladığım süreç tam 17-25 Aralık dönemine denk geliyordu. 17- 25 Aralık hadisesinden tam 4 ay sonra AkÅŸam gazetesinden istifa ettim. Çünkü yayın yönetmeni Mehmet Ocaktan ile anlaÅŸamıyorduk. 17-25 Aralık’ta “Bu bir yargı darbesidir” ÅŸeklindeki yazılarıma raÄŸmen, gazetenin yayın politikası bir türlü içime sinmiyordu. Neticede durduÄŸum yer o gün belliydi, bugün de belli. Ama o gün orada duranlar bugün baÅŸka bir çizgiye savruldu. Ben AkÅŸam gazetesinden istifa ettikten sonra yaklaşık 4 yıl boyunca, hiçbir yerde yazamadım. Åžahsıma yönelik fiili bir ekran ambargosuda vardı ve bu halen devam ediyor. Bana tepeden bir ambargo uygulandığını düÅŸünmüyorum. Bu ambargoyu uygulayanlar, “Bu Fikri Takvim’den istifa etti, AkÅŸam’dan istifa etti. Biz bunu ekrana çıkarır ya da bir yerde yazdırırsak acaba birilerini rahatsız eder miyiz?” diye düÅŸünüyorlardır. Bunun literatürdeki tam adı iÅŸgüzarlıktır. Yoksa Ak Parti tavanı veya tabanı ile hiçbir problemim yoktur. Benim bu süreçte görüÅŸmediÄŸim Bakan ya da bir iki istisna hariç randevu isteyip de alamadığımbelediye baÅŸkanı da teÅŸkilat mensubu da yok.

Ama aÅŸağılarda kendisine vazife biçen bazı iÅŸgüzarlar sebebiyle ben ekranlardan uzak kaldım. Yaklaşık iki ay kadar önce CumhurbaÅŸkanımızın teyzesinin oÄŸlu ama Kanal7, 24 TV, Ahaber’de yöneticilik de yapmış olan 25 yıllık gazeteci Cengiz Er, samimiyetimiz olmamasına raÄŸmen beni aradı ve çok saÄŸ olsun SüperHaber’de yazmamı istedi. Bu vesileyle 2 aydır www.superhaber.tv ‘de yazıyorum.

Sizce Ak Parti’de bir takım ÅŸeyler deÄŸiÅŸti mi? Sorun olarak gördüÄŸünüz noktalar nedir? Öyleyse ne yapması gerek…

Ben önceki yazılarımda da belirttiÄŸim gibi hep ÅŸunu söyler ve yazarım: Ak Parti’nin mutlak surette fabrika ayarlarına dönmesi gerek. Ak Parti içerisinde bazı devÅŸirmeler zuhur etti. Bu kiÅŸilerin gayri samimi olduklarını söylemeye lüzum bile yok. Bunlara AKP’li deniliyor ki ben de öyle düÅŸünüyorum. Oysa Ak Parti çok önemli bir sosyolojik tabana oturan önemli bir siyasi harekettir. Bu anlamda ilk 11-12 yıl gerek ekonomi gerekse diÄŸer alanlarda her ÅŸey çok iyi gitti. Öte yandan bu devÅŸirmeler ile devÅŸirme olmayıp devÅŸirmeler gibi yalakalık yapmayı marifet addedenlerin yanlış yönlendirmesi sebebiyle son birkaç yıldır aksaklıklar baÅŸ göstermeye baÅŸladı.

Olayın siyasi ve sosyolojik tarafı bir yana ben biraz da psikolojik tarafını irdelemek istiyorum. CumhurbaÅŸkanımızın etrafında bir takım etkin kiÅŸiler vardı. AÅŸağıda da FETÖ’den bazı etkin kiÅŸiler vardı. FETÖ malum, bir ihanet içerisine girdi. Ak Parti’nin kurucusu olan etkin bazı Bakanlar da maalesef CumhurbaÅŸkanımızı da yıllardır savunduÄŸu deÄŸerleri de satıp gittiler. Böyle olunca CumhurbaÅŸkanımızda ÅŸöyle bir düÅŸünce oluÅŸtu: “Ben bazı kiÅŸilere güveniyordum; ama beni sattılar. Ben artık fikriyatıma, bana ve partime tam sadık kiÅŸilerle çalışmak istiyorum.”

Elbette sadakat önemlidir; ama liyakat da önemlidir. Önceden liyakat sahibi kiÅŸiler parti vitrininde görev alırdı; ama ÅŸimdi kendisini sadık olarak nitelendiren kimseler var ki liyakat yerlerde dolaşıyor. Ä°ÅŸleri güçleri dalkavukluk. Sadık mı, evet. Layık mı, hayır deÄŸil. Peki ikisi bir arada olan insan profili bu memlekette yok mu? Var.

Peki siyasetçinin görevi icat yapmak mi keÅŸif yapmak mı? Siyasetçi, icat çıkaran yani mucit deÄŸil; keÅŸfeden yani kaÅŸifolan, olması gereken kiÅŸidir. Memleketimizde son derece liyakat sahibi, ahlakla donanmış ve davasına sadık kiÅŸiler var.

Özal 1983’te iktidara geldiÄŸinde o zamanki ÅŸartlarda bir takım isimler buldu getirdi. Bunlardan birisi örneÄŸin Adnan Kahveci idi. Ben son yıllardaki aksaklıkların temelinde bu sorunları görüyorum.

Kadroların yeniden tesisi, temini, tadili, inÅŸası konusunda kahir ekseriyetin düÅŸünceleri olumsuz. Öte taraftan nokta atışı yapılan birkaç nokta var ki buralarda düzelme emareleri görüyorum. Bu birkaç ay içerisinde belli olur. EÄŸer bu Yerel Seçimlerde kadrolar iyi bir ÅŸekilde ortaya konulmaz ve liyakate önem verilmezse çok büyük bir maÄŸlubiyet görüyorum. Dar kapsamlı görüÅŸmelerde birçok kiÅŸinin, kadroların yetersizliÄŸi konusunda müÅŸteki olduÄŸunu görüyoruz.

Sizce özllikle medyamızda bir aydın krizi söz konusu mu? Özellikle bazı tipolojiler çok eleÅŸtiriliyor siz nasıl yaklaşıyorsunuz?

Son 30 yıldır düzenli gazete okuyan ve son 90 yılın yayınlanmış gazetelerini de araÅŸtırıp okumaya çalışan biri olarak çok net ifade ediyorum ki; Tanzimat, MeÅŸrutiyet, tek parti dönemi de dahil olmak üzere Türk medyası, birkaç istisna hariç hiç bu kadar zelil ve sefil bir hale düÅŸmemiÅŸti. Entelektüel çap maalesef yerlerde sürünüyor. O dönemin muhalifi de muvafıkı da, Ä°slamcısı da komünisti de Turancısı da Kemalisti de en azından entelektüeldi. Sırayla gidersek, Necip Fazıl, Åževket Süreyya Aydemir, Nihal Atsız, Falih Rıfkı Atay gibi..

Süleyman Demirel’in meÅŸhur bir sözü vardır: “Dün dündür, bugün bugündür.” Bunu dahi aÅŸmış adamlar var bugün, yarım saat önce yazdığını inkar eden adamlardan söz ediyoruz. Hadi bunu strateji gereÄŸi yaptı diyelim. Ama yüzü kızarmayan, utanmayan bir güruh oldukları için “Acaba bana ne derler” düÅŸüncesi bir adamda yoksa o kiÅŸi Allah’tan korkmaz,kuldan da utanmaz demektir. Yani beÅŸ para etmez birisi demektir.

Bugün CumhurbaÅŸkanımızın uçağına binen bazı gazeteciler mecazen bile deÄŸil tam anlamıyla bel altı vuruyor. Bu partide Bülent Arınç’ı seversin sevmezsin benim de eleÅŸtirdiÄŸim noktaları var ama o sözleri söyleyemezsin. Bilgi yok, belge yok, kaldı ki birisi için olsa bile ifÅŸanın lüzumu da yok, çünkü bunun Ä°slam’da yeri yok, kalkıyor “Ey Arınç, sen sekreterinle ÅŸöyle böyle yaptın.” Lakin utanmıyor söylerken, yüzü kızarmıyor. Peki bizler baÅŸörtüsüne hürriyet derken, baÅŸörtülü birinin edepsizliÄŸine hürriyet mücadelesi mi yaptık da tüm baÅŸörtülülere parmak sallanmasına vesile oluyorsun?

Elbette bu tipler her zaman olmuÅŸtur. Ben buradan CumhurbaÅŸkanımıza istirham ediyorum; lütfen böyle tiplere iltifat etmesinler. Bu tipler baÅŸta Ä°slam’a, sonra Türkiye’ye sonra Ak Parti’ye ve tabi ki CumhurbaÅŸkanımıza zarar veriyorlar.

Bunların ipiyle kuyuya inilmemelidir. Hani bir söz var; “Kuyu derin deÄŸil, ip kısa” diye. Türkiye’de münevverliÄŸin, liyakatın, ahlakın bellibir seviyeye varması için kuyu derin deÄŸil aslında,  ip kısa.

Ä°stisnalar hariç, siyasette, bürokraside, medyadamaalesef ya adam yetiÅŸmiyor ya da yetiÅŸmiÅŸ insanların önü kesiliyor.  Kafasını hafif kaldıranların kellesini almaya yemin etmiÅŸ tipler oratlıkta dolaÅŸmakla kalmıyor; ortalığı velveleye veriyor.

Biz saÄŸlıklı bir demokrasiye Akit’ten gönderilen Mehtap Yılmaz ya da Halk TV’de bu toplumun muhafazakar deÄŸerleriyle alay eden Mine Kırıkkanat tipolojisindeki kiÅŸilerle mi varmış olacağız? “Bu iki kiÅŸiye bakarak niye genelleme yapıyorsun?” diyenler olabilir. Bu isimler bir prototiptir. Bu kiÅŸilerden biri uçaÄŸa bindi diye belaltı vurmaya hak kazandığını zannediyor. DiÄŸeri ise, Halk TV’deki stüdyoda alkış alınca hakaret etmeyi kendinde vazife görüyor. Mühim olan tek başına edepsizlik yapan kiÅŸinin varlığı deÄŸildir; edepsizliÄŸin alkışlanıyor olmasıdır.

Bu bahsettiÄŸiniz Tipolojilerin topluma ve Türk medyasına etkisi nedir? Kalıcı olur mu?

Tansu Çiller zamanında Öncü diye bir gazete vardı. Öylesine pespaye yayınları vardı ki ikrah edersiniz. Öylesine müstekrehti.. Mesela hiç unutmam bir manÅŸeti ÅŸöyleydi: “EÅŸkıya AÄŸar!” Tamamen ego tatmini için çıkarılmış bir gazeteydi. Ne o gazeteyi çıkaranlar ne de orada yayın yapanların esamisi okunmuyor ÅŸimdi.

Bugün de siyasi ikballeri için yayın yapan, maddi rant devÅŸirmek için takla üstüne takla atan, köÅŸe olmak için köÅŸesinde tekerlek gibi dönüp duran tipler var ki onların da esamisi okunmayacaktır ileride.  Bunlar önceden de vardı; ama hiç böylesine zirve yapmamıştı.

Ben 2002’den beri yazıyorum. O günden bu yana mensubu olduÄŸum sosyal ve siyasal tabanın uÄŸradığı haksızlıklarakarşı deve diÅŸi gibi isimlerle mücadele etmek gibi bir vazifemin olduÄŸuna inandım. Tansel ÇölaÅŸan, Sabih KanadoÄŸlu, Ömer Faruk EminaÄŸaoÄŸlu, Can Ataklı, Çetin DoÄŸan, Yalçın Küçük gibi isimlere karşı, kısıtlanmış hatta ortadan kaldırılmış özgürlüklerin yeniden inÅŸası için ekranlarda mücadele etmek kolay deÄŸildi.Bizim hedef kitlemizde bunun gibi  isimler vardı.

Ama bugün mensubu olmadığım siyasal ve sosyal tabanın uÄŸradığı bazı haksızlıklara karşı da mücadele edilmesi gerektiÄŸine inanıyorum.

Dolayısıyla iÅŸ öyle bir noktaya geldi ki ben içimizdeki devÅŸirmelerle ve dalkavuklarla mücadele etmeye ahdettim. EÄŸer bu devÅŸirmelerle ve dalkavuklarla mücadeleyi bırakmış olsaydım muhtemelen hala ekranlarda olmuÅŸ olacaktım.

Ekranda parti kapatma davası, baÅŸörtüsü davası gibi konularda karşıma geçip Sayın CumhurbaÅŸkanımıza aÄŸzına geleni söyleyen isimlerin, hiçbir nedamet emaresi olmaksızın bugün bazı önemli mevkilerde olması, parti tabanında negatif bir durum olarak deÄŸerlendiriliyor.

Oysa bu partinin oturduÄŸu sosyal dokunun, toplumsal zeminin tezahür ettiÄŸi isimler var. Bu davaya son derece mühim hizmetler yapmış ve liyakat sahibi kimseler var ki acilen, olması gereken yerlerde deÄŸerlendirilmeli diye düÅŸünüyorum: Mesela Ali Babacan, mesela Ä°dris Güllüce, mesela Mehmet ÅžimÅŸek, mesela Ömer Dinçer, mesela Taner Yıldız gibi..

Bu isimler zor zamanların adamlarıdır. Sadakatse sadakat, liyakatse liyakat, tecrübe ise tecrübe.. Parti % 34’le iktidarda olmasına raÄŸmen Türkiye’ye ilk 10 yıl içinde bir Türkiye daha katan kadrolardır bunlar.

Cumhur Ä°ttifak’ına nasıl yaklaşıyorsunuz? Bu ittifakın bozulmasının taraflara ne gibi etkisi olur?

24 Haziran’da yapılan Cumhur ittifakı iki tarafa da muazzam katkı saÄŸlamıştır. CumhurbaÅŸkanımız %2 oy almamış olsaydı seçim ikinci tura kalırdı ve belki de Muharrem Ä°nce CumhurbaÅŸkanı olacaktı. Ya da ittifak olmasaydı MHP kuvvetle muhtemel baraj altında kalırdı. Çünkü o süreçte AK Parti tabanında milliyetçi reflekse sahip kiÅŸiler nezdinde Devlet Bahçeli çok sevimli gelmiÅŸti. Oysa önceki seçimlerde Ak Parti tabanında hafif kırgın olan kiÅŸilerin gideceÄŸi mecra yoktu. MHP liderini antipatik bulurdu. Sayın Bahçeli sayın ErdoÄŸan’a agresif laflar ettiÄŸinde, ErdoÄŸan’ı seven ama partisine hafif kırgın olan kitle buna raÄŸmen MHP’ye oy vermiyordu. Oysa 24 Haziran seçimlerinde CumhurbaÅŸkanımıza rahatlıkla oy veren kesim,sıra Ak Parti’ye gelince tereddüt etmiÅŸ ve önemli bir miktar oy MHP’ye kaymıştı. Lakin ittifakın bozulmasıyla beraber  CumhurbaÅŸkanımızaMHP’den gelecek eleÅŸtiriyi hakaret olarak algılayacak bu kesim artık MHP’ye oy vermeyecektir. Öte taraftan CumhurbaÅŸkanının Kürt oyları için ittifakı bozduÄŸu senaryolarına da katılmıyorum. Çünkü Kürt oylarını alayım derken milliyetçi oylarını kaybetme riski var. Bu ittifakın bozulmasında ise asıl kaybedecek olanın MHP olacağını düÅŸünüyorum.

Ve Yerel Seçimler?

Yerel Seçimlerde Ak Parti’nin genel olarak oy kaybı yaÅŸayacağını düÅŸünüyorum. CHPÄ°stanbul ve Ankara’da 1994 seçimlerinden bu yana ilk defa kazanma ihtimalini gördü. Bu seçimlerin kilit partisi Ä°YÄ° Parti olacaktır. Bu partinin seçmeni kolaylıkla CHP’ye oy verebileceÄŸi gibi, CHP’den oy da alabilecektir. Yine bu partiye MHP’den oy kayarken bu partiden MHP’ye önemli oranda bir oy gitmeyeceÄŸini düÅŸünüyorum.

Bu sebeple geçtiÄŸimiz seçimde %50 ile Ak Parti Ä°stanbul’u kazanmışken bu kez %36 ile de kazanabilir. Yine özellikle CHP-MHP-Ä°yi Parti seçmeni arasındaki bu yer deÄŸiÅŸtirmelerin bu seçimde çok fazla olacağını düÅŸünüyorum. Bu bölünmeler ya da geçiÅŸkenliklerÄ°zmir’de Ak Parti’nin kazanmasına bile yol açabilir. Tıpkı 1994’te solun 3 parçaya, merkez sağın 2 parçaya bölünmesi neticesinde Refah Partili adaylar ErdoÄŸan ve Gökçek’in düÅŸük bir oy oranıyla da olsa Ä°stanbul’u ve Ankara’yı kazanmasında olduÄŸu gibi. Özetle Ak Parti bu seçimde önemli oy kaybı yaÅŸasa da hiç olmadığı kadar belediyeyi kazanma imkanına sahip.

Henüz yorum yapılmamış.

* İşaretli tüm alanları doldurunuz.