Güncel
Kâtip arzuhâlim yaz yâre böyle
Arzuhâlciler güngörmüş, yaşlı, mevzuatı, resmi iş ve işlemleri bilen hukuk bilgisine sahip tecrübeli, halk tarafından sevilen, dürüst kimselerdi. Arzuhâlcilerin ismi şimdi sadece eski şarkı sözlerinde kaldı. Hikmet Kızıl yazdı.
Yakın geçmiÅŸte her adliyenin çevresinde arzuhalcilere rastlamak mümkündü. Bu, o kadar kanıksadığımız bir görüntüydü ki, neredeyse kültürel unsur haline dönüÅŸtüklerinden sebebi anlaşılmayan bir dokunulmazlıkları vardı arzuhâlcilerin. Bazı büyük adliyelerin karşısında iÅŸyeri kiralayanlardan, adliye kapısında yarı suçlu sesle; “Dilekçe, dilekçe yazılır” diyerek birbirleriyle rekabet eden arzuhâlcilerin ÅŸimdi, ismi gibi eski, sadece ÅŸarkı sözlerinde adları geçer.
Bir maruzatım var bu akşam sana
Al kalemi ele yaz arzuhâlci
Ne varsa içimde dökerim valla
Hiçbir ÅŸey gizlemem söz arzuhâlci…
“Arz-ı hâl” Arapça kökenli bir kavramdır ve "hâlini anlatma" anlamına gelir. Bu kavramdan türeyen “arzuhâl” sözcüÄŸü ise dilekçe anlamına gelir.
Arzuhâl dilekçe; arzuhâlci ise hali, durumu, vaziyeti, ÅŸikayeti söyleyen, bildiren, yazan kiÅŸi demektir. Arzuhâlciler adliye, belediye, tapu, kaymakamlık, valilik gibi resmi görev yapan binaların köÅŸe baÅŸlarında kimi zaman açıkta, kimi zaman bir tahta kulübe içerisinde çalışırlardı.
Ferman ile ruhsat verildi
Osmanlı Ä°mparatorluÄŸu zamanında 1762‘de çıkarılan bir padiÅŸah fermanı ile arzuhâlcilere ruhsat verilmesi ve meslekleri gereÄŸi uymaları gereken kurallara uyup uymadıklarının denetlenmesi saÄŸlanmıştı. BaÅŸlangıcı 1762’de Sultan III. Mustafa’nın fermana dayandırılan arzuhâlcilik, 1865’te Sultan Abdulaziz tarafından çıkarılan baÅŸka yasa ile sona erdirildi.
15. yüzyılda arzuhâlcilerin bir başı ve bir de ocakları vardı. Arzuhâlcilik yapacak kiÅŸi arzuhâlcibaşına bir yazı ile baÅŸvurur sonra da bir kurul önünde sınava girerdi. Sınavı kazananlar kendilerine ocak zabitleri tarafından verilen bir ruhsatnâme olmadan mesleÄŸe baÅŸlayamazdı.
Okuma yazmanın yaygın olmadığı zamanlarda resmi izinle çalışan arzuhâlciler, ÅŸeriatı, yasaları, yasakları iyi bilen; bunların yanında namuslu, güngörmüÅŸ saygın, sevilen, aranan ve ilgi gören kimselerdi.
Daktilonun icadından önce hokka, kamış, kalem, kâğıt, rıh (eskiden yazıdaki mürekkebi kurutmak için kâğıdın üzerine dökülen renkli ince kum) rahle ve kürsü kullandıkları malzemelerdi.
Dilekçeler büyük bir merasimle hazırlanırdı
Yazılan dilekçenin üst kısmında genelde “ yüksek makama takdimimdir” diye baÅŸlanır, ardından dilekçenin içeriÄŸi yazılır sonra da “gereÄŸinin yapılmasını yüksek müsaadelerinize arz ederim” ÅŸeklinde kalıplaÅŸmış saygı cümlesiyle bitirilirdi. Pul yapıştırılıp imzalanırdı veya parmak basılırdı.
Yine kâğıdın üst ortasına besmele yerine geçen “beduh” denilen iÅŸaret yazılırdı. Dilek belirtildikten sonra arzuhâl “Ol bâbda emrü fermân hazret-i menleh ül-emrindir” yani bu konuda “Siz yüce karar vericilerin yetkisindedir” cümlesi gibi kalıplaÅŸmış ifadeler vardı.
Davası olanlar, dilekçe ve mektup yazdıracak olanlar, bir anlaÅŸmazlık konusu bulunanlar, devlet kapısında resmi iÅŸi olanlar hep onlara danışırlardı. Halkın dileklerini, ÅŸikâyetlerini ücret karşılığında dilekçelere dökerlerdi. Okuma yazma bilmeyen vatandaÅŸların gurbetteki yakınlarının mektuplarını yazar, gelen mektuplarını da okurlardı.
YaÅŸadıkları yörenin halkını çok iyi bilen arzuhâlciler, giyim kuÅŸamlarına özen gösterirlerdi. Sır tutma, dedikodudan uzak durma, özel bilgileri saklama, öÄŸrendiklerini kötüye kullanmama ve iyi ahlâk sahibi olma vasıfları aranırdı.
Herkes arzuhâlci olamazdı
Bu mesleÄŸi yapacak olanlarda; iyi ahlâk, dürüstlük, kanun ve mevzuat bilgisi, iÅŸini kötüye kullanmama, dedikodu yapmama ve sır saklama gibi vasıflar aranırdı.
Osmanlı döneminde, okuryazarlık oranının çok düÅŸük olması nedeniyle, halk ile devlet arasında iletiÅŸim saÄŸlamak önemli bir görevdi. Arzuhâlcilere ruhsat verilmiÅŸ olup kanun ve usûl bilmeyenlere arzuhâlcilik yetkisi verilmemekteydi. Arzuhâlci defterleri tutulmakta ve bu mesleÄŸi yapanlar kayıt altına alınarak denetlenmekteydiler. Görevi kötüye kullananlar ağır cezalara çarptırılmaktaydı. Magosa ve Midilli kalelerine sürgüne gönderilen arzuhâlciler de olmuÅŸtur bu sebeple.
“Kâtibime kolalı gömlek ne güzel yakışır” dizesinde kâtiplerin giyimlerinin güzelliÄŸi yanında gönül zenginliÄŸi de anlatılır.
Pir Sultan Abdal’a ait olan ve Hızır PaÅŸa’ya isyanını dile getiren bir eser, daha sonra Âşık Veysel tarafından seslendirilmiÅŸ ve TRT denetiminden geçmesi için “Kâtip arzuhâlim yaz ÅŸaha böyle” dizesi deÄŸiÅŸtirilerek, “Kâtip arzuhâlim yaz yâre böyle” ÅŸeklinde repertuvara geçmiÅŸtir:
Kul olayım kalem tutan ellere,
Kâtip arzuhâlim yaz yâre böyle.
Åžekerler ezelim ÅŸirin dillere,
Kâtip arzuhâlim yaz yâre böyle.
Halk tarafından sevilen kimselerdi
Arzuhâlciler, güngörmüÅŸ, yaÅŸlı, mevzuatı, resmi iÅŸ ve iÅŸlemleri bilen hukuk bilgisine sahip tecrübeli, halk tarafından sevilen, dürüst kimselerdi.
Binlerce anıları, bilgi ve belgeleri ile toplumda derin izler bırakarak kaybolan ve eski adliye depolarında ve arÅŸivlerinde anıları yaÅŸamaya devam eden arzuhâlcilerin, derin hallerini özetleyerek arz etmek ve topluma geçmiÅŸin kültürel renklerini anımsatmak heyecanı ve sevgisi ile, yaÅŸamlarını halka hizmet yolunda tüketerek aramızdan ayrılan arzuhâlcileri rahmet ve saygı ile anıyor ve selamlıyoruz.
Hikmet Kızıl bildirdi.
Henüz yorum yapılmamış.