Sosyal Medya

Kürsü

Yıldıray Oğur- Hiç bu kadar yakından tanımamıştınız...

Yıldıray Oğur- Karar



Geçen ay neredeyse peÅŸ peÅŸe yayınlanmış iki Atatürk biyografisi kitapçılarda çok satanlar listelerinde yerini aldı.
 
Kitaplardan biri, beyaz zemin üzerine Atatürk’ün meÅŸhur imzasından ibaret sade kapağıyla sadece kitapçılarda deÄŸil neredeyse bütün süper marketlerde, üst üste dizilmiÅŸ kuleler halinde karşınıza çıkabilen gazeteci Yılmaz Özdil’in Mustafa Kemal kitabı.
 
Ä°kinci kitap ise Latife Hanım ve Halide biyografilerinin yazarı Ä°pek Çalışlar’ın “Mustafa Kemal Atatürk; Mücadelesi ve Hayatı” kitabı.
 
Yılmaz Özdil’in “10 yıl üzerine çalıştım, bütün kariyerimi koydum” dediÄŸi kitabı ise köÅŸe yazılarını okuyanlar için tanıdık. Kitabı yazma gerekçesini köÅŸesinde ÅŸöyle anlatmış:
 
“2008 yılıydı. Tuhaf iÅŸler olmaya baÅŸlamıştı. PeÅŸpeÅŸe Atatürk kitapları çıkarıyorlardı. “Ä°nsani yönlerini anlatıyoruz” sloganıyla, güya kiÅŸisel özelliklerini yazıyorlardı ama, aslında düpedüz karalama kitaplarıydı. Alkolik, kalpsiz, dinsiz, megaloman, hatta korkak gibi, somut yalanlar vardı. Atatürk'ün insani yönlerini tanımaya çalışan gençler, zehirleniyordu.”
 
Kitap tam da bu “zehirlenme”lere karşı bir panzehir arayanların beklentilerini karşılıyor.
 
Karşımızda her ÅŸeyiyle dört dörtlük bir insan var; En hayırlı evlat, en mükemmel asker, en şık ve en yakışıklı lider, en merhametli, en cesur, en çocuk sever, en vefalı, en iyi ata binen, en iyi yüzen, en iyi dindar, en harika aşık...
 
Mustafa Kemal’in hayatında bu enleri tam karşılamayan ayrıntılar ise kitabın potansiyel okurlarında bir zehirlenme ya da hayal kırıklığı ihtimaline karşı 100 derecede kaynatılmış, güvenle tüketime hazır hale getirilmiÅŸ.
 
ÖrneÄŸin “hayvanseverdi” diye okumaya baÅŸladığınız sayfalarda Atatürk’ün çok düÅŸkün olduÄŸu köpeÄŸi Foks’la olan hoÅŸ maceralarını okurken, bir anda macera “1933’te öldü” diye bitiveriyor.
 
Böylece Foks’un Atatürk’ü ısırdığı için, onun izniyle uyutulduÄŸunu öÄŸrenip hayal kırıklığına uÄŸramanız engellenmiÅŸ.
 
Atatürk’ün dönemine göre iyi bir hayvansever olduÄŸunu ama kendisine zarar veren bir köpeÄŸin de yine o dönemin evcil hayvanlarla ilgili yaygın anlayışıyla öldürüldüÄŸünü bile öÄŸrenmeniz istenmemiÅŸ, çünkü bu gereksiz bilgi sizi zehirleyebilir.
 
Bu üzücü son Falih Rıfkı’nın Çankaya’sında karşınıza çıkarsa üzülmeyin diye de, köpekle ilgili hatıraların alıntılandığı kitaba da referans verilmemiÅŸ.
 
Aslında yazarın 10 yıl uÄŸraÅŸtığını söylediÄŸi kitabın en büyük lüksü, tek bir referans ve dipnota yer verilmemiÅŸ olması.
 
Normal ÅŸartlarda böyle bir biyografi ancak Atatürk’ün yazarı Çankaya’da sofrasına çağırıp, bizzat hayat hikayesini anlatmasıyla yazılabilirdi.
 
Referans vermek, kaynak göstermek gibi bir zorunluluk ortadan kalkınca da bütün çiçeklerden en güzel ballar toplanmış.
 
Çiçeklerin plastik veya balın toz ÅŸekerden olup olmadığına da bakılmadan.
 
ÖrneÄŸin Atatürk’ün Çanakkale Savaşı’nda zaten iyi tarihçilerin hakkını verdiÄŸi askeri baÅŸarılarına delil, herhalde düÅŸman çatlatmak için Abdülhamit’in yıllar önce sahte olduÄŸu ortaya çıkarılmış hatıratlarından gösterilmiÅŸ.
 
Atatürk, büyük hoÅŸgörüsüne delil olsun, o hayattayken Türkiye’de Vatikan temsilciliÄŸi yapan, daha sonra Papa olacak Roncalli’ye dini kisve yasağına hoÅŸgörüyle baktığı için takım elbise hediye ettirilmiÅŸ, aslında dini kıyafet yasağı ilgili hatıratında iyi ÅŸeyler yazmayan Roncalli de Atatürk’e hayran Batılılar listesine ekleniverniÅŸ.
 
Zaten çok şık bir insan olduÄŸu her fotoÄŸrafından belli olan Atatürk’ün bir ünlü modacı Coco Chanel’e Türk ordusunun subay kıyafetlerini tasarlattığı gibi lehte olan ÅŸehir efsaneleri de atlanmamış.
 
Aleyhte olabilecek tarihi hakikatlerin ise üzerinden zıplanarak geçilmiÅŸ.
 
Ä°stiklal Mahkemesi’nde suikastçı hainlerin yargılandığını öÄŸreniyorsunuz ama Ä°stiklal Harbi’nin komutanlarının yargılandığı öÄŸrenmeniz uygun bulunmamış. Birinci Meclis’in Ä°stiklal Mahkemesi’nde yargılanmış demokrat muhalifi Hüseyin Avni (UlaÅŸ) kürsüye odun fırlatan bir adam, Mustafa Kemal ise muhaliflerine bile hoÅŸgörülüyle bakan bir devlet adamı. Tabii Ali Åžükrü bey cinayeti gibi ayrıntılarla kafalar bulandırılmamış. 30’ların kafatası ölçümleri Atatürk’ün hayranı olduÄŸu Mimar Sinan’ın heykelini yapmak içinken, Savorona yatı ise ömrü boyunca aldığı tek oyuncak olarak tatlıya baÄŸlanmış. Atatürk’ün en azından deist fikirleri olduÄŸunu ortaya koyan ABD Büyükelçisi Charles Sherill ile söyleÅŸisinden seçilen paragrafla, Atatürk’ün Kadir geceleri oruç tutan bir mümine baÄŸlanmasının büyük maharet olduÄŸu ise açık.
 
Bütün tarihçilerin Atatürk’ün uÅŸağı Cemal Granda’nın hatıratını yalanlamak için göreve çaÄŸrıldığı bölümde ise aynı maharet yerini inkara bırakmış.
 
Aslında Atatürk’ün siyasi hayatının ihtiyaca binaen böyle sterilizasyonunu bile anlaşılabilir.
 
Ama en azından hayat hikayesi yazılan bir insanın çocukluÄŸunda ya da gençliÄŸinde bir kere ayağının kayıp düÅŸtüÄŸünü, birinden dayak yediÄŸini, okulu astığını, bir yerde yanıldığını okuyabilmek istiyor insan.
 
Ama amaç baÅŸtan “insan Atatürk diye insanların zehirlenmesi”ni engellemek olunca, hayat hikayesi kaynatılırken o yararlı küçük bakteriler dahi öldürülmüÅŸ.
 
Böyle olunca da koskoca biyografide Mustafa Kemal ve ailesinin Selanik hikayesi hakkında okullarda okutulan tanıdık hikayenin bir miktar daha ayrıntılı bir versiyonunu buluyorsunuz.
 
Zübeyde Hanım, Ali Rıza Efendi ve onların Selanik’teki evleri ve ÅŸecereleri üzerine kitapta yer verilen daha az bilinen ayrıntılar ise, 80 yaşında Selanik’teki arÅŸivleri didik didik edip “Bir Evin Hikayesi” adlı bir kitap yazmış Yunan arÅŸivci ve tarihçi Vasilis Dimitriadis’in göz nurunun ürünü. Ama ona da en ufak bir referans verilmediÄŸi için okurlar bu yaÅŸlı tarihçinin büyük emeÄŸinin hakkını da veremiyor.
 
Atatürk’ün yaÅŸarken bile babasına ait olmadığını söylediÄŸi bir fotoÄŸraf üzerinden anlatılan bir kaç paragraflık Ali Rıza Bey hikayesini okurken gözünüz ister istemez Ali Rıza Bey’in ve Zübeyde Hanım’ın ilk evlerinin olduÄŸu, Ali Rıza Bey’in gümrük görevlisi iken eÅŸkiyalar tarafından kaçırıldığı Olympos Dağı’nın eteklerindeki Çayağızı’na kadar giden, Mustafa Kemal’in meÅŸhur karga kovalama hikayesinin peÅŸinden Langaza’daki dayısının çiftliÄŸini arayan, 19. yüzyılın sonlarının Manastır’ında, Selanik’inde bize tur attıran, Atatürk’ün Latife Hanım’a verdiÄŸi evlilik yüzüÄŸünü bulup, Anıtkabir’in tozlu kasalarından çıkartan Ä°pek Çalışlar’ın büyük bir emek verdiÄŸi kitabına kayıyor.
 
Nedense Atatürk’ün hayat hikayesi yazılırken yok sayılmış Makbule Hanım’ın 1950’lerde verdiÄŸi uzun röportajlarında anlattığı Ali Rıza Bey, Zübeyde Hanım Selanik ve Mustafa Kemal hatıraları, o hatıraların izini itibarlı ve az bilinen kaynaklardan süren Çalışlar’ın ayrıntıcılığı, titizliÄŸi ve edebi diliyle birleÅŸince ortaya hiç bilmediÄŸimiz ve heyecanla okunan bir hayat hikayesi çıkmış.
 
Atatürk’ün biyografisini ilk kez bir kadının ÅŸahitliÄŸinde (Makbule Hanım) ve ilk kez bir kadın yazarın kaleminden okumanın farkı hemen hissediliyor.
 
Ä°nsani zaaflar, her insanın hayatındaki sıradanlıklar, baÅŸarısızlıklar en inanmış ve hassas Kemalist’i bile üzmeyecek bir incelikte anlatılmış. Bu hassasiyet, kitabın Cumhuriyet’in ilanı sonrası kısmında fazlaca frene basılmasına bile neden olmuÅŸ.
 
80 yıl önce hayatını kaybetmiÅŸ, üzerine söylenmedik söz kalmamış, her Türkiye Cumhuriyeti vatandaşının ilkokuldan üniversiteye kadar hayatını okuduÄŸu bir liderin 57 yıllık kısa hikayesinin hala hiç bilinmeyen, heyecanla okunan tarafları olabilmesi aslında çok tuhaf.
 
Ama daha tuhafı bir ülkenin kurucusunun ömrü hayatında tuttuÄŸu otuz iki not defterinden henüz ancak on ikisinin yayınlanmasına izin verilmiÅŸ olması, diÄŸerlerinin arÅŸivlerde kapalı kasalarda tutulması...
 
Yani 80 yıl sonra bugün Atatürk’ün biyografisini tam olarak yazmak bile aslında mümkün deÄŸil.
 
Yine de açık kaynaklardan ve az bakılmış arÅŸivlerden bu çok bilindiÄŸi zannedilen bir hikayenin izini süren, özellikle çocuk ve genç Mustafa Kemal ve ailesi hakkında neredeyse hiç bilinmeyen bir hikaye ortaya koyan Ä°pek Çalışlar’ın biyografisi dönemsel bir furya olarak deÄŸil, her devir okunacak bir kaynak kitap.
 
O yüzden kitap bugünlerde çok satan raflarının biraz daha alt sıralarında bulunabiliyor.
 
Türkiye’nin propaganda yerine serinkanlı ve doÄŸru bilgiye, emeÄŸe, ayrıntıya verdiÄŸi ortalama deÄŸer düÅŸünülürse çok da sürpriz deÄŸil.
 
Belki de yayınevi kitabı “Mustafa Kemal’i hiç bu kadar yakından tanımadınız” sloganıyla tanıtmakla bir pazarlama hatası yapmıştır.
 
Belki de geniÅŸ kitlelerin, hayallerindeki Atatürk yerine, gerçek Mustafa Kemal’i yakından tanımak diye bir talebi yoktur veya henüz buna hazır deÄŸilizdir...

Henüz yorum yapılmamış.

* İşaretli tüm alanları doldurunuz.