Sosyal Medya

Ak Partili vekilin siyonist gazeteye röportaj vermesi tartışmalara sebep oldu

Ak Parti Tokat Milletvekili Özlem Zengin, Türkiye’deki Yahudilerin İsrail yanlısı yapan gazetesi Şalom’a röportaj verdi.



Zengin’in, röportajda Türkiye’deki baÅŸörtüsü yasağından ve kadın haklarından bahsetmesi garip karşılandı. Åžalom gibi açıkça Siyonizm yanlısı yapan bir gazeteye röportaj vermenin yanlışlığı bir tarafa, baÅŸörtüsü yasağının böyle bir röportajda dile getirilmesi de ilginç bir vesika olarak kayda geçti.
 
Zengin'in ÅŸu sözleri de tam bir fecaatti:
 
"Hayatları çok tezat gibi olanlar birbirlerinden kız alıp veriyor; her türlü renklilik var. Tatile gidiyorsunuz birbirinden çok farklı insanlar eÄŸleniyor. Bir yemeÄŸe gidiyorsunuz, pek çok farklı profilden insan var; alkol alan var, almayan var. Kendi gençlik yıllarımla kıyasladığımda bir ayrışma deÄŸil, tam tersi, bütünleÅŸme görüyorum. Üniversitede baÅŸörtülü olmadığım dönemde, bir baÅŸka baÅŸörtülü arkadaşımla AKM’ye sinema izlemeye gitmiÅŸtik; bir Fransız filmi. Ä°zlerken bir anda ekranda çok ilginç bir sahne belirdi. O sırada arkadan bir grup arkadan, “ÇeliÅŸki, çeliÅŸki, çeliÅŸki” diye bağırmıştı. Biz cevap verdik, “Sana mı soracağız hangi görüntüyü izleyeceÄŸimizi?” Ä°nsan deÄŸil miyiz biz de orada, insani bir ÅŸey izliyoruz ne var bunda? Mesela üniversitede derslerde, hocalarımızın sorularına devamlı cevap verirdim, konuÅŸurdum. O zaman da derlerdi ki “Bu kız yeterince dindar deÄŸil.” Böyle de bir ÅŸey vardı. Åžimdi bunların hiçbiri kalmadı; kızlar artık çok özgür."
 
Åžalom’dan Elif UluÄŸ’un Özlem Zengin’le yaptığı röprtajın tam metni: 
 
Avukat Özlem Zengin, CumhurbaÅŸkanı BaÅŸ Danışmanlığı, Ä°stanbul milletvekilliÄŸi yaptı. Åžimdi ise AK Parti Tokat Milletvekili ve TBMM Grup BaÅŸkanvekili. Ciddi anlamda önemli baÅŸarılar ve müthiÅŸ bir kariyer. Ä°deallerini gerçekleÅŸtirme konusundaki azmini, kararlılığını onu tanıdıktan sonra daha çok anlıyorum.
 
Aynı yaÅŸlardayız; büyüdüÄŸümüz yıllarda ve Türkiye’nin karışık dönemeçlerinde hep birbirimize teÄŸet geçmiÅŸiz. Bazen sevinmiÅŸ bazense çok üzülmüÅŸüz; kadınlarımıza, zorluklarımıza… Birbirimizi belki tanımamışız, tanıma ÅŸansı bulamamışız ama o kadar çok benziyoruz ki birbirimize, zamanın nasıl geçtiÄŸini anlamadık. TBMM’deki odasının baÅŸköÅŸesinde Atatürk resmi, hemen solundaysa beni müthiÅŸ etkileyen bir Ayet-i Kerime var. Åžöyle yazıyor:
 
"Ve ma tevfîkî illa billah aleyhi tevekkeltü ve ileyhi ünîb"
 
"...BaÅŸarım ancak Allah'tandır, O'na güvendim; O'na yöneliyorum." (11:88)
 
Tevazu sahibi, imanlı ve müthiÅŸ çalışkan Av. Özlem Zengin ile sohbetimize baÅŸlıyoruz. 
 
“KADINA ŞİDDETÄ° ORTAK KARARLARLA ÇÖZERÄ°Z”
 
Kadın olduÄŸumuz için kadınlarla ilgili konularla baÅŸlamak istiyorum. Her an bir ölüm, her an bir felaket var. Bunu maalesef OrtaçaÄŸ’daki cadı avına benzetiyorum. Kadınların OrtaçaÄŸ’da doÄŸurganlıkları anlaşılabilir bir ÅŸey olmadığı için ve içinden bir canlı çıktığı için ve biraz da eÄŸer o kadın gölgede kalıyor; insanların içine karışmıyorsa ‘cadı’dır diyerek öldürülüyormuÅŸ. Kadınlar kendi kimliklerine, iÅŸlerine, hayatlarına, özgürlüklerine sahip olmak istiyor; eÅŸlerinden boÅŸanmak isteyen, hayatlarını dönüÅŸtürmek isteyen kadınlar için de sorun iÅŸte burada baÅŸlıyor. Nasıl çözülür?
 
Kadınlar ile ilgili meseleleri konuÅŸmak aslında çok zor çünkü Türkiye’de meseleleri konuÅŸurken gerçeklerden ziyade ‘kalıplarla’ konuÅŸuluyor. O zaman maalesef çözümü, sorunu tahlil etmeyi, analiz etmeyi kaçırıyorsunuz. Asıl mesele o kavgada nerede durduÄŸunuz oluyor. Ben bu konuda sadece fikir yürütenlerden deÄŸilim. Siyasetten önce de çok uzun yıllardır bu konuyla ilgili bir medya menbsubu ve avukat olarak çalışıyorum. ArkadaÅŸlarımla bazı fikirleri erken düÅŸündüÄŸümüz için kaçırdığımız da olmuÅŸtur. 2001’de AK Parti henüz kurulmamışken üç kadın arkadaÅŸ Ä°stanbul’da, Ä°stanbul Kadın Aile AraÅŸtırma Merkezi diye bir yer kurmuÅŸtuk. Merkez için bir tek ücretsiz salon bulamamıştık ki meseleyi anlatalım. Gayretlerimizle yurtdışında -Amerika’da, Fransa’da Le Monde’da - haber olmuÅŸtuk. Åžimdi, tırnak içerisinde ‘kadınlar üzerinde konuÅŸmak, program yapmak’ adeta rutin oldu. Türkiye’nin her yerinden, dünyadan merkezimize telefonlar gelirdi. Åžimdi düÅŸünüyorum da kadınların problemleriyle ilgili bugün iÅŸittiÄŸim problemlerle geçmiÅŸte iÅŸittiÄŸim problemler arasında hiç bir fark yok. Daha eskiye gideyim. Hukuk Fakültesinde 2. sınıfta ceza özel dersimiz vardı. Derste hayatın içerisinden pratik yapmak bakımından gerçek olaylar ve bunlar hakkında verilmiÅŸ kararlar incelenirdi. Daha 19 yaşımdayken onları okurken anlama zorluÄŸu çekerdim, failin dört yaşındaki çocuÄŸa ‘ırza tasaddi’ fiilini iÅŸlemesi vakıasını okuduÄŸumda idrak etmekte tarifsiz zorlanırdım. “Nasıl olabilir?” diye. Bunları 1987’de okuyordum. Öncelikle bilmemiz lazım ki Türkiye ve dünyada kadına dair problemlerde bir çeÅŸitlenme, çoÄŸalma olduÄŸunu düÅŸünmüyorum. O zaman da maÄŸdurlar, bu problemler üzerinde çalışan insanlar vardı. Bunların anlatılmasında, kamuoyu önüne çıkmasında zorluklar vardı. Bu olaylarla ilgili artı olarak söyleyebileceÄŸim yegâne ÅŸey; artık insanlar böyle bir meseleyle karşılaÅŸtıkları zaman bunu anlatmak konusunda özgüven kazandı. Dün bir hakim arkadaşım bana 28 yaşında tecavüze uÄŸramış bir erkek vakıası anlattı. Bir çocuktan ya da delikanlıdan bahsetmiyoruz; 28 yaşında yetiÅŸkin bir erkekten söz ediyoruz. O kadar dramatik ÅŸeyler var ki hayatın içinde ve bunlar uzaklar da deÄŸil. Gençken hayatın içinde okumaya, duymaya görmeye dayanamadığımız bu felaketlerin uzaklarda, baÅŸka mahallelerde olduÄŸunu zannederdim. Sonra öÄŸrendim ki bunlar yanıbaşımızda, üst komÅŸumuz yapıyor, alttaki komÅŸumuz yapıyor, karşı apartmanda selamlaÅŸtığımız her gün gördüÄŸümüz kiÅŸi yapıyor. Her hayat tarzından insan yapıyor ve her insanın başına gelebiliyor ya da gelme ihtimali var. Bu meselenin geçmiÅŸten bugüne ve geleceÄŸe doÄŸru var olduÄŸunu gördüÄŸümüz zaman birbirimizi suçlamak yerine bir çözüm bulmak bakımından ortak bir yerde buluÅŸabiliriz. Bunlar konuÅŸulurken suç atfediliyor: “Senin hayat tarzın daha iyi; benim hayat tarzım daha iyi.” Bu problemleri “Benim hayat tarzım doÄŸurmuyor ama senin ki doÄŸuruyor” kavgasına dönüyor. Oysaki bütün hayatların içerisinde bunların olma ihtimali var ve gördüÄŸüm, okuduÄŸum, hukuken takip ettiÄŸim vakıalar bana bunu söylüyor, teyid ediyor.
 
“AK PARTÄ° KADINLARA ÖZGÜVEN KAZANDIRDI”
 
Acaba burada bir zihniyet deÄŸiÅŸikliÄŸine mi ihtiyaç var? Toplum önderi olarak gördüÄŸüm kiÅŸiler mesela mahallenin imamı, okulun öÄŸretmeni, bu konuda birÅŸeyler yapamaz mı?
 
Buradan sonra ne yapabiliriz? Ben bu konuyu safhalara ayırıyorum. Ä°lk olarak, mevcut olan olayların iyileÅŸmesi ile ilgili olarak ne yapacağız? Yapanların cezalandırılması ile ilgili ne yapacağız? Ve devamında da bunların tekerrür etmemesi için, artmaması, sayının azalması için ne yapacağız? Hukuken konu somutlaÅŸtığı andan itibaren iÅŸiniz kolaylaşıyor. Ä°nsanlar meselesini hukuka taşıdıkları andan itibaren kamuoyunda çok büyük bir duyarlılık var artık. Görüyorsunuz, bakanlıklar davalara müdahil oluyor, sivil toplum örgütleri devreye giriyor. Ä°nsanlar bu konuyu sahipleniyor, suçu iÅŸleyenin en ağır cezayı alması için toplum, medya seferber oluyor. Bizim aslında aradığınız cevap bunun gelecekte olmaması için ne yapacağımız. BaÅŸka çocukların, baÅŸka kadınların başına gelmesin diye ne yapabiliriz? Bununla ilgili olarak aslında sizin dediÄŸiniz gibi herkese sorumluluk düÅŸüyor. Yoldan geçerken bir adamın kadına bağırdığını, ona tokat attığını görüyor, fakat “siz” hiçbir ÅŸey yapmıyorsanız, burada bir sorun var demektir. Çözüm… Evde otururken alt komÅŸunuzun karısına bağırdığını duyuyor, ona zarar verdiÄŸini tahmin ediyorsanız polise, savcıya gitmek bile deÄŸil, belki onun kapısını çalmak o an çözüm olabilir. ÖÄŸretmenseniz, bir çocuÄŸun yüzündeki hüznü tahlil etmeye çalışmak olabilir. Bu çocuk niye zayıflıyor? Niye hüzünlü? Ä°ÅŸinizi yapmak sadece sayıları, harfleri tahtaya yazmak deÄŸil. O çocuÄŸun gündelik hayatında her ÅŸeyin yolunda gidip gitmediÄŸini aramaya çalışmak da iÅŸinizin bir parçası… EÄŸer siz imamsanız sadece namaz kıldırmak, o cemaate güzel ahlakın ne olduÄŸundan söz etmek deÄŸil; yaÅŸayarak örnek teÅŸkil etmek. Bunların her biri aslında baktığımızda bir bütün, bir ‘ekosistem’. Bu ekosistem içerisinde ancak hep beraber birbirimizi suçlamadan iyi edebiliriz. Siyaset yaparken bile… Kadın ve çocuk meselesi birbirimize sarılarak, kenetlenerek ortaklaÅŸa rahat çözebileceÄŸimiz bir mesele. BaÅŸka türlü çözülebileceÄŸini düÅŸünmüyorum. Sıfırlanamaz belki ama en düÅŸük seviyeye getirmek ortak akılla olabilir.
 
Åžunu da hassaten söylemeliyim ki Türkiye’de AK Parti kadınlara müthiÅŸ bir özgüven getirdi. AK Parti’nin hikâyesi ile kadınların hikâyesi kader ortaklığı yaptı ve kadınlar AK Parti’yi inÅŸa ederken AK Parti de kadınları dönüÅŸtürdü. AK Parti’yle, kadınların hayatındaki öncelik sıralaması deÄŸiÅŸti. Kendi hayatlarına ve memeleket meselesine sahip çıkmaya baÅŸladı. EÄŸitim, meslek sahibi olmak, kendi hikâyesini yazmak öncelikli hale geldi. Bu sadece para kazanmakla alakalı deÄŸil, karar verici olmak istediler. Hayatına, çocuÄŸuna, eÅŸine dair karar vermek aslında Türkiye’nin meselelerine dair karar vermek, siyaset yapmak anlamına geliyor.
 
Hayatında bunlara öncelik vermek ve devamına baktığınız zaman da ‘hayatına sahip çıkmak’ da korkulacak bir ÅŸey yok. ÖzgürleÅŸen kadın başını alıp gitmez, özgür kadın eÅŸine, çoluÄŸuna çocuÄŸuna çok daha sahip çıkar.
 
Üniversite yıllarında örtünen arkadaÅŸlarımıza yapılanlar çok ayıptı, utanç vericiydi…
 
Türkiye’de kadınların bu kadar ağır bir yaradan ruhen çok saÄŸlam bir ÅŸekilde çıktığını görüyorum. Öfke yok, öcalma hali yok, “Bana bunu yaptın, ben de sana aynısını yapacağım” demek yok. Terörize olmak yok. Bize hep sorarlardı, “Başınızı ana-babanız mı yoksa erkek arkadaşınız, niÅŸanlınız mı kapattırıryor? Ä°ranlılar mı?” O zaman üniversite yıllarında ithamlar vardı, oysa biz ÅŸöyle cevap verirdik: “Biz Allah Rızası için ve sadece böyle inandığımız için başımızı örtüyoruz.” Bugün görüyorum ki o iman için bunu yapmazsınız mümkün deÄŸil bugünlere gelemezdik, dehÅŸet öfkeniz olurdu. Oysaki hukuk içinde kalarak sakince, itidalle, sabırla bir çözüm geldi.
 
AK PARTÄ° ‘DİŞİL’ BÄ°R KELÄ°MEDÄ°R
 
Aslında çok kötü bir süreç çok iyi bir ÅŸeye kapı açtı. Bu beklenir bir ÅŸeydi ama üniversite yıllarından hatırlıyorum çok acımasız davranışlar görüldü.
 
En son oÄŸluma yaptığım bir konuÅŸmaya atıfla söyleyeyim: “Evladım insanlar hep mutluluktan bahseder sanki baÅŸarı sadece mutlulukla beraber, onlar paydaÅŸmış gibi anlatılır. Bana sorarsan, eÄŸer varsa ben baÅŸarımı yaralarıma borçluyum. EÄŸer yaralarım, acılarım olmasaydı bunlar olmazdı” dedim. Hayatta sıkıntılar olmadan mümkün deÄŸil iyi günler gelmiyor. Türkiye’de siyasal anlamda kadınlar için baÅŸarı var mı? Evet var. AK Parti inÅŸasında kadınların çok büyük rolü var. Hatta Kadın Kolları Kongresinde söylemiÅŸtim; açılış konuÅŸmasında Divan BaÅŸkanı’ydım. “Arapça’da, Fransızca’da kelimelerin erili - diÅŸili var, Türkçe’de yok böyle bir ÅŸey. Ama eÄŸer olsaydı AK Parti diÅŸil bir kelime olurdu.” Çünkü hakikaten herÅŸeyiyle çok diÅŸil, inÅŸası öyle, anlatımı öyle, aktarımı öyle… En çok dönüÅŸen ve dönüÅŸtüren kitle kadınlar yani. AK Parti kadınların hayatını muazzam bir ÅŸekilde dönüÅŸtürdü; o dönüÅŸen kadınlar da Türkiye’nin hayatını deÄŸiÅŸtirdi. DönüÅŸtürdüler ve çok büyük bir yarayı aslında hep beraber iyi etmiÅŸ olduk. Böyle bir problem kalmadı, size bunu yapanlar da aleni olarak özür dilemedi ama bu iÅŸin aksini savunamaz hale geldiler. Ben çok azında mahcubiyeti görüyorum. Geriye sadece gerçek bir helalleÅŸme kaldı denebilir belki de…
 
Aslında pek sevmiyoruz bu işi, hata yaptığını kabullenmek kadar insanı rahatlatan bir şey olamaz.
 
HelalleÅŸmek aslında iyi bir ÅŸey; bunun özü aslında ‘affetmek’, birinin hatasını söylemesi, diÄŸerinin de “Seni affediyorum” diyerek helalleÅŸmesi. Konuya dair bir helalleÅŸmenin aslında yapılmadığını düÅŸünüyorum. Günün sonunda ‘kadınlar’ buradan geçti ve kadın hareketi bambaÅŸka bir yere gitti. Ve tabi ÅŸunu da görüyorum, kadınlar aslında çok dinamik Türkiye’de, baÅŸka talepleri, istekleri var. Ä°ÅŸte bunlarla beraber bir bütün olarak kadın meselesini konuÅŸmak gerekiyor. Sadece yaralar üzerinden konuÅŸmayı sıkıntılı buluyorum. Åžubat ayında BirleÅŸmiÅŸ Milletler’de bir toplantıya davet edilmiÅŸtim. Orada yaptığı konuÅŸmada da aynı ÅŸeyi söyledim.  Kadın meselesinde hastalıklı, marazlı yaralar üzerinden, kötü ÅŸeyler üzerinden konuÅŸmayı bizim açımızdan faydasız buluyorum. KonuÅŸmayalım deÄŸil ama hepsini konuÅŸalım. Bu ülkede çok iyi ÅŸeyler oluyor. Kız çocuklarının okula gitmeme oranı neredeyse sıfırlandı. Kızlarımız üniversite sınavında daha baÅŸarılı oluyor. Kadın - erkek tıp doktorlarımızın oranı aynı; öÄŸretmenlikte kız çocuklarının oranı 2,5 kat fazla. Problemlerin iyi tarafını görmek bize problemleri çözme konusunda faydalı olacak. Mecliste AK Parti 53 kadın milletvekiliyle en yüksek kadın oranına sahip. Hep marazlı konuÅŸmak bizi aÅŸağı çekiyor, iyi iÅŸleri de konuÅŸalım. Negatif anlatımlar üzerinden gitmek hiç farkında olmadan dinlemeye dahi tahammül edemediÄŸimiz olayların yaÅŸanabilir, katlanılabilir olduÄŸu hissiyatına zemin hazırlıyor. Maalesef…
 
Bu konuların cezalandırılması hakkında kamuoyunca ciddi bir beklenti; insanın içi soÄŸumuyor…
 
Televizyon programı yaptığım dönemde, depremden sonra bir grup Florya’daki tesislere yerleÅŸtirilmiÅŸti. Orada zihinsel engelli bir kıza tecavüz edilmiÅŸti. Bakın hiçbir ÅŸey maalesef deÄŸiÅŸmiyor. O zaman mütedeyyin kanallarda bunları konuÅŸmak çok zordu. Ben o babayı konuk ettim, babanın anlatımını hatırlıyorum. “Bu nasıl bir vicdansızlık, benim çocuÄŸum hem engelli hem de bu olay olduÄŸunda regl dönemindeydi” dedi. O kadar etkilendim ki... Ekranda mütedeyyin bir baba bunu söylemiÅŸti aÄŸlayarak. Bir hafta sonra bunu yapanın oradaki güvenlik görevlerinden biri olduÄŸu ortaya çıktı. Ceza aldı ama aradan bu kadar zaman geçmiÅŸ, söylerken bile insanın zihni, kafası almıyor, almıyor, almıyor! Hangi ceza o babayı iyi edebilir? Bence bu imkânsız. Bize düÅŸen o cezayı en yüksek ÅŸekilde almasını saÄŸlamak. Ä°nanır mısınız, o gün yayında ve sonrasında yüzlerce telefon geldi; insanlar baÅŸlarına gelen olayları anlattı. Bunları anlatmak çok zor. Åžu anda insanların en azından baÅŸlarına bir ÅŸey geldiÄŸinde gidecek yerleri var. Sonuçta bu ızdırapları iyi etmek için hukuk dışında gidecek baÅŸka bir yer yok! Hukuk, hukuk, hukuk…
 
Genel Yayın Yönetmeniniz Ä°vo Molinas geçtiÄŸimiz haftalarda bir yazı yazmış, Amerika’daki Anayasa Mahkemesi BaÅŸkanının taciz olayı ile ilgili. EÄŸer hayatınızda bir ÅŸey varsa, baÅŸkası o olayı bilsin bilmesin, bu sizi takip ediyor ve üzerinizde karanlık bir perde olarak kalmaya devam ediyor. Siz belki iki oyla seçilebilirsiniz ama üzerinizde o karanlık kalmaya devam ediyor. Burada bize düÅŸen ÅŸey, bu meselede aynı yerde durmak yerine problemleri çözme ve çözümü ‘yara’dan’ daha çok konuÅŸmak ve konuya dair daha çok çalışmak.
 
Bir konu daha var: Gençlik. Türkiye’de 32 yaÅŸ altı 19 milyon seçmenin yarısı “Hiçbir siyasi tercim yok” diyor. Bu insanların yarıya yakını üniversiteyi kazanamadığı için üniversiteye gidemiyor; iÅŸ bulamadığı için çalışamıyor. UzaklaÅŸma var siyasetten. Belki bu dünyada var olan bir trend. ‘Siyaset bizim hiçbir sonumuzu çözmeyecek’ diye düÅŸünüyor. Bunun için de insanlar kendilerine bir yol çıkış bulamıyor. Bir çaresizlik duygusu var insanlarda. Biraz ürkütüyor da bu siyasetin gerilimli yapısı; her ülkede belki böyle ama Türkiye de biraz fazla gerilimli.
 
Türkiye’de siyaset dünya uygulamalarındaki örneklere göre farklı bir hacme sahip. Mesela dünyanın herhangi bir ülkesinde bir gazete açalım - Hollanda’da ya da Amerika’da - hiçbirinde Türkiye’de olduÄŸu kadar çok siyaset haberi yoktur. Silivri’nin bir köyünde çapa yapan teyzenin bana HSYK ile ilgili soru sorduÄŸunu hatırlıyorum. Silivri’de bunu takip ediyor! Tokat’ta Ramazan ayında seçim kampanyasında evleri ziyaret ettiÄŸinizde teyzelerin hepsi bir gece evvel televizyonda hangi tartışma, hangi konuÅŸma olmuÅŸ hepsini biliyor; hepsini izlemiÅŸler. Türkiye’de insanlarımız için siyaset çok önemli çünkü problemlerini, yaralarını siyasetle çözmüÅŸ. Türkçe ezan okunmuÅŸ; bunu ne çözmüÅŸ? Siyaset! BaÅŸörtüsü konusunu kim çözmüÅŸ? Siyaset. Darbe olmuÅŸ, 1980 darbesi, darbenin yarattığı siyasi krizden nasıl çıkmış? Siyaset. Türkiye’de siyaset, bence müthiÅŸ bir çözüm arayışı. Åžimdi buna sevinmemiz lazım bence hepsi bu çözümü siyasette aramışlar. Çünkü gidecek bir yer yok. Meclise salı günleri neredeyse 6-7 bin ziyaretçi geliyor; düÅŸünün neden böyle? Burası vatandaÅŸ için bir çözüm yeri… Sorunlar karşısında eylem yapalım, terörize olalım falan demiyor insanlar; ne yapalım? Parti kuralım, gidelim o partide çalışalım, ben partimin meselesini anlatayım, oy isteyeyim… Böyle bir gayret var ve bu kıymetli bir ÅŸey.
 
AK Parti’de 30 yaÅŸ altı 2 milyon üye var. CHP’nin toplam üye sayısından daha fazla. Rakamlara bakarsak gençlerin alakası azımsanamayacak durumda. Elbette bir kısmı siyasete alaka duymayacak. Ancak günün sonunda seçimlerde oy verme oranı, Türkiye tarihinin en yüksek oranına ulaÅŸtı. Demek ki bu gençler ne kadar kızarlarsa kızsın siyaseti, sandığı önemsiyor, oy kullanıyorlar. Oy kullanma eÄŸiliminiz varsa siyasetle bağınızı koparmamışsınız demektir. ÖrneÄŸin, Amerika’da katılım oranı son seçimlerde çok düÅŸüktü. Burada seçime yüzde 87,5 oranında insan götürüyorsanız sizin siyasetle bağınız devam ediyor demektir.
 
Ben hayatta itirazı önemseyen biriyim; gençlerin itirazını, ‘ama’sını çok kıymetli buluyorum. Gençler eÄŸer itiraz ediyorsa itirazlarını dinlemek gerekli. CumhurbaÅŸkanı baÅŸdanışmanı iken sayısız üniversitede konuÅŸmaya gittim, oralarda da bunu hayata geçirmeye çalıştım. Ä°stediklerini söylesinler, sorabilsinler. Hatta bir gün bir baÅŸörtülü kızımız, “BaÅŸörtüsünden çok bahsediyorsunuz, ben rahatsız oldum” dedi. Ben de, “Genç arkadaşım, evladım, benim gibi insanlar çok baÅŸörtüsünden bahsettiÄŸi için sen buradasın, çok deÄŸil hatta bence az bahsettiÄŸimizi düÅŸünüyorum” dedim. Karşılıklı itirazlaÅŸtık :))
 
“KARÄ°YERÄ°MÄ° OÄžULLARIMLA BERABER Ä°NÅžA ETTÄ°M”
 
Sizin de evlatlarınız var. Annelik mi zor, siyaset mi?
 
Üç oÄŸlum var. Büyük oÄŸullarım ikiz ve 27 yaşındalar. Biri endüstri mühendisi, diÄŸeri makine mühendisi. Bir oÄŸlum da tıp okudu; hepsi de bitirdiler.
 
Bu kadar ağır bir çalışma temposu içinde...
 
Çok zor tabi ama annelere bir tiyo verebilirim: Hiç bakıcım olmadı, üç çocuÄŸumu da tek başıma büyüttüm. Ä°lk altı yıl hiç çalışmadım. Neredeyse üçüz denecek derecede yaÅŸları yakın çocuklarıma benden baÅŸka hiç kimse bakamazdı. Kendiniz bakarsınız ileriye dönük çok büyük artıları oluyor. Çocuklarınıza belli bir düzen veriyorsunuz; çocukla anne arasında tabi bir uyum oluÅŸuyor. Onlar sizin tarzınızı yakalıyor. Mesela benim bazı titizliklerim vardır; çocuklardan baÅŸka hiç kimse tam anlayamaz. Ben de her birinin huyunu, tabiyatını biliyorum. Sonrasında çocuk artık düzene, sisteme girince konu çözülüyor. Çalışmaya baÅŸladığımda onlar da her iÅŸlerini kendileri yaptı, bu onların da baÅŸarısı. Birlikte yaptık; onlar da beni yormadı, ben de elimden geldiÄŸince onlara özgürlük yolu açmaya çalıştım. Anne-baba olmanın en zor tarafı çocuklarımızın büyüdüÄŸünü kabul etmek. Ve onların gitmelerine müsaade etmek. Gitmekten kast ettiÄŸim evden gitmek deÄŸil; onların büyüdüÄŸünü kabullenmek zor. Hatırlıyorum eskiden çocuklarımla karşıdan karşıya geçemezdim; aynı anda üçünün elini tutma ÅŸansım yoktu. Bir elimle ikisini tutar, ötekini kucağıma alırdım. Bu kadar çok çocuklarla hareket ederken birdenbire hiçbirinin olmadığı bir düzene geçmek çok zor. Ama bunu adım adım kabulleniyor, öÄŸreniyorsunuz.
 
Çok ciddi emek vermiÅŸsiniz. Ä°stanbul Kadın Kolları BaÅŸkanlığı her ÅŸeyin dışında baÅŸlı başına bir olay…
 
Yaptığım katma deÄŸeri en yüksek iÅŸ nedir diye sorarsanız, Kadın Kolları BaÅŸkanlığı derim. Çok zor bir iÅŸ milletvekilliÄŸi ile kıyaslanamaz. Hele Ä°stanbul Kadın Kolu BaÅŸkanlığı çok zor.
 
“YEREL SEÇÄ°MLERDE HEDEFÄ°MÄ°Z: DAHA ÇOK KADIN ADAY”
 
Yerel Seçimelerde AK Parti’de daha çok kadın görecek miyiz? Belediye baÅŸkanı adayı ya da meclis üyeliÄŸi adaylığı ile ilgili...
 
Ben yerel seçimleri çok önemsiyorum. Zira daha çok kadına mesleÄŸine, eÄŸitimine, yaşına bakmaksızın alan açıyor. Siyaset hakikaten kadınlara yeni bir varoluÅŸ alanı açıyor. AK Parti Kadın Kolları siyasetin anlatıcısı olmaktan öte hayatı dönüÅŸen ve dönüÅŸtüren kadınların hikâyesiyle dolu. Mesela Ä°stanbul’da meclis üyeliÄŸinden belediye baÅŸkan yardımcılığından gelen birçok kadın arkadaşımız var. Komisyonlarda baÅŸkan oldular ve bu neyi getiriyor aynı zamanda bunu görmemiz lazım. Bu arkadaşımız parti binasına gidiyor, toplantı idare ediyor, ilçe meclisini idare ediyor, karar veriyor ve evden çıkarken de eÅŸine diyor ki “AkÅŸam toplantım var, meclise gidiyorum, yemeÄŸi filan bir yapıver, çocuÄŸu okuldan al lütfen.” Aslında siyasetin rolleri ne kadar deÄŸiÅŸtirdiÄŸini görebilirsiniz.
 
Yerel seçimlerde belediye baÅŸkan adaylıklarında kadınları görebilecek miyiz?
 
UÄŸraşıyoruz. AK Parti Genel Kadın Kolları BaÅŸkanımız Selva Çam da ekip arkadaÅŸlarıyla beraber çalışıyor. Adaylarımız hep oldu. Åžu an da var mesela Gaziantep BüyükÅŸehir Belediye BaÅŸkanı Fatma Åžahin. Ä°lçe belediye baÅŸkanlarımız da var. Tabi sayının artması lazım. Kazanacak yerlerden kadın adaylarımız olsun diye elimizden geleni yapıyoruz, yapacağız. Ancak hiç kolay deÄŸil, kadınlarımızın da gayret sarfetmesi lazım, ilçesinin de bunu talep etmesi lazım. CumhurbaÅŸkanımız hep söylüyor ama bu sefer daha çok altını çizdi. Sadece partinin oyu deÄŸil diyor CumhurbaÅŸkanımız; adayın kendisinin bilinirliÄŸi olsun, partinin üstünde gücü olsun diyor; artık böyle insanlar çıksın diyor. Ä°llaki kadınlar, “Ben burada aday yapılmalıyım” dememeli; sen de kadın olarak bir güç bir alan oluÅŸtur, erkeklerle rekabet et, rekabette bir adım öne çıkmak için evet biz kadınlar da destek verelim. O yarışa, o tempoya da talip olmak lazım.
 
TOPLUMUMUZ BÄ°R BÜTÜNDÜR; Ä°YÄ° GÜNDE, KÖTÜ GÜNDE…
 
Türkiye’de üç farklı grup var; Mütedeyyinler, kendini modern diye tanımlayanlar ve Kürtler. Kürtlerle ilgili konular nasıl düzelir? Zor ve büyük bir soru...
 
Tanımınıza itiraz edeceÄŸim, ben öyle bir kategorik ayrım görmüyorum. Kürtlerle problem de görmüyorum. AK Parti, Kürt seçmenden en yüksek oyu alan partidir. EÄŸer bugün iktidarsak bu vakte kadar Kürt seçmenin de oyunu alarak buralara geldik. O yüzden bence mesele Türkiye’de bir kimliÄŸe bir etnisiteye ait bir mesele deÄŸil bizim yaÅŸadığımız problemlere baktığınızda geçmiÅŸten gelen baÅŸörtüsü meselesi... Özellikle 1980 darbesinden sonra kimlik üzerinden Türkiye’de bir grup insanın yaÅŸadığı sıkıntılara baktığınızda aynı aklın ürününün aynı hasarı açtığını görüyoruz. Nedir o? Tek tip bir yaÅŸam tarzı dayatılması; her ÅŸeyin – kılıkta, kıyafette, düÅŸünmede, konuÅŸmada – tek tip olması. Kelimeler bile cezalandırılmıştı. Siz çocuÄŸunuza istediÄŸiniz ismi koyamıyorsunuz mesela… Tokat’ta dedem köyde yaÅŸardı; köylerin adları hep deÄŸiÅŸtirilmiÅŸti. Alışkanlık, hala eski adını söylerler. AK Parti’nin en önemli meselesi kendisi de yaralarla bugüne gelen bir parti olduÄŸu için ‘yaraları iyi edelim, yeni yaralar da açmayalım’ idi.
 
Åžimdilerde bölgeye de çok yoÄŸun gidip geliyorum; üniversitelere, ev hanımlarının toplantılarına baktığım zaman; tek bir sorun var: Terör. Türkiye’de terör üreten yapılar var; üretim yeri de yerli falan deÄŸil. Bu yapıların uygulayıcıları burada belki ama baÅŸka yerlerde çalışılmış bir terör var; hesaplı, kitaplı. Bugün niçin Suriye’de PYD ya da YPG adları sürekli deÄŸiÅŸiyor, kimlikleri aynı kalıyor? Bu terör yapıları normalleÅŸtirilmeye, siyasi bir forma dönüÅŸtürülmeye çalışılıyor. YaÅŸanan bütün bu problemlere raÄŸmen ben Türkiye’de tabanda bir yarılma görmüyorum. Çünkü herkes her yerde yaşıyor. Kürt kardeÅŸlerimiz batıda da yaşıyor. Hiçbir sınırlama yok. Alevi arkadaÅŸlarımız her yerde… Tokat’ta dolaşıyorum öylesi bir çeÅŸitlilik var ki... Camisi olan Alevi köyü var, Cemevi olan Alevi köyü var, Sünni Türkmen göçmen köyleri var. Toplumda temelde bir yarılma olmaksızın iç içe bir hayat var. Ama Türkiye’de bir grup siyaset üreticisi var ki tabanda bir yarılma var havası vererek bunlar üzerinden siyaset yapmak istiyorlar.
 
Bunu görmek için hayatın sıradan iÅŸlerine bakmak. Lazım örneÄŸin düÄŸünlere gidiyorum. Hayatları çok tezat gibi olanlar birbirlerinden kız alıp veriyor; her türlü renklilik var. Tatile gidiyorsunuz birbirinden çok farklı insanlar eÄŸleniyor. Bir yemeÄŸe gidiyorsunuz, pek çok farklı profilden insan var; alkol alan var, almayan var. Kendi gençlik yıllarımla kıyasladığımda bir ayrışma deÄŸil, tam tersi, bütünleÅŸme görüyorum. Üniversitede baÅŸörtülü olmadığım dönemde, bir baÅŸka baÅŸörtülü arkadaşımla AKM’ye sinema izlemeye gitmiÅŸtik; bir Fransız filmi. Ä°zlerken bir anda ekranda çok ilginç bir sahne belirdi. O sırada arkadan bir grup arkadan, “ÇeliÅŸki, çeliÅŸki, çeliÅŸki” diye bağırmıştı. Biz cevap verdik, “Sana mı soracağız hangi görüntüyü izleyeceÄŸimizi?”
 
Ä°nsan deÄŸil miyiz biz de orada, insani bir ÅŸey izliyoruz ne var bunda?
 
Mesela üniversitede derslerde, hocalarımızın sorularına devamlı cevap verirdim, konuÅŸurdum. O zaman da derlerdi ki “Bu kız yeterince dindar deÄŸil.” Böyle de bir ÅŸey vardı. Åžimdi bunların hiçbiri kalmadı; kızlar artık çok özgür.
 
“GELECEK GÜZEL OLACAK, ORTAKLIKLARIMIZ BÄ°ZÄ° YAKINLAÅžTIRIYOR”
 
Son bir soru, geleceÄŸin Türkiyesini nasıl görüyorsunuz?
 
Ben her zaman iyimserim. Karamsar deÄŸilim, çok ümitvarım. Bütün o siyasetçilerin içerden ve dışardan Türkiye’ye ayırmak, bölmek, tefrika etmek isteyen insanların aksine ben hayatlarımızın aslında tartışmalı olacak kadar birbirine benzediÄŸini düÅŸünüyorum.
 
Biz sizle o kadar çok birbirimize benziyoruz ki...
 
Ben her zaman iyimserim. Karamsar deÄŸilim çok ümitvarım. Bütün o siyasetçilerin, içerden ve dışardan Türkiye’yi ayırmak, bölmek, tefrika etmek isteyen bütün o insanların aksine ben hayatlarımızın aslında tartışmalı olacak kadar birbirine benzediÄŸini düÅŸünüyorum.
 
Bu sadece iyi gün benzerliÄŸi de deÄŸil, kötü günlerde de benziyoruz. Uzun dönem avukatlık yaptığım için aile hukuku ile ilgili meselelere bakıyorum. O kadar farklı hayatlar o kadar aynı dertleri yaşıyorlar ki. Bu bize aslında düÅŸünme sistematiÄŸimizin aynı olduÄŸunu gösteriyor. Onu siyasi literatüre aktarmadan gündelik hayatın içerisinde yeme içme, oturma, hayal etme beklentilerimiz o kadar birbiriyle aynı hale gelmiÅŸ ki toplumumuzda Türkiye’yle ilgili geleceÄŸe dair en ufak bir kötümserliÄŸim yok. Sıkıntılar olabilir. Mesela 15 Temmuz gecesi Ankara’daydım. Öyle bir sıkıntılı günden, geceden sabaha çıktı ki. O yüzden ümitli olmak en tabi hakkımız diye düÅŸünüyorum.
 
Burada asıl mesele, hangi siyasi partiden olursak olalım, Türkiye’nin ortak problemlerinde beraber olalım. Çözüm yollarımız farklı olabilir ancak adını beraber koyalım. Bu kadın meselesinde de böyle, terör meselesinde de böyle. Dünyadan Türkiye’ye yöneltilen bir tehdit var. Bilerek Türkiye aslında özellikle sıkıştırılmak isteniyor, direncimizde birlik olalım. Ama üreteceÄŸimiz farklı çözüm yolları bizim siyasetimiz olsun. Problemlerin adını beraber koyalım. Bu bize güç verecektir diye düÅŸünüyorum.
 
CumhurbaÅŸkanımızla birlikte çalışmanın en iyi yanlarından biri dünyanın birçok yerine gitmek oldu. Gidip gördüÄŸüm yerlerde ne olursa olsun ülkemizin çok dinamik çok baÅŸka bir enerjisi var. Ä°nsanımız bir baÅŸka güzel. Seçim çalışmalarına bayılıyorum. Tokat’ta köylerden birinde arabayla gittiÄŸimizde, köy giriÅŸinde, bastonlarıyla üç yaÅŸlı nine karşıladı bizi. Yolun başında oturuyorlardı. Bizi görünce ninelerden biri bastonunu yere vurdu. MüthiÅŸ bir özgüven var o teyzelerde... En marka kıyafetleri giyen hanımlarda o hava yok. Teyze dönüp bana, “Kimsin çocuÄŸum, nereden geliyorsun?” diye sordu. “Teyzecim ben Özlem, AK Parti’nin Tokat’tan milletvekili adayıyım” dedim. Teyze 85 yaşında, koynundan cep telefonu çıkardı, kimi aradıysa döndü dedi ki; “Kızım Tayyipgiller gelmiÅŸ!” Köy meydanına gittim. Teyzenin aradığı kalabalık köy meydanında toplanmış. Elime seyyar mikrofonu aldım ve dedim ki; “GiriÅŸte teyzeler beni karşıladı ama ben onlar gibi bir tanımlama yapamam. Öyle güzel bir ÅŸey söyledi ki, dedim iÅŸte ben Tayyipgillerdenim. Sizden iki ÅŸey için oy istiyorum; hem Tayyip ErdoÄŸan için hem de Tayyipgiller için. Yani AK Parti için oyunuzu istiyorum. Teyzelerde o feraset, o meseleyi anlama, sadelik, o zekâ pırıltısını gördüm. Hangi araÅŸtırmacı bu cümleyi kurabilir ki…
 
Kariyeriniz nasıl şekillendi?
 
13 yıl Ä°stanbul’da fasılasız çalıştım. Üç dönem yönetim kurulu üyeliÄŸi yaptım, bunun on yılını Medya Tanıtım Grup BaÅŸkanı olarak geçirdim. Sonra üç yıl Ä°stanbul Kadın Kolu BaÅŸkanlığı yaptım. Sonrasında milletvekili, ardında CumhurbaÅŸkanı BaÅŸdanışmanı oldum. Sonra Tokat’tan milletvekili oldum.
 
Mecliste ilgili bir ÅŸey söyleyeyim. Burası içinde nefes aldıkça kıymetini daha derin idrak ettiÄŸiniz tarihi bir mekân. Üniversitede bir hocamız vardı; Vecdi Aral, hukuk felsefesi hocasıydı. Üniversitelerimizde felsefe, sosyoloji dersleri pek sevilmez, angarya gibi görünürdü. Bense derslerini hiç kaçırmazdım. Uslubunu, anlatımını ve dersin mantığını çok severdim. Sınıfta derse karşı alakayla ilgili bir azalma olursa veya bir çalkantı olursa sakin bir sesle,  “Lütfen kendinize ehemmiyet veriniz” derdi. ‘Bana’ deÄŸil, ‘kendinize ehemmiyet veriniz’. Bu hal üzre Meclis’e baktığımda, Genel Kurul’a indiÄŸimde, koridorlarında dolaÅŸtığımda aslında Türkiye’nin resmini görüyorum. Herkes orada, herkesin söz söyleme hakkı var. Bu çatı altında bunu söylemeyi kendime bir farz biliyorum. Burada gerçek bir demokrasi var, bunun bir ÅŸans olduÄŸunu bilip Türkiye demokrasisine ‘ehemmiyet’ vermemiz lazım.
 
Türkiye çok önemli bir ÅŸey atlattı. 15 Temmuz gecesini atlattı bu Meclis, hasarlı yerlerine raÄŸmen dimdik ayakta. Size orayı göstereceÄŸim. Daha çok katılımlı bir meclis aritmetiÄŸi ile ÅŸu anda meclisimizde Türkiye tarihinde ÅŸimdiye kadar olmayan çok sayıda siyasi partinin katılımı var. Herkes kalkıyor söz alıyor, fikrini ifade ediyor; bazen tartışıyoruz, demokrasi böyle bir ÅŸey. Bunlara sahip çıkmak sadece AK Parti’nin iÅŸi deÄŸil, hepimizin iÅŸi. Bence son sorunuzun cevabı iÅŸte burada.
 
EÄŸer bu mecliste çoÄŸulculuÄŸa, demokrasiye hep beraber sahip çıkarsak, iktidarıyla muhalefetiyle, iÅŸte o zaman problemler çözülecek. Türk insanı çözüm siyasette diyor. Mecliste diyor. Teröre yüz vermiyor, “Yeter artık!” diyor. ÇocuÄŸuma dokunma, evime, iÅŸime dokunma… “Siyaset görünümlü terör yapısı içinde olursan ona da geçit vermeyeceÄŸim. Ben yokum” diyor. O kadar akıllı, feraset sahibi bir ülke insanı var ki o yüzden ben ne bu ülke insanını, ne Türkiye’yi, ne de siyaseti küçümseyen tahkir eden, deÄŸersizleÅŸtiren hiçbir ifadeye tahammül edemiyorum. Ben siyaseti çok deÄŸerli bir çözüm aracı olduÄŸunu düÅŸünüyorum. Meclisin de bu anlamda Türkiye için çok büyük bir ÅŸans olduÄŸunu görüyorum

Henüz yorum yapılmamış.

* İşaretli tüm alanları doldurunuz.