Sosyal Medya

Güncel

Amerika’da bir Osmanlı müdafii: Lew Wallace

1881-1885 yılları arasında İstanbul’da ABD elçisi olarak görev yapan Lew Wallace ile Sultan II. Abdülhamid arasında güçlü bir dostluk başlar ve bu dostluk Wallace ülkesine döndükten sonra da devam eder. Deniz Demirdağ yazdı.



Ä°brahim Kalın’ın uzun bir tarihi sürece yayılan Ä°slam ve Batı iliÅŸkilerinin seyrini, bu iki dünyanın birbirini anlama kodlarını ele aldığı Ben Öteki ve Ötesi kitabında Sultan II. Abdülhamid ile Lew Wallace arasındaki beklenmedik bir dostluk hikâyesine rastlıyoruz.

Ben Hur romanının yazarı, asker, devlet adamı, ressam ve müzisyen Lew Wallace 1881-1885 yılları arasında Amerika’nın Ä°stanbul elçiliÄŸini yapmıştır. Sultan Abdülhamid ile olan dostluÄŸunun tohumları, o dönemde adet olduÄŸu üzere, yeni Amerikan elçisi olarak göreve baÅŸlayan Wallace’ın sultanın huzuruna davet ediliÅŸi ile atılır. Yıldız KöÅŸkü’nde gerçekleÅŸecek olan görüÅŸme için orada bulunan Wallace ve Amerikan heyeti, Osmanlı sarayında eski bir gelenek olan yabancı ziyaretçileri bekletme geleneÄŸinden nasibini alırlar. Kitapta Robert College’da tarih hocalığı yapan E. B. Grosvenor’un naklettiÄŸine göre buradaki amaç gelen yabancı ziyaretçilere Osmanlı’nın güç ve azametini göstermektir. Ancak Grosvenor, Wallace’ın bu gelenekten haberdar olduÄŸunu, fakat son yıllarda bundan büyük ölçüde vazgeçildiÄŸini bildiÄŸini ekler.

Bu durumdan cesaret alan Wallace padiÅŸahın hizmetlilerine daha fazla beklemek istemediÄŸini belirtir. Bir süre daha beklemek durumunda kalan Wallace Sultanın huzuruna alınır ve mütercimler aracılığıyla takdimler yapılır. Abdülhamid’in de Wallace’a yeni görevinden dolayı tebriklerini sunması üzerine aralarında derin bir sohbet baÅŸlar. Bu sohbetin üzerine Wallace’ın Ä°stanbul’un diplomatik geleneklerine aykırı bir talebi olur. Wallace Sultanın elini sıkmayı talep eder. Uygun görülmeyen bu talep karşısında Abdülhamid hiçbir öfke ve ÅŸaÅŸkınlık alameti göstermeden Wallace ile el sıkışır. Bu olay altı asırlık bir saltanat tarihinin ilk örneÄŸi sayılmaktadır.

Diplomatik iliÅŸkileri aÅŸan bir dostluk

Bu geliÅŸmeden sonra Abdülhamid ve Wallace arasında diplomatik iliÅŸkilerin ötesinde bir dostluk geliÅŸir. Sultan Abdülhamid’in teveccühü ve Wallace’ın sık sık gerçekleÅŸtirdiÄŸi ziyaretler neticesinde geliÅŸen bu dostluÄŸun arkasında Sultan II. Abdülhamid’in Wallace’a duyduÄŸu kiÅŸisel yakınlığın yanı sıra, o dönemde Amerika’yla iliÅŸkilerini iyi tutma arzusunun yattığı su götürmez bir gerçekti. Osmanlı yönetimi de içinde bulunduÄŸu kritik dönemde Amerika’nın bu tarafsız tutumundan hayli memnundur. Wallace’ın hatıralarından ve mektuplarından yola çıkacak olursak çok kısa bir süreçte geliÅŸen bu güven ve dostluk Amerika’nın iç politikası hakkında Sultan Abdülhamid’in yakın takipte olmasını ve görüÅŸmeleri esnasında Amerika hakkında birçok bilgiye ulaÅŸmasını saÄŸlamıştır.

Lew Wallace, 1885 yılındaki baÅŸkanlık seçimleri sonrasında eski diplomatların görevden alınması kararı ile geleneÄŸe uyarak Ä°stanbul’daki görevinden istifa eder ve birkaç ay içerisinde de memleketi Indiana’ya döner. Aralarındaki yakın iliÅŸki neticesinde Wallace’ın hatıralarında Abdülhamid ile ilgili birçok hikâyeye rastlamak mümkün. Bu hatıralarından en ilginç olanı Abdülhamid’in Wallace’ı yanına bir görevli olarak almak istemesi…

“ Wallace’ın, Demokrat Parti adayının baÅŸkan olmasından sonra istifa mektubunu göndermesi üzerine, Abdülhamid ona, ‘Ülkenize olan hizmetinizi tamamladıktan sonra neden gelip benim hizmetime girmiyorsunuz?’ der ve ‘Sizi Paris ve Londra’ya elçi olarak atarım’ diye ilave eder. Wallace’a göre Sultan, bu teklifinde samimi ve ciddidir. Wallace bu teklifin kendisini sonsuz derecede ÅŸereflendirdiÄŸini, fakat bu görevi kabul etmesinin mümkün olmadığını kibar bir dille söyler. Bunun üzerine Abdülhamid ‘O zaman BaÅŸkan Cleveland’a bir mektup yazıp sizin burada devletinizin temsilcisi olarak kalmanıza izin vermesini talep edeceÄŸim’ der. Mamafih Wallace böyle bir ÅŸeyi, yürekten baÄŸlı olduÄŸu Cumhuriyetçi Parti’ye hiçbir zaman izah edemeyeceÄŸini beyan eder ve Sultan’dan özür diler.”

Amerika’da Sultan’a hizmet eder

Bütün bu geliÅŸmeler karşısında Wallace, Abdülhamid’in bu olaÄŸandışı iltifatına kayıtsız kalmaz ve Sultan’a Amerika’dan hizmet edebileceÄŸini söyler. Aralarındaki dostluk bağı daha ne kadar sürdü kesin bilinmez ama Wallace’ın Amerika’ya döndüÄŸü tarihten itibaren Abdülhamid her ay kendisine oradaki geliÅŸmeleri aktaran bir mektup yazmasını talep eder.

Amerika’ya dönen Lew Wallace bir süre askerî-siyasî kimliÄŸini devam ettirmeyi denese de edebî kimliÄŸi ağır basmış ve kitapların dünyasına dalmıştır. Ä°steÄŸi kendisine kültür dünyasında önemli bir yer kazandıran Ben Hur tadında bir roman yazmaktır. Bu emeline 1983 yılında yayınladığı Hindistan’ın Prensi ya da Konstantiniyye Neden DüÅŸtü adlı tarihi romanı ile ulaÅŸmıştır. Bu roman aynı zamanda Wallace’ın Sultan Abdülhamid’e olan minnet borcunu da ödeme ÅŸeklidir. Roman, kendine has kurgusu içerisinde Osmanlı hanedanını anlatmaktadır. Wallace bu roman ile okuruna hem edebî bir metin sunmuÅŸ hem de onları Osmanlı konusunda eÄŸitmeye çalışmıştır.

Minnet duygusu için yazılan kitap

Lew Wallace bu minnet borcunu Amerika’da yaptığı çeÅŸitli konuÅŸmalarda da gözler önüne sermektedir. KonuÅŸmalarında Osmanlı Sultanı’nın asil, kibar, nazik bir yönetici oluÅŸundan, soykırım iddialarının asılsız olduÄŸundan sıkça söz eder. Öyle ki Wallace’ın Ermeni iddialarına karşı Osmanlı yönetimini savunması, yaptığı her konuÅŸmada Ermeni dinleyiciler tarafından ÅŸiddetle tenkit edilir. Fakat tüm tepkilere raÄŸmen bu duruÅŸundan asla taviz vermeyen Wallace, konu ile ilgili ÅŸöyle de bir açıklamada bulunur:

“Zannediyorum ki Türkiye’nin Sultanını bütün Amerikalılardan daha iyi tanıyorum. Sultan doÄŸru bir insandır ve onun vaadini bir defa bile olsun yerine getirmediÄŸini görmedim… Türkiye’deki Hristiyanlar, Sultan’ın korunması altındadır ve onun korunması olmadan orada kalamazlar. Türkiye’de yaklaşık 3 milyon Yunan ve 4 milyon Ermeni Hristiyan bulunmaktadır ve Sultan onların hepsini kendi tebaası addeder. Onlar olmasa Türk devleti yıkılır; zira bunlar (Hristiyanlar) ticaret ehlidir. Türk bir savaÅŸçıdır. Fakat yakılan tek bir Hristiyan kilisesi ve yıkılan bir misyoner evi yoktur ki Sultan onu yeniden inÅŸa etmesin. Bunun böyle olduÄŸunu biliyorum. Abdülhamid bilgili bir insan ve saygın bir diplomattır. Böyle olmasa, Osmanlı Ä°mparatorluÄŸu ÅŸimdiye çoktan paramparça olmuÅŸtu; çünkü Avrupa’daki herkes ona karşıdır. O, (bu Avrupa güçlerinin) birlik halinde hareket etmesine mani oluyor ve böylece tahtını muhafaza ediyor. O, Paris’te eÄŸitim görmüÅŸtür ve Müslüman olmasına raÄŸmen, Hristiyan düÅŸünce ve duygularına sahiptir.”

Wallace’nin Osmanlı’yı müdafaası

Wallace’ın bu müdafaası sadece Osmanlı ve Sultan II. Abdülhamid için deÄŸildir aynı zamanda yaptığı birçok konuÅŸmada Türkiye ve Türklerden büyük övgü ile bahseder. Onun ölümüne kadar bu düÅŸüncelerinden geri adım attığına dair bir ize rastlanmamaktadır.

Ä°brahim Kalın Ä°slam ve Batı iliÅŸkilerinin tarihini ele aldığı Ä°nsan Yayınlarından çıkan Ben Öteki ve Ötesi kitabında böyle bir hikâyeye deÄŸinmesindeki amacını yine kitaptaki ÅŸu cümleleri ile aÅŸikâr ediyor:

“Ä°slâm ve Batı kelimelerinin gittikçe katılaÅŸtığı ve kategorik hale geldiÄŸi günümüzde, bu iki dünyanın tarihi serüvenini ÅŸekillendiren ayrıntılara daha fazla dikkat etmemiz gerekiyor. Elhak son tahlilde Abdülhamid bir Osmanlıdır, Wallace da bir Amerikalı. Bu gerçek, her iki ÅŸahsın da ‘öteki’ne nasıl baktığını doÄŸrudan etkiler ve ÅŸekillendirir. Fakat bu, 19. yüzyılda ya da bugün, ‘öteki’ ile konuÅŸmamızın önüne bir engel olarak çıkmamalı.”

Deniz DemirdaÄŸ

Henüz yorum yapılmamış.

* İşaretli tüm alanları doldurunuz.