Kürsü
Yıldız Ramazanoğlu- Atın kulağına fısıldayan şair
Follow @dusuncemektebi2
Yıldız Ramazanoğlu- Karar
2011 Bursa Edebiyat Günleri’ydi. Birçok kıymetli edebî oturumdan sonra ÅŸiir okuma akÅŸamına eriÅŸmiÅŸtik. Açıkçası ÅŸairlerin ÅŸiirlerini okuduÄŸu bir programa ilk kez katılmak nasip olmuÅŸtu ve gece büyülemiÅŸti beni. EÅŸini yeni kaybetmiÅŸ olan Bahaettin Karakoç bu ayrılık üzerine yazdığı uzun ama tüyleri diken diken eden muazzam ÅŸiirini okumaya baÅŸlayınca baÅŸka bir evrene geçtik. Birlikte ekmeÄŸi, evreni, evi paylaÅŸtıkları, dokuz çocuÄŸu büyüttükleri can yoldaşı. Henüz hiçbir yerde yayınlanmamış, 81 yaşında yazılmış olan sarsıcı bir ÅŸelale. Åžiir yazmanın yaşı olmadığının en büyük kanıtı. Üniversite yıllarımın ÅŸairlerinden birini kendi sesinden dinlemek çok güzeldi. Åžiir yayınlandı mı bilemiyorum. Ä°nÅŸallah ÅŸiirle tekrar karşılaÅŸmak birlikte iki cihan cereyanına kapılmak mümkün olur. Ä°lkokul üçte baÅŸladığı ÅŸiir yayınlama macerası ölene kadar neredeyse 80 yıl sürdü ÅŸairin.
Ona Türk ÅŸiirinin YaÅŸayan Aksalı diyen de oldu, Dede Korkut’u diyen de. Ailece ÅŸiirle yoÄŸrulmuÅŸtu hayatları; halk ozanı olarak görülen “ayrılıktan zor belleme ölümü” diyen Abdurrahim Karakoç ve daha az bilinen küçük kardeÅŸ ErtuÄŸrul da ÅŸiir yazardı. Abdurrahim Bey’in vefatı için yaptığı konuÅŸmada anlattığı olay kalpleri sızlatıyor. Aynı anda üç kardeÅŸ de hastanededir, hem de aynı dertten, zatürreden. Ä°stanbul’da yatan Bahaettin Karakoç biraz düzelince Adana’da yatan ErtuÄŸrul’u ziyaret eder sonra da Mersin’deki hastanede son günlerini geçiren Abdurrahim beyi. KardeÅŸ acısı büyük yara.
Åžairler ÅŸehri KahramanmaraÅŸ’ın Elbistan ilçesinde Cela köyünde gözlerini açtığında, babası Ümmet beyin zengin kitaplığına da açılmıştır ÅŸair. Orta öÄŸrenimini Adana Düziçi ve Ankara HasanoÄŸlan Köy Enstitülerinde tamamlayarak vizyonunu geniÅŸletti. Aslında hikaye de yazıyordu önemli bir yarışmada Ä°sa ile ishak adlı hikayesi ikincilik almıştı. Fakat ÅŸiirle devam etti yoluna, hayatı boyunca aldığı birçok ödülü ÅŸiiriyle kazandı. Yazarlar BirliÄŸi’nden Almatı Büyük Abay ödülüne, KaracaoÄŸlan Onur Ödülünden yılın ÅŸairi ödüllerine nice paye. Fakat en büyük ödül yazabilmektir eli kalem tutana. Sadık Kemal Tural “kendi ÅŸiir tekkesinin ÅŸeyhi” olarak tanımlarken haklı sanırım, kimseyle bir hizaya koymak mümkün görünmüyor. Beni etkileyen, ÅŸiirinde geçen ay güneÅŸ daÄŸ gece gündüz çiçekler üveyikler aÄŸaçlar ve her birinin uçsuz bucaksız hayal dünyasındaki dansı, imge zenginliÄŸi.
Åžiiri aÄŸaca benzetiyor bir konuÅŸmasında. Ona göre ÅŸiirde biçim bir araçtır; ÅŸiir ister meyve versin ister gölge, ister tenhada bir yerde dikili olsun, isterse eÅŸya olarak evimize girsin aÄŸaç hep aynı aÄŸaçtır, bir yararı vardır mutlaka. SaÄŸlam bir etik, ilkeli bir estetik, helal ölçekli bir yarar sarmalında kalbin zikridir. Kalû Belâdan gelen aÅŸkın sıcak kanatları altında dolanır ÅŸiir. Kalbin diriliÅŸi ve evrensel duasıdır. Cenazesine de katılan Yazarlar BirliÄŸi kurucusu D. Mehmet DoÄŸan’a göre ÅŸehrinden hiç çıkmadan sesini dünyaya ulaÅŸtırabilmesi çok kıymetli. Ä°steseydi kolayca büyük ÅŸehirlerden birine yerleÅŸebilirdi diyor usta. Bunun açıklaması gizli bir ÅŸiirde: “yaÄŸmuru göÄŸü kirli bir sanayi kentinden/arkama bakmadan kaçtım ormana/iri kanatlar yaptım türkülerden.” Aslında ÅŸiiriyle istediÄŸi yerde geziyordu zaten: “gök meÅŸeler, akça kavaklar balkıyor/geceler kokulu kavunlar gibi sulu/turnalar geçer yaylalardan, sesleri ıslak/gönül kuÅŸatıverir ta AÄŸrı’dan istanbul’u.”
Åžairin doÄŸayla imtizacı dikkat çekici. Kar yaÄŸmış ütüsü bozulmamış daÄŸlar, rahvan atlar gibi dalgalanan gökyüzü, kurbanlık koç gülerken bıçağın üÅŸümesi, düÅŸ bahçesine bahar taşıyan kuÅŸlar, edebiyatın pınarları olan dergiler, gece deliren ırmaklar, kayıp giden yıldızlar, ayın önüne geçen bulut, Ihlamur çiçekleri açınca varılacak sevgili. Atları seven, at binerek büyüyen biridir ÅŸair. Ata binen nasıl ÅŸair olmasın. Kazakistan’da bir at hediye edilince ileri yaşına bakmadan kısrağın kulağına bir ÅŸey fısıldayıp atlamış sırtına ve harika bir uyumla uçup gitmiÅŸler. Kulağına ne söylediÄŸi ikisinin sırrı.
2011’de çantasından çıkarıp tevazuyla imzaladığı Ay Åžafağı Çok Çiçek, Ben Senin Yusuf’un OlmuÅŸum, Sürgün Vezirin AÅŸk NeÅŸideleri ve Gündemde Yine AÅŸk Var kitaplarından birkaç dize:
“Ne çaÄŸdaÅŸ yalanlarla süsleyecek noel aÄŸaçlarım var/Ne de tozlandıkça tozlarını alacak ikonlarım/YüreÄŸim bezm-i elestte âÅŸinâ olduÄŸu hüznü arar/Okul yapılarından kovalanır çocuklarım…Kainat baÅŸtan baÅŸa ışık baÅŸtan baÅŸa ses ve su/Zaman bir yerde çürütür, bir yerde doku tazeler.”
“Hangi yayla serin nerde bühtan yok/Gel seninle orda uçalım çocuk/MeÅŸeler ardıçlar çamlar yan yana/Biz kanat çırpınca dursun divana” diye biz çocuklara seslenen adam. Mekanın cennet olsun.
Henüz yorum yapılmamış.