Sosyal Medya

Özel / Analiz Haber

Yıldıray Oğur: Prens imaj için giydiği kot pantolonunu kendi elleriyle kana bulamıştı

Yıldıray Oğur- Karar



“Bu cümleyi yazacak kadar uzun yaÅŸayacağımı asla düÅŸünmemiÅŸtim; OrtadoÄŸu’da en önemli reform süreci Suudi Arabistan’da ilerliyor. Evet doÄŸru okudunuz. Buraya Suudi kışının baÅŸlangıcına gelmiÅŸtim ama ülkeyi kendi Arap Baharı’na giderken buldum. “
 
Bundan bir yıl önce Kasım ayında New York Times’ın en etkili yazarlarından Thomas Friedman, Riyad’a giderek yeni göreve gelen Veliaht Prens Muhammed Bin Selman’la bir röportaj yapmıştı. Gazetenin birinci sayfasından “Suudi Arabistan’ın Arap Baharı, nihayet. Veliaht Prens’in toplumuyla ilgili büyük planları var” baÅŸlığıyla duyurulan röportaj bu iddialı cümlelerle baÅŸlıyordu.
 
Röportaj için yapılan kolajda gülümseyen Prens’in yanına, sokakta yürüyen başı açık kadın silüetleri yerleÅŸtirilmiÅŸti.
 
BaÅŸtan aÅŸağıya “Ülkesini modernleÅŸtirmek isteyen genç Prens” PR’ı olan röportaj, Selman’ın hızlı reformculuÄŸuyla ilgili soruya verdiÄŸi cevapla bitmiÅŸti:
 
“Aklımdakileri baÅŸaramadan ölmekten korkuyorum. Hayat çok kısa, bir sürü ÅŸey olabilir. Her ÅŸeyi kendi gözlerimle görmek için can atıyorum. Ä°ÅŸte bu yüzden aceleciyim.”
 
Bundan bir yıl önce 32 yaşındaki reformcu veliaht Prens, sadece New York Times sayfalarından dünyayı gülümsemiyordu.
 
Time dergisi Prens’i “Cazip Hücum” baÅŸlığıyla kapak yapmış, CBC’in meÅŸhur programı 60 dakika Prens’le röportaj yapıp onun insan hakları, kadınlara özgürlük vaatlerini cilalamış, Ä°ngiliz, Alman, Fransız kanalları ve gazeteleri, ülkesini deÄŸiÅŸtirmek isteyen, modern yeni nesil Arap Prens masalını okurlarına satmış, Bill Gates’ten, Jeff Bezos’a kadar dünyanın en havalı zenginleri genç Prens’le görüÅŸüp, bol gülücüklü pozlar vermiÅŸti.
 
Türkiye’de ise en çok “Ilımlı Ä°slam” mesajı ilgiyle karşılanmış, ÅŸu sözleri geleneksel olarak Araplardan nefret eden medyalarda övgüyle alıntılanmıştı:
 
"GeçmiÅŸte takip ettiÄŸimiz ÅŸeye dönüÅŸ yapıyoruz, dünyaya ve bütün dinlere açık ılımlı Ä°slam. Suudi'lerin yüzde 70'i 30 yaşının altında. Dürüstçe söylemek gerekirse, hayatımınız bir 30 yılını daha aşırıcı düÅŸüncelerle mücadele ederek harcamayacağım. Onu ÅŸimdi yok edeceÄŸiz"
Bu röportaj üzerine Türkiye’de yazılan bir köÅŸe yazısında ÅŸunlar bile yazıldı: “Suudi Arabistan Veliaht Prensi Muhammed bin Selman ılımlı Ä°slam’a döneceÄŸini açıkladı ya...Baktım bütün dünya, herkes ÅŸaşırmış...Ben ÅŸaşırmadım... Suudi kardeÅŸim gün gelecek Atatürk’e de döneceksin." 
Suudi veliaht prens dışarıda kadın haklarını savunan, reformcu ılımlı genç Arap lider olarak pohpohlanırken içeride iktidarına tehdit olabilecek herkesi tutuklatıyor, mallarını el koyuyor, Kraliyet ailesinden rakip prensleri otellerde zorunlu ikamete tabi tutuyor, en ufak bir muhalif söz, tweet atmak, hatta bazı konularda sadece destek açıklaması yapmamak bile vatan hainliÄŸi, iç düÅŸman kategorisine sokulmaya yetiyordu.
Ä°ÅŸte uzun yıllar yarı resmi El-Vatan gazetesinin genel yönetmenliÄŸini yapmış rejime yakın bir isim olan ama son zamanlarda ülkesinin bazı politikalarını eleÅŸtirmeye baÅŸlamış Cemal Kaşıkçı da içerideki bu Jakoben terör döneminde ülkeden kaçmak zorunda kalmıştı.
Kaşıkçı ABD’ye gitmiÅŸ, Washington Post gazetesinde ülkesinden neden ayrılmak zorunda kaldığını anlattığı bir yazıyla köÅŸe yazarlığına baÅŸlamıştı.
O Post’ta yazdıkça, televizyonlarda ve toplantılarda konuÅŸtukça, milyon dolarlık PR kampanyalarıyla Arap dünyasının modern, reformcu yüzü diye pazarlanan genç ve ihtiraslı veliaht Prens’in cilası dökülmekteydi.
Anlaşılan, bir gazetecinin karizmasını böylesine çizmesine, kendisini gözlerine girmek için taklalar attığı Batı dünyasında küçük düÅŸürmesine Prens daha fazla dayanamadı ve artık kimsenin ÅŸüphesi olmayan talimatı verdi.
 
Kendisini ülkesini özgürleÅŸtiren lider olarak satan Prens, geleneksel tahammülsüzlüÄŸüne yenik düÅŸmüÅŸ bütün parıltılı hikayesini, imaj için giydiÄŸi kot pantolonunu kendi elleriyle kana bulamıştı. 
Gazeteci Cemal Kaşıkçı, kendi hayatı pahasına yapmak istediÄŸi en büyük haberi yapmış oldu. Bütün dünyaya ülkesinin gerçek yüzünü gösterdi. 
Halbuki Prens, en azından Kraliyet ailesinin varlığına karşı çıkmayan içeriden bir gazetecinin eleÅŸtirilerine karşı biraz tahammül gösterebilseydi, satmaya çalıştığı sahte imaj cilalanabilirdi.
EÄŸer Türkiye olmasaydı yine kesenin ve petrol kuyularının aÄŸzını açarak, PR kampanyalarıyla bu iÅŸten de yırtmayı baÅŸarabilirdi.
Ama Türkiye, en başından itibaren cinayetle ilgili dünyayı gayri-resmi kanallar üzerinden bilgilendirerek, özellikle davanın takipçisi olan Amerikan medyasını besleyerek buna engel oldu.
O yüzden de bütün dünyayla birlikte, bizim yıllardır NBA maçları ya da Oscar törenlerini izlemek için yaptığımız gibi Amerikan medyası ve karar vericileri de sabaha karşı yataklarından kalkıp pür dikkat CumhurbaÅŸkanı ErdoÄŸan’ın Meclis grubundaki konuÅŸmasını izlediler.
CumhurbaÅŸkanı, failin adını vermedi ama verdiÄŸi ayrıntılarla cinayetin planlı olduÄŸunu söyleyerek Suudilerin kazayla oldu hikayesini yalanladı. “Sadece bir kaç istihbaratçıyı cezalandırmak yetmez, bütün failler cezalandırılmalı, hatta Türkiye’de yargılayalım” diyerek de veliaht Prens’e uzanan oklara iÅŸaret etti. Bu sırada Kral Selman’ı ise varisinden ayrı tutmaya özen gösterdi.
Batılı liderlerin bile kısık sesli açıklamalarla yetindiÄŸi bir gazeteci cinayeti karşısında Türkiye de istese daha az pozisyon olarak süreci yönetebilirdi.
 
Muhalif bir gazeteci için Hadimu'l-Harameyn eÅŸ-Åžerifeyn’i, petrol zengini büyük bir Arap devletini karşısına almak istemeyebilirdi.
 
Tıpkı Trump gibi, sessizlik orucuna girmiş Avrupalı bazı liderler gibi davranabilirdi.
 
Ama risk alarak ahlaki bir tutum aldı. Ve günlerdir ismi verilmeyen Türk yetkililerin dillendirdiÄŸi tezler, bizzat Türkiye’nin CumhurbaÅŸkanı tarafından dillendirildi.
 
Türkiye’de uzun süredir çok fazla övünülecek ÅŸey olmuyor, bu köÅŸede bunları eleÅŸtiren çokça yazılar yazıldı.
 
Ama dün CumhurbaÅŸkanı ErdoÄŸan’ı dünyanın bütün kanallarında canlı yayında öldürülmüÅŸ bir gazetecinin haklarını savunurken görenler Türkiye cumhuriyeti vatandaşı olmaktan gurur duymuÅŸ olmalılar.
 
Şimdi bu hikayenin tamamlanması gerekir.
 
Türkiye’nin 70 yıllık çok partili demokrasi hikayesi bir PR baÅŸarısı deÄŸil, iniÅŸli çıkışlı da olsa kanlı canlı gerçek ve yaÅŸanmış bir hikaye.
 
Türkiye, uzun yıllar bu özgün tecrübesiyle dünyada örnek olarak gösterildi. Özellikle AK Parti iktidarı Müslümanların en baÅŸarılı demokrasi tecrübesi olarak övüldü. Türkiye, Mısır darbesinin ardından verdiÄŸi haklı tepkiyle, Suriye’de çıkarlarına ters olsa da, sonunda tuttuÄŸu insanlar yenilse de diktatörlüÄŸe karşı mücadele edenlere verdiÄŸi destekle, Filistin meselesinde aldığı net tavırla dünyada ahlaki üstünlüÄŸü temsil etmiÅŸti
 
Türkiye’nin sahte bir çöl serabı olmayan bu hikayesi, son yıllarda fikir özgürlüÄŸü, medya özgürlüÄŸündeki gerilemeler, adalet sisteminin yanlış kararlarıyla bozuldu.
 
Fakat dünyadaki medya ve sivil toplumun takdir duygularıyla gözlerinin yeniden Türkiye’ye çevrilmesine neden olan Kaşıkçı olayı bu hikayeyi deÄŸiÅŸtirmek için bir fırsat olabilir.
 
Bunun için hemen yapılması gerekenler; haksız tutuklulukları bitirmek, fikir özgürlüÄŸü ve medya özgürlüÄŸüne garanti vermek gibi yapılması hiç de zor olmayan kısa bir liste.
 
Dün, siyaseten iÅŸine gelen bir ittifakı yaralamak pahasına Danıştay’ın Andımız kararına karşı çıkan CumhurbaÅŸkanı ErdoÄŸan’ın tavrı Türkiye’nin aÅŸtığı eÅŸiklere ve tabulara tekrar geri dönmeyeceÄŸinin bir iÅŸareti olarak yorumlanabilir.
 
Umarız öyle olur ve Türkiye her zaman dün bütün dünya televizyonlarından izlenen, vatandaşı olmaktan övündüÄŸümüz ülke olur...

Henüz yorum yapılmamış.

* İşaretli tüm alanları doldurunuz.