Güncel
Reşid Galip, ‘Andımız’ ve Eski Türkiye’nin Hayaleti
Özgür Eğitim-Sen Genel Başkanı Abdulbaki Değer, Danıştay’ın Öğrenci Andı’nı yasaklayan yönetmeliği iptal eden kararı üzerinden başlayan tartışmayı değerlendiriyor.
Abdulbaki DeÄŸer’in Karar gazetesinde yer verilen analizi (23 Ekim 2018) ÅŸöyle:
ReÅŸid Galip, Andımız ve Eski Türkiye’nin Hayaleti
Toplumun, devletin resmi hakikat rejimine baÄŸlanmasının küresel bir trende dönüÅŸtüÄŸü 1930’lu yıllarda, dönemin ruhuna uygun hayata geçirilen uygulamalardan birisi de ‘Andımız’ olmuÅŸtu. 23 Nisan 1933 sabahı MEB Bakanı ReÅŸit Galip kendi yazdığı bu andı okutmuÅŸ ardından aynı gün Çocuk Haftası’nın açılış konuÅŸmasında da tekrar etmiÅŸti. Bu konuÅŸmanın ardından yayımlanan bir genelge ile okullarda sürekli hep bir ağızdan okunan bir eÄŸitim ritüeline dönüÅŸmüÅŸtü. Atatürk ilkelerine baÄŸlılık ruhu aşılamaya dönük bu uygulamanın dönemin koÅŸullarından, devlete, rejime, lidere baÄŸlılık ÅŸeklindeki yaygın ideolojik devlet pratiklerinden süzülüp geldiÄŸi görülüyor. On yıllar boyunca yürürlükte kalan ‘Andımız’ bir anlamda devlet ile toplum arasındaki bu vesayet iliÅŸkisinin sembolüne dönüÅŸtü. Bu vaziyeti dolayısısyla da aynı zamanda toplumun deÄŸiÅŸik kesimlerinin devlet-toplum iliÅŸkisindeki sistematiÄŸin en müÅŸahhas muhalefet mevzusu oldu.
Nitekim söz konusu muhalefetin belirli bir düzeye eriÅŸmesi ile 8 Ekim 2013 tarihli Milli EÄŸitim Bakanlığı Ä°lköÄŸretim Kurumları YönetmeliÄŸi’nde DeÄŸiÅŸiklik Yapılmasına Dair Yönetmelik’in 1’inci maddesiyle ‘Andımız’ kaldırıldı. DeÄŸiÅŸiklik müesses nizamın muhafazasını yegane misyon edinen kesimler haricinde destekle karşılandı, devlet-toplum iliÅŸkisinin normalleÅŸmesi anlamında sembolik bir adım olarak deÄŸerlendirildi.
Geçenlerde Danıştay 8’inci Dairesi’nin Türk EÄŸitim-Sen’in düzenlemenin iptali istemiyle açtığı davada ‘Andımız’ı kaldıran yönetmelik hükmünü iptal etmesi pek çok açıdan üzerinden durulmayı hak ediyor. Öncelikle Türkiye’de verilen mücadelenin niteliÄŸi belirli bir olgunluÄŸa ulaÅŸtırılmadığında, iÅŸ ve iÅŸlemler konjonktürü aşıp sistemik düzenlemelere kavuÅŸturulmadığında, tilkinin dönüp dolaşıp kürkçü dükkanına gelmesi gibi, bize de deÄŸiÅŸtirmek için çırpındığımız düzenin ve iliÅŸki ağının hayatiyetine tanıklık etmek gibi sevimsiz bir iÅŸ kalıyor. Yine bu minvalde Danıştay 8’inci Dairesi’nin böyle bir kararı vermiÅŸ olmasının yaÅŸadığımız dönemin iklimiyle yakından ilintili olduÄŸunu bilelim. Türkiye’de verilen bunca mücadelenin, atlatılan onca badirenin ardından bu tarz düzenlemelere ve ÅŸüphesiz bu düzenlemeleri mümkün kılan okumalara maruz kalıyor oluÅŸumuz hazindir. Neden?
Çünkü bu karar dolayımında görüyoruz ki son dönemlerde yaÅŸananlar, başımıza gelenler sadece belirli bir duyarlılığa, belirli bir siyaset tarzına çekince koymayı getirmemiÅŸ aynı zamanda onyıllar boyunca ÅŸikayetçisi olduÄŸumuz anlayış ve uygulamaları yeniden akredite etmiÅŸ hatta geçerli ve güvenilir kılmış. Türkiye’nin birikiminin bu kadar kolay harcanmasına rıza gösterilmemelidir. Dünün iÅŸlevsiz uygulamalarını temize çekerek, bugünkü sıkışıklığı ve daralmayı dünün arkakik uygulamaları için araçsallaÅŸtırmaya yol verilmemelidir. Danıştay 8’inci Dairesi’nin kararı ilintili olduÄŸu somut ve spesifik düzenlemenin ötesinde iklime, anlayışa, egemen paradigmaya iliÅŸkin çaÄŸrışımlarıyla anlamlıdır, önemlidir ve bu yönüyle ele alınmalıdır.
DiÄŸer taraftan ilgili dairenin söz konusu düzenlemeyi neden iptal ettiÄŸinie iliÅŸkin gerekçeleri hukuk ciddiyetinden uzak olmakla birlikte açık konuÅŸmamız gerekirse cari Anayasamızın ruhuyla fevkalade uyumludur. Kendimizi kandırmayı bırakalım. Konjonktürel rahatlamaları doÄŸrudan sistemik-yapısal düzenleme olarak kavrayan naifliÄŸimizi bu vesileyle görmüÅŸ olalım. Yaptığımız düzenlemeler birbirini bütünleyen ve bıktırıcı biçimde tekrarladığımız ÅŸekilde sistemik düzenlemeler olmadıklarında nihayetinde az gidip, uz gidip bir arpa boyu yol alamadığımızı deneyimlemek kalıyor geriye. Anayasa hak-özgürlükler temelinde deÄŸiÅŸmediÄŸinde yönetmelikte yapılan deÄŸiÅŸikliÄŸin anlamı kalmıyor. Nitekim iptal gerekçesinde sürekli Anayasa’ya atıf yapılıyor oluÅŸu da bunun kanıtı hükmünde.
Danıştay 8’inci Dairesi’nin böyle bir kararı vermiÅŸ olmasının yaÅŸadığımız dönemin iklimiyle yakından ilintili olduÄŸunu bilelim.
8’inci Daire düzenlemeyi iptal ederken kabaca birkaç gerekçe ileri sürmüÅŸ. Birincisi Anayasa’nın 10’uncu maddesinde yer alan ‘EÅŸitlik’ ilkesinin görünümlerinden biri olan düzenli idare ilkesine yaptığı göndermedir. Gerekçe dilindeki karmaÅŸaya raÄŸmen sadeleÅŸtirdiÄŸimizde ilgili daire, idarenin haklı bir neden olmadan yerleÅŸik, istikrar kazanmış uygulamalarından ayrılmasının yanlış olduÄŸunu ifade ediyor. Yani toplumun onlarca yıl ifade ettiÄŸi eleÅŸtiri ve muhalefet hukuk nezdinde bir anlam taşımazken yanlış bile olsa sadece onlarca yıldır yürürlükte olması bir uygulamanın meÅŸruiyeti için yeterli görülüyor. Kuralların öngörülebilir olmasını, bireylerin tüm eylem ve iÅŸlemlerde devlete güven duyabilmesini ve iradenin bu güven duygusunu zedeleyici yöntemlerden kaçınması gerekliliÄŸini ‘hukuk güvenliÄŸi’ üzerinden oturtarak adeta hukuki düzenlemelerin özünü-içeriÄŸi gözden kaçırmış meseleyi içeriÄŸinden bağımsız bir geleneÄŸin-prosedürün-ritüelin mevcudiyetine indirgemiÅŸtir. Normların öngörülebilir olması, devlete güven duyulması elbette önemli ancak normun ne olduÄŸu, içeriÄŸinde neyin bulunduÄŸu çok daha önemlidir.
Ä°kincisi, ‘çok uzun zamandır uygulanan ve genç nesillerin anayasal vatandaÅŸlık temelinde aidiyetini güçlendiren ve öÄŸrencilerde deÄŸer oluÅŸumuna katkı sunan’ ÅŸeklinde taltif edilen ‘Andımız’ın ‘ancak hukuka uygun bir bilimsel gerekçeye dayandırılarak kaldırılması olanaklıdır’ denilmektedir. Hukuka uygun bilimsel gerekçe veya hukuka uygun olmayan bilimsel gerekçe gibi evlere ÅŸenlik tanımlamaları bir kenara koyarak hukuki-politik düzenlemeleri toplumun talep ve beklentileri dışına oturtmak nasıl izah edilebilir? Onlarca yıl uygulandığı halde bırakın anayasal vatandaÅŸlık temelinde aidiyet oluÅŸturmayı ve öÄŸrencilerde deÄŸer oluÅŸumuna katkı sunmayı tersine aidiyeti zedeleyen ve mekanik boyutuyla çocukları ve iliÅŸkiyi tahrip eden bir hüviyet arzettiÄŸi, sevimsiz bir angarya hükmünde olduÄŸu eÄŸitim camiasının malumudur. Söz konusu anlamsız formda keramet aramak ancak kendini kandırmaktır. Üstelik ‘Andımız’ın aidiyet oluÅŸturduÄŸu ve deÄŸer oluÅŸumuna katkı sunduÄŸu iddiası bilimsel bir kanıttan yoksun olduÄŸu gibi ciddiye alınacak ideolojik bir söylem bile deÄŸildir.
‘Andımız’ın aidiyet oluÅŸturduÄŸu ve deÄŸer oluÅŸumuna katkı sunduÄŸu iddiası bilimsel bir kanıttan yoksun olduÄŸu gibi ciddiye alınacak ideolojik bir söylem bile deÄŸil.
Üçüncüsü, kararda ÖÄŸrenci Andının kaldırılmasını gerekli kılacak eÄŸitim biliminin gerekleri ve pedagojik formasyon ilkeleri bakımından deÄŸerlendirmeler içeren verilerin dava dosyasında olmayışını belirtmektedir. Milyonlarca öÄŸrenciyi ilgilendiren bir düzenlemede eÄŸitsel-pedagojik gerekçeler aramak ÅŸüphesiz önemli. Ancak bu hükmün yeniden tesis edilmesinde ilgili dairenin eÄŸitsel-pedagojik hangi gerekçeleri, verileri, incelemeleri-araÅŸtırmaları dikkate aldığını da sormamız gerekiyor. Düzenlemenin iptali için istediÄŸi hususların düzenlemenin devamı için mevcut olduÄŸundan emin mi acaba ilgili daire? Bir ÅŸeyin olmadığını söyleyenlerden önce olduÄŸunu iddia edenlerin ıspatla mükellef olduklarını söylemek hukuk formasyonunun ilk aÅŸaması deÄŸil mi?
Andımız’ın mucidi ReÅŸid Galip aynı dönemde Darülfünnün’un laÄŸvedilmesinin ve yerine kurulacak Ä°stanbul Üniversitesi’nin en önemli aktörüydü. Nitekim yeni üniversiteye F. Köprülü, A. AÄŸaoÄŸlu, F. Kam, Ä°. H. BaltacıoÄŸlu gibi önemli isimleri almayan ReÅŸid Galip gerekçeyi ‘ilimden ziyade idealistliÄŸin ön planda tutulması’ olarak göstermiÅŸti. Aynı ÅŸekilde Darülfünnün’un kapatılmasını kurumun ‘siyasi, ictimai büyük inkılaplar karşısında bitaraf bir müÅŸahid olarak kalması’nı göstermiÅŸ ve Ä°stanbul Üniversitesi’nin de ‘esas vasfının milliliÄŸi ve inkılapçılığı olacağını’ belirtmiÅŸti. 8’inci Dairenin kararının içerik olarak ‘Andımız’dan daha vahim olduÄŸunu belirtirken aynı zamanda ilgil daireyi ve kamuoyunu ‘Andımız’ ve karar içinde ne tür eÄŸitsel-pedagojik deÄŸerlerin saklı olduÄŸunu açığa çıkarmaya çağırıyorum. Eski Türkiye’nin hayaleti kendine beden arıyor, dikkatli olmakta fayda var.
Henüz yorum yapılmamış.