Kürsü
Gazalî ömrünü hakikat arayışına adamıştı
Follow @dusuncemektebi2
El-munkız mine’d-dalal; İmam Gazalî’nin ruhi ve zihni serüvenini konu alması hasebiyle önemli bir eserdir. Aynı zamanda 5. yüzyıl İslam dünyası hakkında da mühim bilgiler verir. Nafiye Yüksel yazdı.
Ebu Hamid Muhammed el-Gazalî 450’de Ä°ran’ın Horasan bölgesindeki Tus’ta doÄŸmuÅŸtur. Asıl adı Muhammed olup nisbesi Gazzalî’dir. Ä°lköÄŸrenimini babasının bir dostundan almış, ardından yirmili yaÅŸlarda NiÅŸabur’daki nizamiye medresesine kaydolmuÅŸtur. Ä°mamü’l Harameyn el-Cüveynî’nin ders halkasına katılıp ondan fıkıh ve cedel okudu; mantık ve felsefeyle tanıştı. Hocası Cüveynî, Gazzalî’ye karşı duyduÄŸu hayranlığı dile getirerek “Gazzalî derin bir denizdir” demiÅŸtir.
Hocasının vefatının ardından davet üzerine Selçuklu vezirinin yanına giden Gazzalî, orada ilim adamlarına cömertçe verilen imkânlardan istifade etmiÅŸ, altı yıl boyunca ilmi çalışmalarını rahatça sürdürmüÅŸtür. Bir taraftan 300’e yakın öÄŸrenciye ders verirken bir taraftan da Batınilik, kelam, felsefe ve tasavvuf alanlarında incelemeler yapmıştır. Bu alanlara dair yaptığı çalışmalar onda ruhi ve zihni bunalımlara yol açmış öyle ki, durum fizyolojik bir takım rahatsızlıklara kadar varmıştır. Tüm bunların neticesinde Gazzalî, her ÅŸeyi arkasında bırakarak Åžam’a gitmek üzere BaÄŸdat’ı terk eder. Ä°ki yıl kaldığı Åžam’dan Kudüs’e geçer ve akabinde de hac farizasını yapmak üzere Mekke ve Medine’ye gider. On bir yıl süren inziva hayatını NiÅŸabur’a dönerek nihayetlendirir. Fahr’ül-mülk’ün daveti üzerine nizamiye medresesindeki görevini tekrar ifa etmeye baÅŸlar, üç yıldan fazla devam eden bu görevini inziva günlerine duyduÄŸu özlem ve saÄŸlık problemleri sebebiyle bırakarak, Tus’a döner ve ömrünün geri kalan kısmını orada eser telif ederek geçirir.
Derinlemesine öÄŸrenmeyi kendisine düstur edinmiÅŸti
El-munkız mine’d-dalal; Ä°mam Gazzalî’nin ruhi ve zihni serüvenini konu alması hasebiyle Ä°slam kültüründe önem kazanan bir eser. Aynı zamanda 5. yüzyıl Ä°slam dünyası hakkında bilgi vermesi hasebiyle ayrı bir önemi haizdir. Gazzalî hakikati ararken duyulara ve akla dayanan bilgilerin gerçekliÄŸi konusunda ÅŸüpheye düÅŸmüÅŸ ve iki ay kadar süren bu kriz dönemini Allah’ın kalbine attığı bir nur sayesinde atlatmıştır. Çocukluk ve gençlik yıllarından itibaren bir meseleyi derinlemesine öÄŸrenmeyi kendisine düstur edinmiÅŸ ve yaÅŸadığı çaÄŸda yer alan grupların öÄŸretilerini derinlemesine incelemiÅŸtir. O aradığı hakikatin bu dört gruptan birinde olduÄŸunu düÅŸünerek ilk tahsilini kelam ilminden yapmıştır. Kelamcıların eserlerini okuyup kelama dair yazılar yazdıktan sonra bu ilmin kendi amacı için yeterli olduÄŸunu, ancak kendisinin dûçar olduÄŸu hastalığa ÅŸifa olmadığına kani olmuÅŸtur.
Kelamın gayesi ehl-i sünnet inancını bidatçilere karşı muhafaza etmek ve dinin temel kaidelerini savunmaktır. Kelam ilminin yayılmasıyla birlikte bu iÅŸle uÄŸraÅŸanların sayısı da artmıştır. Bu durum kelam ilminin dini savunmanın ötesine geçmesine; cevher, araz ve bunlarla ilgili hükümlerin incelenmesine yol açmıştır. Bu konular hakkında muhaliflere cevap verebilmek için delillerin yetersizliÄŸi hasebiyle kelamcılar, halkın üzerine çöken karanlığı kaldırmada baÅŸarılı olamadılar. Velhasıl Gazalî’nin hastalığına ÅŸifa olmayan hakikat arayışını kelam ilminden sonra felsefe almıştır.
Felsefeyle iÅŸtigal etti
Gazzalî bir ilmin yanlışlığının o ilmin son noktasına kadar kavramadıkça bilinemeyeceÄŸini söylemiÅŸ ve bu kaidesi üzerine felsefe alanında derin okumalar yapmıştır. GeçmiÅŸten yaÅŸadığı döneme kadar bütün filozofların küfür içinde olduklarını söyleyerek onları 3 gruba ayırmıştır:
1.Materyalistler: Allah’ı inkâr etmiÅŸ ve âlemin ezeli olduÄŸunu iddia etmiÅŸlerdir, bunlar zındıktır.
2. Tabiatçılar: Allah’a ve sıfatlarına inandılarsa da ahiret gününü inkâr etmiÅŸlerdir, bunlar da zındıktır.
3. Metafizikçiler: Sokrat, Aristotales, Eflatun gibi sonraki filozoflardır, mantık ilmini ihdas etmiÅŸlerdir, bunlar da hakeza zındıktır. Filozofların ilgilendikleri ilimler; matematik, mantık, doÄŸa, metafizik, siyaset ve ahlak olmak üzere altı tanedir.
Matematik: Bu ilmin dini meselelere olumlu veya olumsuz açıdan bir tesiri yoktur fakat bu ilimle iÅŸtigal edenler için iki tehlike söz konusudur. Birincisi; filozofların matematik ilmi hakkında yaptıkları açıklamalar ve kanıtlar insanı hayrete düÅŸürür ve filozoflara hüsnü zan ile yaklaşılıp hayret ile baÅŸlayan bu durum onları taklide kadar varabilir. Ä°kincisi ise Ä°slam’ın cahil dostlarından kaynaklanmıştır. Åžöyle ki, filozofların kesin delillerle sunduÄŸu matematik ilmini tamamıyla reddetmek ve dine aykırı olduÄŸunu iddia etmek. Bu ilmin derinliklerine vakıf olan kimseyi Ä°slam hakkında olumsuz düÅŸüncelere sevk eder. Ä°slam dininin cehalet ve kesin delilin inkârı üzerine inÅŸa edildiÄŸine inanarak Ä°slam’a karşı nefreti arttırır.
Mantık ilimleri: Bu ilmin dine olumlu veya olumsuz hiçbir tesiri yoktur, mantıkçılar kesin bilgiye ulaÅŸma noktasında gösterdikleri hassasiyet ve titizliÄŸi sıra dine gelince mantık ilminin esaslarına baÄŸlı kalmayarak oldukça esnek davranmışlardır. Mantık ilmini inceleyen kimse, kesin delillerle desteklenen bu ilmin beÄŸenerek aynı metodun metafizik ilimlere de uygulandığını düÅŸünüp onları tabii olarak küfre düÅŸebilir.
Metafizik: Filozoflar bu üç meselede küfre on yedi meselede bidata düÅŸmüÅŸlerdir. Bu üç mesele ÅŸudur: Bedenler diriltilmeyecektir, Allah küllileri bilir cüzileri bilmez, âlemin kadim ve ezeli olduÄŸu hakkındaki görüÅŸleridir.
Ahlak ilimleri: Ahlak ilmiyle ilgili sözleri nefsin terbiye edilmesi, nefisle nasıl mücadele edileceÄŸinin yollarını belirtmeye yöneliktir, filozoflar bütün bu sözleri de sufilerden alarak eserlerine karıştırmışlardır. Filozofların bu sözlerini kabul edenler ve reddedenler için iki tehlike söz konusudur. Birincisi; bu sözleri reddedenler sözün muhtevasını ve gerçekliÄŸini dikkate almadan reddetmiÅŸ olurlar, burada her ne kadar filozoflara muhalefet edilmiÅŸ olsa da esasında hakikat olan sözleri inkâr etmiÅŸ olmaktadırlar. Bu kimseler doÄŸruyu kiÅŸilerle tanırlar, kiÅŸileri doÄŸruyla deÄŸil. Ä°kincisi ise; filozofların ahlaki öÄŸretilerini kabul edenler okudukları veya iÅŸittikleri güzel sözler karşısında filozoflara karşı hüsnü zan besleyip hikmetle karışan batıl sözlerini de kabul etmiÅŸ olurlar. Tüm bu tehlikelere mahal vermemek adına halkı bu kitaplardan uzak tutmalı ve bu kapının tamamen kapatılması için çaba sarf edilmelidir. Aksi takdirde bu sapkın fikirlerden halkı uzak tutmak mümkün deÄŸildir, nitekim Ä°slami ilimlerde yetkinliÄŸe ulaÅŸmış kimse hakkı batıldan ayırma noktasında halka yardımcı olur.
Sapkın bir mezhep: Talimiyye
Gazalî, felsefenin tehlikesi ve zararını dile getirdikten sonra Talimiyye mezhebi hakkında araÅŸtırmalarını sürdürmüÅŸtür. Talimiyye mezhebi; onun yaÅŸadığı dönemde “Her ÅŸeyin anlamı Hak’la kaim olan masum imamdan öÄŸrenilir” sözleriyle ÅŸöhret bulmuÅŸtur. Bu mezhep hakikati öÄŸrenmede muallime ihtiyaç duyulduÄŸunu fakat muallimin masum olması gerektiÄŸini iddia etmiÅŸtir. Ä°çinde bulundukları ÅŸartlarla birlikte deÄŸerlendirildiÄŸinde masum imamın bulunması neticesinde bütün ihtilafların nihayetlendirileceÄŸine inanmışlardır. Kur’an ayetlerinin zahir ve batın olmak üzere iki anlamı olduÄŸunu, batın ilmini ise sadece masum imamların bildiÄŸine inanmışlardır.
Oysa peygamberimiz Hz. Muhammed (sas) bir hadisinde "Ben zahire göre hüküm veririm, sırlara ise Allah hâkimdir" buyurmaktadır. Hz. Peygamber bile böyle söylemiÅŸken nasıl olur da bir kiÅŸi bunu masum imamdan umabilir. Talim ehli akli muhakemenin güvenilir olmadığını iddia ederek ve masum imamın nasla tayin edilip Hz. Peygamber tarafından da iÅŸitilmemesi sebebiyle batıl bir yol olduÄŸunu kendi içinde kanıtlamıştır.
Bütün gayretiyle tasavvufa yöneldi
Gazzalî, Talimiyye mezhebini de araÅŸtırdıktan sonra bütün gayretiyle tasavvuf ilmine yönelmiÅŸtir. Ebu Talib el-Mekkî’nin, Haris el-Muhasibî’nin eserlerini okuyup Cüneydî, Åžiblî, Bayezid-i Bistamî ve diÄŸer ÅŸeyhlerden nakledilen çeÅŸitli sözleri de incelemiÅŸ ve onların hallerini yaÅŸamak için olumsuz özelliklerin olumlu vasıflarla deÄŸiÅŸtirilmesi gerektiÄŸini anlamıştır. Hakikati anlama noktasında aklın ve duyuların yetersiz kaldığını sufilerin yoluna girerek anlamış, Allah’a giden yolda yürüyenlerin sufiler olduÄŸuna kani olmuÅŸtur.
El-munkız mine’d-dalal; Gazalî’nin kendi dönemi hakkında bize bazı bilgiler vermektedir. Burada metafizik ilminin ihdasını da temel alan esas bir problem ile karşı karşıya gelmekteyiz. Bu sadece Gazzalî’nin döneminde problem olmakla kalmamış, dini düÅŸüncenin temel problematiÄŸi olmuÅŸtur: Lafız-mana iliÅŸkisi.
Bir diÄŸer problem dini ilimlerin dini ilim kategorisinde yer alıp almama problemidir. Åžöyle ki; Gazalî ruhi-zihni problemini tasavvuf ilmiyle iÅŸtigal ederek ve sufilerin yolunu takip ederek nihayetlendirip içinde bulunduÄŸu durumun üstesinden gelebilmiÅŸtir. Gazali bu eserinde üstü kapalı da olsa tasavvuf ilminin din ilimleri arasındaki yerini vurgulamış, kelam ilminin tıpkı hadis ve fıkıh ilmi gibi kâmil bir mümin olma yolunda yetersiz kaldığına dikkat çekmiÅŸtir. Bu baÄŸlamda tasavvuf ilmi bu üç ilmin noksanlığını tamamlamak üzere sistematikleÅŸtiriliyor. Eserinde bahsettiÄŸi sufilerin kitapları, tasavvuf mesailini kuran ve sünnet çerçevesince belirleyen ve kalbin eÄŸitilmesinde peygamberi takip eden kimselerdir.
Kelamcılara eleştiriler
Gazalî’nin kelamcılar hakkında sünneti savunmanın ötesine geçerek cevher ve araz bahislerine girmesi ve bu hakkında yaptıkları açıklamaların halkın üstüne çöken karanlığı kaldırmada yetersiz olduÄŸunu iddia ederek yaptığı eleÅŸtiriye ÅŸöyle cevap verilebilir; kelamcılar bilhassa hocası Ä°mamu’l Haremeyn el-Cüveynî baÅŸta olmak üzere temyiz yaşına ulaÅŸmış akil baliÄŸ bir kimsenin iman etmesi gereken ilk husus olarak âlemin hadis oluÅŸunu ÅŸart koÅŸması önemli bir husustur. Nitekim filozoflar âlemin kadim olduÄŸunu iddia ederek bu temel üzerine tabiatın ve insanın yerini konumlandırmış ve küfre düÅŸmüÅŸlerdir. Kelamcıların âlemin hadis oluÅŸunu, onun bir muhdîsinin olmasını icap eder diyerek, hadisi kendi içerisinde ikiye ayırırlar. Böylelikle cevher ve araz bahislerine gelmiÅŸ olurlar. Kelamcılar muhaliflerinin eleÅŸtirilerini dikkatle inceleyerek bu sorulara kâinatı ve vahyi inceleyerek cevap vermeye gayret göstermiÅŸlerdir. Gazzalî’nin bizzat kendisinin kullandığı bu metot kelamcılar adına eleÅŸtiriye tabi tutulmuÅŸtur.
Gücümüz yettiÄŸince Gazzalî’yi ve yaÅŸadığı çağı anlamaya çalıştık. Åžimdi kendimize ÅŸu soruyu sormalıyız: Bizden asırlarca evvel yaÅŸamış olan Gazzalî’yi anlamanın bize ne gibi bir faydası var? Gazzalî kendi döneminde bir metot takip ederek hakikate ulaÅŸmayı amaç edinmiÅŸtir, bunu ise tasnifindeki gruplara eleÅŸtirel yaklaşımıyla yapmıştır. O zaman Gazzalî için ÅŸunu rahatlıkla söyleyebiliriz; o hakikati ararken zihnini özgürleÅŸtirerek bunu yapmıştır. ÖzgürleÅŸmek, özgür olduÄŸumuzu iddia etmek, hatta imanın özgürlük olduÄŸunu söylemek çok sıkça kullandığımız ifadelerdir.
Fakat bu kelimeleri etraflıca düÅŸünüp iyi anlamamız gerek. Klasik literatürümüz, imanın ne olduÄŸunu, müminin kime dendiÄŸini ve imanın ne olmadığını bütün teferruatlarıyla izah etmiÅŸ ve bu eserler günümüze kadar intikal etmiÅŸtir. Allah bu kıymetli eserlerin sahiplerinden razı olsun. Ä°ÅŸte bu intikal süreci bize göstermektedir ki, her çağın iman anlayışı farklı olmuÅŸ ve bundan ötürü de iman dinamik bir olgudur diyebiliyoruz. GeçmiÅŸ bertaraf edilmeden ama daima restore edilerek dinin Hıristiyanlıktaki gibi kurumsallaÅŸmasına engel olunmalıdır. Burada esas olan kiÅŸinin Allah ile iliÅŸkisidir.
Nafiye Yüksel/Dunyabizim
Henüz yorum yapılmamış.