Kültür Sanat
Siluete neden bu kadar deÄŸer veriyoruz?
Follow @dusuncemektebi2
Artık camiye gitmek isteyen herhangi birinin aklına, ibadet etmek kadar fotoğraf çekmek de gelmekte, ve sanırım bu algı gitgide yaygınlaşmaktadır. Sosyal paylaşım siteleri, turistlerin ve yerli turistlerin çektiği binlerce cami fotoğrafı ile dolup taşmaktadır..
Geçen sene iki mesele üzerinden bir “siluet” tartışması baÅŸladı Türkiye’de. Siluet tartışmalarına konu olan ilk mekân Haliç üzerinden geçecek olan metronun köprüsü, diÄŸeri ise Üsküdar tarafından bakıldığında Sultanahmet Camii’nin minarelerinden daha uzun gözüken, Zeytinburnu’ndaki iki adet gökdelen idi. Hatta geçen aylarda, mezkur gökdelenlerin yıkılacağına dair karar açıklandı. (fiiliyata geçer mi bilmiyorum, açıkçası pek de önemsemiyorum), köprü ise eleÅŸtirilere ve tepkilere kulak asılmadan yapımına devam etti ve bitti bitecek durumda.
Belirli yerlerden camileri seyre dalınca önündeki “manzarayı” kapatan bu iki bina neden bu kadar tartışma konusu oldu? Bu binalar çirkin midir? Daha güzel olabilir miydi? Bu soruları çoÄŸaltabilirim, ama meselenin “nereden baktığımız” ve “nasıl baktığımız” ile iliÅŸkisine dair ufak bir not düÅŸmek istedim sadece.
Ä°çinde ibadet edilen mekân’dan fotoÄŸrafı çekilecek mekân’a
Türkçe’de yaygınlık kazanmamış, “turist bakışı” kavramı ile söze girmek istiyorum. Turist, bir tarife göre sömürgeciliÄŸin yeni biçimi. Geçen aylarda bir yazısında Mustafa Kutlu ÅŸöyle diyordu mesela: “Bir yer ki ‘turistik’ olmuÅŸtur, çekiver kuyruÄŸunu. Çünkü orada artık turistin borusu öter, her ÅŸey onun arzusuna göre dizayn edilir, doÄŸal olan yerini yapay olana terkeder.” Sultanahmet’te çalışmalarını sürdüren biri bu satırları yazarken muhtemelen sürekli geçtiÄŸi Sultanahmet aklına geliyordur, en azından ben okurken oraları düÅŸünmüÅŸtüm. Sultanahmet Camii'ne bakan barlar, yabancı lokantalar, cafeler, zincir maÄŸazalar, vs…
ÖrneÄŸin Sultanahmet’e giden biri, “kendi”nden bir ÅŸey bulmakta zorlanır. Kartpostal almayacaksa, fotoÄŸraf çektirmeyecekse, çay içecek bir yer bulmakta zorlanır, camiye girmekte zorlanır, kendisini buralarda adeta yabancı hisseder. Gitmek istemez, gitmek için pek makul nedenler bulamaz, hatta gitmesi zorlaÅŸtırılmaktadır. Zira turist otobüslerinin rahatlıkla girebildiÄŸi meydan, hususi otomobillere kapalıdır, oraya giden tek vesait tramvaydır. Bir Müslüman kiÅŸi camiye gitmek istemeyebilir, haklıdır, çünkü gidiÅŸi çetin engellerle doludur. Bu noktada ÅŸu soru sorulabilir; turist gibi bakmayacaksan, yani turist otobüsüyle gelmeyeceksen, otellerden birinde kalmayacaksan, fotoÄŸraf çektirmeyeceksen, Sultanahmet Camii’ne niye gidesin? Bana bu soruyu sorduran ÅŸey, bir tehlikenin de habercisi galiba.
Tabi haliyle nedir bu tehlike denecektir. Kendimce bu meselenin tehlikesi, caminin iÅŸlevinin, içinde ibadet edilen mekân’dan fotoÄŸrafı çekilecek mekân’a doÄŸru evrilmesidir. Daha genel ifade ile, cami, içinde bir ibadetin eda edileceÄŸi yahut Kur’an-ı Kerim’in okunulacağı, dinlenileceÄŸi, vs. bir mekan olmaktan ziyade, tüketime yönelik bir mekan haline gelmektedir. Yani artık camiye gitmek isteyen herhangi birinin aklına, ibadet etmek kadar fotoÄŸraf çekmek de gelmekte, ve sanırım bu algı gitgide yaygınlaÅŸmaktadır. Sosyal paylaşım siteleri, turistlerin ve yerli turistlerin çektiÄŸi binlerce cami fotoÄŸrafı ile dolup taÅŸmaktadır.
İstanbullu artık turist gibi bakar oldu
Peki baÅŸa dönecek olursak, silüet tartışmaları, bir estetik tartışması olduÄŸu kadar turistik bakışın sonucu olarak doÄŸmuÅŸ bir tartışmadır diyebilir miyiz?
Yukarıda saydıklarımız gibi pek çok nedenin müteselsilen bir araya gelmesi, son 30 yıl içinde Ä°stanbulluyu turist gibi bakmaya alıştırmış durumdadır. Ä°çinde yatana Fatiha okunacak türbeler, içinde namaz kılınacak, ibadet edilecek, Kur’an okunacak camiler, geçerken selam edilecek, ölümün tefekkür edileceÄŸi mezarlıklar, yavaÅŸ yavaÅŸ güzel ışık ve uygun kadraj kombinasyonları ile, eÅŸe dosta gösterilecek güzel pozlar mesabesine indirgenmektedir. Bu durumdur ki bizlere, camiyi bir kadraj olarak düÅŸünüp arkasındaki kuleyi, önündeki köprüyü gösterir. Yoksa Ä°stanbul ne köprüye ne de kulelere yabancıdır.
Misal, 70'li yıllarda yapılan boÄŸaz köprüsü vardır, Eyüp sırtlarından baktığınızda karşınıza dikilen birkaç tane köprü vardır, Üsküdar sahilinden baktığınızda sayamayacağınız kadar kule yıllardır vardır. Yani vardır oÄŸlu vardır. Ä°stanbul kulelere köprülere alışıktır.
Ä°stanbul’un ÅŸehir planlamasından memnuniyet duyduÄŸumu söyleyemem, ama Ä°stanbul'un planlamasında, Ä°stanbul'a has ÅŸeylerin ortaya konulduÄŸunu da kimse bana söyleyemez. Bir tarihsel geliÅŸimden ziyade, DoÄŸu ve Batıdaki muadil (görülen) örnekleri üzerinden karşılaÅŸtırması yapılan Taksim Gezi Parkı tartışmaları bile [burada geçen ay yapılan bolca tartışmanın sadece çevre ile ilgili kısımlarını kastediyorum], bu noktada, Ä°stanbul’da çevrecilik namına söylenen bir ÅŸey olmadığını güzel bir ÅŸekilde göstermiÅŸtir (ama yine aynı eylemlerin devamı, pek çok insana pek çok müspet ve menfi ÅŸeyi göstermiÅŸtir, ÅŸimdilik girmiyorum). Benim memnuniyetsizliÄŸimin nelerden kaynaklandığı, ne ÅŸekillerde ortaya çıktığı, meselelere nasıl baktığımı da gösterir, her daim.
Åžehir ile ilgili görüÅŸlerimizin hızlıca farklı bir mecraya kayması, tüm mabedlerin kurgulanmış bir geçmiÅŸ ile eÅŸlenip, romantik turizm nesnelerine dönüÅŸmesinin sebeplerini, çok deÄŸil, sadece son 30 yıla bakarsak rahatlıkla görebileceÄŸiz. Turist gibi bakmak bize, daha önce hiç de umursamadığımız deÄŸiÅŸimleri, büyük olaylar gibi göstermektedir maalesef. Tabi ki Zeytinburnu’ndaki gökdelenlerin de, Haliç'teki yeni köprünün de güzel yapılar olduÄŸunu iddia etmiyorum. Fakat bu iki yapının da güzelliÄŸi yahut çirkinliÄŸinin “basit” bir silüet meselesinden çok daha derinlemesine tartışılması ve konuÅŸulması gerektiÄŸini düÅŸünüyorum. Tabii evvela silüete neden bu kadar deÄŸer verdiÄŸimiz üzerinden konuÅŸmaya baÅŸlayarak...
Mehmet Erken/Dunyabizim
Henüz yorum yapılmamış.