Kültür Sanat
Kahve'nin zamanda yolculuÄŸu
Follow @dusuncemektebi2
Kahve; yolculuğunun başından beri gittiği her yerde popüler olmuş, yerleştiği bölgenin kültürüyle harmanlanarak oraya has bir kültür oluşturmuş, zamana meydan okuyan yegâne içecektir.
Kahve çekirdeÄŸi keÅŸfedildiÄŸinden itibaren “modası geçmemiÅŸ”, aksine gittiÄŸi her coÄŸrafyaya has bir kültür oluÅŸturmuÅŸtur. Kimine göre hayati bir benzin görevi gören ve dost meclisinde ikram edilen keyfi bir içecekken, bundan öte sosyokültürel mecrada epeyce yer almış; siyasi/edebî/dinî tartışmaları tetiklemiÅŸ, dünya piyasasında petrolden sonra “meÅŸru” en büyük pazara sahip global bir metaa dönüşmüştür. Günümüzde birinci, ikinci, üçüncü dalga diye sınıflandırılan kahve tüketimi ÅŸekli, modern yaÅŸam alanımızdaki edindiÄŸi yer ile sosyolojik çıkarım yapmamıza imkân saÄŸlamaktadır.
Kahve’nin rivayetlere dayanan tarihi
Kahve ile ilgili en eski hikâye ise 17. yüzyılda Sorbonne Üniversitesi’nde ilahiyat profesörü olan Antonius Nairone tarafından derlenmiÅŸtir. 850 yılında Yemen’de yaÅŸamış Kaldi isimli bir manastır çobanı, daÄŸlık bölgede saldığı keçilerini gitme vakti geldiÄŸinde koyunları toparlamak için kavalını çaldığında, keçiler o akÅŸam kaval sesine gelmemiÅŸler. ÅžaÅŸkın çoban keçilerini bulduÄŸunda bir bakmış ki çılgınlar gibi atlayıp zıplıyorlar. Kaldi, keçilerin bu ekstatik hâlini koruda bulunan çalı görünümlü kırmızı taneli bir bitkinin yapraklarını yemelerine baÄŸlamış. Kendisi de merakla bu kırmızı yemiÅŸlerden yediÄŸinde aniden terlemeye baÅŸlamış. Sonrasında hemen dinçleÅŸip enerjiyle dolmuÅŸ ve hiç olmadığı kadar mutlu olduÄŸunu düşünüp bu bitkiyi manastırdaki derviÅŸlere tanıtmış. Kahve yemiÅŸlerinin de bu ÅŸekilde hızlıca yayıldığı söylenir.
Osmanlı folklorunda daha çok kabul gören ve kahve aleyhtarlarına karşı bir müdafaa vasıtası olarak kullanılan diÄŸer rivayete göre de, Åžâzelî Tarikatı’nın kurucusu Åžeyh Hasan El Åžâzelî kahvecilerin piridir ve ilk kahve çekirdeklerini kaynatan kiÅŸi odur. Åžeyh kahve piÅŸirirken kahvenin taÅŸarak etrafa dökülmesini, kahvenin bütün dünyaya yayılacağı ÅŸeklinde yorumlanmıştır. Bu rivayet Kâtip Çelebi’nin Cihan-nüma’sında da detaylı bir ÅŸekilde anlatılmaktadır.
Kahvehanelerin doÄŸuÅŸu
Kahve, 14. asırda Yemen’de bir içecek olarak ortaya çıktıktan sonra zamanla Mekke ahalisinin de tercih ettiÄŸi bir içecek olmuÅŸtur. Ä°lk kahvehanenin 1511 yılında Mekke’de, kamusal alan olan bir caminin yanında ortaya çıktığı söylenir. Osmanlıların 1517 yılında Mısır ve Arabistan yarımadasını topraklarına katmasından sonra kahve, Anadolu’da ve diÄŸer Osmanlı illerinde tanınmaya baÅŸlar. Halepli Hakem ve Åžamlı Åžems’in açtığı kahvehanelerle tanışan Ä°stanbul halkı, kısa sürede bu karasuya müptela olmuÅŸtur. Fakat Kanunî Dönemi’nin en önemli ulemasından olan Åžeyhülislam Ebussuud Efendi (1490-1574), kahvenin haram olduÄŸuna ve kahvehanelere gidenlerin fasıklığına dair fetvalar vermiÅŸtir.
Kahvehaneler, devlet icraatlarının tenkit edildiÄŸi, hükümetlerin aleyhinde birtakım planların ortaya atıldığı yerler olarak görülüyordu. Yönetim bundan haberdar olduÄŸu için rahatsızlık duyuyordu ve ilk fırsatta kapatılmaları için yasaklar ilan etmekteydi. IV. Murat döneminde de bu ÅŸekilde olmuÅŸ; yangın vesilesi ile devlet erkânının ihmalkârlığı hakkında kahvelerde dile getirilenler, yönetimi rahatsız etmiÅŸ olmalıdır. Bu yasaklar ÅŸairlerin yazdığı hicviyeler ve halkın hoÅŸnutsuzluÄŸuna raÄŸmen taviz verilmeksizin devam ettirilmiÅŸtir. Pek çok kiÅŸi yasaÄŸa uymadığı için idam yahut infaz edilmiÅŸtir. V. Murat’ın akabinde tahta geçen Sultan Ä°brahim’in (1639-1648) saltanatı döneminde de devam eden yasaklar, IV. Mehmet (1648-1688) döneminde son bulmuÅŸtur. Bu tarihten sonra kahvenin tamamen serbest bırakıldığı görülmektedir. Zaten devlet erkânından halkın en fakir tabakasına kadar herkes tarafından tüketilen ve ikram edilen kahve, sosyal ve kültürel anlamda sarsılmaz bir mevki kazanmıştı. Toplumun her kesiminin gittiÄŸi kahvehaneler günümüze kadar ismen yerini korumuÅŸsa da içerik olarak çok büyük deÄŸiÅŸim geçirmiÅŸtir. Kahveden çok çay tüketilen, daha fikrî münazaralar yapılan, edebî ve siyasi konuların konuÅŸulduÄŸu bir yer olmaktan, türlü masa oyunları oynarken “memleketi kurtaran” erkek egemen birer mekâna dönüşmüşlerdir.
Kahvenin yolculuÄŸunda ilk Avrupa’ya gelmesi çok kolay olmamıştır. Avusturya’nın kahve ile tanışması, 1683 yılında II. Viyana KuÅŸatması sonrası olarak geçer. KuÅŸatmada yenilerek geri çekilen Osmanlı ordusu, kahve dâhil birçok yükünü Viyana önlerinde bırakmıştır. Rivayete göre Osmanlı ordusunda tercüman olarak görevli Polonya asıllı Georg Franz Kolschtzky, kuÅŸatma sırasında Polonyalıların da Türklere karşı Avusturyalılarla birlikte savaÅŸtığını görünce, taraf deÄŸiÅŸtirerek casus olarak çalışmaya baÅŸlar. SavaÅŸ sonrası da Avusturyalılar hizmetlerine karşılık olarak kendi isteÄŸi üzerine, Osmanlıların bıraktıkları çuvallar dolusu çekirdek kahveyi, ödül (ganimet) olarak ona verirler. Kendisi de böylece Viyana’daki ilk kahvehaneyi açar.
Avrupa’daki ilk kahvehaneler elit kesimin sosyalleÅŸmek için gittiÄŸi, çok gösteriÅŸli mimari dekora sahip mekânlardı. Viyana’nın en eski kahvehanelerinden olan ve hâlen dahi faaliyet gösteren Cafe Lavenna’ya, ünlü besteci Wagner’in her öÄŸleden sonra eÅŸiyle gidip müzisyen dostlarıyla buluÅŸtuÄŸundan bahsedilir. Kahve Napoli’ye vardığında ise Napolitanların çok sabırsız olması ve bir kahveyi yedi sekiz dakika beklemek istemeyip kahve sahibine baskı yapmaları sonucunda filtre kahve ortaya çıkmıştır. 1600’lerin sonunda kahveyi Fransa’ya ulaÅŸtıran da Ä°talyan bir giriÅŸimcidir. Paris’te açtığı “cafe”, kahvenin yanında ikram ettiÄŸi pastane ürünleriyle aristokrat kadınlar tarafından çok sevilir ve hızlıca kahve/cafe kültürü yayılmaya baÅŸlar. Günde yedi sekiz litre alkol alan Fransızlar için kahve inanılmaz bir buluÅŸtur, tüketilen alkol miktarı düştükçe zihinleri açılır ve ressamlar, ÅŸairler, yazarlar, devrimciler hararetle kafelerde buluÅŸup fikrî münazaralara girerler. Avrupa düşünce tarihini derinden etkileyen Fransız Devrimi’nin bu kafelerden birinde baÅŸladığı da hep söylenir.
18. yüzyıla kadar gelindiÄŸinde kahve, sosyal bir tüketim içeceÄŸi olmanın ötesine geçmiÅŸtir. Kahve tiryakiliÄŸinin kıta Avrupa’sında hızla artmasıyla bu içeceÄŸin metalaÅŸması da kaçınılmaz olur. Koloniyel güçlerin kahveyi Latin Amerika topraklarına götürüp yetiÅŸtirmesiyle elde edilen büyük ölçekli ürün, global pazarda çok mühim bir ticaret baÅŸlatır. 19. yüzyılda Amerika’yı da kasıp kavuran kahve, kahvehaneler/cafelerden çıkıp evlere girer ve gündelik hayatın merkezinde bir yer edinir. Kahve, tüketimi birinci dalga diye sınıflandırılan bu evrimi geçirmiÅŸtir. Tamamen kâr odaklı, hemen içmeye hazır, endüstriyel, fazlaca kavrulmuÅŸ kahve; Folgers markasıyla her Amerikalının tezgâhında yerini almış ve bir dalga baÅŸlamıştır. Daha hızlı bir yaÅŸam sürerken sabah çabucak ayılmak, öÄŸle arasında iÅŸ yorgunluÄŸundan biraz olsun hafiflemek gibi sloganlarla hızlı tüketim aracı hâline gelir. Folgers’ı takip eden Nescafe ve türevleriyle dondurulmuÅŸ granül kahve de demlemeyi bile gerektirmeden hızlıca içilebilir olması nedeniyle günümüze kadar gelen global ölçekte bir popülerlik kazanmıştır.
Kahvenin artık herkes tarafından elde edilebilir, ucuz, hızlı tüketilen bir meta olmasından sonra modern hayat içerisinde bu kadar popüler olan bir ürünü daha pahalı ve farklı bir ÅŸekilde pazarlama ihtiyacı doÄŸar. Farklı kavrulma ÅŸekilleri ve daha “adil” ticari satışlarla getirtilen çekirdek çeÅŸitleriyle görece “artisan” denebilecek kahve satışlarının ikinci dalga kahve tüketimini baÅŸlattığını görebiliriz. Dönemsel olarak internetin de hayatımıza giriÅŸiyle Starbucks ve türevi “coffeehouselar” eriÅŸilebilir internet saÄŸlayan birer mekân olarak eÄŸitimli bir zümreye ev sahipliÄŸi yapar olmuÅŸtur. Mekânın dizaynı da bu yönde tasarlanmıştır. Garsonların getirmediÄŸi, “selfservis” kahvenin alınıp, istediÄŸiniz kadar oturabildiÄŸiniz rahat koltuklara sahip, iÅŸinizi hâlledip laptopunuzu koyabileceÄŸiniz masalar bulunduran konsept bir mekândır. Dönemin insanını yansıtan bireyselleÅŸmenin öne çıktığı birer “kahvehane” olarak her yere yayılır. Dünyanın her yerinde aynı kahveyi içebilme “lüksüne” sahip olunur bu markalar sayesinde. Amerikan kültürünün etkin yayılmacılığı, globalleÅŸme ÅŸemsiyesi altında kahve kültüründe de tezahür ettiÄŸini gösterir. Friends ve Seinfeld gibi dünya çapında çok izlenen dizilerde (daha pek çok örnek de verilebilir) ana mekânlardan birinin hep bu tarz kafelerin olmasının da sayılarının artmasında büyük payı olduÄŸunu düşündürür.
Franchise bir kafe açmanın getirdiÄŸi ekonomik yük, dünyada bu zamana kadar hiç olmadığı kadar eÄŸitimli iÅŸsiz insanın olması gibi sebepler; sürdürülebilir tarım, adil ticaret gibi kavramların içinin daha doldurulmuÅŸ olduÄŸu bu dönemde bağımsız kahveciliÄŸin popüler olması kaçınılmazdır. Daha çok “hipster” akımı ile baÅŸlamış olsa da aldığınız içeceÄŸin sadece bir içecek deÄŸil de, çekirdeÄŸinin nereden geldiÄŸinden, ne kadar kavrulduÄŸundan, kaç derece sıcaklıkta demlendiÄŸine kadar tüm hikâyesiyle birlikte içtiÄŸiniz bir iksir gibi sunulması yeni bir akım olan üçüncü dalga tüketimini baÅŸlatmıştır. Bu akımda çekirdekten bardaÄŸa kahvenin hikâyesini öÄŸrenmek isteyen, kaynağına inen, kahvenin geçirdiÄŸi iÅŸlemleri tek tek ele alan veya hazırlama ve sunum tekniklerine azami önem verenlerin alışveriÅŸi baÅŸlamıştır. Kahve festivalleri ile bu alışveriÅŸ iyice yaygınlaÅŸmıştır.
“Bilinçli tüketici” sayısının artmasıyla yüksek öÄŸrenim gören/mezun olanların iÅŸ piyasasında kendilerine uygun iÅŸler bulamayışı bu “niche” ürünleri pazarlamayı çekici hâle getirmiÅŸtir. Teknolojik geliÅŸim sayesinde de farklı demleme ÅŸekilleriyle deneyler yapabilme, sürekli yeni ürünler çıkarabilme, marifetlerini sergileme açısından birer sanat ürünü olarak sunumlar yapılmaya baÅŸlamıştır. Bu kafeler “franchise” olanlara göre çok daha ufaktırlar çünkü konforlu hissettirmek gibi bir amaca hizmet etmezler. Barrister denilen “kahve uzmanı” bir bilim adamı titizliÄŸinde kahveyi hazırlar. Tasarım olarak, genellikle doÄŸal sunumlarıyla ÅŸehirden kaçmak isteyen modern eÄŸitimli ve kesimi farklı bir atmosferde hissettirme çabasıyla dizayn edilmiÅŸtir. Pek çoÄŸunda duvarında asılı olan bisiklet, kullanılmayan plastik sunum kapları, kahve üzerine söylenen özlü söz tabloları, adil ticaret/organik sertifikaları vs. hep ÅŸehirden doÄŸaya kaçma arzusu içindeki ÅŸehirli ve eÄŸitimli kitleyi hedef alan tasarımlardır.
Kahve modası
Kahve; yolculuÄŸunun başından beri gittiÄŸi her yerde popüler olmuÅŸ, yerleÅŸtiÄŸi bölgenin kültürüyle harmanlaşıp oraya has bir kültür oluÅŸturmuÅŸ, zamana meydan okuyan yegâne içecektir. Kahve popülerliÄŸi sayesinde toplumsal statü ve ideolojik çıkarımlar yapacak alanı bize kendisi sunar. Geleneksel Türk kahvesinin kız isteme törenlerinde, komÅŸu sohbetlerinde, formu çok deÄŸiÅŸmiÅŸ olsa da kahvehanelerde ve sıradan kafelerdeki tüketiminin popülerliÄŸini koruyacağına ÅŸüphe yoktur. Daha yerel, gelenekselci zihniyeti temsil eder Türk kahvesi, modası geçmez. Starbucks ve türevlerinin kahvelerini tüketmek ise kentli, hızlı yaÅŸayan, konformist, metroya binen, laptopunda çalışan kesimin kendi statüsünü ifade etme ÅŸeklidir. Metropol insanının, Amerikan filmlerinden çıkmış bir edayla sosyal hayatta yer edinme gösterisidir Starbucks Kahveleri. Öte yandan bunların hepsini reddeden, postmodern diye nitelendirebileceÄŸimiz “hipster cafeler” ise geleneÄŸin dışına çıkıp kendi mottosuyla bir tüketim ÅŸekli sunar. Daha çevreci, adil ticaret taraftarı, antiemperyalist mantalite ile demlenmiÅŸ bir kahve sunar bu grup. Çekirdekten fincana kadar gelen hikâyesiyle, bilim adamı titizliÄŸiyle hazırlanmış bir sanat eseri edasıyla “tüketilir” burada kahve. EÄŸitimli ama kariyer hayatında “kendine uygun” yer bulamamış, bağımsız olmak isteyen çevreci kesimin uzmanlaÅŸtığı bir ürüne evrilmiÅŸtir artık. Kahvenin, zamanın getirdiÄŸi yeniliklere ayak uydurarak bundan sonra da hayatımızda mutlaka yer alacağı kuÅŸkusuz. Modasını takip edin ya da etmeyin, kahvenin yolculuÄŸundan çıkarılacak çok dersler var.
Åžeyma Wills, "Modası Geçmeyen Kahve", Bilimevi Kadın dergisi, Temmuz-AÄŸustos-Eylül 2018, sayı 6.
Henüz yorum yapılmamış.