Kürsü
Abdurrahman Dilipak: Bir insanı haddinden fazla övmek ve yüceltmek, o kişiye iyilik değildir
Follow @dusuncemektebi2
Abdurrahman Dilipak- Yeni Akit
Dün kaldığımız yerden bugün de devam ediyoruz.
Bakın bizde Halife “Norm koyan” biri deÄŸil. Ä°nsanların aslında ÅŸu “Normal” dedikleri ÅŸey, bir Norm’un herkes tarafından kabul edilmesi ÅŸeklinde anlaşılıyor. Bizim bu “Norm” denilen ÅŸeyi konuÅŸmamız gerek. Bu “Evrensel Norm” dedikleri ÅŸeyler ne kadar Hakka uygun, hakkı koruyan ÅŸeyler aceba!. Uluslararası sözleÅŸmeler, AB beyannamesi, bunlar hep birer norm’dur. “Norm” aslında insan aklının eseridir.
Biz bu konular üzerinde çok okuyup, düÅŸünmediÄŸimiz için, ÅŸikayet ettiÄŸimiz ÅŸeylerin yerine neyi koyacağımız konusunda zorlanıyoruz. ÇoÄŸu kez yerine koyduÄŸumuz ÅŸey de beklenen faydayı saÄŸlamıyor. Batıda da bu sorun çözülmüÅŸ deÄŸil. Yahudilik, Hıristiyanlık, ruhani otorite ile siyasi otoritenin iliÅŸkisi ve iktidar paylaşımı konusunda tartışmalar devam ediyor. Laisizm, Sekülerizm, Teokrasi, Bizantinizm baÅŸlığı altında birçok tartışma hâlâ devam ediyor. Ä°slam dünyasında Hilafet ve Ä°mamet tartışması devam ediyor.
Bu tartışma bugünden yarına bitmeyecek. GeçmiÅŸi tümden red edemeyiz, geçmiÅŸle yüzleÅŸmeden ve ciddi bir özeleÅŸtiri yapmadan daha ileriye de gidemeyiz. Hele bugünkü Sisi’yi “Ulul emr” kabul eden Vehhabi kafası, kendi mezhebini dinin aslı kabul eden Safevi Åžiası kafası, kendi ÅŸeyhini beni Ä°srail peygamberlerinden üstün gören “Köklerinden koparılmış modern Sufi” kafası, devleti insanlar üzerinde “hüküm koyma” ve onları “terbiye etme” makamı olarak gören siyasetçi kafası ile bu iÅŸleri rayına oturtmak kolay olmasa da, Tevhid temelinde Akaid ve Fıkheden bir mü’min feraseti ile Alemlere rahmet olarak gönderilen bir peygamberin ümmeti anlayışı ile Müslümanların vahdeti, temelinde ve yeryüzünde adalet, barış ve hürriyetin tesisi için Allah, Resul ve Kitab’a sadakatle yürüyüÅŸümüzü sürdürmemiz gerekiyor.
Bırakın sadece Müslümanlar arası ittihadı, biz tüm erdemli insanlar ve mazlumlarla müttefik, deÄŸer üreten herkesle mütelif olacağız ya hu! Bunu gerçekleÅŸtiririz ya da gerçekleÅŸtiremeyiz, o benim sorunum deÄŸil, benim sorumluluÄŸum bu yönde yürümektir. YaÅŸadığım zamana ve mekana ÅŸahid olarak istikamet ve eylem sahibi olmak! Sıratı müstakim budur!
Halife bizde insanın Allah’a nisbet edilmesi, “kulluk” ile birlikte “Onun rızasının tecellisinin vesilesi”olması ile ilgili, “yaratılış gayesi”nin pratik hayattaki tezahürünü ifade eden bir isimlendirmedir. Siyasi anlamda Ä°mamet ve Hilafet “devlet baÅŸkanlığı” yerine de kullanılmıştır. Bu kavramların haÅŸa “Zıllullah” anlamında kullanılması doÄŸru deÄŸildir. Mecazi anlamda Allah’ın halifesi yukarıda izah ettiÄŸim ÅŸekilde, her insan cevher olarak bu potansiyele sahip olsa da, yaratılış gayesine uygun yaÅŸayan insandır. Siyasette ise Halife, imam, Hz. Peygambere nisbet edilir. Aynı zamanda dayanağı risalet de olsa, pratikte insanların maslahatını gözeten, mal, can, namus, akıl, inanç ve nesil emniyetlerini teminat altına almak için ümmetin örgütlenmesi anlamına gelir.
“Raina” demeyeceÄŸiz, “Unzurna” diyeceÄŸiz!. Yani “öl de ölelim, vur de vuralım” yok. Aklımızı kiraya vermeyeceÄŸiz, kimsenin önünde “Musalla taşındaki meyyid” gibi olmayacağız. Rehberiyet, ilim ve irfanla, maslahatla, çizilen bir çerçeve ile sınırlıdır. Had’ler vardır. Haddin / hudud’un dışına çıkmak fahÅŸa / haddi aÅŸmak’dır. Emirin tasarrufu da verilen yetki ile sınırlıdır. Onun ÅŸartları, hedefi, usulü ve çerçevesi olduÄŸu gibi bir de dünya ve ahiret hesabı vardır. Emir, Amir, Memur, “imar”la mükelleftir, “ifsad” ile deÄŸil. Bizim ahdimiz Allah’adır, diÄŸer bütün ahidler, ona nisbetledir. Allah’a olan sadakatımız, devlete, emir’e olan sadakatımız’ın da çerçevesini çizer. Allah’a olan sadakatımız, bu anlamda devlete olan sadakatımız’ın istinatgahı olacaktır. Bunun dışındaki rehberlik ve imamet, hilafet iddiaları, Rububiyet’tir. Uluhiyet iddiasıdır. Firavun “bana sormadan nasıl böyle bir ÅŸey yaparsınız” dediÄŸi için kibrinden dolayı, cehenneme kadar yol açtı kendine. Onun o iÅŸi onu cehenneme yuvarladı. Biz ise dün olduÄŸu gibi “La ilahe” diyoruz. La ilahe illallah! Allah’tan baÅŸka Rabbimiz ve Ä°lahımız yoktur. Onun için de kula kulluk etmiyoruz. Biz sonuçta birbirimizin velileriyiz. Biz gökteki yıldızlar gibi. Her birimiz, bir baÅŸka konuda birbirimizden üstünüz. Parmak uçlarımız gibi farklıyız. Farklılıklarımız zenginliÄŸimiz olmuÅŸtur. Her birimiz bir elmasın parlayan bir baÅŸka penceresini oluÅŸtururuz. Bizim geleneÄŸimizde “Emir “olan kiÅŸi, eÄŸer görevini hakkı ile yapmıyorsa, o cehenneme gidebilir ya da derecesi çok düÅŸük olabilir. Ama onun yanında çalışan hizmetlisi görevini tam ve eksiksiz yapıyorsa o cennete gidecektir. Allah kimsenin makamına, rütbesine bakmaz. VerdiÄŸi nimetleri kim nasıl kullanıyor ona bakar. O dilerse Talut ve Calud’un askerleri ve silahları ile deÄŸil, Hz. “Davud’un sapan taşı” ile bitirir iÅŸi. Her ÅŸey O’nun iradesi içindedir, Åžeytan da. Amerika da, Papa’da, Ä°srail de, Kraliçe de, ben, sen ve onlar da.. Biz O’nun rızasına tabi olalım. O zaman O’nun rahmeti ve yardımı bize ulaşır. Biz hep birlikte Allah’ın ipine tutunalım, Veresetül enbiya olalım. Ve bizi Allah’a çağıran, resullerin yoluna, kurtuluÅŸa çağıranların davetine uyalım ki, yeryüzü bize mescid kılınsın, Allah bizi yeryüzünün varisi kılsın, O’nun rızasının tecellisinin vesilesi olalım.
Yoksa “müstekbir”lerden oluruz. “La yüs’el” oluruz. “Mütrefin”lerden oluruz. Ötekilerden bir farkımız kalmaz.
Bir insanı haddinden fazla övmek ve yüceltmek, o kiÅŸiye iyilik deÄŸildir. Kibire kapı aralar. Peygamberimiz yanında bulunan bir kiÅŸi hakkında o mecliste bulunan bir arkadaşı çok mübalaÄŸalı bir ÅŸekilde övünce, Allah’ın Resulü, oturdukları yerden bir avuç toprak alıp önlerine doÄŸru dökerek, biz hepimiz Adem’in çocuklarıyız, Adem ise topraktandı diye uyarmıştı.
Din ve devlet büyüklerimizi Ä°LAH ve RAB edinmeyeceÄŸiz. Onları mutlaklaÅŸtırmayacağız. Yoksa o “Ä°DOL”ünüz olur. PUT’laÅŸtırmış olursunuz. “O olmasaydı, bunlar böyle olmazdı” demeyeceÄŸiz.
Bakın birini çok yüceltmek, mutlaklaÅŸtırmak, bütün bir toplumu aÅŸağılamak anlamına da gelir..
Bir tek gerçek var: O da, biz bu dünyada imtihan oluyoruz. Ne Allah’ı kıyamete zorlayabiliriz, ne de iktidara! Kadere, rızga ve ecele hükmeden o Allah bizi bu dünyada mallarımız, canlarımız ve sevdiklerimizle, kimi zaman artırarak ve kimi zaman eksilterek imtihan etmektedir. Bu dünyada tartışıp durduÄŸumuz bazı ÅŸeylerin hakikatinin bize gösterileceÄŸi bir gün var. O bize hayır gibi gelen ÅŸeylerde “ÅŸer”, ÅŸer gibi gelen ÅŸeylerde “Hayır” da murat etmiÅŸ olabilir. Biz bilmeyiz Allah bilir!
HaÅŸa, hiç kimse Allah’ın yetmeyen gücüne güç, yetmeyen parasına para, yetmeyen aklına akıl yetirecek deÄŸildir. Allah kimseye muhtaç deÄŸildir. O iradesini gerçekleÅŸtirmek konusunda muktedirdir. EÄŸer O’nun rızasını kazanmak ve yardımına kavuÅŸmak istiyorsanız, O’nun yardımının bize ulaÅŸmasını engelleyen engelleri kaldırın ortadan. Bu anlamda biz kendimizi deÄŸiÅŸtirelim ki, Allah’ın yardımı bize ulaÅŸsın. DeÄŸilse, hiç kimsenin elinde böyle bir güç yok. Ä°lk deÄŸiÅŸmesi gereken biziz biz, başımızdakiler deÄŸil.
Allah’ın yardımını almak istiyorsak, Ä°ttihad üzre olmalıyız. Müellefe-i kulûbumuz olan tüm erdemli insanlar ve mazlumlarla müttefik olmalıyız ve deÄŸer üreten herkesle nimet ve külfet dengesine dayalı itilaflar gerçekleÅŸtirmeliyiz. Bunun için de “El Emin” olmalıyız. Din kardeÅŸlerinin bile güvenmediÄŸi birine bir baÅŸkası nasıl güvenir bir düÅŸünelim. Fasıklar, münafıklar, kibir küpü muhterislerden yakamızı kurtaralım ki, Allah’ın yardımının bize ulaÅŸmasını engelleyen bu engellerden kurtulalım. Eba Zer ile övünen, ama Karun gibi kazanan ve onun gibi yaÅŸayan ihtiras ve kibir yüklü cahillerden olmayalım. Onlar gibi olacaksanız, yakın olan bir azabı bekleyin. Veresetül enbiya olacaksanız o zaman, zafer inananlarındır ve zafer yakındır. Unutmayın karanlığın en koyu anı aydınlığa en yakın olduÄŸu zamandır. Selâm ve dua ile.
Henüz yorum yapılmamış.