Kürsü
İsmail Kılıçarslan: Kötücüllük yayılıyor, iyilik ise yaralanıyor
![](resimler/detay/169522.jpg?1539662286)
Follow @dusuncemektebi2
İsmail Kılıçarslan- Yeni Şafak
ahu yine mi sosyal medya yazısı?” demeyin. Zira bu bir sosyal medya yazısı deÄŸildir. Sosyal medyayı bahane ederek sosyoloji konuÅŸmayı denemekten ibarettir. Gerçi, iÅŸ sosyal medyada kalsaydı yine de yazmaya çok niyetim yoktu. Ancak mesele gazetelere, haber portallarına, internet sitelerine kadar inince “yazmak lazım” dedim.
“Kim Milyoner Olmak Ä°ster?” isimli yarışmada bir yarışmacıya Cem Karaca’nın “Herkes Gibisin” ÅŸarkısının sözlerinin hangi ÅŸaire ait olduÄŸu soruldu. Yarışmacı da telefon hakkını kullanıp Åžehir Üniversitesi’nde Türk Dili Edebiyatı Bölümü’nde öÄŸretim üyesi olan Fatih AltuÄŸ’u arattı. Hoca, “yüzde doksan Atilla Ä°lhan” dedi. MeÄŸer cevap Nazım Hikmet’miÅŸ.
Buraya kadar bence her ÅŸey aşırı normal… Büyük Türk ÅŸiirinde yazılmış bütün ÅŸiirlerin hangi ÅŸaire ait olduÄŸunu bilmek gibi bir zorunluluÄŸu olmayan hoca, kısıtlı sürede ÅŸarkıyı dinleyip ÅŸiirin sesinin en yakın olduÄŸu ÅŸairin ismini verdi muhtemelen. Bu da aşırı normal…
Normal olmayanı ise, baÅŸta sosyal medya olmak üzere Takvim’inden Posta’sına, Mynet’inden bilmem nesine kadar bu durumun “skandal” olarak yorumlanması. Hele sosyal medyadaki “iÅŸte akademimizin hali” kampanyasını görmeniz lazımdı.
Evet, akademimizin kalitesi bence de yerlerde sürünüyor ama bundan daha kötüsü memlekette “kötücüllüÄŸün hükümranlığının ÅŸaha kalkmış olması”dır.
Bakın size bir ÅŸey söyleyeyim. Lisans, yüksek ve doktora düzeyinde eÄŸitimini BoÄŸaziçi’nde tamamlamış, “19. Yüzyıl Türk Edebiyatı” ve “1980’lerde Edebiyat ve Toplumsal DeÄŸiÅŸim” gibi önemli alanlarda çalışıp eser vermiÅŸ AltuÄŸ, edebiyat bilgisinin zekâtını verse “bilemedi ki bilemedi ki” temposu tutan koronun tamamı hayatının sonuna kadar edebiyat konusunda idare eder kendini. DiÄŸer eserleri bir yana sadece Fatma Fahrünnisa Hanım’ın Dilharap’ını yeniden Türkçe’ye kazandırmış olması bile yeter aslında.
Evet, Fatma Fahrünnisa Hanım ve Dilharap. Ä°kisini de yeni duydun deÄŸil mi sevgili “akademimiz çok kötü çok” korosunun askeri.
Ama ne gam! DeÄŸil mi ki AltuÄŸ 30 saniye sürede kendisine sorulan soruyu doÄŸru cevaplayamadı, deÄŸil mi ki Nazım’ın ÅŸairlik yolunun başında yazdığı, dolayısıyla henüz sesini bulamadığı dönemden bir ÅŸiirini “Atilla Ä°lhan yazmıştır” zannetti, “zaten akademimiz çok kötü” sonucuna buradan ulaÅŸabiliriz.
Ä°ÅŸin aslı ÅŸu… Ä°ki, bilemedin üç sayısında bir yanlış dizeyle yanlış ÅŸairi eÅŸleÅŸtirerek kapak yayınlayan solcumsu dergilerin belirlediÄŸi edebiyat vasatını eleÅŸtirmek uzun mesele. Hem zaten o dergiler muhalif falan. Dolayısıyla Türkiye’nin vasatlığını, hatta vasat altlığını ortaya sermek için doÄŸru örnekler o dergiler deÄŸil sana göre. Fakat iÅŸte videoyu dayayıp bir de üzerine “akademinin hali berbat, yarışmada skandal” falan yazınca hem eleÅŸtiri yapmış oluyorsun hem de tıkları topluyorsun. Ört ki ölek.
“KötücüllüÄŸün hükümranlığı” dedik deÄŸil mi? Yanına üç kavram daha ekleyelim. “Duyarcılık”, “ergen habaseti” ve “ergen hamaseti…”
Duyarcılık malumunuzdur. En sevdiÄŸim hali “o yediklerinizin ismi Adana, Urfa, döner falan deÄŸil, bir ineÄŸin yavrusu, bir kuzu, bir koyunun evladı” ÅŸeklinde olandır. Her duruma göre uygun bir duyar bularak kendisini sürekli “politik doÄŸruculuk kulvarı”nda tutan “renksiz, kiÅŸiliksiz, karaktersiz” sosyal medya fenomenleri eliyle yayılırlar yurdumuzun dört bir yanına.
Ergen habaseti de malumunuzdur. Daha ziyade “ben ÅŸahane, olaÄŸanüstü, mükemmel biriyim ama beni kimse anlamıyor. Kimse kıymetimi bilmiyor. O halde yansın dünya. Benden baÅŸka kimsenin yaÅŸamaya hakkı yok” karikatürüyle özetlenebilecek bir 14 yaÅŸ duygusudur. Sürekli mesnetsiz isyanlarla, bilgisiz fikirlerle ilerleyen ve sürekli kötülük saçan geçmemiÅŸ ergenlik halidir.
Ergen hamaseti de malumunuzdur. Sürekli boyundan büyük laflar etme, olmadık iddialarla dikkat çekmeye çalışma, kendini sürekli biricik ve farklı görme hastalıklarının ortaya çıkardığı bir söylem biçimidir. En sevdiÄŸim örneÄŸi geçenlerde çıktı karşıma. Bir aklı evvel, Aykut ErtuÄŸrul’dan bence Türkiye’nin en iyi öykü dergisi olan Post Öykü’yü yayınladığı için özür dilemesini istedi. Bunu gerçekten yaptı. Zira muhtemelen kendisini hiç kimse anlamadığını düÅŸünüyor, son derece önemli ve yüksek fikirlerini yayarak toplumu aydınlatmasının önündeki tek engel olaraksa Aykut ErtuÄŸrul ve benzeri isimleri görüyordu. Kahkahalar eÅŸliÄŸinde okuduk tabii bu ergen hamasetini.
Fakat ciddi durum ÅŸu: Duyarcılık, ergen habaseti ve hamaseti bir araya gelince neredeyse Voltran gibi “kötücüllüÄŸün hükümranlığı”nı oluÅŸturuyorlar.
Bilgisiz, cahil, elifi görse mertek bile zannedemeyecek zira merteÄŸin ne olduÄŸunu bilmeyen bir kitle; söylem üstünlüÄŸünü ele geçirmeye çabalıyor.
Fatih AltuÄŸ gibi adamlarsa kuÅŸe-i uzletlerinde Selim Ä°leri’nin “Kapalı Ä°ktisat” metnini, multi-disipliner bir okumaya tabi tutup taÅŸ üzerine taÅŸ koymaya, bir güzellik bina etmeye çabalıyorlar.
Türkiye’de “taraflar arası mücadele” meselesini ideolojik yönelimlerden, politik görüÅŸlerden falan önce tam burasından düÅŸünmek, tam burasından ele almak gerekiyor. Kötücüllük yayılıyor, iyilik ise yaralanıyor çünkü her geçen gün.
Henüz yorum yapılmamış.