Kürsü
Taha Kılınç: Tarih okumaya meraklı olanlar için, elde kalem, her dakikasının altı çizilecek günler…
Follow @dusuncemektebi2
Taha Kılınç- Yeni Şafak
Bundan 52 yıl önce, 29 AÄŸustos 1966 günü, Türkiye önemli bir yabancı misafiri ağırlıyordu. Suudi Arabistan Kralı Faysal bin Abdulaziz, resmi ziyaret için kalabalık maiyetiyle birlikte Ä°stanbul’a gelmiÅŸti. Türkiye böylece ilk kez bir Suudi kralını karşılarken, ziyaret, özellikle Kral’ın eÅŸi Ä°ffet Suneyyân için heyecan vericiydi. Annesi Sakarya’nın Akyazı ilçesine baÄŸlı Bıçkıdere köyünden bir Çerkes hanım olan Kraliçe Ä°ffet, 1932’de Faysal’la Cidde’deki evliliÄŸinden sonra, halasının yanında çocukluÄŸunu ve genç kızlığını geçirdiÄŸi Ä°stanbul’a ilk defa ayak basıyordu. Åžehir elbette çok deÄŸiÅŸmiÅŸti, ama onun hayallerindeki Ä°stanbul silueti hiç silinmemiÅŸti. Türk basını, köyüne cami yaptırılması için, Kraliçe’nin 100 bin lira bağışta bulunduÄŸunu da yazacaktı birkaç gün sonra.
EÅŸinin sevinç ve heyecanına raÄŸmen, Kral Faysal, oldukça düÅŸünceli görünüyordu. GençliÄŸinden beri yaÅŸadığı kronik mide aÄŸrılarının ister istemez ekÅŸittiÄŸi yüzü, ülkesinin başını aÄŸrıtan siyasi problemler nedeniyle daha da buruÅŸmuÅŸtu. 1962’de Mısır’ın Yemen’e saldırmasıyla baÅŸlayan ve kısa sürede Mısır-Suudi Arabistan savaşına dönüÅŸen kriz, Kral’ın karşı karşıya bulunduÄŸu bölgesel sorunların en büyüÄŸüydü. Faysal, 1964’ün sonbaharında tahttan indirilen müsrif aÄŸabeyi Suûd’un yerine krallık makamına geçtiÄŸinde, kucağında hazır bir kriz bulmuÅŸtu. Kızıldeniz’den geçen Mısır donanmasına ait savaÅŸ gemileri Suudi Arabistan’ın sahil kentlerini bombalamaya baÅŸladığında, Suudi yönetiminin, Yemen’e askeri yığınak yapmaktan baÅŸka ÅŸansı kalmamıştı. 1966 itibariyle Yemen’deki çatışmalar zirve noktaya ulaÅŸmış, ölü sayısı 200 bine yaklaÅŸmıştı. Mısır’ın Yemen’deki asker sayısı 50 bini geçerken, Suudiler, askeri anlamda ilerleme kaydetmekte zorlanıyordu.
Yemen sorunu dışında, Kral Faysal’ı kiÅŸisel olarak meÅŸgul eden, yine Mısır merkezli bir mesele daha vardı. “Fî Zilâli’l-Kur’ân” isimli eseriyle tanınan Mısırlı ünlü müfessir ve eylem adamı Seyyid Kutub hakkında, Mısır yargısı idam kararı vermiÅŸti. Faysal, aradaki bütün gerilime ve düÅŸmanlığa raÄŸmen Mısır CumhurbaÅŸkanı Cemal Abdunnâsır nezdinde bizzat giriÅŸimlerde bulunmuÅŸ, idam kararının iptaline çalışmıştı. Suudi Arabistan basını da -Faysal’ın iÅŸaretiyle- konuyu sürekli gündemde tutuyordu. Abdunnâsır ise, kendisine yapılan tüm çaÄŸrılara kulaklarını tıkamış, Kutub’un idam edilmesi sürecini hızlandırmıştı. Hiç de tesadüf denemeyecek bir biçimde, Seyyid Kutub, 29 AÄŸustos 1966’da, tam da Kral Faysal’ın Türkiye ziyaretinin baÅŸladığı gün idam edildi. Mısır CumhurbaÅŸkanı, Faysal’a böylece çifte mesaj vermiÅŸ oluyordu.
Seyyid Kutub’un idamını engelleyemeyen ve bunun üzüntüsünü yaÅŸayan Kral Faysal, daha Türkiye’deyken, Suudi Arabistan’ın bütün cami ve mescitlerinde gıyâbî cenaze namazlarının kılınması emrini verdi. Birkaç gün sonra, Mescid-i Haram ve Mescid-i Nebevî baÅŸta olmak üzere, ülkenin dört bir yanından Kutub için dua ve niyazlar semaya yükselecekti.
***
Kral Faysal’ın iktidarda bulunduÄŸu 1964-1975 yılları arasında, Suudi Arabistan, Ä°slâm dünyasının dört bir yanından muhaliflerin, Ä°slâmî hareket mensuplarının, başı sıkışanların sığındığı bir vaha görünümündeydi. Özellikle Suriye ve Mısır’daki barbar yönetimlerden kaçan binlerce siyaset ve fikir adamı, âlim ve düÅŸünür, Suudi Arabistan topraklarında özgür biçimde yaÅŸadı, eser üretti, Müslüman dünyanın ufkuna katkıda bulundu.
Faysal’ın, Yom Kipur Savaşı’na (1973) Ä°srail lehine müdâhil olan ABD ve Batılı ülkelere karşı baÅŸlattığı petrol ambargosunun ardından, 25 Mart 1975’te Riyad’daki sarayında kendi ismini taşıyan öz yeÄŸeni tarafından öldürülmesi, Suudi Arabistan tarihindeki en keskin dönüm noktalarından biridir. Ülkenin tüm kurumlarıyla ABD ve CIA’ya teslim olduÄŸu bir sürecin baÅŸlangıcına iÅŸaret eden bu suikasttan sonra, Suudi Arabistan’daki özgür ve rahat düÅŸünce ortamı, zaman içinde yerini bir açık hava hapishanesine bırakmaya baÅŸladı. Nihayet, 20 Kasım-4 Aralık 1979 tarihinde yaÅŸanan ünlü “Kâbe Baskını”yla, Suudi yönetimi tamamen “ne pahasına olursa olsun ayakta kalma” motivasyonuyla hareket etmeye baÅŸladı. Hikâyenin devamını, yakinen biliyoruz zaten.
***
Suudi Arabistanlı gazeteci Cemal Kaşıkçı’nın trajik akıbeti, Riyad’daki devlet aklının nerden nereye savrulduÄŸunu gösteren bir hadise. Ä°slâm Ä°ÅŸbirliÄŸi TeÅŸkilâtı’nın kuruluÅŸuna öncülük etmiÅŸ, Ä°slâm dünyasının farklı bölgelerindeki sıkıntıların giderilmesi derdini dış politikasının ana gündemi haline getirmiÅŸ bir ülke, sadece 40 yıl içinde bambaÅŸka sulara sürüklendi. Vaktiyle Seyyid Kutub için gıyâbî cenaze namazlarının kılındığı Suudi Arabistan, Ä°hvân’ın iktidardan düÅŸürülmesi sürecini finanse ve koordine eden bir çizgiye kaydı. Bu baÅŸ döndürücü deÄŸiÅŸim, birçok yönden dikkatle incelenmesi gereken ibretler ve dersler ihtiva ediyor.
Cemal Kaşıkçı olayındaki soru iÅŸaretleri (neden kendi ayağıyla konsolosluÄŸa gittiÄŸi, içerde uzun süre kalmasına raÄŸmen durumun niçin 3,5 saat sonra ilgililere duyurulduÄŸu, Suudilerin basit bir fail-i meçhulle halledebilecekleri bir meseleyi neden diplomatik krize dönüÅŸtürmeyi seçtiÄŸi, görünürdeki unvanı ‘liberal-muhalif gazeteci’den ibaret olan Kaşıkçı’nın baÅŸka hesaplara mı kurban gittiÄŸi vb.) bir yana, bu olay vesilesiyle, aslında bir ülkenin adım adım çöküÅŸe doÄŸru gidiÅŸ serüvenine tanıklık ediyoruz.
Tarih okumaya meraklı olanlar için, elde kalem, her dakikasının altı çizilecek günler…
Henüz yorum yapılmamış.